12 Ekim 2019 Cumartesi

The Stoning of Soraya M. (Soraya'yı Taşlamak) / 2008

Bu blogta elimden geldiğince farklı türlere yer vermeye çalışıyorum. Genellikle romantik komedi tarzını tercih etsem de, birçok türden filmi izlemekten zevk alıyorum. Aslında dram türünde filmleri nadir ve az tercih ediyorum. Bunun sebebi sevmemem değil bazı filmlerin etkisinden kolay kolay çıkamıyor olmam. Şimdi bahsedeceğim film de o filmlerden biri. İzleyince sizlerin de etkisinden kolay kolay çıkamayacağınızı tahmin ediyorum. O yüzden filmi izlemeden önce zihninizi boşaltın ve yanınıza peçetelerinizi alın. Mutlak ki bu film benim gibi sizleri de ağlatacak. (Not: Filmin bazı şiddet içerikli sahnelerinden ötürü +18 olduğunu da belirtmek isterim. Lütfen daha küçük yaşta olanlar izlemesin.)

Film Fransız asıllı İranlı bir gazetecenin yolda arabası bozulunca uğramak zorunda kaldığı köyde başlıyor. Freidoune isimli bu adamın bir gazeteci olduğunu anlayan Zehra adında ki bir kadın yanına gelir ve kendisine bir şeyler anlatması gerektiğini söyler. Diğer herkes Zehra adında ki kadının deli olduğunu söyleyerek uzaklaştırmaya çalışsa da Zehra ısrarla gazetecinin peşine takılır ve ona sadece bir gün önce şehirde yaşayan korkunç olayı anlatır. Yeğeni Süreyya (Soraya) önce ki gün  köy tarafından vahşice öldürülmüştür ve Zehra bu vahşetin köyün sınırları içinde saklanmasını istemeyerek tüm dünyaya duyurmak istemektedir.

 

 Malesef birçoğumuzun uzak olmadığı konulardan biridir bu. Kadının uğradığı zulüm ve haksızlıklar. Özellikle İslam'ı belli kalıplara ve erkek egemenliği fikrinin sınırlarına alan bazı şeriatçı toplumlarda kadın olmak daha da zordur. İşte Süreyya'nın hikayesı tam olarak da bu. 'Allah için' ve 'İslam adına' sözlerinin arkasında erkekliklerini yücelten toplumlarda kadın olmanın hikayesi. Daha doğrusu olamamanın...


Filmi izlerken sinirlerimin bütün vücudumdan parmak uçlarıma doğru boşaldığını hissettim. Zaten artık sonlara doğru sinirle birlikte gözyaşlarım sel oldu. Filmi izledikten sonra sizlerin de etkileceğini biliyorum ama filmin 'gerçek bir hikayeden' esinlenildiğini bilmek sizi iki kat fazla derinden etkileyecek. Malesef bugün bile hala bazı toplumlarda nice kadınlar Süreyya gibi recm ediliyor. Bunu biliyor olmak bile insanın içini parçalıyor.

Beni en etkileyen kısımlardan biri de Süreyya'ya son söz hakkı tanındığında Süreyya'nın 'Bunu bana nasıl yapabildiniz? Sizler benim dostum, arkadaşımdınız.Birlikte aynı sofraya oturduk,aynı yemekten yedik.Sen benim babamdın, sizler benim oğullarımdınız, sen benim kocamdın! Bunu bana nasıl yapabildiniz?BUNU HERHANGİ BİR İNSANA NASIL YAPABİLİYORSUNUZ?'  sözleri oldu.
İçimden avaz avaz aynı ses yükseldi. Bir insan oğlu başka bir insana bunu nasıl yapabilir. 
Ve taşlanmadan önce ağlamayacağına söz veren Süreyya o alnını delen taş darbesiyle birlikte ağlamaya başlıyor ya işte o kısım içerime öyle derin bir şekilde oturdu ki tarifi mümkün değil. 

 
Recm denen şeyin ne denli korkunç olduğunu bir kez daha fark etmenizi sağlayacak bu film. Filmi izledikten sonra şöyle bir soru belirdi beynimde. Peki ya Süreyya'yı öldüren ona atılan taşlar mıydı gerçekten? Kocasının, babasının hatta kendi oğullarının ona yaptıkları Süreyya'yı zaten taş darbelerinden önce öldürmüştü.  Bu zihniyet Süreyya'yı da ve dahasını da öldürdü ve hala öldürmeye devam ediyor. 

Bu filmi kesinlikle izleyin ama eğer kaldırabilecekseniz izleyin. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder