Under The Oak Tree
(2.Kitap 4. Bölüm)
(Ç/N: Bir önceki bölümde Miriam'ın Roy'u rahatsız eden evcil hayvanından Peori diye bahsedilmişti ya meğerse çevirmen yanlış anlamış onu. Hayvanın ismidir sanmış ama aslında Pe - yeo - ri imiş yani ingilizce olarak Fairy'nin korece okunuşu. Korelilerin ingilizce kelime telaffuzlarına bitiyorum bu yüzden ahahaha neyse ben önceki bölümde de düzelteceğim onu ama önceki bölümü çoktan okumuş olanlar için bildireyim dedim. Miriam'ın yaratığından 'peri' olarak bahsedilecek. )
Max'in tüm vücudu damdan düşer gibi sorulan soruyla kasıldı. Cevap vermekte tereddüt edip, telaş içinde ve ne diyeceğini bilemezken, Dean aniden konuşmalarını böldü.
"Anatol Lordu derken... ejderha avcısını mı kastediyorsun? Ne olmuş ona?"
"Geçenlerde onun hakkında bir hikaye duydum. Anatol Lordu'nun Adamant'tan yapılmış bir kılıcı ve Orihalcon metalinden hazine plakaları olduğunu söylüyorlar." Alex, sanki onları gördüğünü hayal etmek bile onu heyecanlandırıyormuş gibi haykırdı. "Doğru olduğuna inanıyor musun? Bir tanrınınki kadar mücevher ve hazine biriktirdiğini söylüyorlar! Hayat boyu hayalim bir Orihalcon'u işlemek Ejderha avcısının büyücüsü olursam, en azından o hazineye dokunma şansım olabilir."
"Unut gitsin. Ejderha avcısının yanında bir hain olduğunu hatırlamıyor musun?"
Annette'in ciddi ses tonuyla Max omuzlarını kamburlaştırdı. Masasının üzerinde kanatlarını çırpan çelik bir wyvern modelini sessizce gözlemleyen Annette, onlara sert bir bakış attı. "Kıdemli yüksek rütbeli büyücüler tarafından sevilmemek istemiyorsan, böyle şeyler söyleyip durmamalısın. Bugüne kadar, güneyi kuzeye doğru gitsen, Serbel klanı söz konusu olduğunda bir hainin hikayesi her zaman ortaya çıkar.''
Urd kulesini yöneten klanın hikayesi tartışılırken Alec'in yüzü bir an için karardı. Max kuru bir şekilde yutkundu. Ruth Serbel'in kötü şöhreti Dünya Kulesi'nde beklediğinden daha yaygındı.
Max'in Anatol'dan olduğunu keşfettiklerinde, Urd'un kıdemli büyücüsü Ruth'a iftira atmak için her fırsatı değerlendirdi ve hatta Serbel klanı bile fırsat buldukça hain Ruth'un ne kadar utanmaz olduğuna dair vaazlar veriyordu. Neyse ki, stajyer büyücüler onun Anatol'dan olduğunun farkında değillerdi, tek bildikleri onun Whedon'un güney bölgesinden olduğuydu. Büyüyü Ruth Serbel'den öğrendiğini öğrenselerdi, onu yüksek rütbeli büyücüler kadar kızartırlardı. Nornui'den izinsiz kaçan Ruth yüzünden Dünya Kulesi'nin kurallarının daha da kısıtlandığını keşfeden stajyer büyücülerin çoğu, ona karşı derin bir kin besliyordu. Max daha sonra herhangi bir kıvılcım çıkmasını önlemek için aceleyle konuyu değiştirdi.
"Bu kadar gevezelik ye-yeter! Hazırlanacak çok şeyimiz var… öğleden sonraki dersler için.''
"Henüz yaptığın büyünün üzerinden geçmedik. Gnome Hall'ün onuru bu yarışmada tehlikede!"
"Doğru! Üstelik rakibin Kabalalı Miriam! Bu kadının rakibinin her boşluğunu ısırdığı söyleniyor. Sadece yarı hazırlıklıysan, herkesin önünde küçük düşürülürsün.''
Max gözlerini kıstı ve onlara baktı. "Benim işim için endişelenmeden önce... neden kendi görevlerin için endişelenmeye başlamıyorsun? Her ikiniz de eski dil ödevini son teslim tarihi içinde bitirmeyi başaramazsanız, terfi sınavlarından diskalifiye edileceksiniz.'' Godrick ikizlerinin yüzleri bir anda maviye döndü. Max büyülü formülünü Alec'in elinden kaptı, yuvarladı ve çantasına attı. "Ve bilgin olsun, büyüm Profesör Landon tarafından gözden geçirilecek. Bunun için endişelenmene gerek yok."
