24 Aralık 2021 Cuma

 Lucia - 37. Bölüm 

Baba ve Oğul (3)

Bahçede yürürken, Damian sürekli olarak Lucia'ya baktı.

"Söylemek istediğin bir şey mi var?" (Lucia)

"Bu biraz... inanılmaz. Majestelerinden korkmuyorsun..."

''Kocasından korkan kadın olur mu? Damian, büyüyüp evlendiğin zaman karının senden korkmasını ister miydin?"

Damian başını sağa sola salladı. Ancak genç Damian henüz onun sözlerinin anlamını tam olarak kavrayamamıştı.

Lucia'nın uzak bir dağın zirvesinde gibi gördüğü Dük'e çok rahat davranabilmesi Damian için büyük bir şoktu.

Damian'ın gözünde Lucia küçük, nazik bir otoburdu. Öte yandan, Dük büyük, vahşi bir etoburdu.

Normal şartlarda birbiriyle uyuşmayan bu iki varlığın görünüşte mükemmel bir uyum içinde olduğu gerçeği karşısında çocuğun kafası karışmıştı.

"Ve bu arada. Benden sonra tekrar et. Baba." (Lucia)

"…Baba."

"Aferin."

Lucia refleks olarak çocuğun kafasını okşamak için uzandı. Damian şaşırdı ve refleksle uzaklaştı ve Lucia da şaşırdı ve elini geri çekti.

Yürümeyi bıraktılar ve havayı tuhaflık doldurdu.

''…Üzgünüm, vücudum kendi kendine hareket etti…seni üzdüm mü?''

''Ah… hayır. Sadece biraz şaşırdım."

Damian daha önce hiç kimseyle bu kadar yakın temas kurmamıştı.

"Üzgün ​​falan değilim.." (Damian)

''Bir çocuk övgüye değer bir şey yaptığında, biri onu övdüğü gibi sevebilir de. Beğenmezsen yapmam."

Damian biraz tereddüt etti ve sonra tiz bir sesle konuştu.

"Ben bundan... nefret etmem."

"Sahi mi? O zaman, şimdi seni sevsem sorun olur mu?''

Damian başını salladı. Lucia, 'Ben senin düşmanın değilim' dercesine elini yavaşça çocuğa doğru uzattı ve siyah saçlarının tepesini okşadı. Belki de çok genç olduğu için saçları Lucia'nın hayal ettiğinden çok daha yumuşaktı.

Elini çekmeden önce birkaç kez başını okşadı. Sanki bir hediye verilmiş gibi heyecan duydu çünkü çocuğu ilk gördüğü andan beri yapmak istediği şeyi sonunda başarmıştı.

'Yanaklarını ne zaman çimdikleyeceğim ya?'

Lucia neşeli bir kalple yürümeye başladı ve Damian da onu takip ederek onun yanında yürüdü.

"Lucia."

"Hm?"

"Az önce, yemekte neden sinirlendin?"

"Ha? Bu… kızgın değildim… bu… umm, şey…''

Lucia bunu açıklamak istemediği gibi nasıl açıklayacağını da bilmediğinden konuyu doğal olarak nasıl değiştireceği konusunda kafasını meşgul etmeye başladı. Tam o anda, sonunda unuttuğu bir şeyi hatırladı.

"Ah! Damian, partide giyecek bir frağın yok. Bunu düşünemedim. Bir ihtimal, var mı yoksa?

"Yok."

"Doğru. sahip olmana imkan yok, sen hep okuldaydın."

"Lucia, katılmak zorunda değilim..."

Damian bu şansı öyle ya da böyle kullanmak, kendini bu olaydan uzaklaştırmak istiyordu. At binme alanındaki kadınların bakışlarını şimdiden ona yetmişti.

Onu nasıl gördükleri umurunda değildi ama o tuhaf bakışların hedefi Lucia olunca mutsuz oluyordu. Damian kendisi yüzünden Lucia'nın bu bakışları kendisi almasını istemiyordu.

