Lucia - 124
Son Söz (4)
Hugo önce Evangeline'ın çocuk odasına gitti. Şimdilerde, karısı zamanının çoğunu orada geçiriyordu. Ancak oraya vardığında karısını hiçbir yerde bulamadı ve sütanne ona Madam'ın küçük hanımla birlikte yatak odasına gittiğini söyledi.
Beklediğinin aksine, oraya vardığında yatak odası sessizdi.
Karısı, bebekle birlikteyken genellikle oldukça konuşkandı. Son zamanlarda Evangeline mırıldanmaya ve agulamaya başlamıştı, bu yüzden daha fazla tepki gösteriyordu. Bebek anlaşılmaz bir şeyler mırıldandığında, karısı coşkuyla karşılık veriyordu.
Hugo, karısının bebeğin ne dediğini gerçekten anlayıp anlamadığını merak etti. Evangeline'in yaptığı anlaşılmaz mırıltılar bir insan dili değildi.
Odanın neden sessiz olduğunu merak ediyordu ve beklendiği gibi hem karısını hem de bebeği yatakta yan yana yatmış güzelce kestirirken buldu. Hugo, kenarda nöbet tutan hizmetçiyi dışarı gönderdi, sonra da sallamamaya özen göstererek dikkatlice yatağın üzerine oturdu.
Hugo, gözlerinde nazik bir bakışla karısının uyuyan yüzüne baktı. Evangeline'i uyurken gördüğünde bile mutlu hissettiğini söylediğinde karısının ne demek istediğini anlamıştı. Karısını her gördüğünde böyle hissediyordu.
Uyuyan Evangeline yatakta döndüğünde, Hugo'nun bakışları ona kaydı.
"Sanırım onu bu sabah gördüğümden çok daha iri."
Zihni, bebeği doğduktan sonra ilk gördüğü güne gitti. Son üç ayda, bebeğin neden çok hızlı büyüyeceğini söylediklerini anlayabildi. İlk gördüğünde tuhaf göründüğünü düşündüğü kızının sürekli bir oyuncak bebek gibi dönüşmesini izlemek büyüleyiciydi.
Dolgun inci gibi yanakları çok tatlıydı. Onlara baktıkça içinde bir yerler daha çok gıdıklanıyordu. Kızının ne dediğini anlayabilmesi için bir an önce büyümesini istiyordu.
Seyrettiği Evangeline dudaklarını büzdü, gözlerini kırptı ve uyandı. Kocaman gözleri etrafa bakındı ve gözlerini Hugo'ya kilitledi. Lucia'nınkine benzeyen ama biraz daha sarı olan kehribar rengi gözleri dikkatle Hugo'ya bakıyordu. Hugo afalladı ve donup kaldı, bebeğe baktı.
"Kwawa."
Evangeline kıkırdadı ve elini Hugo'ya uzattı. Gülmek mi konuşmak mı ayırt edilemeyen anlaşılmaz sesler çıkarırken, sanki bir şeyi ifade etmek için çabalıyormuş gibi ellerini ve ayaklarını var gücüyle hareket ettiriyordu.
Hugo gözlerini kızından ayıramadı, bu yüzden sessizce onu izledi.
Hugo'nun onca sıkı çalışmasından sonra onu taşımaya dair hiçbir emare göstermediğini gören Evangeline'ın sesi yükseldi ve ellerini salladı. Dudakları kıvrıldı ve küçük alnı kırışmaya başladı. Evangeline'in gözleri her an ağlayacakmış gibi titriyordu.
"Eve, uslu kız."
Hugo mışıl mışıl uyuyan karısını uyandırmak istemediği için kızını sakinleştirmeye çalıştı. Ancak Evangeline'ın gözlerinde yaşlar birikmeye başladı.
Hugo biraz kıpırdandı, sonra kızını kaldırdı ve ona sarıldı. Sonra yataktan biraz uzaklaştı.
Lucia ona bebeği her verdiğinde, Hugo gönülsüzce onu kucağına alırdı, ancak doğduğu gün ebe onu Evangeline'i taşımaya zorladıktan sonra inisiyatifi asla ele almadı. Bebek o kadar küçük ve zayıftı ki, onu kucağına aldığında bir şeylerin ters gideceğinden korkuyordu. Hugo'nun rahatsızlık belirtileri gösterdiğini bilen Lucia, onu asla zorlamadı.
Kızı, onu son kucağına aldığından çok daha kiloluydu. Hayatın yükünü omuzlarında taşımak zorundaymış gibi hissediyordu.
