5 Aralık 2019 Perşembe

Flipped (İlk Aşk) / 2010

Havaların giderek soğumaya başladı değil mi millet 🙋 Bu yıl kış bir türlü gelmek bilmemişti derken aniden karlı,yağmurlu günler kapımızı çaldı. Böyle bir günde yapılacak en güzel şey benim için film izlemektir. Hırkamı, patiğimi giyip şöyle kahvemi/çayımı, çerezimi alıp tatlı mı tatlı bir film izlemek kadar zevk aldığım çok az şey var. Hayal etsenize cayır cayır yanan sobanın yahut kalorifer peteğinin dibindesiniz, daha gündüz olmasına rağmen odada havanın grimsiliğinin loşluğu var,dışarıdan rüzgar ve yağmur seslerinin geldiğini duyuyorsunuz..Sonra efenim neden kış mevsimini seviyorum. Sevilmez mi ya 🙈 Sonuç olarak hava tam da tarif ettiğim gibiyken size izleyeceğiniz tatlı mı tatlı filmi getirdim. 


Bizimkilerin yabancı filmlerin isimlerini doğrudan çevirmek yerine, izleyip içeriğine uygun kendilerince bir isim koymaları olayına  hastayım. (Bknz: Sweet November/Kasımda Aşk Başkadır gibi gibi) Bu filmimiz de İlk Aşk olarak çevrilmiş. Buradan da anlayacağınız üzere tatlı mı tatlı bir ilk aşk konulu bir film bu bahsettiğim. 


Hikayemiz meşhur 'dünyada gördüğüm en güzel gözler seninkiler, evlencem ben seninlen' repliğinin Amerikan versiyonu desem yeridir. Film 60'lı yıllar civarında geçen, ve o zamanlar çocuk olan Julie ve Bryce'ın ilişkisini konu almakta. Julie kızımız mahallelerine yeni taşınmış Bryce adlı oğlandan 'ahan gaymak gibi oğlan geldi ehehehe' diyerek gördüğü gibi etkilenmiştir. Nesinden etkilendi derseniz, dedim ya 'gözlerinden' asdfghjk Ama oğlumuz bir miktar utangaç haliyle 'bu gız şimdi nerden çıktı ey Allah'ım ya' modunda . Hal böyle olunca oğlumuz habire kaçmaya, kızımız da kaçan kovalanır balım diyerek kovalamaya başlar. Böyle böyle 6 yıl geçer. Artık ergenlik çağına gelmiş çocuklarımızın ilişkisi bir iyi bir kötü ilerlese de aralarında ki bağ hiç kaybolmaz. 


Filmin en sevdiğim yanı hikayenin karakterlerin ağzından anlatılması, daha da bir sevdiğim yanı ise olayların hem kız hem erkeğin gözünden ayrı ayrı anlatılması. Yani bir oğlumuz anlatıyor bir kızımız. Ben bu tarz filmleri çok ama çok seviyorum. Bu film için olaylara her iki taraftan da bakarak neden ve nasıl öyle davrandıklarını ve duygusal değişikliklerini birinci elden fark etmenizi sağlıyor. Aynı zamanda filmde farklı aile yapılarına da göz atacağınız detaylar mevcut. 


Bu film benim izlediğim en masum, en tatlı, en romantik filmlerden biri.Böyle değişik bir huzur hissettiriyor izlerken. Sizi de çocukluğunuza, o ilk hoşlandığınız kişiye dair hatıralarınıza götürüyor. Tabi Amerika'da ki gibi bahçeli evlerle dolu mahallede büyümesem de beni de kendi büyüdüğüm sokaklara, tepesine çıktığımız ağaçlara, arkadaşlarıma götürdü valla. Özellikle bu havalarda izlemesinin daha da bir zevk ve huzur vereceği kanaatindeyim bu filmin. O yüzden izlememişseniz vakit kaybetmeden oturun başına, izlediyseniz de tekrar izleyin canım. İyi seyirler diliyorum. Sıkı giyinip üşütmemeye de dikkat edin olur mu 💕 Yorumlarınızı eksik etmeyin.

