7 Aralık 2019 Cumartesi

Her Kore Dizisinde Rastlayacağımız 10 Şey

Merhaba millet, yine ben 💃 Bu aralar çok sık yazıyorum değil mi. Uzun zamandır yazmak isteyip ertelediğim bir konu ile karşınızdayım bu sefer. Bir çoğumuz k-drama izliyoruz diye tahmin ediyorum. Hatta o kadar çok izliyoruz ki, adımız soyadımız kadar iyi bildiğimiz bazı sahnelerin var olduğunun farkındayız artık. Aslında evet daha doğru tabirle klişe olaylar. Ama bilin bakalım kim klişe seviyor. Tahmin ettiğiniz gibi evet ben asdfghjk O zaman Kore dizilerinde sık sık rastlayacağımız klişe olaylar ve sahnelere tekrar bakalım mı. Hem belki de sizde seviyorsunuzdur ha ne dersiniz 🙈 Bu arada başlığa her Kore dizisi yazmama da bakmayın o kadar da her Kore dizisi değil yani.Daha çok romantik olanlar, ki bu da neredeyse hepsine denk geliyor yine ama neyse asdfghjk

1.İkinci Erkek
Dizi: Reply 1988
Bir Kore dizisinin tamam daha doğrusu romantik bir Kore dizisinin en olmazsa olmazı ne desem aklınıza ilk gelecek şey budur. Çok mu emin konuştum acaba. Neyse.Yıllarca aşk konusunda bahtsız olan başrol kızımızın kısmeti bir açılmaya görsün efenim. Başrol erkeğimiz kıza aşık olduğu gibi hemen sahneye, 'durun finale kadar kafanızı karıştırayım da görün siz' dercesine ikinci erkek başrolümüz girer. Genelde görevi başrol kızın aklını karıştırmak olsa da en çok biz izleyenlerin aklını karıştırır😂 Sonra ortaya 'İkinci Erkek Sendromu' denen şey çıkıyor işte. Bir yandan kızımızı çok güzel seviyor ve koruyorken diğer yandan başrol erkeğe 'elini çabuk tutmazsan kaparım kızı' sinyalleri yollayarak harekete geçmesine vesile oluyor. Her seferinde kazanamayacaklarını bile bile kendilerini desteklemeden edemiyoruz bu yüzden.

2.Sırtta Taşıma
Dizi: Coffee Prince 
Tamamen Asya kültürünün bize kattığı ve başka bir yerde kolay kolay karşımıza çıkmayacak bir olay bu. Kızımız sarhoş mu, bayıldı mı, düştü mü hooppp hemen önünde beyaz atlı prens belirir. Şaka şaka hemen önünde diz çöküp 'hadi bin ben götüreyim, hem benzin de yakmıyor böyle valla' diyen bir erkek bulunmazsa daha doğrusu böyle bir sahne olmazsa ben o diziye Kore dizisi demem efenim. Her 10 diziden 20'sinde vardır bu. Bir de ben merak ediyorum belleri ağrımıyor mu bunların? Cidden bir insan böyle kolayca taşınabiliyor mu? Kilosu fark etmez mi? Babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi? Deneyimi olan varsa bir aydınlatın beni lütfen. 

3.Kıskançlık Sahnesi
Dizi: What's wrong with secretary Kim
Eheheh en sevdiğim sahnelerdir bunlar benim. Romantik bir şeyler izliyorsam böyle kıskançlık sahneleri görmezsem üzülürüm, kalbi çıt pıt olur valla.  Öyle ciddi, ağır başlı, başrol kıza karşı böyle 'ben başrol erkeğim sonuçta bir ağırlığım var öyle yüz veremem hemen tatlım' diye havalı havalı takınan erkeğimizin kızımızı kıskandığı sahnelerde 5 yaşında ki çocuk gibi davranmaları hoşuma gidiyor valla. Ahh işte öyle olursun deyip rahatlıyorum. Sadist miyim acaba ben.