Hugo'nun kucağında olma ve havada taşınma hissinin tadını çıkaran Evangeline, gürültülü bir şekilde gevezelik etmeye başladı. Hugo, karısı gibi kızının sözlerini anlamak istedi, bu yüzden kaşlarını çattı ve dikkatlice dinledi, ancak hiçbir şey anlamadığını bir kez daha anlayınca kıkırdadı.
“Eve, küçük bebek. Ne söylediğini merak ediyorum.”
Hugo sadece birkaç kelime söylemişti ama bir an sessiz kalan Evangeline, sanki cevap veriyormuş gibi daha heyecanlı bir şekilde gevezelik etmeye başladı. Hugo hafifçe kıkırdadı, ardından bebeğinin yumuşak saçlarını okşadı ve onun küçük çıkıntılı alnını öptü.
Lucia, baba ve kızı arasındaki etkileşimi izleyerek yatakta oturdu. Şu anda hassas bir ruh halindeydi, bu yüzden kızının çıkardığı en küçük ses onu derin uykusundan uyandırabilirdi. Bu yüzden Eve'in sesini duyar duymaz hemen uyandı.
Yüreğine dokunan güzel bir sahneydi. Kocası bebekle gülümsüyor ve konuşuyordu. Lucia, baba ve kızının konuşma seansını izlerken ağlayacakmış gibi hissetti, bu yüzden yataktan indi ve çifte doğru yürüdü.
Hugo karısını görür görmez hemen Evangeline'ı teslim etmeye çalıştı. Ama bunu yapmak için harekete geçtiğinde, Evangeline yüksek sesle protesto etti. Hugo'nun yüzündeki tuhaf ifadeyi gören Lucia kısaca kıkırdadı.
"Senden hoşlanıyor. Onu tutmaya devam et.
"Tutmaya devam edeyim? Ne zamana kadar?"
"Uyuyana kadar."
Neyse ki Evangeline'ın uykuya dalması uzun sürmedi. Hugo dadıyı çağırdı ve çocuğu göndermeden önce teslim etti. Sonra komodinin üzerine koyduğu zarfı alıp Lucia'ya verdi. Lucia önce büyük zarfın içindekileri kontrol etti ve gözleri büyüdü.
"Unutmuştum." (Hugo)
"Ben de tamamen unutmuşum." (Lucia)
"İkisi de senin çocuğun."
"Bizim çocuklarımız. Teşekkür ederim."
Lucia onu yanağından hafifçe öptü ve diğer küçük zarfı açtı. Zarfın içindeki kısa mektubu okurken ifadesi sertleşti. Yüzü, durumu anlayamadığını gösteren bir şaşkınlıkla doluydu.
<< Neden bunu yapmaktan başka seçeneğim olmadığını anlamanı istemeyeceğim senden. Ama inan bana. Hepsi senin için, Hugh. Seni seviyorum küçük kardeşim.
-Kardeşime. >>
"Rahmetli kardeşimin bana bıraktığı tek şey bu."
Hugo, merhum dük çiftinin ölümleriyle ilgili her şeyle uğraşarak birkaç gün geçirdikten sonra odasına gitti ve masasının üzerinde bir mektup buldu. O birkaç kısa satır, kardeşinin ölmeden önceki son dilekleriydi.
Ağabeyinin cansız bedenini gördükten sonra had safhaya ulaşan öfkesi, mektubu okuyunca tamamen patladı. O anda, öfkeyle kör olmanın ne demek olduğunu anladı.
Kardeşini anlayamıyordu. Kardeşinin bunu onun için yaptığına da inanamıyordu. O anda, rahmetli anne babasından nefret ettiği kadar, hatta belki daha da fazla, rahmetli kardeşinden nefret etti.
Mektubu şömineye atıp birkaç kez yakmak istedi ama sonunda onu ailesinin gizli odasında bir kenara fırlattı. Ve kısa bir süre önce, Philip yüzünden gizli odayı karıştırırken, çoktan solmakta olan mektubu buldu.
Görmezden gelemezdi, bu yüzden başkente geldiğinde yanında getirdi.
"Sana söyleyemediğim bir şey var."
Hugo nasıl başlayacağı konusunda ıstırap çekti, sonra hiç kimseye anlatmadığı hikayeyi anlatmaya başladı.
“Başlangıçta benim… bir adım yoktu. Ne zaman olduğundan emin değilim ama bir noktada çevremdeki insanlar bana Hue demeye başladı."
Hugo, çocukken duyduğu eski bir hikayeyi anlatır gibi sakin sakin çocukluğundan bahsetti. Yavru canavar Hue'nun Hugo ile tanışıp insan olduğu günler ve onun kardeşi gibi davranarak yaşadığı günler.