"Profesör Landon?"
Kendi işine keyifle bakan Annette hemen başını kaldırdı. Landon, titiz ve eksantrik tavrıyla ünlü Umli kabilesinden bir büyücü olan Gnome Hall'ün müdürüydü. Annette tek kaşını kaldırdı; o adamın büyücü çıraklara bir baş belası gibi davrandığını çok iyi biliyordu.
"Bu, o çarpık ihtiyarın yapacağı yeni bir şey."
"Profesör Landon... rekabete çok dikkat ediyor gibi görünüyor."
Max tüm baskıyı üzerinden atmak için ağır bir şekilde nefes verdi. Ancak, derinlerde önemli ölçüde yüklenmiş hissetti. Sadece Gnome Hall'ün büyücü çıraklarını temsil edeceği gerçeğinden dolayı değildi, sunumunun sonucuna bağlı olarak, ertesi yıl resmi bir büyü niteliği alma törenine dahil edilip edilmeyeceğine karar verilecekti. Genellikle, çırak büyücüler, resmi büyü niteliklerini kazanmadan önce dört yıllık bir eğitimden geçerlerdi. Nadir durumlarda, yetenekleri ve nitelikleri ile tanınanlar sadece üç yıl sonra ödüllendirildi. Bu nedenle Max, yüksek rütbeli bir büyücü olmak için gerekli teorik dersleri tamamlamak için gece gündüz çalıştı ve notlarını daha yüksek tutmanın bilincindeydi. Yarışma için yaptığı sunum hakkında iyi bir değerlendirme alırsa önümüzdeki baharda Nornui'den ayrılabilecekti.
'Her şey yolunda giderse... Eve dönebileceğim.'
Max kalbinin göğsünde yüksek sesle attığını hissetti. Anatol'u ne zaman düşünse, içinde bir gelgit dalgası gibi hasret ve hüzün doluyor ve bu duygulara kapılmamak için çabalıyordu. Şu anda, tüm odak noktası sunumda olmalıydı. Max derin bir nefes aldı ve oturmak için masasının önündeki sandalyeyi çekti.
"Her neyse, derse hazırlanmam gerekiyor. Lütfen herkes yerlerinize dönsün."
''…kendini fazla zorlama.''
Annette, Max'in kararmış göz torbalarına dikkatle baktı, sonra omzunu sıvazladı ve Godrick kardeşler kendi masasına dağılırken o da kendi masasına gitti. Max, Roy'un çenesini kaşımak için elini masanın altına koydu ve sonra kitabını açtı. Neyse ki Annette pencereye bir peri tuzağı kurulmasına yardım etti, böylece Max ertesi gün Roy'u odasında yalnız bırakabildi. Max, pencere kenarında yatan kedisini okşadıktan sonra çantasını kaptı ve dışarı çıktı. Aşağıya indi ve bugünün sınıf tartışması için malzeme çıkarmıştı ki, arkasından neşeli bir sesin seslendiğini duydu.
"Max!"
Max başını çevirdiğinde, uzun örgülü dalgalı kahverengi saçlı bir kızın dudaklarında parlak bir gülümsemeyle ona doğru koştuğunu gördü.
''Günaydın, Sidina''
"Günaydın. Bugünkü tartışmaya hazır mısın?"
"Sadece bugünlük."
Kız onun cevabına acıyla inledi. "Bunu bana nasıl yaparsın! Önceden ders çalışmayacağına söz vermiştin!''
"Böyle bir söz verdiğimi hatırlamıyorum."
Max çekingen bir tavırla cevap verdi ve bakışlarını elindeki parşömene çevirdi. Sonra Sidina yüksek sesli ulumalarla onun dikkatini dağıtmaya başladı. Max ona gözlerini devirdi. Sidina o kadar fevkalade belagat sahibiydi ki, fazla hazırlık yapmadan bile sınıf tartışmalarında göze çarpardı. Öte yandan Max, en az üç gün önceden hazırlık yapmazsa sınıfta kendini utandırmaya eğilimliydi. Son iki buçuk yıl boyunca umutsuzca çaba sarf ettikten sonra, nihayet neredeyse hiç kekelemeden konuşabildi, ama ne zaman gergin ya da utansa dili hala felçli hissediyordu.
