Sayfalar

31 Aralık 2019 Salı

[SOHBET KÖŞESİ] Elveda 2019, Hoşgeldin 2020 !

Merhaba arkadaşlar. Görüşmeyeli bir süre oldu değil mi? Aslında bir süre buralara bir şeyler yazabileceğimi düşünmüyordum. Çünkü acayip yoğun bir dönemin içindeyim. Bitirmeler projeler derken şimdi de final haftama girdim. 9 Ocak'a kadar da böyle sürecek. Aslında yazmak istesem de zihnim aşırı dolu olduğundan iki lafı bir araya getiremiyorum bir türlü asdfghjkl Yıkığın önde gideniyim bir nevi. Ama bugün sizlerle sohbet etmek biraz kendimden biraz ondan bundan bahsetmek istedim yine de..
Yeni yılı beklerken ben

Çünkü bugün özel bir gün. 31 Aralık yeni yıl arefesindeyiz. Elbette bugün ile yarın arasında nesnel olarak herhangi bir fark yok. Sonuçta her zaman ki gibi sabah uyanıp; kahvaltı , iş ,okul her zamanki rütinde devam edeceğiz yarın da her şeye. Ama yılbaşlarını geçmişi ve geleceği analiz etmemize vesile olan bir gün olarak düşünüyorum ben. Hani yürüdüğün uzun bir yolda; geriye dönüp ne kadar yol kat ettiğine ve önüne dönüp varmayı hedeflediğin noktaya ne kadar kaldığına bakabilmen için durup bir soluklanman gerekir. İşte yılbaşları da öyle. Koca bir yıl boyunca iyi kötü başıma neler geldi, neler başardım, neleri kaybettim, nelerin üstesinden geldim durup bir düşünüyorum bugün.

Bir Bihter Ziyagil değiliz ama aynen

Kendim adıma konuşacak olursam 2019 yılına dönüp baktığımda çok uzun bir zaman gibi geldi bana. Başıma hiç güzel bir şey gelmediğinden olsa gerek, böyle mutlu bir şekilde hevesli olarak geçirip zamanın hızlı aktığını hissettiğim bir dönem olmadı benim için. Mezun olmayı hedeyleyip başaramadığım, arkadaşlarımın çoğu mezun olup gittiğinden mütevellit de pek bir yalnız ve evde pinekleyerek hatta evde aile durumları da pek bir iyiden hallice olduğundan evde depresif bi şekilde pinekleyerek geçirdiğim bir seneydi. 

Dünya genelinde baktığımda da yine bu seneki bir çok şey yavan geldi bana. Bilmem belki sizler için önemli şeyler yaşanmış olabilir ama ne bileyim ne bir şarkıdan ne bir filmden ne bir olaydan aşırı etkilendim. Hani her yılın tüm dünyada yankılanan kilit olayları vardır. Bir şarkı patlar, br film çok konuşulur, eğlenceli akımlar olur. Öyle bir şey olmamış gibi bu sene sanki. Daha doğrusu eğlenceli bir şey olmadı gibi. Öyle dümdük gitti yani. Ve özellikle yakından takip ettiğim için söyleyebilirim ki 2019 kpop için tam bir döküm yılı oldu. Beni çokca üzen şeylerden biri de bunlar oldu galiba. Ayrıyeten gerek  kpop, kdrama dünyasında olsun gerek ülkemizde olsun gencecik ve güzel canları kaybettik bu sene. Bu konular beni çok üzdüğünden uzunca bahsedemiyorum ne yazık ki. Ama 2019 yılında yitip giden her cana huzur diliyorum. 


 Ama dedim ya her soluklanmak için durduğumuzda nefes alıp yola devam ediyoruz. Ben kendi adıma her yeni başlangıçta umudumu ve iyi dileklerimi elden bırakmıyorum. Yine başaramayacağım yine üzüleceğim şeyler de olacaktır elbet ama kendi koyduğum hedeflere emin adımlarla yürümeye devam edeceğim. Belki hedefe bir diğer soluklanma noktama kadar ulaşamayacağım bile. Ama olsun.Başardıklarım da başaramadıklarım da yıl fark etmeksizin sadece benim elimde.
 Lafı sizlere döndürürsek, umarım en azından sizler için geriye dönüp baktığınızda; gururla, mutlulukla ve özlemle anabileceğiniz şeyler yaşadığınız bir yıl olmuştur 2019. Değilse de dediğim gibi derin bir nefes alıp yolunuza devam edin. Başınıza neler gelmiş olursa olsun hayatınız daima kendi ellerinizde. Yaşadığınız her şey sizi siz yapan şeyler. Mutluluk siz onun için savaşmadıkça ayağınıza gelmeyecektir. Umarım her birimiz sahip olduğumuz gücün farkına varıp kendi mutluluğumuzu buluruz.
  Şimdi dönüp ileriye bakarsak, umarım 2020 yılında sağlık, mutluluk, başarı ve en önemlisi de huzur hayatınızdan hiç eksik olmaz 💕

Gece saat 00:00'da biz asdfghjk
Biraz sıkıcı ve karartıcı bir yazı olmuş olabilir kusuruma bakmayın. Ne yapayım 2019'un bende bıraktığı etkiler bunlardı 😅 Neyse bitmesine şunun şurasında 8 saatcik falan kaldı azıcık daha sabır 😂 Belki sıkılıp okumamış da olanlar olabilir. Eğer bu yazdığım kısmı okuyorsanız buraya kadar okuduğunuz için teşekkürler 💕 Sizler de kendi yılınızın nasıl geçtiğini ve gelecek yıl içinki hedeflerinizi benimle/bizlerle paylaşmaktan çekinmeyin lütfen.

Ufak bir not: Webtoon önerileri yazacağım aslında ama başta da belirttiğim gibi henüz vaktim yok. Bir süre buralara yazamayacağım ama döndüğümde ilk yazacağım şey bu olacak söz. Umarım yine de beklersiniz 😳 Tekrardan, iyi yıllar millet 


7 Aralık 2019 Cumartesi

Her Kore Dizisinde Rastlayacağımız 10 Şey

Merhaba millet, yine ben 💃 Bu aralar çok sık yazıyorum değil mi. Uzun zamandır yazmak isteyip ertelediğim bir konu ile karşınızdayım bu sefer. Bir çoğumuz k-drama izliyoruz diye tahmin ediyorum. Hatta o kadar çok izliyoruz ki, adımız soyadımız kadar iyi bildiğimiz bazı sahnelerin var olduğunun farkındayız artık. Aslında evet daha doğru tabirle klişe olaylar. Ama bilin bakalım kim klişe seviyor. Tahmin ettiğiniz gibi evet ben asdfghjk O zaman Kore dizilerinde sık sık rastlayacağımız klişe olaylar ve sahnelere tekrar bakalım mı. Hem belki de sizde seviyorsunuzdur ha ne dersiniz 🙈 Bu arada başlığa her Kore dizisi yazmama da bakmayın o kadar da her Kore dizisi değil yani.Daha çok romantik olanlar, ki bu da neredeyse hepsine denk geliyor yine ama neyse asdfghjk

1.İkinci Erkek
Dizi: Reply 1988
Bir Kore dizisinin tamam daha doğrusu romantik bir Kore dizisinin en olmazsa olmazı ne desem aklınıza ilk gelecek şey budur. Çok mu emin konuştum acaba. Neyse.Yıllarca aşk konusunda bahtsız olan başrol kızımızın kısmeti bir açılmaya görsün efenim. Başrol erkeğimiz kıza aşık olduğu gibi hemen sahneye, 'durun finale kadar kafanızı karıştırayım da görün siz' dercesine ikinci erkek başrolümüz girer. Genelde görevi başrol kızın aklını karıştırmak olsa da en çok biz izleyenlerin aklını karıştırır😂 Sonra ortaya 'İkinci Erkek Sendromu' denen şey çıkıyor işte. Bir yandan kızımızı çok güzel seviyor ve koruyorken diğer yandan başrol erkeğe 'elini çabuk tutmazsan kaparım kızı' sinyalleri yollayarak harekete geçmesine vesile oluyor. Her seferinde kazanamayacaklarını bile bile kendilerini desteklemeden edemiyoruz bu yüzden.