4.Kaza Eseri Gelen Kiss
Dizi: You're so beautiful
Bütün beyin hücrelerimle anlamlandırma gayreti içine girdiğim meşhur olaya geldik. Bakın dünyada ki en ama en saçma olasılıklar silsilesinin bir araya gelmesi sonucu iki kişi yüzleri birbirine dönük olacak şekilde düşüşüyorlar veya çarpışıyorlar ve bu esnada en az bir kol hadi bilemediniz bir burun kırılması ne bileyim hadi çatlaması, şöyle bir kafa travması, bir ezilme gerçekleşmeden dudakları bir araya geliyor. Bah bah hele. Alt tarafı bir kiss sahnesi yazacaksınız niye bütün fizik kurallarını alt üst etmeniz gerekiyordu ki şimcik asdfghjk Yeni dizilerde pek görmesek de eski dizilerde sık sık böyle sahneler görmek mümkündü. Artık onlar da saçma olduğunu fark ettiler zaar 😅

5.Hafıza Kaybı
Dizi: Secret Garden
Şimdi hepimizin hem fikir olduğu bir konu varsa o da çoğu Kore dizisinin güzel bir final yapamıyor oluşu. İşte finale yakın ne yapsam, ne etsem, olayı nereye bağlasam diye diye en son karalara bağlıyor sevgili senaristlerimiz. Hazır tüm olaylar tatlıya bağlandı şöyle bir unutup hatırlayalım da azucuk aksiyon olsun ehehehe diyerek ampülleri yanıyor birden. Finale yaklaştım ver hafıza kaybını, konu tıkandı ver hafıza kaybını, aman canım sıkıldı ver hafıza kaybını. Mesela bunun yeşilçam karşılığı da araba kazası sonucu kör olma olayıdır. Aynısı işte 

6. Yüze Su Fırlatma 
Dizi: Fated to Love You
Bir Asya geleneğiyle daha karşınızdayız. Karşında ki seni sinirlendirdi mi hoop suyu fırlat surata. Aslında bu durumu hem sevdiğim en sevmediğim zamanlar oluyor. Şöyle ki eğer zengin kayın validenin 'al şu manileri ve oğlumun peşini bırak' yahut cadoloz ikinci kızın 'yılmazı meseneden silecesin' atarlanması gibi sebeplerde yapılıyorsa sevmiyorum. Ama başrol kızın cadoloz kıza 'yetti artık seni kicibe' yahut kendisini aldatan erkek arkadaşına 'Allah belanı versin' tarzı olaylarla fırlatılıyorsa çookk seviyorum. Şöyle içimin yağları eriyor efenim bir bilseniz. Neyse yazın da fena olmaz aslında serinletir mis gibi ama işte kış ayındalarsa sıkıntı olabilir 

7-Hamam Sahnesi
Dizi: The legend of the blue sea
Hızla klasik sahnelerimizi elden geçirirken en olmazsa olmazlardan biri daha listede yerini alıyor. Eğer bir kdrama'da hamama gidilmiyorsa, böyle özellikle pembeli mavili kıyafetler giyilmiyorsa, kafalarına iki topuzlu kulak şeklinde havluyu bağlamıyorlarsa, ee bir de iki yumurtanın kabuğunu çatlatmıyorlarsa ne yapayım ben öyle kdramayı sayın seyirciler.

8-İçki Sahnesi 
Dizi: She was pretty
Efenim biliyorsunuz Kore'de sokaklarda böyle yemek yeyip içki içebileceğiniz çadır tarzı yerler vardır. İşte başrol kızımız 'yetti be bütün dizinin kahrını ben mi çekeceğim niye her şey benim başıma geliyor' diye dertlenip 'getir ahjusshi boş kalmasın soju bardağım' diyerek bu mekanda bir soluklanıyor. Başrol erkekte 'ya kızım tek başrol sen değilsin taam mı bak benim de dertlerim var gel birbirimize anlatalım yeminlen açılırsın' diyerek hemen yanına oturuyor. Bu sahnelerde kızımız genelde sojunun dibine vurup sarhoş olup hebele hübele yaparken oğlanımız 'çok içti bu çok yarın set var böyle olmaz' diyerek içki miktarını kontrol altına alıyor. Bu sahnenin hemen ardında ise bütün parayı içkiye yatırdıklarından mütevellit en ucuz ulaşım yolu olan 'sırtta taşıma' sahnesini görmemiz de yine olmazsa olmazımızdır. Klişe tamlaması yani bir nevi asdfghjk

9.El İle Engelleme / Kendine Çekme 
Dizi: The Heirs 
Bu klişe genelde kalbimizi en çok hoplatanı herhalde. Dugun dugun. Öz güveni tavan yapmış başrol erkeğimizin masum kızımızı bir köşeye sıkıştırıp kolunu duvara dayayarak gitmesini engellediği o sahnelerden bahsediyorum. Bu sahneler bolca romantik olduğundan 'yalnızca bir kol ile birini nasıl engelleyebilirsiniz ki ne saçma' tarzı düşünceleri aklımıza pek getirmemeye çalışıyoruz böyle zamanlarda. Yani en azından ben öyle yapıyorum. Tamamen kabullendiğim bir klişe bu yani. Hazır konumuz el kol iken bir de şu meşhur, gitmek üzere olan kızımızı elinden tutup engelleyen yada hadi gidelim buralardan mahmut deyip seke seke ortamdan uzaklaştıran erkeğimizin olayından da bahsetmezsem içimde kalırdı. Böyle sahneler de olmazsa olmazdır üstüne bir de bu sahnelerin slow motion'lı olması daha da olmazsa olmazlardandır.