Max, Sidina'nın dikkatini dağıtma girişimlerine rağmen, pratik yapmak için kendi kendine telaffuz etmesi zor olan kelimeleri mırıldanarak, tartışma için pratik yapmakla meşguldü. Bir Osyrian türküsünü yüksek sesle ciyaklayan kız, sıkıntıyla çığlık attı.
"Ah, bu kitap kurdu!"
"Bu kadar çok çalışmazsam, derse devam edemem."
"Sıradan kalmaktan fazlasını yapıyorsun! Lütfen biraz yumuşat. Maximillian'dan sonra sıra bende. Seninle karşılaştırıldığında Max, sunumum daha kötü görünür. Benim için üzülmeyecek misin?"
Max ona homurdandı. "Kendini alçak görmeye çalışma. Sunum konuşman yağlanmış gibi pürüzsüz olacak…''
''Doğaçlama konuşabileceklerimin bir sınırı var. Profesör Lauren daha önce birkaç kez beni azarladı…''
"Öyleyse tartışma için önceden hazırlanmalıydın."
Sidina'nın alt dudağı dışarı çıktı. Max, kız kulaklarından birine homurdanırken parşömeni karıştırdı. Daha sonra Urd'a bağlanan geniş bahçeye girdiler. Max sınıfa girmeden, bir gün önce ödünç aldığı kitapları geri vermesi gerektiğini hatırladı, bu yüzden kütüphaneye gitti ve Sidina'dan sınıfta ona bir yer ayırmasını istedi. Kız şikayet etti, ancak yanıt olarak nazikçe başını salladı.
Max, kemer şeklindeki devasa girişin solunda yer alan merdivenleri ikişer ikişer dümdüz yukarı koştu. Bir leydiye hiç yakışmayan bir hareketti ama orada o görüntü için endişelenmesine gerek yoktu. Sonbaharın ilk günlerinin ılık güneş ışığının süzüldüğü uzun bir koridordan geçti ve 7 kvet yüksekliğindeki (210 cm) bir kapıdan geçti. Sayısız kitap, yaklaşık on binlerce kitap, gözünü doldurdu. Max aceleyle dar ama eşit aralıklarla yerleştirilmiş kitap raflarının arasından geçti ve kütüphanecinin oturduğu eski bir masaya yöneldi.
Sonra cüce gibi boyda ve şahin burunlu yaşlı bir kadın ona baktı. "Nedir?"
"Bazı kitapları iade etmek için buradayım." Max çantasından birkaç kitap çıkardı ve kısık bir sesle fısıldadı.
Kütüphaneci, verdiği kitaplara baktı ve kaşlarını çattı. "Bunların vadesi geçti."
''Onları dün iade etmeyi unuttum…''
Özür dilercesine söyledi ve suçlu bir ifade takındı ama kütüphaneci yerinden kıpırdamışa benzemiyordu. Daha sonra kitapların iade edildiği tarihleri kayıt defterine kaydetti ve sakin bir sesle konuştu. ''Önümüzdeki 2 hafta boyunca kütüphane dışına kitap ödünç alamayacaksın. Kesinlikle ihtiyacın olan herhangi bir okuma materyali varsa, bunları yalnızca kütüphane içinde okumana izin verilecek.''
''A-ama… yakında bir yarışma var ve bir sürü referans okuma materyaline ihtiyacım olacak. Lütfen bu seferlik akışına bırakın, söz veriyorum bir dahaki sefere teslim tarihini kaçırmayacağım…''
"Kural kuraldır."
Kütüphaneci bir bıçak gibi keskin bir şekilde tükürdü, sonra Max'ten başka bir kelime duymaya hiç niyeti yokmuş gibi okuduğu kitaba döndü. Biraz daha yalvarmak istese de kütüphanecinin inatçılığının farkındaydı ve çaresizce arkasına döndü. O sırada arkasından yüksek bir ses geldi.
''Maximillian!''
Sese irkildi ve başını sesin sahibine çevirdi.
Ç/N: Ruth: Dünya Kulesi mi evet var işte bir namım orada 💅🏻 Bu arada Maxi'cim bu cezaya şükret KTÜ'nün kütüphanesine bu kitapları iade etmeyi unutmam yüzden ne kadar para saydığımı hatırlamak istemiyorum bile ahahaha