"Hayır, katılmak zorundasın. Mmm…Bunu kime sorabilirim?''

Lucia, Damian'ın isteklerine mümkün olduğunca karşı çıkmak istemiyordu ama bu sefer Damian'ın bahçe partisine katıldığından emin olmak istiyordu. Onu binicilik sahasına götürmüş ve selam vermelerini istemişti ama bu resmi bir durum değildi.

Bahçe partisi resmi bir sosyal toplantı olacaktı. Bu seferki partinin ölçeği büyüktü ve kuzeydeki sosyal çevredeki tüm ünlü asil kadınlar davet edildi.

Eğer o toplantıda Damian'ı resmen tanıtacak olsaydı, Damian'ın pozisyonu değişecekti.

Tabii ki, Damian hala gençti ve sadece kadınlara açık bir bahçe partisi olduğu için, bu onun resmi sosyal çıkışı olamazdı.

Bununla birlikte, çoğu zaman çocuklar, önceden insanların hafızalarına yerleştirilseler, bu daha sonra onlara yardımcı olacağı için sosyal çevrelerde önceden görünürlerdi.

Zahmetli ve pahalı olmasına rağmen asil hanımların parti vermelerinin bir nedeni vardı.

''Çocuklar için hazır frak satın alabilirsin.''

Lucia ve Damian bu sesi duyunca yürümeyi bırakıp geriye baktılar. Bir ara Hugo onların arkasından yürümeye başlamış gibiydi. Durduklarını gören Hugo, aralarındaki mesafeyi kapattı.

Roam'a geldiğinden beri ilk kez Damian babasının yanında duruyordu, bu yüzden afalladı ve güçlü babasına baktı. Babasını bu kadar yakından görmeyeli ne kadar zaman olduğunu hatırlayamıyordu.

"Bahçe partisi olduğu için bu kadar karmaşık düşünmeye gerek yok." (Hugo)

"Ne büyük rahatlık, haber verdiğin için teşekkürler. Hazır giyim ise o zaman… Damian için on iki yaş civarındaki çocuklar için giysi almalıyız.''

"O sekiz yaşında."

''Damian normal sekiz yaşındakilerden çok daha büyük. Akranlarına kıyasla o bir dev.''

Hugo'nun bakışları hareket etti ve Damian'a kaydı. 'Bu küçük adam mı?' Bakışları bunu söylüyordu.

"Asla bilemezsin, bir gün senden daha büyük olabilir."

"Hmm…"

Hugo'nun mırıldanmasının tonu biraz tuhaftı ama Lucia anlamadı, ama Damian fark etti.

'Babamdan daha büyük olmamın imkanı yok.'

Damian bunu düşünürken, Lucia babasını kızdırmış olabilir mi diye endişelenmeye başladı.

"Bence sen onun yaşındayken olduğundan çok daha büyüktün, değil mi?"

"…Bilmiyorum."

Hugo'nun kaderinde yaşıtlarıyla boylarını karşılaştırdığı iyi bir hayat yoktu. Damian'ın yaşlarındayken, etrafındaki köle çocukların çoğu onun yaşını bilmiyordu ve bu onun için de geçerliydi. O da şu anda ölü olan Dük tarafından kaçırılıp Roam'a geri getirilene kadar tam yaşını bilmiyordu.

"Senin çok işin yok muydu? Hemen ofise dönersin diye düşünmüştüm.'' (Lucia)

"Muhabbetinizi mi bölüyorum?"

Hugo somurtkan bir şekilde yanıtladı.

''Genellikle bir süreliğine ayrılıp geri döndüğünde daha yoğun oluyorsun da. Aslında tam zamanında geldin. Damian'ın seni resmen selamladığını sanmıyorum. Damian, devam et.''

Damian tereddütle Lucia'ya baktı ve sonra başını eğdi.