2.Sırtta Taşıma
Dizi: Coffee Prince 
Tamamen Asya kültürünün bize kattığı ve başka bir yerde kolay kolay karşımıza çıkmayacak bir olay bu. Kızımız sarhoş mu, bayıldı mı, düştü mü hooppp hemen önünde beyaz atlı prens belirir. Şaka şaka hemen önünde diz çöküp 'hadi bin ben götüreyim, hem benzin de yakmıyor böyle valla' diyen bir erkek bulunmazsa daha doğrusu böyle bir sahne olmazsa ben o diziye Kore dizisi demem efenim. Her 10 diziden 20'sinde vardır bu. Bir de ben merak ediyorum belleri ağrımıyor mu bunların? Cidden bir insan böyle kolayca taşınabiliyor mu? Kilosu fark etmez mi? Babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi? Deneyimi olan varsa bir aydınlatın beni lütfen. 

3.Kıskançlık Sahnesi
Dizi: What's wrong with secretary Kim
Eheheh en sevdiğim sahnelerdir bunlar benim. Romantik bir şeyler izliyorsam böyle kıskançlık sahneleri görmezsem üzülürüm, kalbi çıt pıt olur valla.  Öyle ciddi, ağır başlı, başrol kıza karşı böyle 'ben başrol erkeğim sonuçta bir ağırlığım var öyle yüz veremem hemen tatlım' diye havalı havalı takınan erkeğimizin kızımızı kıskandığı sahnelerde 5 yaşında ki çocuk gibi davranmaları hoşuma gidiyor valla. Ahh işte öyle olursun deyip rahatlıyorum. Sadist miyim acaba ben.

4.Kaza Eseri Gelen Kiss
Dizi: You're so beautiful
Bütün beyin hücrelerimle anlamlandırma gayreti içine girdiğim meşhur olaya geldik. Bakın dünyada ki en ama en saçma olasılıklar silsilesinin bir araya gelmesi sonucu iki kişi yüzleri birbirine dönük olacak şekilde düşüşüyorlar veya çarpışıyorlar ve bu esnada en az bir kol hadi bilemediniz bir burun kırılması ne bileyim hadi çatlaması, şöyle bir kafa travması, bir ezilme gerçekleşmeden dudakları bir araya geliyor. Bah bah hele. Alt tarafı bir kiss sahnesi yazacaksınız niye bütün fizik kurallarını alt üst etmeniz gerekiyordu ki şimcik asdfghjk Yeni dizilerde pek görmesek de eski dizilerde sık sık böyle sahneler görmek mümkündü. Artık onlar da saçma olduğunu fark ettiler zaar 😅

5.Hafıza Kaybı
Dizi: Secret Garden
Şimdi hepimizin hem fikir olduğu bir konu varsa o da çoğu Kore dizisinin güzel bir final yapamıyor oluşu. İşte finale yakın ne yapsam, ne etsem, olayı nereye bağlasam diye diye en son karalara bağlıyor sevgili senaristlerimiz. Hazır tüm olaylar tatlıya bağlandı şöyle bir unutup hatırlayalım da azucuk aksiyon olsun ehehehe diyerek ampülleri yanıyor birden. Finale yaklaştım ver hafıza kaybını, konu tıkandı ver hafıza kaybını, aman canım sıkıldı ver hafıza kaybını. Mesela bunun yeşilçam karşılığı da araba kazası sonucu kör olma olayıdır. Aynısı işte 

6. Yüze Su Fırlatma 
Dizi: Fated to Love You
Bir Asya geleneğiyle daha karşınızdayız. Karşında ki seni sinirlendirdi mi hoop suyu fırlat surata. Aslında bu durumu hem sevdiğim en sevmediğim zamanlar oluyor. Şöyle ki eğer zengin kayın validenin 'al şu manileri ve oğlumun peşini bırak' yahut cadoloz ikinci kızın 'yılmazı meseneden silecesin' atarlanması gibi sebeplerde yapılıyorsa sevmiyorum. Ama başrol kızın cadoloz kıza 'yetti artık seni kicibe' yahut kendisini aldatan erkek arkadaşına 'Allah belanı versin' tarzı olaylarla fırlatılıyorsa çookk seviyorum. Şöyle içimin yağları eriyor efenim bir bilseniz. Neyse yazın da fena olmaz aslında serinletir mis gibi ama işte kış ayındalarsa sıkıntı olabilir 

7-Hamam Sahnesi
Dizi: The legend of the blue sea
Hızla klasik sahnelerimizi elden geçirirken en olmazsa olmazlardan biri daha listede yerini alıyor. Eğer bir kdrama'da hamama gidilmiyorsa, böyle özellikle pembeli mavili kıyafetler giyilmiyorsa, kafalarına iki topuzlu kulak şeklinde havluyu bağlamıyorlarsa, ee bir de iki yumurtanın kabuğunu çatlatmıyorlarsa ne yapayım ben öyle kdramayı sayın seyirciler.

8-İçki Sahnesi 
Dizi: She was pretty
Efenim biliyorsunuz Kore'de sokaklarda böyle yemek yeyip içki içebileceğiniz çadır tarzı yerler vardır. İşte başrol kızımız 'yetti be bütün dizinin kahrını ben mi çekeceğim niye her şey benim başıma geliyor' diye dertlenip 'getir ahjusshi boş kalmasın soju bardağım' diyerek bu mekanda bir soluklanıyor. Başrol erkekte 'ya kızım tek başrol sen değilsin taam mı bak benim de dertlerim var gel birbirimize anlatalım yeminlen açılırsın' diyerek hemen yanına oturuyor. Bu sahnelerde kızımız genelde sojunun dibine vurup sarhoş olup hebele hübele yaparken oğlanımız 'çok içti bu çok yarın set var böyle olmaz' diyerek içki miktarını kontrol altına alıyor. Bu sahnenin hemen ardında ise bütün parayı içkiye yatırdıklarından mütevellit en ucuz ulaşım yolu olan 'sırtta taşıma' sahnesini görmemiz de yine olmazsa olmazımızdır. Klişe tamlaması yani bir nevi asdfghjk

9.El İle Engelleme / Kendine Çekme 
Dizi: The Heirs 
Bu klişe genelde kalbimizi en çok hoplatanı herhalde. Dugun dugun. Öz güveni tavan yapmış başrol erkeğimizin masum kızımızı bir köşeye sıkıştırıp kolunu duvara dayayarak gitmesini engellediği o sahnelerden bahsediyorum. Bu sahneler bolca romantik olduğundan 'yalnızca bir kol ile birini nasıl engelleyebilirsiniz ki ne saçma' tarzı düşünceleri aklımıza pek getirmemeye çalışıyoruz böyle zamanlarda. Yani en azından ben öyle yapıyorum. Tamamen kabullendiğim bir klişe bu yani. Hazır konumuz el kol iken bir de şu meşhur, gitmek üzere olan kızımızı elinden tutup engelleyen yada hadi gidelim buralardan mahmut deyip seke seke ortamdan uzaklaştıran erkeğimizin olayından da bahsetmezsem içimde kalırdı. Böyle sahneler de olmazsa olmazdır üstüne bir de bu sahnelerin slow motion'lı olması daha da olmazsa olmazlardandır.

