10 Aralık 2021 Cuma

 Lucia - 5. Bölüm 

Evlenelim Mi? (3)

"Bu kadar mı?"

Hugo, Fabian'ın sadece birkaç sayfadan oluşan raporunu gözden geçirirken sordu. Dük'ün ona prensesi araştırmasını emretmesinin üzerinden bir ay geçmişti. Başka hiçbir soruşturma bu kadar uzun sürmemişti. Bunca yolu gecenin köründe gelmişti; harcadığı tüm çabalar için çok hayal kırıklığına uğradı.

''Soruşturulacak neredeyse hiçbir şey yoktu, bu yüzden önlemimi alıyordum. Beklentilerinizi karşılayamadığım için üzgünüm."

Fabian ilk kez kendi becerilerinin sınırlarını hissediyordu. Bu, birinin geçmişini ilk kez araştırması değildi, ama bu sefer, ne kadar araştırırsa arasın, her şey boşunaydı. Kraliyet sarayının derinliklerinde saklanmıştı, bu yüzden ilk etapta onunla etkileşim kurmak kolay değildi. Kimse Prenses Vivian'ı bilmiyordu, bu yüzden soruşturması için bir başlangıç ​​noktası yoktu.

Hugo artık Fabian'ı azarlamıyordu. Fabian'ın becerilerini iyi anlıyordu. Sıradan bir iş yapıp sonra kusurlarını gizlemek için bahaneler uyduran bir ast değildi.

Prenses 12 yaşına kadar halktan biri olarak büyümüştü. Daha sonra kraliyet sarayına girmişti. Görünüşte, o zamandan beri kraliyet sarayından hiç ayrılmamıştı, sosyeteden olanlar arasında da bir çıkış yapmamıştı. Ancak, haftada bir saray hizmetçisi gibi davranır ve bir iş için oradan ayrılırdı. Fabian'ın bunca zamandır topladığı tüm bilgi buydu.

'Hiç yüksek sosyetede resmi bir çıkış yapmadığına göre, Zafer Balosu sırasında nasıl bu kadar doğal davranabildi?'

Zafer Balosu'nda adını duyurmamıştı ama orası normal bir insanın kolayca kabul edebileceği bir yer değildi. Partide öne çıkmadı; aynı zamanda herhangi bir hata da yapmadı ve kendine de sorun çıkarmadı.

''Kendisine izin kağıdı yazıp öyle mi dışarı çıktı? Kraliyet sarayının güvenliğinden kaçmak ne zamandan beri bu kadar kolay?''

''Saray kapısı muhafızları onu hizmetçi olarak tanıyor. Sarayda çok fazla kraliyet çocuğu var, bu yüzden giren ve çıkan hizmetçilerin sayısı takip edilemeyecek kadar fazla. Sadece saraydan bir şey alıp almadıklarını kontrol ediyorlar ve hepsi bu."

Her hafta ne yaptığını merak etmişti ama o hep aynı yere gidiyordu. Her hafta ünlü bir kadın romancının evine gidiyordu. Kadın romancı da bir keşiş hayatı yaşıyordu ve sadece bir kişiyi tanıyordu - hizmetçi.

"Ve veletin bilgilerini o kadından aldığını varsayıyorum?"

Oğlu Demian'ın varlığı çok büyük bir sır değildi, ancak bir prensesin bir hevesle öğrenebileceği bir şey değildi. Hugo, prensesin bunu nasıl öğrendiğinden şüphelenmişti, bu yüzden soruşturma emri vermişti.

''Ünlü bir yazar. Yüksek sosyeteyi çok iyi anladığı romanlarından anlaşılmaktadır. Görünüşe göre, sosyeteye dair en son söylentileri yayan bir muhbirle bir tür bağlantıları var. Bu kişinin kimliğini teyit edemedim ama dilerseniz araştırmalarıma devam edeceğim.''

"Sorun yok. Önemli değil. Sonunda, onun gerçekten bir prenses olup olmadığını doğrulamak istedim.''

Raporun çoğu spekülasyonlar tarafından yapıldı. Adında hiçbir şey olmayan bir prensesti ama aynı zamanda onunla ilgili her şey belirsizdi. Hugo acınası raporu bir kez daha gözden geçirdi.

"Neden onunla birlikte yaşayan hizmetçiler yok?"

"Yanında çalışan birçok saray hizmetçisi vardı... Ama çoğu bilinmeyen bir nedenle ya birkaç gün sonra ayrıldı ya da başka bir yere atandı."

"Perde arkasında ipleri elinde tutan kimse olmadığından emin misin?"

"Hata yok. Baştan aşağı araştırdım ama kraliyet sarayındaki hiçbir grupla bağlantısı yok."

Bundan daha kapsamlı bir rapor almanın yolu yoktu. Hugo bir an düşüncelere daldı. Kararını vermesi çok uzun sürmedi. Diğer sorumlulukları gibi bunu da hızlı ve düzenli bir şekilde yerine getirmişti.

''Saraydan her hafta aynı saatte ayrıldığına göre muhtemelen yarın da çıkacak. Onu buraya getir."

"Ha…? Yarın…?"

Yarın Fabian'ın izin günüydü.

"Bir problem mi var?"

"…Hayır. Majesteleri.''

İnatçılığı, karmanın izin gününü elinden almasına neden olmuştu. Fabian dişlerini gıcırdattı, bunun da cadının lanetinin bir parçası olduğundan kesinlikle emindi.

***

"O şey nasıl gitti?"

Norman sessizce Lucia'ya bakarken sordu.

"Ne şeyi?"

"Geçen hafta sorduğun iki yolla ilgili şey. Seninle ilgili değil miydi? Detayları çok iyi bilmiyorum ama bu benimle konuşması zor bir şey mi?''

"…Evet, üzgünüm."

"Sorun değil. Herkesin bir iki sırrı vardır. Sevdiklerinizden ve ailenizden bir sır saklamanız gereken zamanlar vardır. Bir şeyle mücadele ediyormuşsun gibi geldi… Sadece iyi olup olmadığını bilmek istedim.''

Norman'ın işi, diğer insanların duygu ve düşüncelerini anlamaktı. Başkalarının içini büyük bir doğrulukla kolayca görebiliyordu. Bayan Phil her zaman ekşi bir ifadeye sahip olsa da, Norman onu anlamakta hiç zorluk çekmedi; Lucia ise Bayan Phil'le kaç kez karşılaşmış olursa olsun, o ekşi ifadeden başka bir şey görememişti.

"Geçen seferki sözlerin bana çok yardımcı oldu. Kumar oynamaya karar verdim. Şu anda sonuçları bekliyorum."

"Anlıyorum. Eğer iyi bir haber duyarsan, bana söylemelisin."

"Evet, bunu yapacağıma söz veriyorum. Ama Norman, bu günlerde bazen kalbim kendi kalbimmiş gibi hissettirmiyor. Benimle akraba olan kişi… Ben size mevcut durumu anlatacağım. O benim babam."

Babasıyla 12 yaşında tanıştığı ve buna rüyasındaki olayı eklediği zaman da dahil, onunla sadece iki kez karşılaşmıştı. Babası onun için bir sırdı.

"Babam beni ihmal ediyor. Beni açlıktan öldürmüyor ve beni iyi besliyor. Ancak onunla sadece bir kez 12 yaşımdayken tanıştım ve o kadar. Bütün bu zaman boyunca hiç düşünmedim. Bunun önemli olmayacağını düşündüm çünkü bunun bir babaya sahip olmamaktan hiçbir farkı yoktu."

Bir yıl. Sadece bir yıl kalmıştı. Bir yıl sonra, İmparator ölecekti.

''Her zaman o kişinin benimle hiçbir ilgisi olmadığını düşündüm. Ama bu günlerde ona karşı sonsuz bir nefret duymadan edemiyorum… Veya buna benzer bir şey.''

Lucia imparatorun oturduğu iç saraya girmek ve yüzüne 'Yakında öleceksin' demek istedi. Yüzünün buruştuğunu görmek için korkunç bir arzu duymaya devam etti.

O onun birçok çocuğundan biriydi. Aşktan doğmuş da değildi. İmparator biraz özen gösterseydi, böyle bir evliliğe satılmazdı.

"Eğer o kişi ölürse çok memnun olacağımı hissediyorum. O benim babam olsa bile… Gerçekten böyle düşünmemeliyim, değil mi?''

"Neden bahsediyorsun? Böyle birine baba mı diyorsun sen?''

Norman sakin ve üzgün gözlerle Lucia'ya baktı.

"Ondan nefret etmen sorun değil. Bir bardak su döküp onu lanetlemekte sorun yok(1). Kalbindeki acı geçtiği sürece, sorun değil. Bu his kalbini yiyip bitirmediği sürece o kişiden nefret etmende sorun yok."

Lucia'nın gözleri yavaş yavaş kızardı. Hepsi Norman'ın suçuydu. Hayatında sevgiyi hiç tanımamıştı. Norman gibi tamamen bir yabancı, Lucia'ya o kadar çok sevgi ve ilgi göstermişti ki, Norman'ı babasıyla karşılaştırmadan edemedi. Norman'ın özeni ve dostluğu sayesinde babasına karşı nefret tohumları büyümüştü. Norman dikkatle Lucia'nın yanına oturdu ve onu iki koluyla sımsıkı kucakladı.

"Lucia. Her zaman olduğundan daha yaşlı biri gibi davranıyorsun. Hayat kısa. Hayatını istediğini yaparak yaşarken bile, her şeyi yapamayacaksın. Yaptığın şey birini öldürmediği sürece kendini tutma, istediğin her şeyi yap. Bu, hayattaki kıdemlin olarak benim sana tavsiyemdir."

Lucia kahkahayı patlattı. Teknik olarak Lucia, Norman'ın hayatındaki kıdemli kişiydi. Lucia kollarını açtı ve Norman'a sarıldı. Norman çok sıska olmasına rağmen, kucaklaması sıcacık ve rahattı. Lucia bu hayatta, rüyasındaki hayattan daha mutlu hissediyordu. Sadece Norman'ı tanımakla Lucia, ikinci hayatında başarılı olduğuna inanıyordu.