''Selamlarımı iletmek istiyorum, uzun zaman oldu, iyi misiniz?'' (Damian)

Eğilmiş başını kaldırdı ve gizlice Lucia'ya baktı ve Lucia'nın "baba" kelimelerini sessizce ağzından çıkardığını gördü.

Damian cesaretini topladı.

"…Baba."

Hugo'nun kaşları kalktı. Bu unvan onu tam olarak rahatsız etmedi ya da memnun etmedi ama buna alışık değildi.

Belki de Hugo'nun bir babanın varlığına duyduğu nefret ve iğrenme yüzünden kendi ağzından hiç çıkmamış bir kelimeydi bu.

Önceki Dük'ün altında yaşarken bile, adama resmi olarak baba dememişti.

Sessizliği uzarken, Lucia gizlice kolunu çekti. Onunla göz göze geldi ve Lucia o kadar aşırı gülümsüyordu ki, bu bir çeşit dile getirilmeyen baskı yarattı.

Kayıtsız olmasına rağmen, o kadar da değildi. Ağzını açtı ve yumuşak bir cevap verdi.

"…Evet."

Çocuğun boynu kıpkırmızı oldu ve bunu gören Lucia memnun oldu.

'Keşke Damian'ın sevimliliğini bir an önce öğrense.'

Ama bugün için iyiydi. Daha çok zaman vardı, bu yüzden ağırdan alacaktı.

"Yani yürüyüşe mi çıkıyorsun? Meşgul değil misin?" (Lucia)

"Yürüyüşe çıkıyorum."

Hugo, Lucia ondan tekrar kurtulmaya çalışıyormuş gibi hissederek, ekşi bir şekilde cevap verdi. Öte yandan, Lucia, bütün gün toplantı yaptığı için belki yorgun olduğunu düşünüyordu, bu yüzden vazgeçti ve bunu aklından çıkardı.

"O zaman üçümüz birlikte yürüyebiliriz. Bu üçümüz için ilk sefer olacak.''

"…Birlikte?"

Hugo, Damian'a baktı. Babasının gözleri onun üzerine düştüğünde, çocuk irkildi. Damian nedenini bilmiyordu ama orada kalmaya devam etmenin iyi olmayacağını hissetti.

Nadir bir otobur türü olan Lucia, yanlış bir şey hissetmedi, ancak etçil yavru Damian, büyük aslanın ince hırlamasını hissedebildi.

"Ben içeri döneceğim. Okumam gereken bir kitap var…'' (Damian)

"Damian, yemekten hemen sonra masana gidersen bu senin için iyi olmaz. Yediklerinin sindirilmesi gerekiyor.'' (Lucia)

"Yediklerimi sindirdim. Bugün bu kitabı okumalıyım.''

Damian başını eğdi ve ardından kaçıyormuş gibi hızla gözden kayboldu. Lucia, Damian'ın geri dönüşünü özlemle izledi, bu arada Hugo'nun yüzünde memnuniyet dolu bir ifade vardı.

'Bu çocuk, hiç de işe yaramaz değil.'

Çocuğun babasından almak istediği tanınma çok kolay elde edildi.

****

Damian gittikten sonra Hugo ağzını açtı.

"Çocukla ilişkiniz oldukça iyi."

''Damian'la iyi geçinmemi istediğini sanıyordum.''

Hugo, Damian'ı geri çağırmayı en azından birbirlerinin yüzlerini tanımaları gerektiği için düşünmüştü ama özellikle ilişkileri konusunda herhangi bir niyeti yoktu.

Karısı hala gençti ve sekiz yaşındaki bir çocuğa tahammül etmesinin onun için biraz zor olacağını düşünmüştü, ayrıca Damian sert bir çocuk olduğu için, ikisi de bilerek bir araya getirilmeseydi, asla birbirine ilgili olmazlardı.

