Under The Oak Tree - 159. Bölüm
Max şaşkınlıkla yukarı baktı. Havai fişekler festival alanında dalgalanıyor, her yere ışık çakmaları saçıyordu. Max bu muhteşem manzara karşısında büyülenmişti ama Riftan kısa bir süre kulağının yanında inledi.
"S*ktir, Agnes."
Max anladı: Açıkça, Agnes havai fişek gösterisini başlatmıştı. Sonra kendine geldi, panikledi ve Riftan'ı uzaklaştırmaya çalıştı.
"Gi-gidip ne o-olduğunu görmeliyiz."
"Yine eğleniyor. O kadın baş belası olmayı seviyor.'' İçini çekti ve büyüyen arzusunu yatıştırmak için elinden gelenin en iyisini yaparak titrek bir nefes verdi. Yüzünü sildi, heyecanının okunması kolaydı. "Lanet olsun, Elliot ne yapıyor, bunun devam etmesine izin mi veriyor?"
"Ya-yardım etmelisin."
Yine, yüksek sesle patlayıcı patlaması havada yankılandı. Riftan kafasını ağaca çarptı ve küfretmeye başladı. Max ona nasıl yardım edebileceğini bilmiyordu. Vücudu hâlâ sıcak bir ateş gibi yanan Riftan'ın vücuduna yaslanmıştı. Festival alanında insanların tezahüratlarını duyduğunda, Max dünyaya geri döndü ve bir utanç dalgası onu boğdu.
Sevgili Tanrım… Sör Karon, neyin peşinde olduğumuzu biliyor olmalı. O ve yoldan geçenler sessizce ayrıldığımızı gördüklerinde ne düşündüler?
Sanki kulaklarından sıcak buhar çıkıyordu ve Max utançtan sızlanmaya başladı, yüzü kıpkırmızı oldu. Riftan onun rahatsızlığı karşısında içini çekti ve isteksizce ayaklarını yere bastı.
"Lanet olsun, bana bir dakika ver. Bırak sakinleşeyim."
Riftan küçük, cesareti kırılmış bir çocuk gibi yere yığıldı ve alnını dizine dayadı. Max onun yanına diz çöktü ve Riftan'ın vücudunun tamamen soğumasını bekledi. Max'in bacaklarının arası hâlâ arzudan zonkluyordu ve ağzının çatısı kurumuştu.
Durumdan o kadar utanmıştı ki yüzünü kaldıramadı ve Riftan'ın ruh hali daha kötü değilse de aynıydı. Gökyüzünde aniden başka bir kıvılcım parladığında, Riftan sadece birkaç saniyeliğine başını dizlerinin üzerine gömmüştü. Dişlerini gıcırdattı.
"O lanet kadın. Onu Anatol'dan sürgün edeceğim."
"Ah, öyle sö-söyleme. Kraliyet a-ailesinden bir misafir o.''
"İstenmeyen konukların burada kalmasına izin vermeli miyiz?" Riftan, Max'e bakarak açıkça söyledi. "Son zamanlarda onunla oldukça yakınlaştın, değil mi?"
Soru havada uçuşurken Max belirsiz bir bakış attı. Agnes ile birbirlerine karşı kibar olmalarına ve festivalde el ele oynamış olmalarına rağmen, hala onun gerçek karakterini bilmiyordu. Max, iyi bir ilişkileri olduğunu söylemeyecek kadar dürüsttü, bu yüzden sadece gergin bir kahkahayla, "O iyi birine be-benziyor v-ve bana karşı nazik" dedi.
"Seni sürüklemesinden bıkmadın mı?"
"Sorun eğil. A-aslında, her zamankinden daha fazla enerjim o-olduğunu hissediyorum,'' dedi Max onu yatıştırmaya çalışarak.
Yeterince inandırıcı gelip gelmediğini merak ederek Riftan'ın cevabını bekledi, ama karşılık olarak Riftan aşağı baktı ve Max'in birkaç tutamını parmaklarının arasında kıvırdı, sonra onları kulaklarının arkasına itti.
Max onun dokunuşuyla titredi. Birkaç yumuşak yaprak düştü ve yere düşerken keskin yüzünün üzerinde soluk yeşil bir gölge bıraktı. Bir süredir sessizce Max'e bakan Riftan usulca mırıldandı, "Bugün seni ilk defa bu kadar mutlu görüyorum, kendin başına eğlenip.. iyi vakit geçirmeni."