10.Yemek
Dizi: Weightlifting Fairy Kim Bok-joo
Eee ne var  yemek işte, yiyoz her gün, nii var bunda ...demiyoruz değil mi efenim. Konu Kore olunca yemeğe verdikleri önemi bilmeyen yoktur artık aramızda. Peki nereden biliyoruz biz bunu. Elbette dizilerden. Pirinçlerini, yosun çorbalarını, kimchilerini, ramenlerini, kimbaplarını, tteokbokkilerini bilebileceğimiz kadar çok yemek yiyorlar çünkü. Üzülüyorlar yemek yiyorlar, seviniyorlar yemek yiyorlar, aşk acısı çekiyorlar yemek yiyorlar, evdeyken zaten yiyorlar da sokakta yürürken bile yemek yiyorlar, hiçbir şey yapmıyorlar yine yemek yiyorlar.Daha nasıl anlatayım bilmiyorum. Bizde ki  'aman çocuğum sırtına atlet giy' nasihatinin aynısı onlarda 'aman çocuğum 3 öğün yemeğini atlatma'ya karşılık geliyor. Hal böyle olunca bazen biz bile karakterler için 'acaba yemeğini yedi mi' diye kuruntu yapmaya başlamıyor değiliz. Şaka şaka ben daha çok nasıl bu kadar yeyip de kilo almıyorlar diye köşeme çekilip göbeğimle ağlaşıyorum :')



Evet kdrama'lar görmeye alıştığımız birçok klişeyle dolu. Ama yine de insanda izleme isteği uyandıracak kadar güzel işliyorlar valla. Ben seviyorum yani 🙈 Neyse benim az çok kdrama geçmişime dayanarak yaptığım çıkarımlar böyleydi. Umarım aynı fikirdeyizdir. Sizlerin de aklınıza gelen böyle şeyler varsa da lütfen yorum olarak belirtin. Başka yazılarda tekrar görüşmek üzere 💕

Peace! 


(Not: Blog veya yazılarım hakkında herhangi bir düşünce veya tavsiyeniz varsa lütfen çekinmeden belirtin. Henüz yeni olduğum için severek dikkate alacağım. Yorumlarınız o yüzden benim için çok önemli )

5 Aralık 2019 Perşembe

Flipped (İlk Aşk) / 2010

Havaların giderek soğumaya başladı değil mi millet 🙋 Bu yıl kış bir türlü gelmek bilmemişti derken aniden karlı,yağmurlu günler kapımızı çaldı. Böyle bir günde yapılacak en güzel şey benim için film izlemektir. Hırkamı, patiğimi giyip şöyle kahvemi/çayımı, çerezimi alıp tatlı mı tatlı bir film izlemek kadar zevk aldığım çok az şey var. Hayal etsenize cayır cayır yanan sobanın yahut kalorifer peteğinin dibindesiniz, daha gündüz olmasına rağmen odada havanın grimsiliğinin loşluğu var,dışarıdan rüzgar ve yağmur seslerinin geldiğini duyuyorsunuz..Sonra efenim neden kış mevsimini seviyorum. Sevilmez mi ya 🙈 Sonuç olarak hava tam da tarif ettiğim gibiyken size izleyeceğiniz tatlı mı tatlı filmi getirdim. 


Bizimkilerin yabancı filmlerin isimlerini doğrudan çevirmek yerine, izleyip içeriğine uygun kendilerince bir isim koymaları olayına  hastayım. (Bknz: Sweet November/Kasımda Aşk Başkadır gibi gibi) Bu filmimiz de İlk Aşk olarak çevrilmiş. Buradan da anlayacağınız üzere tatlı mı tatlı bir ilk aşk konulu bir film bu bahsettiğim. 