***

Lucia kraliyet sarayına geri dönüyordu. Bir adam gelişigüzel bir şekilde önündeki yolu kapattı. Koyu kahverengi saçlı genç bir adamdı. Başını Lucia'ya doğru eğerek ona beyaz bir zarf verdi.

Lucia almadan önce bir an tereddüt etti. Zarfın içi boştu. Ama ön yüzünde siyah bir aslan amblemi vardı.

Bu noktada, Dük onun hakkındaki araştırmasını bitirmiş olacaktı. Saraydan ayrılma konusundaki düzenli programını anlamaları şaşırtıcı değildi.

"Size eşlik etmeye geldim."

Rüyasında gördüğü soğuk gece mavisi gözlerinden bu kişinin kim olduğunu anlayabiliyordu.

'Fabian.'

Taran Dükü'nün kişisel yardımcısıydı. Taran Düklüğü içinde gücün merkezinde bir arada oturan sadece birkaç güçlü soylu vardı. Dük, etrafındaki herkesin gücünü sınırladı ve taviz verilmesine izin vermedi. Roy Krotin, Taran Düklüğü'nün en tanınmış soyluları arasındaydı ve hemen altında Fabian vardı.

Dük'ün tüm günlük görevlerini yönetti; en yüksek rütbeli sekreter ve yardımcıydı. Fabian'ın sosyal parti davetlerini kabul etme veya reddetme sorumluluğunu üstlendiğine dair yaygın bir söylenti vardı. Bu nedenle, bir asil ne kadar yüksek ve güçlü olursa olsun, Fabian'ın önünde eğilir ve secde ederdi.

"Şimdi mi?"

''Lord'umuz geçen seferden daha derin bir tartışma istedi. Bu daveti reddedebilirsiniz, yalnız dönerim.''

Lucia bir arabanın yanında onu bekleyen iki kişiye baktı. Arabanın tek bir penceresi veya üzerinde dükün amblemi yoktu. Lucia bu arabaya binip ortadan kaybolursa, Taran Dükü tarafından işinin bittiğini kimse öğrenemezdi.

'Ne kadar titiz. Biraz korktum.'

Lucia tek kelime etmeden arabaya bindi. Araba harekete geçti ve kısa bir süre sonra durdu. Kapıyı dışarıdan birisi açtı. Lucia, bunun Taran Dükü'nün malikanesi olduğunu anladı. Oraya sadece bir kez gitmişti ama bazı tanıdık yer işaretlerini tanıyabiliyordu.

"Lütfen bu tarafa gelin."

Fabian ile aynı gece mavisi gözleri olan farklı bir adam, Lucia'ya malikaneye kadar eşlik etti.

Lucia kabul odasında beklerken Fabian Lord'unun kapısını çalmaya gitti.

"Ona buraya kadar eşlik ettik."

"Yalnız mı?" (Hugo)

"Evet."

“Barışçıl bir şekilde takip etti mi?''

"Evet."

Hugo güldü. Nükteli bir kadındı. Kendisini Dük'ün evine kabul ettirdiği andan itibaren sıra dışı biri gibi görünüyordu; bugün de kimse onun Dük'ün evine götürüldüğünü bilmeyecekti. Başına ne geleceğinden korkmuyor gibiydi.

Hugo bir eliyle çenesini desteklerken diğeriyle masasında davul çalıyordu. Onunla evlilik ilgisini çekmişti, ama şu anda evlenmek için umutsuz değildi. Kapsamlı bir soruşturma emri vermesine rağmen, o kadınla ilgili birçok gizem kaldı. Çok şüpheli görünmüyordu ama bu, bu gerçeği kolayca gözden kaçırabileceği anlamına gelmiyordu. Aynı zamanda, çok fazla sorun değildi. İlk etapta kimseye güvenmezdi.

Evlenmek zorunda olduğu gerçeğini değiştirmedi. Şimdi ya da daha sonra evlenmiş olması hiçbir şeyi değiştirmezdi. O kişinin kim olduğunun bir önemi yoktu. Bu nedenle, Hugo yazı tura attı. Arabaya binip evine varırsa, tura olurdu. Gelmeyi reddederse, bu yazı anlamına gelir. Turayı tercih etti. Hayatını değiştirecek kararı bu şekilde vermişti.

Şu anda Lucia, ona buraya eşlik eden adamın ikram ettiği bisküvi ve çayın tadını çıkarıyordu. Çay çok kokuluydu ve bisküviler cidden çok lezzetliydi. Lucia, sadece bu iki şeye sahip olsaydı mutlu bir hayat yaşayabileceğini düşündü.

"Sen çok iyi bir aşçısın. Bunlar hayatımda tattığım en lezzetli şeyler."

Lucia'nın iltifatının ardından adam cevap vermeden önce bir an duraksadı.

"Zevkinize uyduğuna sevindim."

Çok mutlu bir şekilde servis ettiği bisküvilerin yarısını çoktan bitirmişti; Jerome, Lucia'ya onun eşsiz bir genç bayan olduğunu düşünerek baktı.

Jerome daha önce birçok misafire hizmet etmişti ama ilk defa onun kadar rahat biriyle tanışmıştı. Genellikle yemeğe dokunamayacak kadar gergin olurlar ve çayı zar zor yudumlarlardı. Onun bir prenses olduğunu bilseydi, daha da şaşırırdı.

Lucia mutlu bir şekilde ağzını bisküvilerle doldururken, kabul odasının kapısı aniden açıldı. Taran Dükü olduğunu fark edince çabucak ayağa kalktı. Lucia'yı her zamanki soğuk ifadesiyle karşıladı ve tam karşısına oturdu. Elini salladı ve Jerome başıyla onayladı, Lucia onun odadan çıktığını gördü. Şimdi bu geniş kabul odasında sadece iki kişi kalmıştı.

"Lütfen oturun."

Lucia şok içinde kendini yere attı. Şu anda ağzı ağzına kadar bisküviyle doluydu. Onları tükürmesinin hiçbir yolu yoktu, bu yüzden onları olabildiğince hızlı çiğnemeye başladı. Çok hızlı yutmuştu ve boğulduğunu hissetti, bu yüzden çayını yudumlamaya başladı. Hugo tek kelime etmeden sessizce bekledi ama bu Lucia'yı daha da utandırdı ve yüzünün kızarmasına neden oldu.

Bisküvileri yemeyi bitirdiğinde, Hugo masaya kocaman bir zarf koydu ve onu yanına itti. Başını salladı ve içeri bakmasını işaret etti. Lucia dediğini yaptı ve zarftan bazı belgeler çıkardı. Utanmış duygularını bastırdı ve sakince belgeleri okudu.

'Şimdi 18 yaşında olmalı.'

Fiziksel görünüşü yaşına uyuyordu ama bazen yaşından çok daha olgun görünüyordu. Kraliyet ailesinden ve sosyeteden gelenlerin çabuk olgunlaştığı doğruydu ama onda farklı bir şeyler vardı.

Hugo genç bayanı ilk kez gerçekten incelemeye başladı. Daha önce, saç rengi ve genel yüz yapısı gibi fiziksel özelliklerini doğrulamıştı. Bu sefer onu bir kadın olarak incelemeye zaman ayırdı.

Çirkin değildi ama kusursuz bir güzel de değildi. Göze çarpan tek şey göz rengiydi. İlk bakışta altın gibi görünse de daha çok turuncu balkabağı renkli bir mücevhere benziyordu.

Ama bu kadardı. Görünüşü ya da vücudu onu hiç cezbetmedi. Muhtemelen bu nedenle onu karısı olarak almayı kabul etti.

Zarfın içinde iki belge vardı. Ebeveyn velayeti feragatnamesi ve aile kayıt sözleşmesi. Bunlar bir kadın için en değerli iki belgeydi. Kadınların genellikle hukuktan haberi yoktu ama bu iki konuda son noktasına kadar eğitiliyorlardı. Boşanma belgeleri de dahil olmak üzere, bunları asla bu kadar kolay imzalayamazlardı. Bu belgeler bir kadının sahip olduğu tüm gücü simgeliyordu.

"Prensesin isteğine göre, imzalamanız gereken iki belge bunlar."

"…Bu kadar mı? Peki ya geçen sefer konuştuğumuz diğer şeyler...?''

"Bu ikisi dışında resmi olarak belgeleyebileceğimiz başka bir şey yok."

"Gerçekten mi? Kişisel yaşamınızda özgürlüğe ihtiyacınız yok mu? Size sarılmak ve sizi sevmek sorun olur mu?"

Lucia cahil bir çocuk gibi bu soruları sorarken gözlerini kocaman açmıştı ve o anda Hugo göğsünde büyük miktarda stresin biriktiğini hissetti. Saçma sapan konuşmalardan ya da boş şakalardan nefret ederdi. İnsanların suları gereksiz yere test etmesinden nefret ediyordu. Bu sözleşmede herhangi bir boşluk bırakmak gibi bir düşüncesi yoktu.

''O zaman bu ikisini ve sözlü bir sözleşmeyi ekleyeceğim.''

Beklenmedik bir şekilde, Lucia onun sözleri karşısında hiç şok olmadı. Ciddi düşünürken başını salladı ve belgeleri imzalamak için bir kalem tutarak aksine Hugo'yu şok etti.

"Bekleyin. Şimdi ne yapıyorsunuz?"

"Bana imzalamamı söylediniz..."

"Size kontrat şartlarımı söyledim, o halde sizin de şartlarınız olmalı, değil mi?"

''Kendi koşullarımı da eklememde bir sakınca var mı?''

"Tabii ki. İlk etapta sadece bir tarafın yararına olan bir sözleşme kurulamaz.''

Hugo bir kontrat istedi, birini dolandırmak için değil. Lucia derin düşüncelere daldı. Bunu hiç düşünmemişti. Tek amacı onunla evlenmekti. Adam teklif ettiğinden dolayı reddetmek istemedi. Çok israf olurdu.