"B-bu benim bir kasaba festivaline ilk gelişim", diye yanıtladı Max, onun ciddi bakışlarına hazırlıksız yakalandı.
''Her gün bir festival düzenlememi ister misin?'' dedi Riftan ciddi bir şekilde.
"Sa-saçmalama"
"Hepsini öderim."
Riftan fazla ciddiymiş gibi görünüyordu, bu yüzden Max ellerini kenetledi ve solgunlaştı. "Ya-yapmamalısın. Ge-gelecek yıl. Bu-buraya tekrar bir araya ge-gelmek yeterince güzel olurdu.''
Riftan'ın gözleri odaklanmadı. Gözlerini kapattı ve söylediklerini derin derin düşündü. ''Evet, gelecek yıl ikimiz…''
Konuşmasını bitiremeden başka bir BANG sesi duyuldu ve Riftan'ın kaşları çatıldı. Ayağa kalktı ve dikkati dağılmış bir şekilde, "Geri dönelim. Bütün Anatol'u yakmadan önce bunu söndürmem gerek."
Max de beceriksizce ayağa kalktı. Riftan Max'in kıyafetlerini düzeltti, elini tuttu ve ağacın arkasından bulundukları yerden çıktı. Max bir bulutun üzerinde yürüyormuş gibi hâlâ sersemlemiş hissediyordu. Sıcak bir bahar esintisi, sanki onu kucaklıyormuş gibi vücudunun etrafında dolaştı. İlk etapta festivalin neden yapıldığını bile hatırlayamadı.
Tepenin üzerinde Agnes, büyüsüyle hâlâ gökyüzüne havai fişekler atıyordu. Sadece Riftan gelip onu azarlamaya gelince durdu ve ona dil çıkardı. Riftan'ın korkunç bakışları karşısında Sör Caron, prensesi kontrol edemediği için özür diledi. Seyirci kalabalığı arasında tepeden aşağı yürürken Riftan'ın karanlık havası dağılmadı, gözüne çarpan her yüze tehditkar bir bakış attı. Agnes' onu asık suratlı bir şekilde takip etti.
"Bu kadar sinirlenmene gerek yok. Herkes ışıklardan keyif aldı," diye mırıldandı.
"Bu insanlardan bazıları seni tanımış olabilir. Tanrım. Sen sarışın, mavi gözlü bir büyücüsün. Bu tipik bir başkent vatandaşı değil mi?'' Gözlerini prensese kilitledi ve tehditkar bir şekilde, "Lütfen dikkat edin. Sen bir kralın kızısın ve buradaki bazı insanlar seni incitmek istiyor."
"Bu kadar katı olma. Biri bana zarar vermeye kalkarsa, başımın çaresine bakabilirim.'' Riftan'ın soğuk bakışıyla ağzını sımsıkı kapadı. Gözlerini devirdi ama sonunda yumuşak bir sesle, "Heyecanlandığımdan bu sefer biraz abartmış olabilirim," dedi.
"Abarttın," dedi Riftan şiddetle dişlerinin arasından. Etrafa baktı. Kapüşonlu olmasına rağmen, onu tanıyan birçok genç kasaba halkı vardı. Daha da kötüsü, havai fişekleri büyülü bir şekilde ateşleyen Agnes, onun huzurundaydı.
Seyirciler onları izliyor ve fısıldıyorlardı, festival katılımcıları arasında Lord Calypse ve seçkin bir büyücünün aralarında olduğu haberi yayılıyordu. Beladan kaçınmak için, Riftan ve grup doğrudan ana yola yöneldi.
"Lütfen, bir dakika bekleyin. Koçu getireceğim," dedi Sör Caron, kalabalığın arasından sıyrıldıklarında çabucak.
Agnes geriye baktığında içtenlikle, "Seyahatimizin benim yüzümden erken bittiği için üzgünüm. Sadece hepimizin daha çok eğlenmesini istedim.''
"Ah, çok ho-hoş bir sürpriz oldu. Büyünüzden zevk aldım. Ha-harikaydı! Böyle bir tekniğin var olduğunu bi-bilmiyordum."
Agnes, Max'in övgüsünden memnun kaldı. "Büyücü Kulesi'ndeyken havai fişek yapmayı öğrendim. Havai fişekler biraz gürültülü ama dokunuşa hoş. Çabuk yandığı için çevresini de etkilemez. Onları sık sık yıllık kutlamalar için çağırırım.''