Çok güzel değil mi sizce de 

(Not: Blog veya yazılarım hakkında herhangi bir düşünce veya tavsiyeniz varsa lütfen çekinmeden belirtin. Henüz yeni olduğum için severek dikkate alacağım. Yorumlarınız o yüzden benim için çok önemli )


3 Aralık 2019 Salı

BARFİ! AŞKIN DİLE İHTİYACI YOKTUR (2013)

Bugün sizlere güzel mi güzel, ilk kez izlediğimde biter bitmez başa sarıp tekrar izleyecek kadar sevdiğim bir Hint filmi ile geldim. Ki bu bahsettiğim olayın söz konusu Bollywood sineması olunca öyle hafife alınacak bir şey olmadığını sektöre aşina olanlar bilir. Çünkü film 2 buçuk saat arkadaşlar bildiğiniz 2 buçuk saat. Yani totalde 5 saatimi bu filme  ayırdım ve bundan mutluluk duyuyorum. Ve filmi sonrasında birkaç defa daha izledim yine. Neyse lafı uzatmadan hemen sizleri bu güzel filmle tanıştırmak istiyorum.


Söz konusu filmimiz Ranbir Kapoor, Priyanka Chopra gibi şahane Hintli oyuncuları içeriyor. Özellikle Ranbir Kapoor'a hayranlık duymamı sağlayan bir film desem de yeridir. Yayınlandığı yıl Hint sinemasına damgasını vurup ne kadan ödül varsa silip süpürmüşler haliyle.


Hemen konusuna geçecek olursak. Direkt filme de adını vermiş olan Barfi karakterimiz; annesini küçük yaşta kaybetmiş ve babası tarafından büyütülmüş bir oğlancağız. Aynı zamanda doğuştan dilsiz ve sağır. Aslında adı da Murphy ama telafuz edemediği için ağzından Barfi olarak çıkıyor.  Neyse şimdi böyle bahsettiğimde karakterimizin depresif biri olduğunu düşünmeyin. Barfi aşırı derecede hayat dolu, pozitif ve tabiri yerindeyse hiperaktif bir çocuk. Daha doğrusu eskilerimizin 'dötünde kurt mu var oğlum otur iki dakika yerinde' dediği cinsten biri işte. Şehrin altını üstüne getirmeyi biliyor. Hal böyle olunca da her komşunun zilini çalıp kaçan yaramaz çocuk misali şikayetleneni de çok oluyor. 


Bir gün yaşadığı şehre Shruti Ghosh adında güzel mi güzel bir kız geliyor. Bizim Barfi kızı gördüğü gibi etkileniyor haliyle. Kızın ilgisini çekmek için elinden geleni yapıyor ve başarıyor da ama malesef kızımız hali hazırda nişanlı ve üç ay içinde evlenecek. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım öyle işi gücü olmayan, haylaz çocuğa da aile kızlarını vermez. Haliyle kız ne kadar Barfi'ye karşı bir hoşlantı içinde olsa da , bizim Barfi boynu bükük vazgeçmek zorunda kalıyor. 


Sonrasında Barfi'nin babası rahatsızlanıyor ve acil ameliyat olması gerekiyor. Eee haliyle bu ameliyat için de Barfi'nin de para bulması.. Bu arada Barfi'nin çocukluğundan beri tanıdığı ve ona koşulsuz güvenen, zengin bir ailenin otistik kızı olan Jhilmil adında bir kızımız var. Haliyle Barfi de bu kızımızdan medet umuyor. Son çare kızın ailesinden sahte bir mektupla kızı kaçırmış gibi davranarak para isteyecekken, kızı gerçekte de kaçırmak isteyen birilerinin olmasıyla olaylar karmaşık bir hal oluyor. 

Şimdi efenim konunun bundan sonrasına yahut daha fazla detayına girmiyorum.Filmden izlerken etkilenin istiyorum. Gazı kaçmış kola gibi olmasın yani asdfghjkl Ama yine de tüm söyleyeceklerim bundan ibaret değil.