Hikayemiz meşhur 'dünyada gördüğüm en güzel gözler seninkiler, evlencem ben seninlen' repliğinin Amerikan versiyonu desem yeridir. Film 60'lı yıllar civarında geçen, ve o zamanlar çocuk olan Julie ve Bryce'ın ilişkisini konu almakta. Julie kızımız mahallelerine yeni taşınmış Bryce adlı oğlandan 'ahan gaymak gibi oğlan geldi ehehehe' diyerek gördüğü gibi etkilenmiştir. Nesinden etkilendi derseniz, dedim ya 'gözlerinden' asdfghjk Ama oğlumuz bir miktar utangaç haliyle 'bu gız şimdi nerden çıktı ey Allah'ım ya' modunda . Hal böyle olunca oğlumuz habire kaçmaya, kızımız da kaçan kovalanır balım diyerek kovalamaya başlar. Böyle böyle 6 yıl geçer. Artık ergenlik çağına gelmiş çocuklarımızın ilişkisi bir iyi bir kötü ilerlese de aralarında ki bağ hiç kaybolmaz. 


Filmin en sevdiğim yanı hikayenin karakterlerin ağzından anlatılması, daha da bir sevdiğim yanı ise olayların hem kız hem erkeğin gözünden ayrı ayrı anlatılması. Yani bir oğlumuz anlatıyor bir kızımız. Ben bu tarz filmleri çok ama çok seviyorum. Bu film için olaylara her iki taraftan da bakarak neden ve nasıl öyle davrandıklarını ve duygusal değişikliklerini birinci elden fark etmenizi sağlıyor. Aynı zamanda filmde farklı aile yapılarına da göz atacağınız detaylar mevcut. 


Bu film benim izlediğim en masum, en tatlı, en romantik filmlerden biri.Böyle değişik bir huzur hissettiriyor izlerken. Sizi de çocukluğunuza, o ilk hoşlandığınız kişiye dair hatıralarınıza götürüyor. Tabi Amerika'da ki gibi bahçeli evlerle dolu mahallede büyümesem de beni de kendi büyüdüğüm sokaklara, tepesine çıktığımız ağaçlara, arkadaşlarıma götürdü valla. Özellikle bu havalarda izlemesinin daha da bir zevk ve huzur vereceği kanaatindeyim bu filmin. O yüzden izlememişseniz vakit kaybetmeden oturun başına, izlediyseniz de tekrar izleyin canım. İyi seyirler diliyorum. Sıkı giyinip üşütmemeye de dikkat edin olur mu 💕 Yorumlarınızı eksik etmeyin.

Çok güzel değil mi sizce de 

(Not: Blog veya yazılarım hakkında herhangi bir düşünce veya tavsiyeniz varsa lütfen çekinmeden belirtin. Henüz yeni olduğum için severek dikkate alacağım. Yorumlarınız o yüzden benim için çok önemli )


3 Aralık 2019 Salı

BARFİ! AŞKIN DİLE İHTİYACI YOKTUR (2013)

Bugün sizlere güzel mi güzel, ilk kez izlediğimde biter bitmez başa sarıp tekrar izleyecek kadar sevdiğim bir Hint filmi ile geldim. Ki bu bahsettiğim olayın söz konusu Bollywood sineması olunca öyle hafife alınacak bir şey olmadığını sektöre aşina olanlar bilir. Çünkü film 2 buçuk saat arkadaşlar bildiğiniz 2 buçuk saat. Yani totalde 5 saatimi bu filme  ayırdım ve bundan mutluluk duyuyorum. Ve filmi sonrasında birkaç defa daha izledim yine. Neyse lafı uzatmadan hemen sizleri bu güzel filmle tanıştırmak istiyorum.


Söz konusu filmimiz Ranbir Kapoor, Priyanka Chopra gibi şahane Hintli oyuncuları içeriyor. Özellikle Ranbir Kapoor'a hayranlık duymamı sağlayan bir film desem de yeridir. Yayınlandığı yıl Hint sinemasına damgasını vurup ne kadan ödül varsa silip süpürmüşler haliyle.


Hemen konusuna geçecek olursak. Direkt filme de adını vermiş olan Barfi karakterimiz; annesini küçük yaşta kaybetmiş ve babası tarafından büyütülmüş bir oğlancağız. Aynı zamanda doğuştan dilsiz ve sağır. Aslında adı da Murphy ama telafuz edemediği için ağzından Barfi olarak çıkıyor.  Neyse şimdi böyle bahsettiğimde karakterimizin depresif biri olduğunu düşünmeyin. Barfi aşırı derecede hayat dolu, pozitif ve tabiri yerindeyse hiperaktif bir çocuk. Daha doğrusu eskilerimizin 'dötünde kurt mu var oğlum otur iki dakika yerinde' dediği cinsten biri işte. Şehrin altını üstüne getirmeyi biliyor. Hal böyle olunca da her komşunun zilini çalıp kaçan yaramaz çocuk misali şikayetleneni de çok oluyor. 