10.Yemek
Dizi: Weightlifting Fairy Kim Bok-joo
Eee ne var  yemek işte, yiyoz her gün, nii var bunda ...demiyoruz değil mi efenim. Konu Kore olunca yemeğe verdikleri önemi bilmeyen yoktur artık aramızda. Peki nereden biliyoruz biz bunu. Elbette dizilerden. Pirinçlerini, yosun çorbalarını, kimchilerini, ramenlerini, kimbaplarını, tteokbokkilerini bilebileceğimiz kadar çok yemek yiyorlar çünkü. Üzülüyorlar yemek yiyorlar, seviniyorlar yemek yiyorlar, aşk acısı çekiyorlar yemek yiyorlar, evdeyken zaten yiyorlar da sokakta yürürken bile yemek yiyorlar, hiçbir şey yapmıyorlar yine yemek yiyorlar.Daha nasıl anlatayım bilmiyorum. Bizde ki  'aman çocuğum sırtına atlet giy' nasihatinin aynısı onlarda 'aman çocuğum 3 öğün yemeğini atlatma'ya karşılık geliyor. Hal böyle olunca bazen biz bile karakterler için 'acaba yemeğini yedi mi' diye kuruntu yapmaya başlamıyor değiliz. Şaka şaka ben daha çok nasıl bu kadar yeyip de kilo almıyorlar diye köşeme çekilip göbeğimle ağlaşıyorum :')



Evet kdrama'lar görmeye alıştığımız birçok klişeyle dolu. Ama yine de insanda izleme isteği uyandıracak kadar güzel işliyorlar valla. Ben seviyorum yani 🙈 Neyse benim az çok kdrama geçmişime dayanarak yaptığım çıkarımlar böyleydi. Umarım aynı fikirdeyizdir. Sizlerin de aklınıza gelen böyle şeyler varsa da lütfen yorum olarak belirtin. Başka yazılarda tekrar görüşmek üzere 💕

Peace! 


(Not: Blog veya yazılarım hakkında herhangi bir düşünce veya tavsiyeniz varsa lütfen çekinmeden belirtin. Henüz yeni olduğum için severek dikkate alacağım. Yorumlarınız o yüzden benim için çok önemli )

5 Aralık 2019 Perşembe

Flipped (İlk Aşk) / 2010

Havaların giderek soğumaya başladı değil mi millet 🙋 Bu yıl kış bir türlü gelmek bilmemişti derken aniden karlı,yağmurlu günler kapımızı çaldı. Böyle bir günde yapılacak en güzel şey benim için film izlemektir. Hırkamı, patiğimi giyip şöyle kahvemi/çayımı, çerezimi alıp tatlı mı tatlı bir film izlemek kadar zevk aldığım çok az şey var. Hayal etsenize cayır cayır yanan sobanın yahut kalorifer peteğinin dibindesiniz, daha gündüz olmasına rağmen odada havanın grimsiliğinin loşluğu var,dışarıdan rüzgar ve yağmur seslerinin geldiğini duyuyorsunuz..Sonra efenim neden kış mevsimini seviyorum. Sevilmez mi ya 🙈 Sonuç olarak hava tam da tarif ettiğim gibiyken size izleyeceğiniz tatlı mı tatlı filmi getirdim. 


Bizimkilerin yabancı filmlerin isimlerini doğrudan çevirmek yerine, izleyip içeriğine uygun kendilerince bir isim koymaları olayına  hastayım. (Bknz: Sweet November/Kasımda Aşk Başkadır gibi gibi) Bu filmimiz de İlk Aşk olarak çevrilmiş. Buradan da anlayacağınız üzere tatlı mı tatlı bir ilk aşk konulu bir film bu bahsettiğim. 


Hikayemiz meşhur 'dünyada gördüğüm en güzel gözler seninkiler, evlencem ben seninlen' repliğinin Amerikan versiyonu desem yeridir. Film 60'lı yıllar civarında geçen, ve o zamanlar çocuk olan Julie ve Bryce'ın ilişkisini konu almakta. Julie kızımız mahallelerine yeni taşınmış Bryce adlı oğlandan 'ahan gaymak gibi oğlan geldi ehehehe' diyerek gördüğü gibi etkilenmiştir. Nesinden etkilendi derseniz, dedim ya 'gözlerinden' asdfghjk Ama oğlumuz bir miktar utangaç haliyle 'bu gız şimdi nerden çıktı ey Allah'ım ya' modunda . Hal böyle olunca oğlumuz habire kaçmaya, kızımız da kaçan kovalanır balım diyerek kovalamaya başlar. Böyle böyle 6 yıl geçer. Artık ergenlik çağına gelmiş çocuklarımızın ilişkisi bir iyi bir kötü ilerlese de aralarında ki bağ hiç kaybolmaz. 


Filmin en sevdiğim yanı hikayenin karakterlerin ağzından anlatılması, daha da bir sevdiğim yanı ise olayların hem kız hem erkeğin gözünden ayrı ayrı anlatılması. Yani bir oğlumuz anlatıyor bir kızımız. Ben bu tarz filmleri çok ama çok seviyorum. Bu film için olaylara her iki taraftan da bakarak neden ve nasıl öyle davrandıklarını ve duygusal değişikliklerini birinci elden fark etmenizi sağlıyor. Aynı zamanda filmde farklı aile yapılarına da göz atacağınız detaylar mevcut. 


Bu film benim izlediğim en masum, en tatlı, en romantik filmlerden biri.Böyle değişik bir huzur hissettiriyor izlerken. Sizi de çocukluğunuza, o ilk hoşlandığınız kişiye dair hatıralarınıza götürüyor. Tabi Amerika'da ki gibi bahçeli evlerle dolu mahallede büyümesem de beni de kendi büyüdüğüm sokaklara, tepesine çıktığımız ağaçlara, arkadaşlarıma götürdü valla. Özellikle bu havalarda izlemesinin daha da bir zevk ve huzur vereceği kanaatindeyim bu filmin. O yüzden izlememişseniz vakit kaybetmeden oturun başına, izlediyseniz de tekrar izleyin canım. İyi seyirler diliyorum. Sıkı giyinip üşütmemeye de dikkat edin olur mu 💕 Yorumlarınızı eksik etmeyin.

Çok güzel değil mi sizce de 

(Not: Blog veya yazılarım hakkında herhangi bir düşünce veya tavsiyeniz varsa lütfen çekinmeden belirtin. Henüz yeni olduğum için severek dikkate alacağım. Yorumlarınız o yüzden benim için çok önemli )


3 Aralık 2019 Salı

BARFİ! AŞKIN DİLE İHTİYACI YOKTUR (2013)

Bugün sizlere güzel mi güzel, ilk kez izlediğimde biter bitmez başa sarıp tekrar izleyecek kadar sevdiğim bir Hint filmi ile geldim. Ki bu bahsettiğim olayın söz konusu Bollywood sineması olunca öyle hafife alınacak bir şey olmadığını sektöre aşina olanlar bilir. Çünkü film 2 buçuk saat arkadaşlar bildiğiniz 2 buçuk saat. Yani totalde 5 saatimi bu filme  ayırdım ve bundan mutluluk duyuyorum. Ve filmi sonrasında birkaç defa daha izledim yine. Neyse lafı uzatmadan hemen sizleri bu güzel filmle tanıştırmak istiyorum.


Söz konusu filmimiz Ranbir Kapoor, Priyanka Chopra gibi şahane Hintli oyuncuları içeriyor. Özellikle Ranbir Kapoor'a hayranlık duymamı sağlayan bir film desem de yeridir. Yayınlandığı yıl Hint sinemasına damgasını vurup ne kadan ödül varsa silip süpürmüşler haliyle.