"Zamana ihtiyacınız var mı? Bilginize, bu sözleşme bugün tamamlanmazsa her şey iptal olacak.''

"Neden?''

''Bunun kârlı bir sözleşme olup olmayacağı kesin değil ve çok fazla değişken var.''

Prensesle tekrar karşılaşmak için her şeyi yeniden düzenlemesi ve hayatındaki her şeyi onun etrafında yeniden planlaması gerekiyordu; sadece çok zahmetliydi. Bu evlilik anlaşması bir heves üzerineydi. Yarın duygularının nasıl değişebileceğini kimse asla bilemezdi.

"Size bir şey sorsam olur mu? Neden bir kadının sevgisinden nefret ediyorsunuz?''

Hugo tek kelime etmeden ona baktı ve Lucia, adamın acı dolu bir anısına basıp basmadığını merak etti ve uysal bir bakışla karşılık verdi.

"Ben... hakkında konuşmak istemediğiniz bir şey mi sordum?"

"İlk defa bir kadın bana böyle bir soru sordu ve ben bunu ilginç buldum. Nefret etmiyorum Genellikle kadınlar aşklarının geri dönmesini umarlar. Bunu yapamam, bu yüzden onlara beni sevmemelerini söyledim.''

Ne acı hatırası? O sadece kemiklerine kadar egoistti. Kadınlar aşklarının karşılığını beklemiyorlarsa, bu onu tek taraflı sevmenin sorun olmayacağı anlamına geliyordu. Onu kanlar içinde ağlatacak bir aşkı denemeli ve acı çekmeli.

Ne yazık ki, Lucia böyle becerilere sahip değildi. Adamın düşünce tarzını değiştirmek imkansız görünüyordu. Bütün dünyayı elinde tutan bir adamdı.

"Bir şey düşündüm."

"Bu evliliğin şartlarını yazmak için kullanabileceğiniz boş bir belge var."

"Sorun değil. Belgelere ihtiyacım yok. Tek ihtiyacım olan, Dük'ün onuru üzerine verdiğiniz söz.''

Hugo güler gibi yaptı.

"Dük'ün onuru mu diyorsunuz? Bu, dokümantasyon gibi bir şeyden daha yüksek bir seviye. Peki şartlarınız nedir?''

''Yalnızca iki koşul var. Öncelikle, lütfen beni fiziksel veya zihinsel olarak taciz etmeyeceğinize söz verin. Bunu kesinlikle Majestelerine hakaret etmek için söylemiyorum, lütfen yanlış anlamayın."

Lucia, rüyasının içindeki hatıralar nedeniyle kendini korumak için bir güvenlik duvarı istedi.

Bunca zamandır Lucia'ya bakarken ki yüz ifadesi, çok daha çirkin bir hal aldı. Onun fiziksel olarak incitecek ve kendi kadınına hakaret edecek bir adam olduğuna mı inanıyordu? Biraz tatsız hissetti, ama ona hakaret etmeye çalışmadığını söyledi, bu yüzden ona inanmaya karar verdi. Ne de olsa sözleşmenin basit bir koşuluydu.

"İkincisi peki"

''İkincisi… Elimden gelenin en iyisini yapacağım. Ancak bazen insanlar kalplerini kontrol edemezler. Belki Majesteleri için kolaydır. Kalbimi kontrol edemediğime inanıyorsanız, lütfen bana bir gül verin."

Bu da neydi yahu… Bu kadının ne düşündüğünü bilmek imkansızdı. Hugo bir kez daha, içeride ne olduğunu görmek için gerçekten onun zihnini açmak istediğini düşündü. Daha önce başka bir taraf ile sözleşme yapmadığını anlayabiliyordu.

Bu açıkça her iki tarafa da fayda sağlamayı amaçlayan bir sözleşmeydi. Hugo şimdiye kadar sadece kendisine faydalı olan sözleşmeleri kabul etmişti. Her zaman böyle olmuştu. Bu sözleşmede de üstünlük ondaydı. Ama bu onun müzakere becerilerinden değil, önündeki kişinin bunu fark edemeyecek kadar olgunlaşmamış olmasından kaynaklanıyordu.

Tek taraflı olarak faydalı olacak bir sözleşme imzalarsa kendi hatası olurdu. Onun danışmanı değildi ya da ahlaki açıdan doğru bir insan olmak için hiçbir nedeni yoktu. Ahlaki açıdan doğru olmak kimsenin yükümlülüğü değildi. Hayatı boyunca böyle düşünmüştü.

Ama onunla uğraşırken en azından biraz vicdanı vardı. Bu tek taraflı faydalı sözleşme hakkında ona tavsiyede bulunmaya karar verdi.

"Neden daha gerçekçi koşullara karar vermiyorsunuz? Prenses, bu belgelerin fiyatını bilmiyorsunuz."

Genellikle, bir adam karısından velayet feragatnamesi ve aile kayıt sözleşmesi imzalamasını istediğinde, el değiştirmek için büyük miktarda para gerekirdi.

"Farkındayım. Bu iki belgenin fiyatlarının çok yüksek olması bekleniyor.''

''…Öyle.''

"Ben Dük'ün karısı olacağım, bu yüzden hayatımın tüm ihtiyaçları karşılanacak. Hayati ihtiyaçlar dışında başka şeylere ihtiyacım yok.''

Bir prensesin ağzından 'hayati ihtiyaçlar' ın çıkması canlandırıcı ama şok ediciydi.

''İlk koşul… iyi. Ama ikinci koşulun amacı nedir?''

"Bana göre bir amacı var. Hayatta, dokunamayacağınız şeylerin, materyalist şeylerden çok daha önemli hale geldiği birçok zaman vardır. Bu, materyalist şeylerden hoşlanmadığım anlamına gelmez; Parayı hafife almıyorum. Para tabi ki önemli. Hepimizin paraya ihtiyacı var. Para olmayınca yaşamak çok zorlaşıyor. Ama geçinecek kadar parası olduğu sürece, biraz daha fazlasına sahip olanlar ile daha azına sahip olanlar arasında hiçbir fark yoktur.''

Hugo güler gibi yaptı.

"Çoktan bir ömür yaşamış gibi konuşuyorsunuz. Prenses, yaşınıza ve deneyiminize dayanarak bu benim tahminim ama bu mümkün değil, peki bu saçma felsefeyi nereden öğrendiniz?''

Lucia, "sanki bir ömür yaşamış gibisin" duyunca sıçradı.

''Ona saçma felsefe demekte sorun yok. Her neyse, bunlar benim şartlarım. Bunların çok zor olmadığına inanıyorum.''

Çok zor değiller mi? Aksine gülünç derecede basitlerdi. Hangi açıdan olursa olsun, bu sözleşme tek taraflı olarak faydalıydı.

"…İyi. Prensesin şartlarını anlıyorum ve kabul ediyorum."

Lucia gergindi ve nefesini tutmuştu. Rahatlayarak uzun bir nefes verdi. Hemen önündeki iki belgeyi imzalayıp ona geri uzattı. Hugo hızla onlara baktı ve onları uzaklaştırdı.

''Bununla birlikte nişanımız tamamlandı. Dilerseniz yetkili…''

"Hayır. Onlara ihtiyacım yok. Anladım. Şimdi nişanlandığımızı varsayacağım.''

'Nişan' kelimesi çok büyük görünüyordu. Lucia garip hissetti.

'Öyleyse... şimdi ben... Dük Hugo Taran'ın nişanlısıyım.'

Henüz evli değillerdi ama nişanı bozacağı şüpheliydi. Başarı oranı çok düşük olmasına rağmen sonuna kadar gelebilmişti. Derinden hareket eden duyguları yüzünde açıkça görülüyordu. Onu izleyen Hugo, 'Onuru saplantı haline getiren bir tip mi?' diye merak etti.


"Güneş battı, geri dönmelisin. İki günlük izin belgesi almadın, değil mi?"

Kendi hayal gücü müydü? Konuşma şekli…

"Hizmetçi gibi davranarak sıvışmak. Gelecekte bu kadar sevimli bir şey yapmayı düşünme.''

…Onun hayal gücü değildi.

"Neden birdenbire..."

'…Benimle aşağı konuşuyorsunuz?' çok basitti. '..çok kaba konuşuyorsunuz.' daha uygun olurdu? Konuşmadan önce onun aklını okumuş gibiydi ve sırtını kanepeye yasladı.

"Kadınımla resmi ya da onurlu konuşmalar yapmam."

Lucia'nın yüzü kızardı.

''…Ben ne zaman Majestelerinin…kadını oldum?''

"Nişanlım olarak terfi ettiğinden beri."

"Ama daha evlenmedik! Evlenmeden önce her şey olabilir!''

"Bir nişanın tanımını anlamıyor musun? Taran ailesinin geleneğinde boşanma diye bir şey yoktur. Tabii bu da demek oluyor ki nişan bozma diye bir şey de yok.''

Hugo'nun hizmetlileri bu konuşmayı duyacak olsalardı, böyle bir geleneğin olup olmadığını merak ederlerdi.

"E... öyle olsa bile. Nişanızlınla nasıl olur da saygı sözcükleri kullanarak konuşamazsınız? Neden? Bu da mı Taran ailesinin geleneği?''

"Yapmayacağım."

''…''

O adamı anlamasının hiçbir yolu yoktu. İlk başta, onun korkunç bir adam olduğunu düşündü. Kadınların kalpleriyle oynamayı seven bir playboy olduğunu düşündü. Sonra, onun temel görgü kuralları olan bir adam olduğuna inandı. İlk izleniminden daha onurlu bir adam olup olamayacağını merak etti. Bugün onunla tanıştıktan sonra, onun çok mantıklı olduğunu ve kararlarının duygularının önüne geçmesine izin vermediğini gördü. Ama şimdi, hiçbir fikri yoktu.