"Neden onu bahçe partisine götürüyorsun?" (Hugo)

"Çünkü onu başkalarıyla tanıştırmak için pek şansı yok. O senin oğlun ve şimdi benim de oğlum, bu yüzden insanlar onun yüzünü bile tanımıyorsa bu sorun olur.''

"…Kolay."

"Ne?"

"Ona oğlum demek senin için çok kolay."

Lucia onun sözlerinin ardındaki tam niyeti bilmiyordu bu yüzden yürümeyi bırakıp ona baktı. Lucia yürümeyi bıraktığında, Hugo da adımlarını durdurdu.

''Damian'a olan ilgimden hoşlanmıyor musun? Bunun arkasında başka bir niyetim olduğunu mu düşünüyorsun-"

"Hayır, Vivian. Öyle değil."

Hugo yumuşak bir şekilde içini çekti.

"Dürüst olmak gerekirse, ikinizin bu kadar iyi anlaşacağınızı düşünmemiştim."

Hugo, Lucia'nın Damian'ın kafasını okşadığı sahneyi hatırladı. Damian'ın başını masum bir köpek yavrusu gibi uzatırken ki görüntüsü, Hugo'nun durup ona bakmasına neden olan tanıdık olmayan ama yine de tanıdık gelen bir sahneydi.

Birdenbire, geçmişinden bir hatıra, zihninde su yüzüne çıktı.

[Hey! Kafama dokunma dedim!]

Hugh, dikkatsizce kafasına dokunan Hugo'ya çılgınca bağırdı.

Başı, bir insanın en önemli zaafıydı. Düşmana maruz kaldığı an, doğrudan ölüme açılan bir kapıydı.

Paralı askerler, bileklerinin uçup gitmesini istemedikçe asla birbirlerinin başlarına dokunmazlardı.

[Bu arkadaş olduğumuzun bir işareti.]

Hugh çılgınca çığlık atsa da, Hugo güldü ve her zamanki gibi cevap verdi.

[Düşüncesiz pislik. Her gün kıs kıs gülmen ne kadar komik?]

[Gülümsemek. Gülersen şansın olur, Hugh.]

[Ha…zayıf şey.]

Hugo aniden başını Hugh'un önüne itti.

[Sen de benimkine dokunabilirsin.]

[O şeyi uzaklaştır.]

[Sadece dene. Anne babaların çocukları için genelde böyle yaptığını duydum ama bizim bunu yapacak kimsemiz olmadığı için birbirimiz için yapmalıyız.]

[Bu saçmalık olmadan iyiyim ben.]

[Ama birinin benim için yapmasını istiyorum. Hadi.]

Hugh ellerini uzattı, ifadesi bunun ne kadar sıkıntı verici olduğunu söyledi ve Hugo'nun başını okşadı.

Hugo'nun keyifle gülmesini izleyen Hugh, Hugo'nun başını okşamasının iyi hissettirdiğini düşünmeden edemedi.

"Demek istediğim...söylemeye çalıştığım şey, sana karşı kaba olup olmadığını söylemen yeterli." (Hugo)

"Bu olmayacak!" (Lucia)

Hugo şiddetle onun kollarını tuttu ve onu kucağına çekti. Lucia'nın küçük bedenine sıkıca sarıldı.

Lucia biraz şaşırmış olsa da, sarılmaya karşılık verdi ve ellerini Hugo'nun sırtına koydu. Küçük ellerini sırtında tuttuğunu hisseden Hugo, gülümsemeden edemedi.

Zaman zaman kardeşinin anıları su yüzüne çıktığında hem tatlı bir mutluluk hem de yüreğini acıtan bir işkence hissederdi.

Acısı her zamanki gibiydi ama Lucia'nın vücut ısısını hissedince kalbindeki yürek burkucu ağrı bir nebze olsun hafifledi.

[Evlenmek istediğim bir kadın var. Onu bir gün seninle tanıştıracağım.]