Hemen konusuna geçecek olursak. Direkt filme de adını vermiş olan Barfi karakterimiz; annesini küçük yaşta kaybetmiş ve babası tarafından büyütülmüş bir oğlancağız. Aynı zamanda doğuştan dilsiz ve sağır. Aslında adı da Murphy ama telafuz edemediği için ağzından Barfi olarak çıkıyor.  Neyse şimdi böyle bahsettiğimde karakterimizin depresif biri olduğunu düşünmeyin. Barfi aşırı derecede hayat dolu, pozitif ve tabiri yerindeyse hiperaktif bir çocuk. Daha doğrusu eskilerimizin 'dötünde kurt mu var oğlum otur iki dakika yerinde' dediği cinsten biri işte. Şehrin altını üstüne getirmeyi biliyor. Hal böyle olunca da her komşunun zilini çalıp kaçan yaramaz çocuk misali şikayetleneni de çok oluyor. 


Bir gün yaşadığı şehre Shruti Ghosh adında güzel mi güzel bir kız geliyor. Bizim Barfi kızı gördüğü gibi etkileniyor haliyle. Kızın ilgisini çekmek için elinden geleni yapıyor ve başarıyor da ama malesef kızımız hali hazırda nişanlı ve üç ay içinde evlenecek. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım öyle işi gücü olmayan, haylaz çocuğa da aile kızlarını vermez. Haliyle kız ne kadar Barfi'ye karşı bir hoşlantı içinde olsa da , bizim Barfi boynu bükük vazgeçmek zorunda kalıyor. 


Sonrasında Barfi'nin babası rahatsızlanıyor ve acil ameliyat olması gerekiyor. Eee haliyle bu ameliyat için de Barfi'nin de para bulması.. Bu arada Barfi'nin çocukluğundan beri tanıdığı ve ona koşulsuz güvenen, zengin bir ailenin otistik kızı olan Jhilmil adında bir kızımız var. Haliyle Barfi de bu kızımızdan medet umuyor. Son çare kızın ailesinden sahte bir mektupla kızı kaçırmış gibi davranarak para isteyecekken, kızı gerçekte de kaçırmak isteyen birilerinin olmasıyla olaylar karmaşık bir hal oluyor. 

Şimdi efenim konunun bundan sonrasına yahut daha fazla detayına girmiyorum.Filmden izlerken etkilenin istiyorum. Gazı kaçmış kola gibi olmasın yani asdfghjkl Ama yine de tüm söyleyeceklerim bundan ibaret değil.

Şimdi konusuna da değindikten sonra filmin öyle çok fazla diyalog içermeyen bir film olacağını fark etmişsinizdir. Eee bir de üstüne 2 buçuk saat. Peki sıkıyor mu sizce? İşte filmin en güzel yanı da bu arkadaşlar. Filmin komedisi, oyunculukları o kadar iyi ki asla ve asla sıkılmıyorsunuz izlerken. Bir tarafta otistik bir genç kız diğer tarafta dilsiz ve sağır bir oğlan. İşte bu noktada neden 'Aşkın Dile İhtiyacı Yoktur' kısmını çok iyi anlayacaksınız. Aynı zamanda ne kadar komedinin arkasına gizlenmiş olsa da sağır ve dilsiz birinin hayatında yaşayacağı zorluklara da bir pencereden bakmanızı sağlıyor. Ve Barfi karakteri sempatikliğiyle ve yaşam tarzıyla  tamamen kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacak.

                           

Bu arada tekrar değinmek istiyorum filmde ki oyunculuklar şahane. Priyanka Chopra, Jhilmil karakteriyle bir harikalar yarattı resmen. Ama filmin asıl yıldızı kesin ve kesin Ranbir Kapoor. O ne muntazam bir oyunculuktur. Dilsiz birini canlandırarak karakteri, aşkı, hüznü vb. her türlü duyguyu sadece oyunculuğuyla o kadar kusursuz bir şekilde aktarmış ki. Hiçbir repliğe ihtiyaç duymayan bir oyuncunun yeteneğini sorgulanamaz bile. İnanın her şeyini geçtim sadece bu oyunculuk için bile izlemeniz gereken filmlerden biri olduğunu düşünüyorum. 



Sonuç olarak Bollywood sinemasının bizim milletimiz tarafından sevilmesinin yegane sebeplerinden birinin de samimiyeti çok iyi yansıtabilmeleri olduğunu düşünüyorum. Yine bu filmimiz de hem eğlenceli, hem duygusal hem de buram buram samimiyet kokan bir film. Çok fazla kişisel fikrimi sunuyor olabilirim ama izlemezseniz çok şey kaçırırsınız demeden de edemiyorum arkadaşlar. İzleyin sonrasında fikirlerinizi benimle paylaşın iyi yada kötü. Haksız çıkmayacağımı düşünüyorum 🙈

 İyi seyirler, iyi eğlenceler diliyor ve başka yazılarda görüşmek üzere diyorum. Sağlıcakla kalın.💕

(Not: Blog veya yazılarım hakkında herhangi bir düşünce veya tavsiyeniz varsa lütfen çekinmeden belirtin. Henüz yeni olduğum için severek dikkate alacağım. Yorumlarınız o yüzden benim için çok önemli )

29 Kasım 2019 Cuma

[Sohbet Köşesi] '' Neden K-drama İzliyorsunuz? ''

Merhaba arkadaşlar nasılsınız? Gününüz nasıl geçiyor? Aslında her seferinde nasıl yazmaya başlayacağım konusunu beceremiyorum. Sonunda da hep hal hatır sorarken buluyorum kendimi 😅 Neyse en azından okursanız 'halimi hatırımı da kimse sormuyor' gibi dertleriniz olmaz asdfghjk


Başlıktan da anlayacağınız üzere bugün herhangi bir öneri yahut yorumlama yapmak yerine rastgele bir konudan konuşmak ve sohbet etmek istedim sizlerle. Arada böylesi de güzel olur di mi ama 😊Hazır bu konuyla ilgili bazı şeyler görmüşken nasıl Kdrama izlemeye başladığımız hakkında konuşalım istedim. Herkes biliyor ki Kore dizileri uzun zamandır dünya genelinde oldukça fazla seviliyor ve izleniyor. Ama nasıl oldu da Uzak Doğu'dan yayılan bu furyaya kapıldık?


Bu konuda kendim buralara nasıl geldim ondan bahsetmek istiyorum. Evet uzun zamandır Kdrama seven her izleyicinin ilk dizisi olma ünvanını kazanan 'Boys Over Flowers' yahut daha çok hafızalarımıza kazınmış haliyle tabir edersem, F4 adında ki füze gibi oğlanların olduğu ve tüm dünyaya Lee Min Ho dalgasını yaymaya başlayan o meşhur dizimiz ile başladı her şey. Aslında diziyi ablam izlerken ben de keşfettim. Başta ön yargım vardı ama izlemeye başladıkça oldukça hoşuma gitti sonra bir bakmışım gece uyumadan izlemeye devam ediyorum. Hal böyle olunca hemen araştırmalara giriştim tabi. Diziden diziye uçmaya, her oppadan bir bal almaya başladım. Hızlı zamanlarımdı o zamanlar tabii asdfghjkl Hatta belki siz de yapmışsınızdır her izlediğim dizinin ismini not ederdim.Hatta sonralardan online bir şekilde izlemeye başlasam da ilk zamanlar dizileri indirmeyi tercih ediyordum. Bilgisayarda sağlam bir klasörüm vardı. Ahh hangi diziler yoktu ki o klasörde. Sonra çok üzülürüm ki silmek zorunda kaldım kıymetlimi :') Bu bahsettiğim olay yanlış hatırlamıyorsam lise 1 yada 2. sınıfa gittiğim dönemlerde başladı bu arada. Yani bundan yaklaşık aşağı yukarı 10 yıl kadar falan önce. Şuan bayağı yaşlanmış olduğum gerçeği dank etti kafama bir saniye..