Şimdi konusuna da değindikten sonra filmin öyle çok fazla diyalog içermeyen bir film olacağını fark etmişsinizdir. Eee bir de üstüne 2 buçuk saat. Peki sıkıyor mu sizce? İşte filmin en güzel yanı da bu arkadaşlar. Filmin komedisi, oyunculukları o kadar iyi ki asla ve asla sıkılmıyorsunuz izlerken. Bir tarafta otistik bir genç kız diğer tarafta dilsiz ve sağır bir oğlan. İşte bu noktada neden 'Aşkın Dile İhtiyacı Yoktur' kısmını çok iyi anlayacaksınız. Aynı zamanda ne kadar komedinin arkasına gizlenmiş olsa da sağır ve dilsiz birinin hayatında yaşayacağı zorluklara da bir pencereden bakmanızı sağlıyor. Ve Barfi karakteri sempatikliğiyle ve yaşam tarzıyla  tamamen kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacak.

                           

Bu arada tekrar değinmek istiyorum filmde ki oyunculuklar şahane. Priyanka Chopra, Jhilmil karakteriyle bir harikalar yarattı resmen. Ama filmin asıl yıldızı kesin ve kesin Ranbir Kapoor. O ne muntazam bir oyunculuktur. Dilsiz birini canlandırarak karakteri, aşkı, hüznü vb. her türlü duyguyu sadece oyunculuğuyla o kadar kusursuz bir şekilde aktarmış ki. Hiçbir repliğe ihtiyaç duymayan bir oyuncunun yeteneğini sorgulanamaz bile. İnanın her şeyini geçtim sadece bu oyunculuk için bile izlemeniz gereken filmlerden biri olduğunu düşünüyorum. 



Sonuç olarak Bollywood sinemasının bizim milletimiz tarafından sevilmesinin yegane sebeplerinden birinin de samimiyeti çok iyi yansıtabilmeleri olduğunu düşünüyorum. Yine bu filmimiz de hem eğlenceli, hem duygusal hem de buram buram samimiyet kokan bir film. Çok fazla kişisel fikrimi sunuyor olabilirim ama izlemezseniz çok şey kaçırırsınız demeden de edemiyorum arkadaşlar. İzleyin sonrasında fikirlerinizi benimle paylaşın iyi yada kötü. Haksız çıkmayacağımı düşünüyorum 🙈

 İyi seyirler, iyi eğlenceler diliyor ve başka yazılarda görüşmek üzere diyorum. Sağlıcakla kalın.💕

(Not: Blog veya yazılarım hakkında herhangi bir düşünce veya tavsiyeniz varsa lütfen çekinmeden belirtin. Henüz yeni olduğum için severek dikkate alacağım. Yorumlarınız o yüzden benim için çok önemli )

29 Kasım 2019 Cuma

[Sohbet Köşesi] '' Neden K-drama İzliyorsunuz? ''

Merhaba arkadaşlar nasılsınız? Gününüz nasıl geçiyor? Aslında her seferinde nasıl yazmaya başlayacağım konusunu beceremiyorum. Sonunda da hep hal hatır sorarken buluyorum kendimi 😅 Neyse en azından okursanız 'halimi hatırımı da kimse sormuyor' gibi dertleriniz olmaz asdfghjk


Başlıktan da anlayacağınız üzere bugün herhangi bir öneri yahut yorumlama yapmak yerine rastgele bir konudan konuşmak ve sohbet etmek istedim sizlerle. Arada böylesi de güzel olur di mi ama 😊Hazır bu konuyla ilgili bazı şeyler görmüşken nasıl Kdrama izlemeye başladığımız hakkında konuşalım istedim. Herkes biliyor ki Kore dizileri uzun zamandır dünya genelinde oldukça fazla seviliyor ve izleniyor. Ama nasıl oldu da Uzak Doğu'dan yayılan bu furyaya kapıldık?