"Kraliyet sarayından bir hizmetçi izin belgesiyle ayrılmana izin verilmediğini söyledim. Neden dinlemiyorsun?"

''…Ya yine de ayrılırsam? Ne yapacaksınız?"

"Merak ediyorsan neden denemiyorsun?"

''…''

Evet. İlk izlenimden daha doğru bir şey yoktu. Diğer insanları tehdit etmek onun yaşam sloganıydı. Onunla evlenmek için bu adama neden inandığını merak etti. Az önceki şaşkınlık tedirginliğe dönüşmüştü. İkramiyeyi vurmuş ya da bir mayına çarpmış olsa da, kumar sonuçları hala bir gizemdi.

''…Bu çok ani oldu… Son bir kez sadece bir kişiyle tanışamaz mıyım?''

Adamın isteğini görmezden gelmek yerine, izin istedi. Bu konuda en iyi yolun bu olduğuna karar vermişti.

"Onunla tanıştıktan sonra planın ne? O kadın yazar, canımın bir prenses olduğunu bilmiyor."

Lucia arka arkaya iki kez şok oldu. Birincisi, Norman'ı bildiği için. İkincisi, ona çok doğal bir şekilde 'canım' dediği için.

"Yine de... Son vedamı etmek istiyorum."

"Senden onu sonsuza kadar bırakmanı istemiyorum. Nişanımız henüz açıklanmadı. Her şey resmiyet kazanmadan önce etrafta dolaşan gereksiz söylentilerle uğraşmak istemiyorum.''

"O halde düğünümüzden sonra onunla görüşmemde bir sakınca var mı?"

Lucia parıldayan gözlerle ona baktı ve irkilmesine neden oldu.

"…Evet. Sonrası iyi. Ama bugünün kontratıyla ilgili tek kelime etme."

"Elbette hiç öyle bir niyetim olmadı. Majesteleri, ilk başta düşündüğümden çok daha anlayışlısınız."

''…En son beni rastgele bir adam olarak düşündün ve bu sefer anlayış mı? O kafanın içinde ne kadar acınası bir insanım?''

"…Üzgünüm. Niyetim bu değildi."

Hugo, bunca zamandır tereddüt eden Lucia'ya hayretle baktı. Onunla vakit geçirdikten sonra, neden daha önce başkalarıyla uyumsuz hissettiğini anladı. Genelde insanlar ondan korkar ve ondan çekinirdi. Kadın olup olmaması önemli değildi. Çıktığı kadınlar dışarıdan cilveli davranırlardı ama kalplerinde mesafeliydiler. Ancak bu kız, onunla çok kolaylıkla konuştu.

Ancak henüz hiçbir şey kesin değildi. Belki de onu tanımadığı içindi. Hakkındaki söylentileri daha önce hiç duymadığını düşündü. Söylentilerinin küçük bir kısmını bile duymuş olsaydı, ona bakış açısı değişecekti. İnsanlar onu bir canavar olarak görüyordu. Ama hepsinden önemlisi, Hugo'nun bu söylentileri çürütmek gibi bir düşüncesi yoktu.

***

Kraliyet Sarayı'na döndükten beş gün sonra Lucia inanılmaz bir gerçeği öğrendi.

'Düğünün altı ay mı yoksa bir yıl sonra mı olacağını belirtmedi. Evlenene kadar ne ziyarete gidebileceğim ne de Norman'la konuşabileceğim... Benim için çok endişelenecek.'

Uzun uzun düşündükten sonra bir mektup yazmaya karar verdi.

'Mektubu benim için teslim etmesini isteyeceğim. Teslim etmeden önce kendi de okuyabilir. Muhtemelen bu koşulları kabul ederdi.'

Norman. Sana böyle bir mektupla veda mesajımı gönderdiğim için üzgünüm. Lütfen benim için endişelenme. Çok sağlıklı ve güzel bir hayat yaşıyorum. Ancak hayatımdaki bazı önemli sorunlar nedeniyle sana ulaşamayacağım. Lütfen beni bulmaya çalışma ve beni bekle. Elbet bir gün tekrar görüşebileceğiz. Söz veriyorum çok uzun sürmeyecek. Birlikte ömrümüz boyunca sürecek bir dostluğu paylaştık.

Romanlarını yazmak için çok geç kaldığında endişeleniyorum. Günlerinizin ve gecelerinizin tersine dönmesi sağlığınıza iyi gelmez. Lütfen sağlığına dikkat et.

Sonsuz dostlukla.

Norman'dan başka biri bunu okusa bile, yeni veya önemli herhangi bir bilgi edinemezdi. Norman, Lucia'nın el yazısını tanıyabiliyordu, bu yüzden bu mektubu aldıktan sonra rahatlamış hissedecekti.

Yazmayı bitirdikten sonra penceresinden mavi gökyüzüne baktı; Görünürde tek bir bulut yoktu.

"Çamaşır yıkamak için güzel bir gün gibi görünüyor."

***

Lucia bütün sabah çalışmaktan terden sırılsıklam olmuştu. Temizlik için sarayındaki tüm çarşafları ve perdeleri kaldırdı. Büyük ahşap leğenleri taşıdı ve müstakil sarayının önünde onları sabunlu suyla doldurdu. Tüm yorganları ve perdeleri çeşitli leğenlere yerleştirdi ve tüm pislikleri temizlemek için üzerlerine bastı. Bütün sabah kendini ev işleriyle meşgul etti ve oldukça yenilenmiş hissediyordu. Lucia burnundan bir melodi mırıldanırken çamaşırları eziyordu.

"Sen burada çalışan bir çocuk musun?"

Lucia, yabancı bir kadının sesiyle başını kaldırdı. Üniformasına bakılırsa bir saray hizmetçisine benziyordu. İşçiler ve saray hizmetçileri, genel tasarımları aynı olmasına rağmen, farklı renkte üniformalar giyiyorlardı.

'Bir saray hizmetçisinin burada ne işi var?'

Lucia saray hizmetçisine şok olmuş gözlerle baktı, ne yapacağını bilemedi, saray hizmetçisi soğuk bir sorgulayıcı ses tonuyla konuştu.

"Neden cevap vermiyorsun? Burada çalışan bir çocuk gibisin ama seni ilk defa görüyorum. Prenses içeride mi?''

'Beni mi arıyor...? Niye ya? Aslında, bu durumda ne söylemem gerekiyor?'

Neredeyse hiç kimse Prenses Vivian'ın gerçek yüzünü bilmiyordu. Şu anki durumunda, saray hizmetçisi Lucia'nın prenses olduğuna asla inanmazdı.

"Tamam. Acele et ve cevap ver. Konuşamıyor musun? Burada prensesle tanışmak isteyen bir onur konuğumuz var.''

'Onur konuğu? Benim için bir misafir mi?'

Müstakil sarayı ilk kez bir misafir ziyarete gelmişti.

"Çamaşır yıkamanın zarif bir hanımın gereksinimlerinden biri olduğunu hiç bilmiyordum."

Bir yerlerden gelen tanıdık, alçak bir ses tonuydu. O kişi olmasına imkan yoktu, bu yüzden Lucia olduğu yerde dondu kaldı. Boynunu büyük bir mücadeleyle kaldırdı. Sanki tüm kemikleri bir anda yerine paslanmış gibi hissetti. Burada olmaması gereken biri tam orada duruyordu. Kuzgun siyah saçları ve kızıl gözleri. Siyah saçlarını tamamlayan mavi bir gömleğin üzerine siyah bir palto giymişti. Fazla bir ifade göstermeden ona baktı.

Lucia'nın ruhu o anda vücudunu terk etmişti.

"Bir hizmetçinin bir prensesi tanıyamaması ne kadar korkunç. Çünkü çok tuhaf bir hobiniz var prenses."

Gerçek, mevcut tüm saray hizmetçilerinin üzerine çöktüğünde, yüzleri siyah bir kül tonuna dönüştü. Lucia bunu gördü ve o anda tıpkı onlar gibi göründüğünden emindi.

''Me… merhaba… Burada ne yapıyorsunuz…?''

"Önce, siz oradan çıktıktan sonra konuşalım."

Lucia, anlamsız bir şekilde şok oldu. Aceleyle leğenden dışarı çıkmaya çalışırken kaydı ve yere yığıldı. Çirkin bir duruma düşmedi ve canını yakmadı ama ciddi anlamda utandı.

Yüzü sıcaktı; ihtiyatlı bir kalple yukarı baktı. Kollarını kavuşturmuş ona bakıyordu. Her zamanki gibi duygusuz kaldı, ama Lucia ona ne kadar acınası göründüğünü düşünmekten kendini alamadı.

Yaklaştıkça, Lucia ani varlığından dondu. Ahşap leğenin yanında durdu ve yardım eli uzattı. Lucia şaşkın bir ifadeyle eline baktı ve başını kaldırıp yüzüne baktı. Yüzünü görebilmek için boynunu çok geriye çevirmek zorunda kaldı. Başlangıçta zaten uzundu; o anda, onu bir dev gibi hissetti. Çok uzundu ve geniş bir vücudu vardı ama bu onun hızlı reflekslerini etkilemiyordu.

Hugo neden elini kabul etmediğini merak etti ve kaşlarını azarlayan bir ifadeyle kırıştırdı. Lucia o anın etkisiyle hızla onun elini tuttu. Eli çok büyüktü. Onun eli, adamın avucunun içinde bir çocuğunki gibi görünüyordu. Tek bir çekişle onu kolayca kaldırdı.

Lucia tahta leğenden çıktı, ama şimdi yalınayaktı. Bunca zaman, Hugo'nun bakışları ayaklarına takılı kaldı. Lucia onun bakışlarını kendi ayaklarına kadar takip etti, kulakları utançtan kıpkırmızı oldu.

"Aah!"

Vücudu havaya kalktığında, Lucia şok içinde çığlık attı.

"Giysilerine sabunlu su bulaşacak!"