Peki bu diziler o kadar mı iyiydiler ki izlemeye başladım. Yahut sevip izlememin nedeni ne? Hemen buraya geliyorum. Aslında küçüklüğümden beri dizi izlemeyi, müzik dinlemeyi seven biriyim. Özellikle romantik dizileri de çok seviyorum genelimiz gibi. Ki zaten şöyle de bir düşünün sanat sektörü her daim aşk konusu üzerinden eserler üreten bir sektör. Şarkıların çoğu aşk üzerine, dizilerinin ana konusu hep aşk üzerine. Haliyle genç bir kızın da romantik şeyler izlemeyi sevmesi o kadar da tuhaf kaçmasa gerek. Şimdi her birimiz elimizde ki akıllı telefondan bile bir dakika içinde istediğimiz diziye ulaşabiliyor, eskisi gibi televizyon izlemiyor olabiliriz. Ama öyle her evde bilgisayar olmayan dönemlerde ailece televizyon başına oturup dizi, film izlemek yapmaktan zevk aldığımız aktivitelerdi. Yeniler pek bilmez sanıyorum ama eskiler hatırlayacaktır, aslında ülkemiz yabancı dizi sektörüne çok yabancı değil. Benim yaşlarımda olup bugünün kdrama izleyen kesimi çocukken Meksika yapımı pembe dizilerle büyümedi mi. Hatırladınız di mi o zamanları. Bir zamanlar Türkiye'yi saran yabancı pembe diziler furyası vardı. Rosalinda, Marima, Vahşi Güzel, Çirkin Bety ve daha hatırlamadıklarım 🙈 Hani annelerimiz sayesinde bizleri de ekrana kilitleyen şu meşhur diziler. Nasıl deli gibi tüm ülke izlerdik Rosalinda'nın başına gelenleri. Ya da hatırlıyor musunuz e2, CNBC- e gibi kanalların yayınladığı Amerikan dizilerini. Aynı eskiden olduğu gibi son bir kaç yılda da Hint dizileri furyası başladı mesela. 
Ah harbi ne kadar güzel bir kadındı değil mi

Aslında Kore dizileri için de durum farklı değil. Hatta diğerlerinin aksine resmi bir kanal olan TRT yıllarca tarihi Kore dizilerini yayınladı. Düşlerimin Prensi, Sarayda ki Mücevher, İmparatoriçe Ki, Denizler İmparatoru, Zoraki Prens, Muhteşem Kraliçe ve daha birçok benzer tarihi dizi tahmin ettiğinizden çok daha uzun süredir yayınlanıyor bizim ekranlarda. İnanın buna şaşıracaksınız ama yaklaşık 2005-2006 yıllarından beri.. Hatta Dream High, Boys Over Flowers gibi gençlik dizileri bile kdramanın ülkemizde ki genç kesim tarafından rağbet görmeye başladığı yıllarda TRT Okul tarafından yayınlandı. Dream High'ı 'Büyük Hayaller' olarak, Boys Over Flowers'ı ise Yaban Çiçeği adıyla yayınladılar. Evet Yaban Çiçeği.. Tekrar hatırlayınca sinirlerim bozuldu bir saniye asdfghjkl Aslında ben BOF'tan önce zaten Kore dizisi izleyip sevmiş olduğumu sonradan fark ettim mesela. Belki yine vardır aranızda zamanında bu dizileri izleyenler 😌 Ha bir de aklıma geldi bak, ben lisedeyken Trabzon'lu olanlar bilir belki film dvd'si satan yerlerde Kore dizisi vardır yazıları vardı eskiden. Henüz insanların çok yargılamadıkları o dönemlerde bu tarz şeylere rastlamak çok hoşuma giderdi. Ohh be tek ben değilim demek ki daha çok seven var diye düşünüp mutlu olurdum. 


Gel gelelim Kore dizilerini seviyorum ama bunun için herhangi bir özel sebebim yok aslında. Evet özellikle tercih etmemi sağlayan bazı kriterler var. Mesela bölüm sürelerinin kısa olup, dizilerin ortalama 16 bölüm uzunluğunda olması bu kadar çok Kore dizisi izlemiş olmamda ki en büyük etkendir. Bir gecede bir dizi bitirirdim hatta. Bir de bitmiş dizileri izlemek de bir ayrı zevkli oluyordu. Öyle her hafta yeni bölüm bekleyeceksin, fragmanları takip edeceksin derdi olmadan bölüm heyecanlı yerde mi bitti hop hemen geç diğer bölüme diye diye izlemek güzel oluyordu. Yani hoşlandığım türde ve tarzda olsun gidip Japon, Kore, Türk,  Tayland, Tayvan, Çin, Amerikan, İngiliz , Hint her yapımı izlerim. Sadece Kore dizileri daha çok sevdiğimiz tarzda oluyor o kadar. Neden ülkede Kore dizisi izlemekten zevk alan kesime karşı bir ön yargı var o yüzden hiç anlamış değilim. Daha doğrusu neden insanların 'kişisel zevkleri' doğrultusunda beğenip ilgi duyduğu şeylere karşı bu küçümseme. Alt tarafı dizi izliyoruz yahut müzik dinliyoruz işte ne diye altını eşeleyip eşeleyip duruyorsunuz. Öyle sandığınız kadar ciddi veya derin bir mesele yok ki altında be.. 


Hatta son zamanlarda Kore dizisi de pek izlemiyorum. Eskisi kadar ilgimi çekmiyor artık. Eski zevki alamıyorum. Yani izleyip izlememek tamamen zevkime kalmış bir mecra burası. Hal öyle bile olsa keşfettiğime oldukça mutlu olduğum bir dizi sektörü k-drama. Benim nasıl ilgi duymaya başladığım, neden tercih ettiğim, ya da hakkında neler düşündüğüm özetle böyleydi. Peki ya sizler nasıl ve neden başladınız K-drama izlemeye?Sizin bu konuda ki görüşleriniz, sevip sevmediğiniz şeyler neler? Lütfen sizlerde düşüncelerinizi veya kendi hikayenizi benimle/bizimle paylaşın. Eğer yaparsanız çokca memnun olurum. Yeni yazılarda görüşmek üzere, hadi sağlıcakla kalın.💕😘


(Not: Blog veya yazılarım hakkında herhangi bir düşünce veya tavsiyeniz varsa lütfen çekinmeden belirtin. Henüz yeni olduğum için severek dikkate alacağım. Yorumlarınız o yüzden benim için çok önemli )

Shoujo Manga Önerileri


Toplaşın millet güzel bir liste ile karşınıza geldim. Dizi, film izlemekten sıkıldıysanız ve kendinize yeni bir mecra arıyorsanız şöyle yanaşın bakem. Okumaktan çokca zevk aldığım shoujo mangalardan en sevdiklerimi sizlerle de paylaşmak istiyorum. Lafı çok uzatmayacağım hadi başlayalım. Ha bu arada belli olmaz yazarken gaza gelip spoiler içerebilen bilgiler vermiş olabilirim, sonradan beddua yemeden belirteyim de günah benden çıksın asdfghjkl 
(Not: Shoujo; daha çok genç kız kesimine hitap eden manga türü olarak bilinir) 


Black Bird 

Tür: Dram, Romantizm, Komedi, Fantazi, Shoujo, Gizem, Doğaüstü
Durumu: Tamamlandı (72+ ekstra bölüm)
Animesi: Yok
Konusu: Dünya gizemli 'şeylerle' doludur fakat yaşam barış içinde devam etmektedir ve Misao dışında hiç kimse onları görmemektedir. Harada Misao özel bir gücü olduğundan bu 'şeyleri' gördüğünü kimseye söylemez ve lise hayatına normal akışında devam etmeye çalışan bir kızdır. Arkadaşlarının erkek arkadaşları olmasına kıskançlık duymasına rağmen, küçükken tanıştığı ve onunla aynı güce sahip, rüyalarına giren o çocukla karşılaşacağı zamanın hayalleriyle yaşar. Misao'nun yaşamı birdenbire sayısız yaratıkların saldırısından sonra değişir ve onu kurtaran eski dostu ve ilk aşkı Kyo Usui'nin sakladığı sır nedir? Misao yaşamına kaldığı yerden devam edebilecek midir?