Bu konuda kendim buralara nasıl geldim ondan bahsetmek istiyorum. Evet uzun zamandır Kdrama seven her izleyicinin ilk dizisi olma ünvanını kazanan 'Boys Over Flowers' yahut daha çok hafızalarımıza kazınmış haliyle tabir edersem, F4 adında ki füze gibi oğlanların olduğu ve tüm dünyaya Lee Min Ho dalgasını yaymaya başlayan o meşhur dizimiz ile başladı her şey. Aslında diziyi ablam izlerken ben de keşfettim. Başta ön yargım vardı ama izlemeye başladıkça oldukça hoşuma gitti sonra bir bakmışım gece uyumadan izlemeye devam ediyorum. Hal böyle olunca hemen araştırmalara giriştim tabi. Diziden diziye uçmaya, her oppadan bir bal almaya başladım. Hızlı zamanlarımdı o zamanlar tabii asdfghjkl Hatta belki siz de yapmışsınızdır her izlediğim dizinin ismini not ederdim.Hatta sonralardan online bir şekilde izlemeye başlasam da ilk zamanlar dizileri indirmeyi tercih ediyordum. Bilgisayarda sağlam bir klasörüm vardı. Ahh hangi diziler yoktu ki o klasörde. Sonra çok üzülürüm ki silmek zorunda kaldım kıymetlimi :') Bu bahsettiğim olay yanlış hatırlamıyorsam lise 1 yada 2. sınıfa gittiğim dönemlerde başladı bu arada. Yani bundan yaklaşık aşağı yukarı 10 yıl kadar falan önce. Şuan bayağı yaşlanmış olduğum gerçeği dank etti kafama bir saniye..


Peki bu diziler o kadar mı iyiydiler ki izlemeye başladım. Yahut sevip izlememin nedeni ne? Hemen buraya geliyorum. Aslında küçüklüğümden beri dizi izlemeyi, müzik dinlemeyi seven biriyim. Özellikle romantik dizileri de çok seviyorum genelimiz gibi. Ki zaten şöyle de bir düşünün sanat sektörü her daim aşk konusu üzerinden eserler üreten bir sektör. Şarkıların çoğu aşk üzerine, dizilerinin ana konusu hep aşk üzerine. Haliyle genç bir kızın da romantik şeyler izlemeyi sevmesi o kadar da tuhaf kaçmasa gerek. Şimdi her birimiz elimizde ki akıllı telefondan bile bir dakika içinde istediğimiz diziye ulaşabiliyor, eskisi gibi televizyon izlemiyor olabiliriz. Ama öyle her evde bilgisayar olmayan dönemlerde ailece televizyon başına oturup dizi, film izlemek yapmaktan zevk aldığımız aktivitelerdi. Yeniler pek bilmez sanıyorum ama eskiler hatırlayacaktır, aslında ülkemiz yabancı dizi sektörüne çok yabancı değil. Benim yaşlarımda olup bugünün kdrama izleyen kesimi çocukken Meksika yapımı pembe dizilerle büyümedi mi. Hatırladınız di mi o zamanları. Bir zamanlar Türkiye'yi saran yabancı pembe diziler furyası vardı. Rosalinda, Marima, Vahşi Güzel, Çirkin Bety ve daha hatırlamadıklarım 🙈 Hani annelerimiz sayesinde bizleri de ekrana kilitleyen şu meşhur diziler. Nasıl deli gibi tüm ülke izlerdik Rosalinda'nın başına gelenleri. Ya da hatırlıyor musunuz e2, CNBC- e gibi kanalların yayınladığı Amerikan dizilerini. Aynı eskiden olduğu gibi son bir kaç yılda da Hint dizileri furyası başladı mesela. 
Ah harbi ne kadar güzel bir kadındı değil mi