Hugo'nun hikayesi, on sekiz yaşındayken belirli bir günde meydana gelen trajediyle sona erdiğinde, Lucia'nın yüzü sırılsıklam olacak kadar yaşlarla dolmuştu. Hugo'nun yalnız çocukluğunu hayal ettiği için üzüldü ve kalbi acıyla parçalandı.
Hugo iki eliyle karısının yüzünü kavradı ve parmaklarıyla gözyaşlarını sildi.
"Bunu sana söylemem sandığımdan uzun sürdü."
Kendi gerçek kimliğini ortaya çıkarmak için çok fazla cesarete ihtiyacı vardı. Aşkından şüphelendiği için değildi. Sevdiği kadının önünde en iyisi olmak isteyen bir adamın gururuydu.
Zayıf ve utanç verici yanını saklamak istedi. Aşağılık duygusundan henüz kurtulamadığını, herkesin saygı duyduğu Taran ailesinin reisinin aslında sahte bir taklitçi olduğunu itiraf etmek istemiyordu.
Lucia yüzünü avuçlayan ellerini kendi elleriyle kapattı.
"Kim olduğun önemli değil. Seni seviyorum, şu an karşımda olan kişiyi.”
“Mmm. Biliyorum."
Lucia uzandı ve kollarını onun boynuna doladı. Koluyla sırtından destekledi ve onu kendine çekti.
"Kardeşinin ölümü için kendini suçlama. O zamanlar sadece on sekiz yaşındaydı. Seni, tek kardeşini, düşünebildiği en iyi şekilde sevdi. "
"…Evet. Ben de öyle düşünüyorum."
Lucia bunu yüksek sesle söyleyemedi ama bu dünyadan ayrılan diğer Hugo'ya teşekkürlerini yolladı.
Hugo böyle bir seçim yapmasaydı, Hue çok daha fazla acı çekecek ve Taran ailesinin zincirlerine bağlı sefil bir hayat yaşayacaktı. Özgür iradesi olmayan, olması gerektiği gibi yaşamanın verdiği mutluluğun tadını çıkaramayan bir oyuncak bebek olurdu. Ve Lucia onunla tanışamayacak ve onunla bir ilişki kuramayacaktı.
"Bu mektubu yanımda tutacağım." (Lucia)
"..." (Hugo)
"Onu yanında tutmak senin için zor ama atamazsın, değil mi?"
“…Mm.”
Kısa mektuptaki el yazısı düzgündü. Lucia, kayınbiraderinin kişiliğini yazma şeklinden hissedebiliyordu. Muhtemelen çok sıcak ve samimi bir insandı. Kocasının kardeşini ne kadar sevdiğini ve kardeşinin ölümüyle ne kadar kırıldığını tahmin edebiliyordu.
'Şeytan' anlamına gelen Hue adı, artık bu dünyada yoktu. Lucia ona "Hugh" dediği için, arkasındaki anlam "sevgili Hue'm" idi.
Nasıl sadece onun Vivian'ı olduysa, o da sadece onun Hue'su oldu. Lucia, hem ona yaslanmak hem de ona sarılmak istemesine neden olan güvenilir kocasına sımsıkı sarıldı.
****
Başkentin karmaşık sokaklarında seyahat eden bir vagonda, pencerenin yanında oturan siyah saçlı genç bir çocuk geçen manzaraya bakıyordu. Çocuğun kucağında, parlak sarı kürklü bir tilki vardı ve sahibinin parmaklarının sırt kürkünü nazikçe taramasından keyif alıyordu.
İlk kez görmesine rağmen başkentin abartılı görüntüsü Damian'ın gözlerinde anlamsızca parladı. Oğlan, başkente ilk ziyaretinde büyülenmedi veya ilgilenmedi. Ama annesini tekrar görecek olması onu özel kılıyordu. Ve bugün kardeşiyle de ilk kez karşılaşacaktı.
"Evangeline... Eve..."
Annesinin mektupta yazdığı kız kardeşinin adını tekrarlayıp duruyordu.
"Ya benden hoşlanmazsa?"
Damian daha önce hiç bebek görmemişti, bu yüzden sadece birkaç aylık bir bebeğin nasıl görüneceğini tahmin edemiyordu. Tıpkı annesine benzeyen küçük bir kız hayal ediyordu.
Damian, annesinin çocuk beklendiğini söyleyen mektubu ilk aldığında bunun sadece tahmin edilebilir olduğunu düşünmüştü ama biraz da şaşırdı.