Misao temsili biz



Yorumum: Ahh ahh bu mangayı nasıl tarif etmeliyim bilmiyorum. Okuduktan sonra etkisinden bir müddet çıkamadığım ve unutamayacağım nadir mangalardan biri.  Başlangıçta sadece komedi ve romantizmin iyi olduğu, sapık oğlan ile ona yüz vermeyen kızımızın okuması zevk veren tatlı aşk hikayesi konulu, klasik shoujo mangalardan olduğunu düşünebilirsiniz. Ki zaten başlangıçta da öyle ilerliyor. Doğaüstü içerikli bir konu, kalbinizi çarptıracak sevimli bir aşk hikayesi. Ama okudukça zamanla bu aşkın derinliğini daha çok hissediyorsunuz. Kyo'nun duyduğu aşkın boyutu o kadar büyük ki bu boyutta ki bir sevgi gerçekte korkutucu olmuyor da değil. Bu derin duygu manganın sonlarına doğru giderek sizi de sarmaya başlıyor. Güle eğlene,kalbim hoplaya hoplaya arada da aksiyonlu olaylarla heyecanlanarak okumaya devam ederken, sonlara doğru bu kadar etkileneceğimi ve üzüleceğimi hiç düşünmüyordum açıkcası. Böyle söyleyince sonunun kötü bittiğini falan da sanmayın aslında mutlu bir sonu olduğunu söyleyebilirim. Ama karakterlerin yaşadıkları, ve onlarda bıraktığı izler özellikle sapık Kyo'mda ki değişiklik beni bir miktar hüzünlendirdi. Daha fazla detaya girmek istemiyorum bu kısımda. Ama şunu garanti edebilirim gerçekten çok beğeneceğiniz ve okurken çok eğleneceğiniz bir manga. Öncelikle mangada ki bütün karakterlere ve yine çizimlerine bayılmamak mümkün değil. Komedisi oldukça iyi. Kyo Usui isminden de mütefellit Usui olduğundan (kaichou wa maid sama bilenler ne dediğimi anlayacaktır)  tatlı, sapık, komik, sevdiği kızla uğraşmayı seven, aynı zamanda da havalı bir karakter. Neden benim böyle Kyo'm yok diye ağlamanıza sebep olacak. Mesela benim gibi 🙈 Misao da yine sevimli ve eğlenceli bir kız. Yine çok havalı yan karakter mevcut ve aynı zamanda çok sevimli yan karakterler de mevcut. Kötü karakterler bilem yakışıklı öyle yani.Çizimlerini görünce kyaaa diye gözlerimden kalpler kışfırttığım sevimli minnaklar var mangada. Neyse efenim nasıl özetlesem bilmiyorum ama Twilight'dan bin kat daha iyi bir hikayesi olduğunu söyleyebilirim asdfghjkl Ve şunu da belirtmeliyim shoujo manga dalında Shougukan Manga Ödülü ( Japonya'nın en prestijli ödülü) sahibi bir manga bu. Zaten okuduktan sonra neden ödül almayı hak ettiğini de anlayacaksınız. 

Dengeki Daisy

Tür: Drama, Romantizm, Aksiyon, Okul Hayatı, Gizem, Shoujo, Yaşamdan Kesitler
Durumu: Tamamlandı (75+ ekstra bölüm)
Animesi: Yok
Konusu: Ailesinden geriye kalan son kişi olan abisinin Teru'ya ölmeden önce bıraktığı tek şey sıkıntıda ya da kendini yalnız hissettiğinde 'Daisy'e ulaşabileceği bir cep telefonudur. Abisinin ölümünün üzerinden yıllar geçmiştir ve artık Daisy ile arasında kopmaz bir bağ vardır. Teru'nun ne zaman başı sıkışsa Daisy yardımına koşmaktadır ama Teru Daisy'nin ne sesini ne de neye benzediğini bilmektedir. Teru bir gün yanlışlıkla okulun camını kırar ve ödeyecek parası olmadığı için kimsenin görmediğini düşünüp olay yerinden uzaklaşır ama aslında gören biri vardır. O günden sonra Teru kırdığı camın parasını ödemek için kendisini gören okul hademesi Kurosaki'nin kölesi olmuştur.

Kel kal Kurosaki emi


Yorumum: Eğer konusu iyi bir şekilde senaryolaştırıp, iyi de bir cast seçimi ve yönetmenle beyaz perdeye aktarılsa ortaya şahane bir film çıkabileceğine inandığım manga. Bu Japonlar da bir alem ha, öyle eften püften mangalara bile live action çekiyonuz da Dengeki Daisy'e niye üvey evlat muamelesi yapıyorsunuz. Eyyy Japonya duy sesimiiii ( Japonya: Tmm ) Neyse gelelim mangamıza. Okurken çok ama çok güldüğüm, gülerken düşündüğüm, yer yer ise duygulandığım, sarıya boyanmış saçları ve ağzında sigarasıyla okul hademe kıyafetleri içinde bile havalı gözüken Kurosaki karakterine yandığım için kalbimde ayrı bir yeri var bende bu manganın. Bazı manga karakteri vardır ya çok ikoniktirler ha işte Kurosaki de onlardan biridir benim için. Havalıdır, yakışıklıdır, zeki mi zekidir, gelse bir de beni korusa ki diyeceğiniz türden bir şeydir. Klasiklikten sıyrılmış bir karaktertir aslında. Ve ayrıca Teru ise benim okuduğum mangaların içindeki en akıllı ve en komik kadın başrol karakter olabilir. Biliyorsunuz genelde shoujo mangalarda ki kadın başrol karakterler azıcık salak demiyoruuuzz da işte saf oluyorlar. Ama Teru'nun bazı kritik olaylarda öyle hamleleri var ki 'anaaa bu kız zeki valla' dedirtiyor cidden. Ve Kurosaki'ye habire 'kel kal Kurosaki' demesi de bir alemdir asdfghjkl Romantizm ve komedinin yanısıra, içinde hackerlar var, düşmanlar var, sırlar var, olaylarrr olaylaarr var. O yüzden başından sonuna kadar aksiyonu ve heyecanı yüksek bir manga. Meraklandırıcı bir şekilde ilerlediği için sürükleyiciliği yerindedir. Ve not etmeliyim başrol erkek ile kız arasında yaş farkı büyük yanlış hatırlamıyorsam 8 yaş kadar vardı ama gözünüzü korkutmasın inanın o kadar takılmıyorsunuz okurken bu kısma. Neyse özetle sarı saçlarından sen suçlusun Kurosaki diyor ve Kurosaki kel kalacak mı kalmayacak mı öğrenmek istiyorsanız haydin okumaya diyorum😂

Bokura Ga Ita

Tür: Drama, Romantizm, Komedi, Okul, Shoujo 
Durumu: Tamamlandı (70 bölüm)
Animesi: Var
Konusu: Nanami Takahashi lise ilk yılına başlamıştır ve kısa sürede arkadaş edinmek isteyen bir kızdır. Okulun popüler erkeği Motaharu Yano ile ilk karşılaşmalarında ondan hoşlanmamıştır ancak zaman içinde kendini Yano'ya aşık bulur.Ya Yano?.. Geçmişi buna izin verecek midir?