Aslında Kore dizileri için de durum farklı değil. Hatta diğerlerinin aksine resmi bir kanal olan TRT yıllarca tarihi Kore dizilerini yayınladı. Düşlerimin Prensi, Sarayda ki Mücevher, İmparatoriçe Ki, Denizler İmparatoru, Zoraki Prens, Muhteşem Kraliçe ve daha birçok benzer tarihi dizi tahmin ettiğinizden çok daha uzun süredir yayınlanıyor bizim ekranlarda. İnanın buna şaşıracaksınız ama yaklaşık 2005-2006 yıllarından beri.. Hatta Dream High, Boys Over Flowers gibi gençlik dizileri bile kdramanın ülkemizde ki genç kesim tarafından rağbet görmeye başladığı yıllarda TRT Okul tarafından yayınlandı. Dream High'ı 'Büyük Hayaller' olarak, Boys Over Flowers'ı ise Yaban Çiçeği adıyla yayınladılar. Evet Yaban Çiçeği.. Tekrar hatırlayınca sinirlerim bozuldu bir saniye asdfghjkl Aslında ben BOF'tan önce zaten Kore dizisi izleyip sevmiş olduğumu sonradan fark ettim mesela. Belki yine vardır aranızda zamanında bu dizileri izleyenler 😌 Ha bir de aklıma geldi bak, ben lisedeyken Trabzon'lu olanlar bilir belki film dvd'si satan yerlerde Kore dizisi vardır yazıları vardı eskiden. Henüz insanların çok yargılamadıkları o dönemlerde bu tarz şeylere rastlamak çok hoşuma giderdi. Ohh be tek ben değilim demek ki daha çok seven var diye düşünüp mutlu olurdum. 


Gel gelelim Kore dizilerini seviyorum ama bunun için herhangi bir özel sebebim yok aslında. Evet özellikle tercih etmemi sağlayan bazı kriterler var. Mesela bölüm sürelerinin kısa olup, dizilerin ortalama 16 bölüm uzunluğunda olması bu kadar çok Kore dizisi izlemiş olmamda ki en büyük etkendir. Bir gecede bir dizi bitirirdim hatta. Bir de bitmiş dizileri izlemek de bir ayrı zevkli oluyordu. Öyle her hafta yeni bölüm bekleyeceksin, fragmanları takip edeceksin derdi olmadan bölüm heyecanlı yerde mi bitti hop hemen geç diğer bölüme diye diye izlemek güzel oluyordu. Yani hoşlandığım türde ve tarzda olsun gidip Japon, Kore, Türk,  Tayland, Tayvan, Çin, Amerikan, İngiliz , Hint her yapımı izlerim. Sadece Kore dizileri daha çok sevdiğimiz tarzda oluyor o kadar. Neden ülkede Kore dizisi izlemekten zevk alan kesime karşı bir ön yargı var o yüzden hiç anlamış değilim. Daha doğrusu neden insanların 'kişisel zevkleri' doğrultusunda beğenip ilgi duyduğu şeylere karşı bu küçümseme. Alt tarafı dizi izliyoruz yahut müzik dinliyoruz işte ne diye altını eşeleyip eşeleyip duruyorsunuz. Öyle sandığınız kadar ciddi veya derin bir mesele yok ki altında be.. 


Hatta son zamanlarda Kore dizisi de pek izlemiyorum. Eskisi kadar ilgimi çekmiyor artık. Eski zevki alamıyorum. Yani izleyip izlememek tamamen zevkime kalmış bir mecra burası. Hal öyle bile olsa keşfettiğime oldukça mutlu olduğum bir dizi sektörü k-drama. Benim nasıl ilgi duymaya başladığım, neden tercih ettiğim, ya da hakkında neler düşündüğüm özetle böyleydi. Peki ya sizler nasıl ve neden başladınız K-drama izlemeye?Sizin bu konuda ki görüşleriniz, sevip sevmediğiniz şeyler neler? Lütfen sizlerde düşüncelerinizi veya kendi hikayenizi benimle/bizimle paylaşın. Eğer yaparsanız çokca memnun olurum. Yeni yazılarda görüşmek üzere, hadi sağlıcakla kalın.💕😘


(Not: Blog veya yazılarım hakkında herhangi bir düşünce veya tavsiyeniz varsa lütfen çekinmeden belirtin. Henüz yeni olduğum için severek dikkate alacağım. Yorumlarınız o yüzden benim için çok önemli )