Bir gün yaşadığı şehre Shruti Ghosh adında güzel mi güzel bir kız geliyor. Bizim Barfi kızı gördüğü gibi etkileniyor haliyle. Kızın ilgisini çekmek için elinden geleni yapıyor ve başarıyor da ama malesef kızımız hali hazırda nişanlı ve üç ay içinde evlenecek. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım öyle işi gücü olmayan, haylaz çocuğa da aile kızlarını vermez. Haliyle kız ne kadar Barfi'ye karşı bir hoşlantı içinde olsa da , bizim Barfi boynu bükük vazgeçmek zorunda kalıyor. 


Sonrasında Barfi'nin babası rahatsızlanıyor ve acil ameliyat olması gerekiyor. Eee haliyle bu ameliyat için de Barfi'nin de para bulması.. Bu arada Barfi'nin çocukluğundan beri tanıdığı ve ona koşulsuz güvenen, zengin bir ailenin otistik kızı olan Jhilmil adında bir kızımız var. Haliyle Barfi de bu kızımızdan medet umuyor. Son çare kızın ailesinden sahte bir mektupla kızı kaçırmış gibi davranarak para isteyecekken, kızı gerçekte de kaçırmak isteyen birilerinin olmasıyla olaylar karmaşık bir hal oluyor. 

Şimdi efenim konunun bundan sonrasına yahut daha fazla detayına girmiyorum.Filmden izlerken etkilenin istiyorum. Gazı kaçmış kola gibi olmasın yani asdfghjkl Ama yine de tüm söyleyeceklerim bundan ibaret değil.

Şimdi konusuna da değindikten sonra filmin öyle çok fazla diyalog içermeyen bir film olacağını fark etmişsinizdir. Eee bir de üstüne 2 buçuk saat. Peki sıkıyor mu sizce? İşte filmin en güzel yanı da bu arkadaşlar. Filmin komedisi, oyunculukları o kadar iyi ki asla ve asla sıkılmıyorsunuz izlerken. Bir tarafta otistik bir genç kız diğer tarafta dilsiz ve sağır bir oğlan. İşte bu noktada neden 'Aşkın Dile İhtiyacı Yoktur' kısmını çok iyi anlayacaksınız. Aynı zamanda ne kadar komedinin arkasına gizlenmiş olsa da sağır ve dilsiz birinin hayatında yaşayacağı zorluklara da bir pencereden bakmanızı sağlıyor. Ve Barfi karakteri sempatikliğiyle ve yaşam tarzıyla  tamamen kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacak.

                           

Bu arada tekrar değinmek istiyorum filmde ki oyunculuklar şahane. Priyanka Chopra, Jhilmil karakteriyle bir harikalar yarattı resmen. Ama filmin asıl yıldızı kesin ve kesin Ranbir Kapoor. O ne muntazam bir oyunculuktur. Dilsiz birini canlandırarak karakteri, aşkı, hüznü vb. her türlü duyguyu sadece oyunculuğuyla o kadar kusursuz bir şekilde aktarmış ki. Hiçbir repliğe ihtiyaç duymayan bir oyuncunun yeteneğini sorgulanamaz bile. İnanın her şeyini geçtim sadece bu oyunculuk için bile izlemeniz gereken filmlerden biri olduğunu düşünüyorum. 



Sonuç olarak Bollywood sinemasının bizim milletimiz tarafından sevilmesinin yegane sebeplerinden birinin de samimiyeti çok iyi yansıtabilmeleri olduğunu düşünüyorum. Yine bu filmimiz de hem eğlenceli, hem duygusal hem de buram buram samimiyet kokan bir film. Çok fazla kişisel fikrimi sunuyor olabilirim ama izlemezseniz çok şey kaçırırsınız demeden de edemiyorum arkadaşlar. İzleyin sonrasında fikirlerinizi benimle paylaşın iyi yada kötü. Haksız çıkmayacağımı düşünüyorum 🙈

 İyi seyirler, iyi eğlenceler diliyor ve başka yazılarda görüşmek üzere diyorum. Sağlıcakla kalın.💕

(Not: Blog veya yazılarım hakkında herhangi bir düşünce veya tavsiyeniz varsa lütfen çekinmeden belirtin. Henüz yeni olduğum için severek dikkate alacağım. Yorumlarınız o yüzden benim için çok önemli )