"Anlıyorum. Bu bü-büyü eğlence için.''
Maxi gözlerini indirdi, biraz hayal kırıklığına uğradı. Bir süre önce, hastaları için elinden geldiğince büyü korumaya çalıştıktan sonra bile çok fazla mana harcamaktan neredeyse komaya girmişti. Yine de Agnes çok sayıda havai fişek fırlatmıştı ve gayet iyi görünüyordu: Prenses için bu mana miktarı çok küçüktü. Max, kendisi ile Agnes arasında yine yetersiz bir boşluk hissetti.
Riftan arabayı kontrol ederken, Agnes eğilip Max'in kulağına fısıldadı, "Bu arada, bir masaldan bir sahneye benziyordu."
"E-evet?"
"Riftan dans eden Maximilian'ı ormana götürdüğünde." Max'in yüzü bir yangında yanan kömür kadar kızarmaya başladı ama Agnes durmadı. "Siz ikiniz ormanda ne yaptınız?"
"A-agnes!" Max neredeyse çığlık atacaktı.
Agnes kıkırdayarak arabaya koştu. Arabacının hâlâ ayık olup olmadığını kontrol eden Riftan, şaşkınlıkla geri çekilen prensese baktı. Max önemli bir şey olmadığını göstermek için başını salladı ve çabucak onu arabaya kadar takip etti. Agnes, Max'in ifadesini görünce gülerek arabanın kapısına yaslandı.
"Yüzün erik gibi kırmızı görünüyor. Evli bir kadın olamayacak kadar masum değil misin?''
"Gü-gülme. Lütfen."
"Bu, uyması zor bir istek. Sana takılmaktan zevk alıyorum, Maximilian." Agnes'in mavi gözleri parlak bir şekilde parlarken, kahkahaları bastırılmış kıkırdamalara dönüştü.
Max, bu tuhaf davranışa nasıl tepki vereceğini bilemeyerek terlemeye başladı. Prenses nazikçe gülümsedi.
"Bugün benimle dışarı çıktığın için teşekkür ederim. Geri dönmeden önce birlikte mutlu anılar biriktirebildiğimiz için mutluyum."
Max'in gözleri bu söz üzerine genişledi. "Bu-buradaki görevlerini bitirdin mi?"
"Yakında başkente dönmeliyim. Şimdi o adamı benimle gelmeye ikna etmenin anlamsız olduğunu görüyorum," dedi dışarıyı Riftan'a işaret ederek. "İyi olduğunu onayladığıma göre artık tatmin olmalıyım."
Agnes'in sesindeki hayranlığı duyunca Max'in nefesi kesildi. Agnes'in Riftan'ı bir erkek olarak mı tercih ettiğinden yoksa yenilmez Mahgo olarak mı ona hayran olduğundan emin değildi.
Agnes ona baktı ve yüzü ciddileşti. ''Vaktin varsa, lütfen en az bir kez Saray'a uğramayı düşün. Oradan başkentin her köşesine kadar sana rehberlik edeceğim."
"Te-teklif için teşekkürler."
"Bunu içtenlikle söylüyorum. Bu resmi bir davet", Agnes vurgulayarak parmağını kaldırdı.
Max utandığını gizlemek için gözlerini kaçırdı. Prenses, Riftan'ı yalnız bıraktığı için üzgün görünmüyordu, bu onu biraz daha rahatlattı. Agnes'in gerçekten Riftan'a karşı hisleri olsaydı, o böyle olmazdı, diye düşündü Max. Öyle olsaydı, prenses daha uzun süre kalır ve Anatol'daki durumundan onu kazanmak için kullanırdı.
Bir süre sonra, Riftan ve Sör Caron tartışmalarını bitirdiler ve arabaya girdiler. Tüm yolcular yerlerine oturduktan sonra içlerinden biri bölmeyi tıklattı ve araba Calypse malikanesine geri dönmeye başladı.
Max, pencereden dışarı baktığında, ilkbaharın başlarından beri yeşil olan tarlaların yanından geçtiğini gördü. Yumuşak yapraklar rüzgarda hışırdadı, sanki bir ruh hafifçe şarkı söylüyordu.
Güzel bir sahneydi, ama aynı zamanda bir şekilde yalnız hissettiryordu.
Ç/N: Maxi: Festivali sevdim
Riftan: Her gün festival düzenleyeyim mi senin için? (Aşk adam dur artık)