Annesi mektupta bebeğin küçük kız kardeşi olacağını söylüyordu ama en azından Damian böyle bir şeyin önceden bilinemeyeceğinin farkındaydı. Annesinin muhtemelen korkularını ya da endişelerini yatıştırmak için ona bunu kasten söylediğini tahmin etti.
Damian, yeni kardeşinin kız mı erkek mi olduğunu umursamıyordu. Onlara değer vermeyi ve onlara her iki şekilde de değerli davranmayı amaçladı.
Ancak yine de kalbinin bir köşesinde hafif bir endişe vardı. Annesinin artık ona ihtiyacı olmadığını çünkü artık kendi gerçek çocuğu olduğunu söylemesinden korkuyordu. Annesi kardeşini daha çok sevse de bu onun için sorun değildi. Annesi ondan nefret etmediği sürece sorun yoktu.
Araba Düklük konutuna ulaştı. Damian arabadan inerken Jerome, Damian'ı karşıladı.
"Uzun zaman oldu, genç efendi."
"Gerçekten de öyle."
Etrafta duran hizmetliler duygularını gizlemek için eğitilmelerine rağmen şaşkınlıklarını gizleyemediler. Az önce ortaya çıkan çocuğun Taran Dükü'nün canlı bir kopyası olduğu herkes için açıktı.
Evleneli 3 yıldan fazla olmuştu ve yeni çocuğu olan Düşes artık çocuksuz değildi. Sessiz dük evinde bir fırtınanın kopması kaçınılmazdı. Hizmetçilerin hepsi aynı şeyi düşünüyordu; yaklaşan fırtınadan kaçınmak için bir gölge bulmaları gerekiyordu.
Lucia, Damian'ın geri geldiğini duyduktan sonra ikinci kattan aşağı iniyordu. Damian'ın başını ona doğru eğdiğini gören Lucia hızla ona yaklaştı ve onu sımsıkı kucakladı.
"Tanrım, Damian! Gerçekten çok büyümüşsün.”
Üç yıl olmuştu. Sekiz yaşındaki Damian on bir yaşına girmişti. Ancak, bundan yaklaşık 3 ila 4 yaş büyük görünüyordu. Artık Lucia'dan daha uzundu, bu yüzden biraz yukarı bakmak zorunda kaldı. Hâlâ çocuk gibi görünse de bir iki yıl içinde genç sanılacaktı.
Annesinin nazik kucaklaması Damian'ın içini ısıttı ve kalbi mutlulukla doldu. Annesinin ona bakışı değişmemişti. Rahatlamış hissetti ve minnettardı.
"Babana nasıl bu kadar benziyorsun? Giderek daha fazla benzer olmaya devam ediyorsunuz.”
"İyi misin anne?"
"Elbette. Senden ne haber? Nasılsın? Buradaki yolculuk zor muydu? Asha nerede?” (Ç/N: Asha Lucia'nın Damian'a bıraktığı tilki idi ufak bir hatırlatma olsun 🙈)
“İçeri girmeden onu uşağa teslim ettim.”
"Yemek yedin mi? Öğle yemeğini kaçırmış olmalısın.”
"Yiyesim yok. Akşam yerim.”
Lucia, hizmetçiden hızlı bir atıştırmalık hazırlamasını ve ikinci kata getirmesini istedi.
"Gel. Eve'e merhaba diyelim.”
Lucia, Damian'la birlikte ikinci kata çıktıktan sonra, yüzleri sorularla dolu olan hizmetkarlar birbirlerine baktılar. Aniden ortaya çıkan genç efendinin kim olduğunu bilmiyorlardı. Tek başına Taran Dükü'nün oğlu gibi görünmüyordu çünkü Düşes'in tavrı çok tanıdık ve arkadaş canlısıydı.
Ancak hizmetkarlar yalnız kaldıklarında kendi aralarında fısıldaşabilseler de dışarıda dedikodu yapamaz ve bunu tekrarlayamazlardı. Uşak içeri girer girmez, hizmetkarlar yapacak bir şeyler bulmak için hızla dağıldılar.
Lucia çocuk odasına girdi ve içerideki tüm hizmetkarları dışarı gönderdi. Damian'ın elini kendi elleri arasında tutarak doğruca bebeğin yatağına yöneldi.
Evangeline birinin yaklaştığını hissedip bakmak için döndüğünde kendi kendine gevezelik ederken eğleniyordu. Lucia'nın yüzünün tanıdık görüntüsü karşısında kıkırdadı ve narin küçük ellerini çırptı. Lucia gülümsedi ve bebeğin alnını okşadı.