Lucia adamın pahalı kıyafetlerinin kirleneceğinden korkarak bağırdı, ama sarayına girerken adam onu hiç duymamış gibi davrandı. Lucia onun kucağında mücadele etmedi ve uysalca vücudunu onun bakımına bıraktı. Hugo, ağlamak istiyormuş gibi görünen ona baktı ve dudaklarına hafif bir gülümseme yayıldı. Ama aynı anda ortadan kayboldu.

Ç/N: ''Onu kanlar içinde ağlatacak bir aşkı denemeli ve acı çekmeli.'' Lucia bedduasını etti hadi bakalım şimdi bize beklemek düşer asdfghjkl

(1): Üzerine su atıp lanetlemek büyücülükle ilgili bir tabir olabilirmiş 

Önceki Bölüm                                                                                                Sonraki Bölüm

 Lucia - 4. Bölüm

 Evlenelim Mi? (2)

Adamın bir eşe ihtiyaç duymasının tek nedeni, bir aşk çocuğu (evlilik dışı doğan çocuk) olmasıydı. Soylular arasında gayri meşru çocuklar bulmak yaygındı, ancak Dük bu aşk çocuğunun kendi yerine geçmesini istedi.

Xenon, gayri meşru çocuklara karşı hoşgörülü bir ülkeydi. Aşk çocuğu, aile kütüğüne kaydedildiği sürece, onlara karşı haksız hükümler uygulanamazdı. Ancak, çocuğu kaydettirmek için her iki ebeveynin de kabul etmesi gerekiyordu. Lucia'nın hafızasına göre, Dük'ün karısından başka bir çocuğu olmayacaktı. Çocuk yapıp yapamayacakları veya çocuk yapmamayı kabul edip etmeyecekleri bilinmiyordu, ancak büyük olasılıkla ikincisiydi.

"Majesteleri'nin insan topluluğuna casus yerleştirmedim."

Dük için Lucia'nın sözleri gülünçtü. Bir casus? Sadece 16. prenses mi? Böyle bir şey doğru olsaydı, güvenlikten sorumlu kişilerin sabah ilk iş canlarıyla ödemeleri gerekirdi.

"Bir casus yerleştirmiş olsanız bile, önemli değil. Devam edebilirsiniz.''

Lucia rahatsız hissediyordu çünkü kendisinden onun hakkında sahip olduğu tüm bilgi zenginliğini açıklaması için adamın ona baskı yapacağına inanıyordu. Ancak, adamın cevapları şaşırtıcı derecede sakindi. Aslında o an eğlenmiş görünüyordu. Garip gözlerle ona baktı; Onu son gördüğünden çok farklı davranıyordu. Şaşırtıcı bir şekilde çok sabırlı ve yumuşak huyluydu. Bir insanla yalnızca bir kez karşılaşarak asla bir kişinin karakterini yargılayamayacağı doğruydu. Lucia'nın içinde küçük bir umut kıvılcım çakmıştı; belki mesajını ona iletebilirdi.

"Ah evet. Dediğim gibi… Çocuğunuzun üzerinize geçmesine izin vermek istiyorsanız, Majesteleri evlenmek zorunda kalacak.''

"Böylece. Prenses, sizinle evlenmem gerektiğini mi ima ediyorsunuz?"

"…Evet."

Hugo nefesinin altından güldü.

''Bir aşk çocuğum olduğu bir sır değil. Çok az çabayla bulunabilecek, kolay erişilebilir bir bilgidir. Tabii bu gerçeği bir sır olarak saklamaya çalışmıyorsanız?"

"Hayır! Majestelerini tehdit etmeye çalışmıyorum. Böyle düşüncelere cesaret edemem. Size söylediğim gibi, bir sözleşme önermek için buradayım. Benimle evlenerek elde edebileceğiniz faydaları size göstermek istiyorum.''

Lucia'ya boş boş baktı ve dudaklarını açtı.

"Bu ne? Sizinle evlenerek ne gibi faydalar elde edeceğim prenses?''

Sesi kuru ve iş konuşuyor gibiydi.

"Benim akrabam yok. Majestelerinin bu şeylerle ilgilenmesine gerek kalmayacak. 16. prenses olarak kraliyet ailesindeki statüm çok düşük, bu yüzden pahalı bir çeyizle kendinize yük eklemek zorunda kalmayacaksınız. Ama bir prenses olduğum için, bunun isimsiz bir soyludan daha cazip olacağını düşünüyorum. Her ne kadar Majesteleri'nin bu kadar küçük meselelerle ilgilenmediğini varsaysam da. Özel hayatınıza asla karışmam. İstediğiniz gibi takılabilir, hayır, hayatınızı bunca zamandır nasıl yaşıyorsanız aynı şekilde yaşayabilirsiniz. Dilerseniz ileride boşanmak için bir zaman bile ayarlayabiliriz.''

Sessizce dinliyordu ama ifadesi tuhaftı.

"Ah, son olarak. Majestelerinin çocuğuna engel olmayacağım. Anlarsınız, hamile kalamıyorum.''

Hugo uzun bir iç çekti. Ağzını sımsıkı kapalı tutmak zorundaydı çünkü o anda çok rahatsız hissediyordu. Şu anda bu ifade, Lucia'nın Dük göstermesine en çok tanık olduğu ifadeydi.

"Bu da ne?"

İfadesi bir kez daha buz gibi oldu.

"Prenses, keşke beyninizin içine girip içinde ne olduğunu görebilseydim. Gerçekten… hayır, hadi yoluna. Bunların benim için faydaları olduğuna gerçekten inanıyor musunuz?''

"…Ha?"

"Bunu tek tek tartışalım. Prenses, Taran Dükü'nün karısı olacaksın. Gücüm, bazı soylular tarafından kolayca bastırılacak kadar zayıf değil. Hükümette doğrudan aileler ile evlilikle bağlantılı akrabalar ile ilgilenen bir şube var, bu yüzden bu tür şeyler için kendimi strese sokmama gerek yok. Vatana ihanet etmeye karar verirlerse durum farklı olurdu. Durum böyle olsa bile, böyle bir olayı halletmek zor değil. Çeyiz konusuna gelince… Size zaten söyledim ama Taran Düklüğü fakir değildir. Bazı çeyizi ucuza kapatmaya çalışmak için hiçbir neden yok. Diğer soylulara hitap etmek gibi şeyler için kendimi strese sokmama gerek yok. Taran aile geleneğinde boşanma gibi şeylere inanmıyoruz. Kendinizi Taran ailesinden ayırmak istiyorsanız, bunu ancak öldükten sonra yapabileceksiniz. Hayır, muhtemelen öldükten sonra bile yapamayacaksınız. Her neyse, durum bu. Özel meselelerime gelince…''

Sanki başı ağrıyormuş gibi kaşlarını çattı.

''Böyle bir şeyi ne anlamda önerdiğinizi genel olarak tahmin edebiliyorum. Ancak bana evlendikten sonra o bu kadınla oynamaya devam etmemi, itibarımı kirletmemi mi söylüyorsunuz?''

"…Ha?"

Lucia'nın zihni saf beyaza dönüştü.

''A…ama geçen sefer duyduğuma göre…''

"Şu anda evli değilim. Evli olmayan bir adamın ne kadar çok kadınla ne yaptığı kimsenin umurunda değil.'' Sözleri oldukça mantıklıydı.

"Birini bu kadar basit nedenlerle kavrayabildiğinizi düşünmek olgunlaşmamış bir şeydi." Alaycı olmaya çalışmasa da, sözleri Lucia'nın kalbinde bir öfke dalgasına yol açtı.

"Öyleyse, Majesteleri, evlendikten sonra hayatınızın sonuna kadar sadece bir kadına sadık kalacağınıza mı karar verdiniz?"

Bir an cevap veremedi. Tabii ki durum böyle olmayacaktı. Böyle saçma bir karar vermeyecekti. Arada sırada etrafta oynamak iyi olmaz mıydı? Ancak şu anda neden kendini haklı çıkarmaya çalıştığını anlayamıyordu.

"Bu sizin endişelenmeniz gereken bir şey değil prenses."

"Evet, tabii ki hayır. Ama yine de sözlerimi inkar etmiyorsunuz."

"Öyle olup olmaması önemli değil. Bu bir prensesin ilgilenmesi gereken bir şey değil."

"Elbette değil. Hiç şikayet ettim mi?''

Kavga eden ikilinin üzerine aniden bir sessizlik çöktü. Lucia, çok uzaklara uçup giden duyularına hakim oldu ve kibarca ağzını kapadı. Bazı anlamsız şeyler söylemişti. Bir süre önce kendini gazlayan Lucia, asık suratlı söndü. Adamın bu evlilikten elde edebileceği hiçbir şey olmasaydı, bu sözleşmeyi yapmak için hiçbir sebep olmazdı.

''Öyleyse… Çocuğunuzun konumuzu devralmasıyla ilgili soruna ne dersiniz? Hamile kalamamamın bir faydası yok mu?''  Bir kadının çocuk doğuramaması ciddi bir sorun değil miydi? Onun ses tonuyla Hugo'nun kafası karıştı; Bir elbise mağazasında hangi elbise renginin daha iyi göründüğünü soruyor gibiydi.

''Bu çocuğun benim yerime geçmesini dilediğim doğru. Karım bir oğul doğurursa hafif bir acı olur, ama…. bu konuda size herhangi bir açıklama borçlu değilim. Her neyse, bu sorunla ilgili kazanılacak bir şey yok. Ayrıca çocuk doğuramayacağınızı kanıtlamanın bir yolu var mı?''

"…Hayır."

Bir doktordan teşhis koysa bile, yüzde 100 onay veremezlerdi. Eğer hamile kalacak olsaydı, o doktor yanlış bir teşhis koymuş olacaktı ve bunu hayatıyla ödemesi gerekecekti.

''Eğer kanıtlayamazsanız, faydalardan biri olarak listeleyemezsiniz.''

"Hhaa..."