Ahh ya, şundan güzel sevgi sözcüğü mü olur


Yorumum: Yine shoujo manga dalında Shougukan Manga Ödülü'nü kazanmış bir manga daha.Ve yine sizi etkileyip etkisinden bir süre çıkamamanıza neden olacak türden bir konu. Aslında bu manganın ilk önce animesini izlemiştim. Güzel olsa da animesinden pek etkilendiğimi hatırlamıyorum. Taa ki mangasını okuyup asıl hikayenin animenin bittiği yerden sonra başladığını anlayana kadar. Böyle okurken hissedeceğiniz sevgi,eğlence,kızgınlık,üzüntü gibi duyguları ilmek ilmek işleyen mangaları bir ayrı seviyorum ama açıkcası böylelerini bulmak da pek kolay olmuyor. Yano belki de hem kızıp hem de hiç kıyamadığım nadir manga karakterlerinden biridir. Nasıl kararlar verirse versin üzülmeden edemiyorum bir türlü kendisine. Aynı şekilde Nana karakterine de bazen kıl olsamda yine de hak vermediğim olmuyor değil. Belki de bu durum karakterlerle çok fazla empati kurduğum için olmuş olabilir. Ben olsaydım ne yapardım, ben olsaydım nasıl hissederdim.. O kadar çok düşündüm ki bunları okurken. İşte o zaman anlıyorsunuz neden ödüllü bir manga olduğunu. Sizi duygusal anlamda tamamen içine çekiyor. Ve ikinci erkek karakteri en iyi olan mangalardan biri olduğunu da belirtmek isterim. Gerçekten çok sağlam ve tabiri caizse adamın dibi bir karakter. Ha bu arada çizimlerini başlangıçta hiç sevmediğimi de söyleyeyim. Ama zamanla düzeliyor merak etmeyin. Zaten konusuna daldıkça çizimleri umursamamaya başlıyorsunuz bir müddetten sonra. Dramı yoğun bir mangadır ama çok dram sevmeyen bende bile tekrar tekrar okuma isteği uyandıran türden bir mangadır. Bu arada filmi de mevcuttur. Ben izlemedim ama belki siz izlemek istersiniz.


Strobe Edge

Tür: Komedi, Romantizm, Shoujo, Drama, Okul Hayatı, Hayattan Kesitler
Durumu: Tamamlandı (36+ ekstra bölüm)
Animesi: Yok
Konusu: Hayatında daha önce aşkı tatmamış olan Ninako, okulun gözde erkeklerinden olan, sessiz ama kibar Ren'i tanıdıkça, gerçek aşkın ne olduğunu görmeye başlar. Fakat Ren'in zaten uzun zamandır bir ilişkisi vardır.Her şeye rağmen Ninako, bu tek taraflı aşkın tüm acılarına katlanmaya razı mı olacaktır, yoksa diğer kızlar gibi ilk engelde vazgeçmeyi mi seçecektir? Ayrıca, bu aşk gerçekten tek taraflı mıdır? Yoksa, Ren'in kalbinde ufak kıvılcımlanmalar mı başlayacaktır?

Ren diye ağlamama şu kadarcık kaldı


Yorumum: Bu mangayı minnak bir kızın (1.52 kadar falan asdfghjk) ilk aşk ile imtihanı olarak yorumlamayı çok seviyorum ben 🙈 Konusu itibariyle kafalarda soru işaretleri bırakabilir. Kız için 'ne yani sevgilisi olan oğlana mı yürüyor', erkek için 'ne yani sevgilisi varken başka kızlara mı bakıyor' diye düşünseniz de öyle değil arkadaşlar. Bu mangada işlenen aşk öyle sanılacağı gibi sinsi veya aldatıcı türden değil. Hatta aksine oldukça masum. Ren havalı ve popüler liseli başrol karakterler içinden en sevdiğimden biri, çünkü burnu havada olmayıp kibar olan bir karakter. Ve Ninako da sevimli mi sevimli karakter. Bu manganın özellikle çizimlerini çok beğeniyorum. Yan karakterleri çizimsel olarak birbirinden ayırt etmesi kolay ve hikayede yan karakterlere ayrılan kısımların oranı da hikayeye zenginlik katıyor bana göre. 36 bölüm bir şey zaten bir çırpıda okursunuz. Bu manga hakkında daha detaylı bir yazım olduğu için kısa kesiyorum ve okumanızı tavsiye ediyorum. Tık tık -> https://sungerindramadunyasi.blogspot.com/2019/10/strobe-edge-manga-yorumu.html Bu arada buraya da not düşeyim. Animesi mevcut olmasa da filmi mevcuttur. İzlemek istersiniz belki.

Akatsuki No Yona

Tür: Aksiyon, Macera, Komedi, Romantizm, Fantastik, Tarihi, Özel Güçler, Shoujo 
Durumu: Devam ediyor (+182 bölüm)
Animesi: Var
Konusu: Krallığın tek prensesi olan Yona, bir prensesin sahip olduğu rahat ve kaygısız bir hayat yaşamaktadır. Herhangi birinin sahip olamayacağı, en iyi giyim ve kozmetiğe, en güzel tatlılara, sevgi dolu bir imparator olan babaya ve en yakışıklı kuzeni Soo-won'a sahiptir. Ancak, koruması olan Son Hak'ın çok sinir bozucu biri olmamasını ve saçlarının bu kadar kızıl olmamasını dilerdi. Fakat neredeyse kusursuz olan dünyası sevdiği adam Soo-won'un, babasını öldürmesiyle birlikte paramparça  olur ve böylelikle Soo-won'un tahta çıkma yolu açılır. Son Hak, Yona ile birlikte kaçıp kurtulur ve o günden itibaren kaçak bir hayat sürdürürler. 

Kaç bölüm bekledik ahhhh

Yorumum: Shoujo manga olsa bile fantastik tür seven kadın erkek herkesin gönül rahatlığıyla okuyabileceği bir manga olduğunu söyleyebilirim. Denedim onayladım arkadaşlar bunu. Şöyle ki animesini, büyük ikna etme çabalarıyla abime izlettirip ve sonunda da nasıldı sorusuna 'iyi fena değildi' cevabını almayı başarmış biriyim bugüne bugün. Hatta izlerken oldukça da gülüp eğlendi. Akatsuki no Yona için, eli sıcak sudan soğuk suya girmeyen şımarık bir prensesin yaşadığı ihanet sonrası nasıl güçlü bir karaktere dönüşeceğinin hikayesi desek yeri olur. Başrol olarak bir kadın karakter, hatta güçlü bir kadın karakter görebilmek sık rastlanan bir durum değil. Özellikle shoujo mangalarda kadın karakterlerin hep biraz pasif, güçsüz ve kendini koruyamayan kişiler olarak yazıldığını dikkate alırsak. Ve 'bunlar sadece çizim bu karakterler gerçek değil, sakın aşık olma,aşık olma, aşık olma' diye kendinizi telkin etseniz bile 'haydee yine başlıyoruz' diyerek aşık olacağınız bir karakterimiz mevcut. Bknz: Son Hak. Hem delicesine güçlü, hem aşırı dürüst ve sadık, hem çocukluk arkadaşı, hem de aşık bir koruma. Tarif ederken bile aşık oldum iyi mi. Ve konuya fantastik öğeler katan ejderhalarımız var mangada. Ejderha dememe bakmayın daş gibi oğlanlar işte 😏 Her birinin farklı bir hikayesi olması da mangayı güzel kılan şeylerden biri. Hepsi de bir güzel çizilmiş ki hayran kalacaksınız benden demesi. Mangamızın aksiyonu yüksek, yer yer heyecanlanıyorsunuz, yer yer hikayenin derinliğine dalıyorsunuz, yer yer kafanız karışıyor. Hikayesi oldukça derin ve ince yazılmış. Ters köşe ve şaşırtmalar aklınızı karıştırıyor.Sürekli bir şeyleri anlamaya ve çözümlemeye çalışıyorsunuz. Açıkcası sonundan neler olacak acayip merak ediyorum. Ve animesi de oldukça güzel çizilmiş izlemenizi tavsiye ederim. (Şuraya hala ikinci sezon bekleyen bir Sünger çizelim mesela) Özetle okuyup da beğenmeme ihtimalinizin olmadığını düşünüyorum. Hatta ve hatta o kadar beğeneceksiniz ki benzer manga arayışlarına gireceksiniz. Nereden mi biliyorum. Kendimden asdfghjkl


Kyo no Kira Kun

Tür: Drama, Shoujo, Romantizn, Okul, Hayattan Kesitler, Trajedi
Durumu: Tamamlandı (34 bölüm)
Animesi: Var
Konusu: 365 gün, sana bakarken ışıltılı ve hayal kırıklıkları vardı. Komşu olmalarına rağmen, Nino ve Kira daha önce hiç birbirleriyle konuşmamışlardı.. Fakar Nino, Kira'nın sırrını öğrenince hayatı değişti ve her bir gün daha ilginç hale gelmeye başladı. Aralarındaki bağ onları cennete yakın bir aşka götürecekti.