Bir gün kardeşi ona mutlu bir şekilde gülerek böyle demişti.

Kardeşi hayatta olsaydı, Hugo da ona şöyle söylerdi.

[Benim için de öyle biri var. Gerçi biz zaten evliyiz.]

***

O akşam Hugo, bütün gün yaptığı toplantının verilerini sıraladı ve sonra Fabian'ın raporuna baktı.

Fabian'ın raporları genellikle başkent hakkındaydı. Büyük güçlerin hareketleri, yabancı kilit isimlerin gelişi, kiminle temasa geçtikleri vb. hakkında bilgiler içeriyorlardı. Zaman zaman, ticaret devlerinin görünür durumu da dahil edildi.

Fabian, efendisinin bu tür şeylerle pek ilgilenmediğini bilmesine rağmen, yine de sosyal çevrelerde dolaşan söylentilere baktı ve hala resmi bir rapor olduğu için dahil etti.

İşi söz konusu olduğunda Fabian gerçekten çok titizdi. Söylentiler hakkında bilgi toplarken bile boşluklar yoktu ve Dük'ün hoşuna gitmeyecek bir söylenti olsa bile bunu dışlamadı.

Fabian dükle ilgili işlerle dolup taşıyor ve gece boyunca tekrar tekrar çalışıyorsa da, yine de Dük için söylentileri daha da özenle toplardı. Bu tür işler onun için daha çok stres giderici gibiydi.

Ve böylece, Hugo onunla ilgili söylentiler hakkında çoğunlukla günceldi.

Hugo her zamanki gibi gelişigüzel bir şekilde söylentilerin içeriğini gözden geçirdi ve sonra aniden kaşlarını çattı. Belgenin içeriğinde, çeyiziyle ilgili söylentilerin başkentte yayıldığı yazıyordu.

"Tsk."

Hugo mutsuz bir şekilde dilini şaklattı. Kralın dudakları çok açıktı.

'Eğer o yaşlı adam onurlu bir şekilde davranırsa kesinlikle kıyamet alameti falan olur bu.'

Kwiz bir keresinde Kral'a böyle bir eleştiri yapmıştı. Sonra dedi ki,

'Yani, sadece kıyamet kopsa bir şey değil cehennemi de bozardı bu adam.'

Bunu söyledikten sonra, Kwiz şeytani bir yeraltı patronu gibi gülmeye başladı.

Aşağıdaki söylentileri okurken Hugo'nun ifadesi giderek garipleşti. Okuduğu içerik, Düşes'in göksel bir güzellik olduğunu ve o kadar ki Dük'ün onu başka kimse görmesin diye  malikanesine sürüklediğini söylüyordu.

"Hmm…"

Hugo, onu muazzam bir güzellik olarak gösteren söylentiden hafif bir rahatsızlık hissetse de…

'Eh, tamamen temelsiz de değiller...'

Düşündüğü şey buydu. Söylentilere göre, kimse onu görmesin diye gizlice evlendiler.

'Gerçeklerle tam olarak uyuşmuyor ama oldukça yakınlar.'

Bir binicilik alanı inşa etmek veya başka hiçbir erkeğin onu görmemesi için tekne gezintisini kısıtlamak gibi eylemleri devam eden bir süreçti.

Düşesi malikânesine sürüklediği söylentisi de tamamen yanlış değildi çünkü evlendikten hemen sonra onun malikanesine geldi.

'Önemli olan bir söylenti değil.'

Bu yargıya vardı ve belgeyi kapattı.

Ç/N: Ufak hatırlatma; geçmiş anılardan bahsedildiğinde Hugo olan ölen nazik kardeş, Hugh olan ise bizimki. Hatırlatma sonu tamam devam edebilirsiniz 📜

Önceki Bölüm                                                                                                 Sonraki Bölüm

 Lucia - 36. Bölüm 

Baba ve Oğul (2)

Sessiz yatak odasında sadece iki kişinin nefes alma sesi duyulabiliyordu. Lucia'nın nefesi eşit bir hızda sakinleşiyordu ve Hugo başını indirdi, Lucia'nın vücudunu yana çevirdi, sonra kollarını beline sararak onu kollarına çekti.