Lucia derin bir iç çekti. Hazırladığı her şey tüketilmişti. O halde rüyasında, o kadınla neden evlenmişti? Üzerinde anlaştıkları belli bir şart olmalı. Sözleşmeli evlilik dedikodularının hepsinin birer yalan olması ve ikisinin de birbirine deliler gibi aşık olması mümkün müydü? Umutsuzluğa kapılan Lucia birden aklına bir şey geldi ve başını kaldırdı.

"O zaman. Buna ne dersiniz? Majestelerine aşık olmayacağım.''

"…Ne?"

"Sizi asla sevmeyeceğimden emin olacağım. Kalbimi kendime saklayacağım.''

Aniden gür bir kahkaha patlattı. Lucia boş bir bakışla ona baktı. Onu ilk defa yüksek sesle gülerken görüyordu. Yani o da böyle gülebilen bir insandı. Onun daha önce hiç gülmeyeceğini düşünmekle ne kadar aptal olduğunu düşündü.

"Bütün faydalar arasında en çok bunu sevdim."

Ne kadar eğlenceli. Bu kadın gerçekten çok eğlenceliydi.

"İyi. Bunu senin liyakatin olarak kabul edelim. O zaman prenses, kadınlarla oynamamda sorun yok ve bu evliliği boşanarak halletmek de sorun değil. Ama prenses, siz bundan ne elde ediyorsunuz?''

"Ben iyiyim... sadece Dük'ün karısı unvanını almakla."

"Sırf bu yüzden lüks bir yaşama izin vermeyeceğim. Ayrıca, küçük kişisel güç mücadelelerinizi sona erdirmek için Düklük'ün adını kullanmanıza da izin vermeyeceğim."

"Böyle şeyler istemiyorum. Sadece… size zaten 16. prenses olduğumu söyledim. Majesteleri Kral, kendi hayatını yaşadığı için varlığımdan bile haberdar değil.''

Hugo 'Bu doğru değil' gibi sözlerle onu teselli etmeye çalışmadı. Bunun yerine dudaklarına bir gülümseme yayıldı.

"Bir prenses, Krallığın hatırı için her an satılmaya hazır olmalıdır. Uygun bir çeyiz teklif edildiğinde, krallık beni herhangi bir yere satmak için gözünü kırpmaz. Sattığı kişinin kaç yaşında olduğu ya da kaç kez evlendiği önemli değildir; itibarının ne kadar kötü olduğu önemli olmaz. Majesteleri, en azından siz genç ve bekarsınız. Krallık beni satmadan önce… Ben kendimi satmak istedim. O zaman en azından kendim için pozisyonu ben seçmiş olurum. Bana ne olursa olsun, mağdur edilmiş hissetmeyeceğim."

Lucia'nın gözleri hüzünlü bir şekilde ağlıyor gibiydi. Hugo başkalarıyla kolayca empati kurabilecek biri değildi. Durumları ne olursa olsun başkaları için endişelenmezdi. Kadının önerisinin herhangi bir planı ya da temeli yoktu; ona zerre kadar güveni yoktu. Buna rağmen, doğduğundan beri ilk defa bu kadar eğlendiğini hissediyordu.

"O zaman gitme vaktim geldi. Sizin ellerinizdeyim, tüm kabalığım için özür dilerim. Lütfen beni bağışlayın."

Lucia ayağa kalktı ve başını eğdi. Başını kaldırdığında, ifadesi tazelenmiş görünüyordu. Kendi kaderine karşı savaşmak için elinden geleni yapmıştı. Her şeyin yolunda gidip gitmediği şimdi göklere bağlıydı. Lucia elinden gelen her şeyi yapmıştı.

"Bunu düşüneceğim."

Lucia'nın gözleri kocaman açıldı.

"Size kesin cevabımı henüz veremem. Sizin de belirttiğiniz gibi prenses, bu bir hayatı değiştirebilecek bir sözleşme."

"Ah…"

İnanması zordu. Bir rüya gibi hissettiriyor.

"Sadece düşünmeyi kabul ettim. Henüz bunu yapmayı kabul etmedim."

"Ah... anlıyorum."

"İfadeniz harika bir şey başarmaktan gurur duyuyormuşsunuz gibi görünüyordu, ben de sadece doğru anladığınızı teyit ediyordum."

Lucia hafifçe kaşlarını çattı ve dudaklarını büzdü. Onunla dalga mı geçiyordu? Öfke göğsünün içinde bir anda yükselmeye başladı. Dış görünüşü dışında onda sevdiği tek bir şey yoktu.

"O zaman, önce..."

Hugo ayağa kalkıp ellerini ona doğru uzattığında, Lucia hiçbir tepki vermeden sersemlemiş bir şekilde ayağa kalktı. Hugo koca eliyle çenesini kavradı ve dudaklarını onunkilere bastırdı. O ana kadar Lucia'nın neler olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Sıcak bir et parçası dudaklarını işgal etti ve ağzının daha derin kısımlarına dokundu. Lucia gözlerini sıkıca kapattı. Elleri titreyecek kadar sıkı bir yumruk haline getirildi.

Aniden gelen derin öpücük uzun sürmedi. Titreyen dudaklarından ayrılmadan önce dili hafifçe ağzının içinde gezindi. Kızın kızarmış yüzünü görünce güldü.

"Sadece onaylıyordum."

"Ne için…?"

''En azından evli bir çift olarak fiziksel temasta ret hissetmemeliyiz. Neyse ki bizim için durum böyle değil."

"Ah anlıyorum…"

"Bir süre bekleyin lütfen. Size kraliyet sarayının kapılarına kadar eşlik edecek bir araba hazırlayacağım."

Lucia kanepeye çökerken o arkasını dönüp gitti. Yanan yanaklarına elleriyle masaj yaptı. Evli bir çift olarak elbette böyle anların gerekli olduğu zamanlar olacaktı. Bir an önceki fiziksel temas çok gerçekçi bir şeydi. Ancak, Lucia iki elini de yumruk yaptı ve kendine vurmaya başladı.

''Seni aptal. Sen gerçekten umutsuz bir aptalsın.''

Gerçekten inanılmazdı ama Lucia 'evlilik' kelimesinden başka bir şey düşünmemişti. Bir karı kocanın durumu hakkında gerçekten başka düşüncesi yoktu. 'Evli olsa bile kendi sevgilisi olacak,' diye varsaymıştı. Başka türlü göremezdi. Onunla aynı yatakta yatmak zorunda kalacağını hiç düşünmemişti.

''…Bu konuda kimseden tavsiye alamayacağım.''

Aşağılayıcı, olgunlaşmamış anlamsızlığını düşünerek ortalıkta dolandı.

***

Bir değişiklik için, onun için biraz düşünmeyi gerektiren bir sorun ortaya çıktı.

"Evlilik…"

Hugo şu anda 23 yaşındaydı. Evlilik için en uygun yaştaydı. Yine de evlenmek gibi bir düşüncesi yoktu. Evliliğin dışında, halletmesi gereken fazlasıyla sorunu vardı. Bir eş gibi sinir bozucu bir şeyle zamanını boşa harcamak istemiyordu. İlk başta, bir düğünle uğraşmak istemedi. Hiçbir zaman kadın sıkıntısı çekmedi.

Ama oğlunun yerine geçmesini istiyorsa, evlenmesi gerekiyordu. Onun konumunu miras alabilecek tek kişi, aile sicilinde bulunanlardı. Dük'ün ölümle ayrılması veya boşanması önemli değildi, oğlunu resmi olarak aile kayıtlarına kabul etmek için evlenmesi gerekiyordu. Xenon yasasına göre, bekar erkeklerin çocukları evlat edinmelerine veya resmi olarak aile kayıtlarına kabul etmelerine izin verilmiyordu.

Velet hala gençti. Düğün gibi bir şey acil değildi. Ama bir gün bunu aşması gerekecekti. Çocuğun aileye katılmasına izin verecek anlayışlı bir kadın bulması gerekecekti. Bu noktayı göz önünde bulundurarak, onu aramaya gelen prenses oldukça çekiciydi.

''Kendi özel hayatımda özgürlük mü diyor? Bu güzel bir ek.''

Gülerek dışarı çıktı. Prensese soğuk bir tepki göstermişti ama bu faktörlerin hepsi çok çekiciydi. Onu bir öpücükle kızdırmıştı ve kızarmış yüzünü düşünerek bir kez daha güldü. Gerçekten sevimliydi. Ferahlatıcı bir hız değişikliğiydi.

Ancak, çok fazla şüpheli yön vardı. Onun gerçekten bir prenses olup olmadığını doğrulaması gerekiyordu. Gerçek ustanın kim olduğunu bulmalıydı. Bu teklifle amacı neydi? Bugün söylediği her şeyin yalan olduğunu varsaymıştı.

En ufak bir şüphe hissettiğinde en kötü durumları üstlendi. Bu onun hayattaki mottosuydu.

"Majesteleri, ben Jerome."

"Gir" diye cevap verir vermez, sadık uşağı içeri girdi.

''Diyecek söz bulamıyorum, Majesteleri. Bugününki gibi bir olayın gelecekte bir daha asla olmayacağından emin olacağım.''

"Bu senin hatan değil. Öyle olsa bile, hayatının her saniyesinde Roy'un üstüne atlayamazsın."

"Şu andan itibaren öyle yapacağım."

Jerome, gittiği kısa sürede bu kadar büyük bir kazaya neden olacağını asla beklemiyordu. Majestelerini gizemli geçmişe sahip başka biriyle nasıl baş başa bırakabilirdi?! Jerome, başkentte ince buz üzerinde dikkatle yürürken, Majesteleri'ne sorun çıkarmamak için dikkatliydi. O anda biri onu kafasının arkasına çok sert bir şekilde vurmuş gibi hissetti; göğsünün içinde kontrol edilemez bir öfke yükseliyordu. Jerome tüm öfkesini Roy'a yöneltirken dişlerini gıcırdattı.

"Fabian'a gelir gelmez bana rapor vermesini emret."

"Evet, Majesteleri."

Hugo, bu prenses hakkında bulabildiği her şeyi araştırmaya karar verdi.