'Ah…'
Büyülenmiş olan Damian, kocaman gözlerle beceriksiz bebeğe baktı. Bir oyuncak bebek canlıydı ve hareket ediyordu. İlk defa bir insanın bu kadar küçük olabileceğini fark etti. Biraz daha küçük olsaydı, onu peri sanabilirdi.
Kabarık bal rengi saçları dokunmadan bile yumuşak görünüyordu ve tıpkı annesininkiler gibi berrak gözleri tazelenmiş bir enerjiyle parıldıyordu. Bebeğin güzel, kusursuz, dolgun yanakları, dudakları her hareket ettiğinde hareket ediyordu.
"Eve, ağabeyine merhaba de."
"Kaa, kaa."
"Damian. Eve seninle tanıştığına memnun olduğunu söylüyor."
"…Ha?"
Damian soğuk terler döktü. Bu sözler nasıl bu şekilde yorumlandı? Damian, bilmediği yeni bir dilin ortaya çıkmasıyla şaşkına döndü. Hangi ülkenin dili olduğunu sormak istedi.
"Damian, Eve'e biraz göz kulak olabilir misin? Merhaba deyin, tanışın. Biraz kenara çekileceğim. Eve ağlarsa, odanın dışındaki hizmetçiyi çağırabilirsin.”
"Ne? Anne, bu…”
Buna gerek olmadığını söylemek istedi ama Lucia çoktan odadan ayrılmıştı. Damian hiçbir şey yapamayarak yatağın yanında boş boş durdu. Dikkatle bakışlarını kaydırdı ve bebeği tutan yatağa baktı.
Damian, uzuvlarını şevkle hareket ettiren Evangeline ile göz göze geldi; kim bilir neye bu kadar enerjikti. Sanki bir şey arıyormuş gibi sabit bir şekilde Damian'a baktı. Sonra kocaman, yuvarlak gözleri hilal şeklini aldı ve kahkahalarla kıkırdadı.
"Merhaba... Eve."
Ne yapması gerektiğini bilmiyordu, bu yüzden beceriksizce selam verdi. Sonra bebek sanki ona cevap veriyormuş gibi gevezelik etmeye başladı. Çıkardığı sesler anlaşılmıyordu ama Damian bebeğin tepki vermeye çalıştığını anlamıştı.
Elini uzatmadan önce birkaç kez tereddüt etti. Sonra şişkin yanaklarını dürttü.
'Yumuşak.'
Aniden Evangeline, Damian'ın parmağını tuttu. Damian, parmağının Evangeline'in küçük ellerine sıkıştığını görünce ne yapacağını bilemedi. Parmağını dikkatlice çekmeye çalıştı ama bebeğin tutuşu oldukça güçlüydü. Daha güçlü bir şekilde çıkarmaya çalıştığında, Evangeline yüksek bir ses çıkardı.
Damian irkildi ve orada durdu, parmağını çekme düşüncesi aklından gitmişti. Parmağının yumuşak, sıcak bir tutuşa tutsak olması tuhaftı. Sebepsiz yere yüzünde bir gülümseme belirdi.
"Tanıştığıma memnun oldum, Eve."
[Garip hissediyorum. Göğsüm biraz karıncalanıyor…]
[Damian, bu duygu, bir şeyin sevimli olduğunu düşündüğün anlamına geliyor.]
Göğsü, Asha'yı ilk kez kucağına aldığı günden çok daha fazla karıncalanıyordu. Bebek sevimliydi. Damian, annesinin uzun zaman önce söylediklerinin anlamını artık tam olarak anlayabildiğini hissetti.
Ç/N: Veee Lucia'nın ana hikayesinin sonuna geldikkkk 🎉 Şu son bölümü paylaşabilmek için günlerce debelendim valla asdfghjkl Hastane işleri misafirler derken bir fırsat bulamadım 😢 Neyse ki uzun bir serüvenin sonuna geldik. Çok sevdiğim bir novel Lucia. Kendim de tekrar tekrar okuyorum. Büyük bir hevesle başladım çevirisine ama hep aksilikler çıktı ve uzun aralar vermek zorunda kaldım. Lakin her şeye rağmen okumaya devam eden, güzel yorumlarınızı eksik etmeyen sizler beni aşırı motive ettiniz. Hem mahçup hem mutluyumm 😳 Teşekkürler 🌸Neyse bitti dedim ama eminim henüz hazır değilsinizdir. Neyse ki yan hikayeler var o yüzden bir yerlere gitmeyin henüz 😂