Bir süre onu kucakladı, sonra dudaklarını, gözlerini ve alnını öpücüklerle doldurmaya başladı.

"Ha-ha, bu gıdıklıyor" [Lucia]

"Gıdıklamayacak şekilde yapayım mı?"

Hugo hafifçe fısıldadı ve sonra boynunu ısırdı. Eli gizlice onun sırtından beline kaydı ama Lucia vücudunu büktü ve doğal olarak Hugo'nun elini geri itti.

Teninin pürüzsüz hissi avucundan kaybolduğunda, Hugo inatla uzandı ve kalçalarını tuttu. Bu sefer Lucia göğsünden uzaklaştı.

"Yapamayız. Yapacak çok işim var, yarın sabah erken kalkmam gerekiyor."

"Yapman gereken şey ne?"

"Üç gün sonra bahçe partisi yapmayı planlıyorum ve bahçemi insanlara gösterdiğim bir durum olduğu için ölçeği biraz artırmak istiyorum. O yüzden yarından itibaren bahçeyi düzenlemem, hazırlamam gerekiyor ve tabii halletmem gereken bir sürü başka şey var.''

'Yanında olmamama rağmen o tamamen iyiydi.'

Hugo içten bir şekilde homurdandı.

"Bahçe partisi mi? Havalar soğumaya başladı, hala çiçek var mı ki?''

"Sonbahar çiçekleri var. İlkbahar ya da yaz kadar parlak olmasalar da yıl bitmeden bir bahçe partisi yapmak istedim.''

"Yani partin, yeni dönen kocandan daha önemli. Önceliğin hangisi?''

Elleri yine gizlice kadının beline kaydı ve dudakları boynuna yapıştı. Lucia omuzlarını patakladı.

"Mantıksız olma. Kulağa ne kadar çocukça geldiğinin farkında mısın?"

"Oh-ho. Şimdi de kocanı mı pataklıyorsun?"

Lucia ona sert davranmaya çalışırken Hugo alaycı bir şekilde yuhaladı. Hugo'nun gözleri garip bir şekilde parladı, sonra büyük hareketlerle ona doğru atıldı ama Lucia'nın küçük bedeni hızla yuvarlandı ve ondan kaçtı.

Küçük çığlıklarla harmanlanmış kahkaha patlamaları oldu ve yatak, ikisinin sağa sola savrulup dönmesiyle çabucak darmadağınık oldu.

Çok geçmeden, Lucia nefes nefese kaldı ve hızlı hızlı solumaya başladı, sonra Hugo onu sıkıca yakaladı. Dar yatakta ondan bir kez bile kaçabilmesi, Hugo'nun ona kolay davrandığı anlamına geliyordu, yoksa bu imkansız olurdu.

Hugo onu arkadan kucakladı, bacaklarını onunkilerin arasına kaydırdı, sonra bir elini göğsüne koyarak sırtını öptü. Lucia hareket etmeye çalıştı ama sıkıca yerinde tutulduğunu görünce vazgeçti. Elleri göğüslerini okşamaya devam etse de, onu yalnız bıraktı.

"Vasallarınla olan görevin iyi gitti mi?"

"Hıhımm. Ya sen? Neler yapıyordun?"

''Pek bir şey olma… ah, hayır, bir şey oldu. Damian geri geldi."

Sadece bir an için, Hugo'nun vücudu kasıldı. Lucia onun kucağına sarıldığında bunu hissedebiliyordu.

"…Biliyorum." (Hugo)

Damian onun için ne ifade ediyordu? Lucia'nın sormak istediği çok şey vardı ama ağırdan alıp, oturup uzun uzun sohbet edebilecekleri zamanı beklemeye karar verdi.