*** 

Gece geç saatlerde Jerome, Dük'ün malikanesine gelen Fabian'ı karşıladı. Fabian, Taran Dükü'nün kişisel yardımcısıydı. Fabian, işler ne kadar yoğun olursa olsun, normal saatleri dışında çalışmaktan kaçınmak için elinden geleni yaptı. Bu kadar acil bir iş olmasaydı, gecenin bu saatinde oraya yolculuk yapmazdı.

"Ne oldu?"

Fabian, yüzü bir kaya gibi sert görünen kardeşi Jerome'un omzunu okşadı. Aynı anneden aynı gün doğan ikizlerdi ama gece mavisi gözleri dışında hiçbir şekilde birbirlerine benzemiyorlardı. Öğrenenler, bu gerçek karşısında şok oldular.

"O kadar ciddi bir durum değil, o yüzden biraz rahatla. Sadece Majesteleri bir süredir bu konuyu çok merak ediyor. Yarın izin günüm, bu yüzden bu gece uğramaya karar verdim. Hala uyanık mı?"

"İçeride değil."

"Bu nedir? Bir gece gezisi için mi ayrıldı? Şimdi ben buradayım, herkes çoktan gitti. Tabii ki benim için böyle olacaktı. Buna yardım eden yok. Ah, lütfen Majestelerine uğradığımı söyleme. Yarın izin günüm, bu yüzden beni aramasını istemiyorum."

Fabian ciddi bir asttı ama tembelliği yüzünden her zaman yarım adım eksikti. Jerome dilini şaklattı ama Fabian'a güvendiği için onu azarlamadı. İşi acil olsaydı, mümkün olan en kısa sürede bitirmesini sağlardı. Fabian gitmek için arkasını döndü ama aniden durdu.

"Nereye gitti?"

Jerome bir an tereddüt etti.

''Kontes Falcon'un yerine.''

''Falcon… Falcon… Kimdi… ne? Hala onu ziyarete mi gidiyor?''

"Sesini alçalt. Herkes uyuyor."

"Sorun bu değil! Ne yapıyorsun sen?"

''…Ne yapmalıyım? Kiminle yattığıyla ilgilenecek hiçbir niteliğim yok."

"Neden umurunda olmasın? Üç kocası öldü! O kesinlikle lanetli bir kadın!"

''…Sen çocuk musun? Bir lanet mi? Böyle bir şey var mı?''

"Baron Lawrence'ın kızıyla işler nasıl gidiyor?"

"Majestelerinin isteği üzerine ona çoktan gülleri gönderdim."

"Neden bana bir şey söylemedin? Önceden bilseydim…''

"Ne yapacaktın? Kadınları yatak odasına almayı mı planlıyordun? Sınırlarını aşma, hayatını kaybedersin. Kaç boynun olduğunu biliyor musun?"

"Ah, ciddiyim."

Fabian başını öfkeyle kaşırken tüm vücudu hayal kırıklığıyla sallandı.

"O kadının adını her duyduğunda neden bu kadar hassas oluyorsun?"

"Zaten söyledim. O kadın bir cadı. Majestelerine bu kadar yakın duran, bu kadar uğursuz bir kadın olmamalıydı. O kadınla bir yıldan fazla bir süredir ilişkisini sürdürüyor. Diğer kadınlarından hiçbirine böyle davranmamıştı. Bunda bir hata yok. Majesteleri çoktan ona aşık oldu!''

''…Seni temin ederim ki, Majesteleri'nin önünde bu tür sözler söylersen, hayatını kaybedersin.''

"Biliyorum! Bu yüzden bunca zaman sessiz kaldım!''

Jerome, bu adamın sadakatinin kötü bir yöne saptığını düşündü. Jerome, durumdan Fabian kadar nefret etmese de, bu ilişki konusunda o da pek rahat hissetmiyordu. Kocalarının tümü, evliliklerinden bir yıl sonra bilinmeyen nedenlerle ölmüştü. Tamamen sağlıklıydılar ama aniden başlarına bir kaza gelecekti. Böylece yüksek sosyetedeki herkes onun lanetli olduğuna inandı.

Ayrıca Kontes Falcon ve Dük arasındaki ilişki diğerlerinden farklıydı. Diğer kadınlarla çıkarken bile Kontes Falcon ile cinsel ilişkisini sürdürürdü. Her zaman yaptığı gibi ona pahalı hediyeler göndermedi. Buna rağmen, bağları güçlü kaldı. Şimdi, bir yıldan fazla olmuştu.

Üç ay önce Baron Lawrence'ın kızından ayrılmıştı. Yani şimdi, Kontes Falcon onun başucundaki tek ortağıydı. Fabian bu gerçeği bilseydi, şimdi olduğundan daha da öfkeli bir şekilde ortalıkta zıplıyor olurdu, bu yüzden Jerome bunu kendine sakladı.

"Ben gidiyorum."

"Ne yapacaksın?"

Jerome, Fabian'ı ele geçirdi. Fabian'ın sessizce evine gitmeyeceğine dair kötü bir his vardı.

"Araştırma sonuçlarımı Dük'e rapor edeceğim."

Ne olursa olsun ikisi arasında kendini zorlamak istiyordu. Bir ay önce bir prensesin arka planını araştırması için emir aldı. Dük'ün bu prenses hakkında neden bu kadar kapsamlı bir araştırmaya ihtiyaç duyduğunu anlamıyordu ama her halükarda o bir kızdı. Raporunu cadıya direnmek için kullanmayı planladı.

Dük, işi verirken ona herhangi bir özel söz söylememişti ama daha önce iki kez ilerleme hakkında soru sormuştu. Bu, raporla çok ilgilendiğini gösteriyordu.

"Sen burada kal. Geri döneceğim." (Jerome)

"…Gideceksin mi?" (Fabian)

"Gidip ona rapor etmen gereken önemli bir şey olduğunu söyleyeceğim. Eve dönmek isterse, onu buraya getireceğim. Daha sonra dinlemek isterse, sessizce eve gidersin. Kulağa nasıl geliyor?''

"…İyi. Bana bunun hakkında defalarca baskı yaptığı rapor olduğunu söyle."

"Anladım."

On vakadan dokuzu eve dönmeye karar verirdi. Dük raporu daha sonra dinlemeye karar verirse, mevcut durumu ciddi şekilde düşünürdü. Ama bu ihtimaller zayıftı. Fabian'ın belirttiği gibi, uzun süredir bir ilişki sürdürüyorlardı. Kontesten önce, onunki gibi başka bir vaka yoktu. Ama sadece bu küçük nedenden dolayı, Jerome Dük'ün onu hiçbir şekilde sevdiğine inanmıyordu.

Dük soğuk ve kalpsiz bir insandı. Dük'ün Kontesi bulmaya gitmesinin bir nedeni olmalıydı, ama bu neden duygusal olmayacaktı. Bu yüzden Jerome, Fabian gibi Dük için endişelenmedi.

*** [Dikkat !! : Yetişkin İçerik]

Geniş bir yatağın üstünde, bir adam, bazı belgeleri okurken sırtına büyük bir yastıkla hafifçe oturuyordu. Adamın tepesinde, çıplak bir kadın kalçalarını hareket ettirirken adamın geniş göğsünü tutuyordu.

''Ha…ung…ah… Nasıl?''

Kadın kalçalarını hareket ettirip sert penisini içine çekerken baştan çıkarıcı bir şekilde inledi, ancak bazı belgelere bakan adamın yüzü değişmedi.

"Kullanışlı."

''Umm…evet. Sen... çok fazlasın. Bunu yapmak... iki ayımı aldı...''

Anita, adamın sakin değerlendirmesine kaşlarını çattı ama "çöp" olduğunu söylememişti, bu yüzden bu bir iltifat sayılabilirdi. Kalçalarını aşağı yukarı hareket ettirmeye devam ederken Anita'nın başı geriye doğru savruldu. Sert uzunluğu en derin yerlerine girdiğinde, keskin bir çığlık attı.

"Na..sıl?"

"Yararlı."

"Ben... bundan bahsediyorum."

Adam belgeleri yere attı ve güldü. Kocaman elleriyle kadının kalçalarını sıktı ve içlerinin boyunu sıkmasına neden oldu.

"Bu da işe yarar."

"Evet... ah…. Puanlarınız konusunda çok cimrisin. Benim de... seni asla yargılamadığımı sanma…''

"Benim skorum nasıl?"

"Sen...de. Yararlısın"

"Hmm."

Sırıttı ve kalkarken kadının kalçalarını tuttu. Kadın yatağa uzanırken, üzerine bindi. Kalçalarını büyük bir güçle ona sokmaya başladı. Etleri birbirine çarparken, kadın çığlık atarken odayı yüksek tokat sesleri doldurdu.

"Huuk! Ah! Ah!!"

Pürüzsüz kadın vücudu ona yapışmıştı. Durmadan itmeye devam ederken çığlık atan kadının dinlenmesine izin vermedi. Kadın ölmek üzere olduğunu söyleyene kadar durmadı. Kaybını kabul etmek için beyaz bayrağı kaldıran her zaman kadındı.

İçin için yanan hava tüm yatak odasının etrafında sıcak kaldı. Anita kıkırdadı, memnun bir gülümsemeyle adamın geniş göğsüne sokuldu.

O sıkı kaslarının altındaki savaş yaralarını hissedebiliyordu. Adamın görünüşü hipnotize ediciydi; tecrübeli öpücükleri ve okşama tekniği onu ısıtıyordu. Delicesine güçlü dayanıklılığıyla bütün geceyi kolayca geçirebilirdi. Onunla ilgili tek bir kusur yoktu. Anita birçok erkekle tanışmıştı ama o diğerlerinden farklıydı.

İlk başta, onun geçmişi onu büyülemişti. Adam Kuzey'in hükümdarı, Taran Dükü idi. Böyle bir adamla yatma şansını ne zaman elde edecekti? Başta böyle düşünmüştü ama artık kimliği önemli değildi. Onun toplumdaki yüksek statüsü yüzünden oldukça hüsrana uğradı.