Oooo kiss sahnesi mi o


Yorumum: Aslında konusu itibariyle içinde en net dram barındıran manga bu. Çünkü başrol erkek karakter hasta ve bir yıl kadar bir ömrü var. 'Eee dur ya niye spoiler veriyosun şimdi' dediğinizi duyar gibiyim,ama durun kulaklarımı çınlatmayın çünkü zaten ilk bölümden belli bu kadarı valla 😅 Ama okurken o kadar da drama bağlamıyorsunuz. Ya da ben bağlamadım bilmiyorum. Ama Kira karakteri her ağladığında içim gitmedi değil. Şimdi burada komşu olsalar bile hiç birbirleriyle konuşmamış iki başrolümüz var.Bir tarafta yakışıklı, popüler, serseri ve hasta olan Kira, diğer tarafta tuhaf, saçlarıyla daima yüzünü kapatan, omzunda sürekli bir kuş olan, zamanında zorbalık görmüş ve kendini içine kapatmış bir kız olan Nino var. Bu arada Nino'nun omzunda taşıdığı ve herkesin sahte olduğunu düşündüğü kuşun adı Sensei ve aslında gerçek, hatta konuşabilen bir kuş. Açıkcası manganın yıldız karakteri olur kendisi hehehe.(Hepimiz Sensei'nin askerleriyiz) Şimdi bu iki karakteri bir araya getiren yegane şey Kira'nın hastalığı elbette. Buradan sonrası az çok tahmin edilebilir gelse de okuması oldukça zevkli bir mangaydı benim için. Sonunda üzülecek miyim tedirginliğiyle okudum ve bitince düşündüğümden daha çok üzüldüm. Ama neden üzüldüm, neye üzüldüm! Yoksa Kira ölüyor mu? Belki de ölmüyordur ama ölmüş de olabilir. Neyse okuyunca öğrenirsiniz arkadaşlar benden bu kadar 🙈 Bu arada yine belirteyim filmi de mevcuttur. İzlemek isteyeniniz olabilir.

Last Game

Tür: Komedi, Drama, Romantizm, Okul, Shoujo
Durumu: Tamamlandı (56 bölüm)
Animesi: Yok
Konusu: 'Yanagi Hisato', zengin ve zeki bir çocuk olmasıyla birlikte tüm kızlar etrafında toplanan yakışıklı bir çocuktur. Her sınavda sürekli 1.sıradadır. İlkokuldayken bir gün sınıfına 'Kujou Mikoto' isimli bir kız öğrencisi gelir. Kujou; sessiz, sakin ve kendine bakmayan bir kızdır. Ancak yine de tüm sosyal etkinliklerde ve sınavlarda Yanagi'yi geçerek sınıf 1.si olur. Bu duruma çok sinirlenen Yanagi, hayat amacını 'Kujou'yu yeneceğim!' olarak belirler. Üniversite yıllarının başlarında bir gün Kujou ve Yanagi gelişen olaylar sonucunda köprüde karşılaşırlar ve Yanagi ona Son Oyunlarının teklifini sunar. Kazanırsa..
Bakalım Yanagi amacına ulaşabilecek mi? Yoksa sert kayaya mı çarpacak?

Laflara bakar mısınız hımmm



Yorumum: Önerdiklerim arasında konu olarak en basit ve sıradanı bu olsa da yine en sevimlisi de bu manga. Bu mangayı sevmemin yegane nedenlerinden biri hikayenin daha çok erkeğin perspektifinden yansıtılmış olması. Onun o tatlı ikilemleri, inkar etmeye çalışsa da kızımıza deli divane aşık oluşunu okumak o kadar zevkli ki.Ha işin bir de diğer tarafı var, oğlumuz kabul etmek istemese de aşık ve bunun farkında ama kızımız aşık olsa bile farkında değil. Bazı benzerlikler itibariyle bir miktar Kimi Ni Todoke ve Special A mangalarının karışımı gibi bir manga olduğunu söyleyebilirim. Mesela oğlan deli gibi aşıkken kızın bir türlü  anlamaması konusunda Kujou da Sawako'dan geri kalır değil. Hatta daha beter diyebilirim. Size yegane tavsiyem 'ayy ne zaman birlikte olacak bunlar' diye her bölüm beklentiye girmeden okuyun çünkü bayağı vakit alıyor, bunu bilerek okursanız belkim daha az saç baş yolarsınız diye düşünüyorum asdfghjkl Ve zengin oğlan fakir kız olup bunun arkadaşlıklarına hiçbir engeli olmayıp, daha çok rakip gibi hissettiklerinden mütevellit de Special A'yı andırıyor. Dediğim  gibi Yanagi zengin aile çocuğu, her şeyde birinci. Daha sonra fakir ve sıradan Kujo beliriyor hayatında ve bunu her alanda 2.konumuna düşürüyor. Kızı kendine rakip olarak görüp yenmek için sözde tuzaklar kursa da hep ağa kendi yakalanıyor. Kurduğu bu tuzak ise aşk. Ve daha sonra kızıma gerçek duygularını fark etmesini sağlarsa kazanacağına dair son bir oyun teklifinde bulunuyor. Oldukça sevimli, tatlı bir manga olduğunu yinelemekte fayda var. O nedenle okumanızı tavsiye ediyorum.Manganın tek sorunu ne biliyor musunuz? Yan karakterlerinin her birinin kızın da oğlanın da birbirlerini sevdiklerini bilmelerine rağmen çıkıp da birine 'o da seni seviyor abi seviyorsan git konuş bence' dememesi. Bu da mangakanın bize bir oyunu diye düşünüyorum. Bu sabır testini geçebilen sonunda mutlu sona ulaşıyor 🙈



Oldukça uzun bir yazının daha sonuna gelmiş bulunmaktayım. Ay abartmıyorum şuan hepsini açıp tekrar okuma isteği doğdu içimde yazarken. Umarım sabırla okumuşsunuzdur. Ne zaman bir şey okuyacak,izleyecek olsam bu tarz öneri listelerinin bana hep faydası dokunmuştur. Artık kendim de bu tarz listeler yaptığım için mutluyum. Umarım benim de sizlere böylelikle bir faydam dokunur. Çok fazla shoujo manga var ama içlerinden iyisini yada zevke uygununu bulmak pek kolay değil çünkü.


Bu arada önereceğim tüm shoujo mangalar bunlarla sınırlı değil. Bu henüz başlangıç. Tavsiye edeceğim devam niteliğinde listeler de olacak.Bu nedenle sizlerinde önereceğiniz mangalar varsa lütfen yorum olarak belirtin. Bir de eğer bu mangalardan okursanız beğenip beğenmediğinizi de yazarsanız sevinirim.Başka yazılarda görüşene dek sağlıcakla kalın 💕

(Not: Blog veya yazılarım hakkında herhangi bir düşünce veya tavsiyeniz varsa lütfen çekinmeden belirtin. Henüz yeni olduğum için severek dikkate alacağım. Yorumlarınız o yüzden benim için çok önemli )