Anita, Sofia ile ilişkisini sonlandırdığını zaten biliyordu. Zafer Balosu'nda Sofia'ya çarptığında, Sofia ona can düşmanıymış gibi baktı ve durumu tahmin etti. Anita, Sofia'ya karşı hiçbir düşmanlık hissetmiyordu. İronik olarak, Sofia'nın geçmişteki kadınlarından birine dönüşmesine acıdı. Anita, Sofia'nın kalbini kazanabileceğini tahmin ediyordu. Anita'nın zihni ikiye bölünmüştü - onun başka bir kadına aşık olmasını diledi ama aynı zamanda bunun olmasını da istemiyordu.

Taran Dükü, sosyete arasında ünlü bir playboy değildi. Beklenmedik bir şekilde, insanlar onun kadınlardan oluşan haremini bilmiyorlardı. Adam gücü elinde bulunduranlarla neredeyse hiçbir zaman bir ilişki sürdürmedi. Sofia, arkadaşları aracılığıyla tanıştıkları nadir bir vakaydı.

Sofia tanınmış bir kadındı, ancak fazla gücü yoktu. Lawrence Baronu da güçlü bir aile geçmişine sahip değildi. Başka bir deyişle, onun istediği zaman oynayabileceği ve bir kenara atabileceği biriydi. Anita, onun her zaman bu ölçüde hesap yaptığını anlamıştı.

Dük ile cinsel bir ilişki paylaşanlar, asla mutlu bir evlilikle sonuçlanmadı. Anita nedenini şimdi anlayabiliyordu. Sekste çok iyiydi. Bir kadını aynı gecede defalarca cennete gönderebilirdi. Bir kez tadına baktıktan sonra, başka hiçbir erkek onları tatmin edemezdi.

Çoğu, gücü ve yüksek statüsünden etkilenerek ona yaklaşacaktı, ancak zaman geçtikçe hepsi bir bütün olarak adama düşecekti. Böylece kadınlar ona sarılmaya ve takıntı yapmaya devam edeceklerdi. Sonunda, hepsi çöpe atılacaktı.

Adam buz gibi soğuk bir ateş gibiydi. Bir kadına vücudunu verebilir ama kalbinin en ufak bir parçasını bile vermez. Ne zaman başlamıştı? Başlangıçta, Anita bedensel zevklerin tadını çıkarmayı amaçlamıştı, bunu fark ettiğinde ona çoktan kalbini vermişti. Ama kalbini açar açmaz, ondan önceki tüm kadınlar gibi onu da fırlatıp atacaktı.

Bu nedenle, Anita asla kendi kalbini açıklamadı. Maddi ihtiyaçları için ona ihtiyacı varmış gibi davrandı; bir al-ver ilişkisi olarak kalacaktı. Adama onu bir daha ne zaman görebileceğini asla sormadı. İlk önce onunla hiç iletişime geçmedi. Bu şekilde bir yıldan fazla dayanabildi.

"Benimle bir sözleşme imzalayacaksın, değil mi?"

Anita bir tüccar grubunu yönetiyordu. Zaman zaman ona bahşiş verirdi ve oraya buraya yatırım yapmaktan zevk alırdı. Şimdi, tüccar grubu daha büyük bir ölçekte büyümüştü ve bir sözleşme hazırlamıştı, böylece yatırımcılardan biri olabilirdi. Tüccar grubu için ona ihtiyacı varmış gibi davrandı. Gerçekte, onun aracılığıyla kazanç sağlama düşünceleri vardı.

"İnceleyeceğim."

"Bu nedir? Tüccar grubumun tüm temel sırlarını açıkladım! Bundan daha fazla iyi niyet sunmalı mıyım? '' Anita ellerini onun göğsünden aşağı kaydırdı ve kalçalarını ovuşturdu. Ellerini yavaşça onun ortasına doğru kaydırdı ve tuttu.

"İyi niyet gösteren ben değil miyim?"

"Aman. Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"

Anita'nın onu uyarması nedeniyle erkekliği bir kez daha sertleşmeye başladı. Kendini göğsüne çekti ve adamın meme uçlarını emdi. Sert uzunluğuna masaj yaparken meme uçlarını yaladı.

''Onu oraya geri yerleştirebilir misin?''

Vücudunu kaldırdığında, Anita aceleyle kıçını kaldırdı. Derin bir şekilde içine girerken eli sırtına bastırdı.

''Haa…. Ung…''

O ne olacağını hayal ederek kendi dudaklarını yalarken adam içeri girdi ve şiddetle dışarı çıktı. Tam o sırada biri yatak odasının kapısını çaldı.

"Madam, size acil bir mesajım var."

Kapının arkasından gelen ses titredi. Anita dişlerini gıcırdattı. Onunla birlikte geçirdiği değerli zamanını bölmeye kim cüret etti? Sabah ilk iş onu kırbaçlamak ve kovalamak zorunda kaldı.

"Zamanımızı bölmemenizi söylemiştim! Kaybol!"

''Misafir Majestelerini arıyor. Acil bir iş için talepte bulunmak istedi."

Dük'ün misafiri mi? Anita ona şok olmuş gözlerle baktı. Adamın bu kişiyi reddedeceğini umdu, ama kısa bir süre düşündükten sonra, adam onun içinden çıktı. Anita anlık uyarımdan dolayı kısa bir süre ciyakladı.

"Girsin."

Anita hayal kırıklığını gizledi ve dışarı baktı.

"Onu içeri göster."

Biraz sonra kapıyı bir adam açtı ve içeri girdi. Kadın transparan bir elbise giymişti, yatakta yatarken göğsü açıktı. Onun arkasında, Dük göğsü açıkta oturuyordu. Jerome bütün bunları sıkılmış bir ifadeyle gözünü kırpmadan izledi, sonra başını eğdi.

"Majesteleri, zamanınızı böldüğüm için özür dilerim."

"Bu ne?"

''Fabian, Majestelerinin istediği raporla birlikte malikanede sizi bekliyor. Daha önce defalarca sorduğunuz iş hakkında Majestelerinin fikrini almak için buradayım.''

"Anladım. Geliyorum, beni bekle.''

Jerome gitti ve Hugo yataktan kalktı, Anita'nın yüzü soldu.

"Gidiyor... musun?"

"Kıyafetlerim nerede?"

Kalbi parçalanıyormuş gibi hissediyordu. Onu geri tutmak istedi. Kalmasını istemek istedi. Yarın raporu dinlese yer mi yarılırdı? Adam işe geri dönmekte biraz tereddüt etmedi. Ama onu tutamadı. Eğer ona yapışırsa, adam onu iterdi. O zaman bir daha buraya gelmezdi. Evine birçok kez uğramıştı ve kalbi bilmeden kendine güveni artmıştı.

Bu adamı istiyordu. Bu adamı çok istiyordu. Kendi arzusu olsa da, tüm kanının içinde kuruduğunu hissetti.

''Vücudumuz böyle uyarılmışken yine de gidiyor musun?''

Büyük göğüslerini adama bastırdı. Gözleri, kadının cilveli baştan çıkarıcı tekniği karşısında titremiyordu. Hafifçe gülümsedi ve dudaklarını hafifçe öptü.

"Kıyafetlerimi getirmelerini emret."

Anita kırmızı dudaklarını büzdü. Yine de hizmetçilerine, özenle saklanmış olan kıyafetlerini getirmelerini emretti. Giyinirken Anita ona şahsen yardım etti. Başkalarını okşarken bilerek bazı yerlere dokundu.

"Bu yeterli."

Sözleri üzerine Anita korkuyla geri çekildi. Buz gibi soğuk gözlerle ona bakıyordu. Genellikle, Anita diğer erkekleri bu şekilde baştan çıkardığında, aceleyle soyunur ve kendilerini kadının üzerine atarlardı. Adam vücudunu nasıl bu kadar hızlı soğutabilirdi? Az önceki tutkusu bir yalanmış gibi görünüyordu. Anita acı bir kalple dudaklarını ısırdı. Adamın hayatından sonsuza kadar ayrılmasını istemiyordu.

"Tamamen hazırsınız."

Anita iki adım geri gitti ve adamın görünüşünü mutlu bir kalple takdir etti. Uzun boyu ve orantılı vücudu kıyafetleriyle vurgulanıyordu. Anita onun vücudunu yüzü kadar severdi. Onu izlemek bile onu mutlu hissettiriyordu.

"Önümüzdeki 10 gün evde olmayacağım."

Dedi Anita kibirli bir sesle. Eğer biri böyle bir adamı bağlamaya çalışırsa, daha hızlı kaçardı. Bazen böyle bir mesafe koymak gerekiyordu. Cevabı, onu soğuk bir omuzla bırakan adam için küçük bir intikamdı. Ama küçük davranışından çabucak pişman oldu. Adam sanki onun içini görebiliyormuş gibi sessizce güldü.

Anita onu yatak odasının kapısına kadar takip etti. Onu mülkünün dışında asla takip etmedi. Onu ziyarete geldiğinde, onu hiç kapıda karşılamadı. Bu sadece kendi gururunu korumak için yapılmış bir hareket olabilirdi.

Karanlıkta bir süre durduktan sonra Anita yavaşça balkona çıktı. Arabası zaten uzaktaydı. Araba uzun süre ortadan kaybolduktan sonra bile kadın hareketsizce uzaklara baktı.

Ç/N: Bu sahneleri görmeseydik de olurdu be ama neysee 🙄.. Vardır bir bildiği yazarın diye şey ediyorum ¯\_(シ)_/¯ İlerleyen sahnelerle kıyas edebilmemiz içindir belki.. Neyse çabuk çabuk next yapalım unutalım bu bölümü hadi 三三ᕕ( ⌓̈ )ᕗ Ay ayrıca ingilizce çevirmen sansür kullanmıyordu ben de aynen öyle yapıyorum haberiniz olsun.. 

Önceki Bölüm                                                                                                Sonraki Bölüm