Jerome bile sözlerini ölçüp biçtiği için erkenden yaklaşmak istemiyordu. Tüm bu süre boyunca Damian'la etkileşime girmişti ve çocuğun babasına içerlemediğini anlayabiliyordu.

Çocuğun durumundan ve gayrimeşruluğundan duyduğu utançtan duygularını çarpıtsa garip olmazdı ama Damian'ın dürüst ve masum bir çocuk olduğu ortaya çıktı.

Damian gibi bir oğlu olsaydı, doğurduğu çocuk olmasa bile, onu büyütmek için tüm çabasını gösterirdi.

Şimdi, Hugo'nun Damian hakkında ne düşündüğünü bilmek istiyordu. Birbirlerine karşı düşmanlıkları yoksa böylesine soğuk bir ilişki sürdürmeleri yazık olurdu.

Aralarındaki ilişki sadece aynı kanı paylaşmalarından mı ibaretti?

Lucia, bir erkek ve bir kadın arasındaki sevgi kadar yoğun olmasa da, kan bağları arasındaki sevginin kolay kırılmayan bir iple bağlı olduğuna inanıyordu.

"Ne düşünürsün? Öğle yemeği? Mümkünse birlikte yemek yiyelim."

Lucia önemli bir şey değilmiş gibi konuşmasına rağmen, reddedilirse ne yapacağı konusunda içten içe endişeliydi. Hugo çocukla yemek yemek bile istemiyorsa, bu olabilecek en kötü durumdu.

"Olsun yemek yiyelim, sabah toplantım var."

Neyse ki, cevabı olumluydu. Lucia rahat bir nefes verdi.

"Herhangi bir kabalık var mıydı?" (Hugo)

Lucia biraz düşündü, sonra sözlerinin konusunun Damian olduğunu fark etti ama kendini tutamadı, 'ah, oğlunu gerçekten tanımıyor' diye düşündü. Damian'ı biraz da olsa tanısaydı, bu soruyu sormazdı.

"Hiç de bile. Çok kibar ve olgundu ve tavırları ve görgüsünden bahsetmiyorum bile. Damian'la birlikte güzelce yaşayacağım, bunun için endişelenmene gerek yok-"

"Bunun için endişelenmiyorum. Sana karşı kaba olup olmadığını söyle.''

Lucia'nın arkasından, Hugo'nun bir subayın bir acemiden bahseder gibi çıkan sesini dinlerken gözleri kısıldı.

"Öyle olsa ne yapacaktın?"

"Ona tavsiye vereceğim."

Ancak, Hugo'nun tavsiye dediği şey sözlerden ibaret bir şey değildi.

"Bu olmayacak. Sen yokken biz çok iyi anlaştık…''

Sesi gitgide uykulu hale geliyordu.

"…Biz?" (Hugo)

Ağır ağır uzaklaşan soruyu Lucia'nın uykuya dalan kulağı duymadı.

''Ah… selamlamam… geç kaldı… Tekrar hoş geldin…'' (Lucia)

Mırıldanmasının sonlarına doğru Hugo onun dudaklarını öptü. Çok geçmeden Lucia uykuya daldı, nefesi sakin ve dengeliydi.

"Geri döndüm."

Hugo bir kez daha dudaklarını hafifçe öptü, sonra uyumak için gözlerini kapattı.

***

Lucia sabah uyandığında yalnızdı. Hugo'nun uyanma saatleri oldukça erken olduğu için yalnız uyanmaya alışmıştı.

Vücudundaki kalıcı his ona dün gecenin bir rüya olmadığını söyledi. Birleşmeyeli uzun zaman olmuştu, bu yüzden vücudunda güç kalmamıştı. Vücudunu doğrultmak için kollarını kullanmak zorunda kaldı.

"Ah…"

Ayağa kalktıktan sonra, adamın akışkan vücut sıvıları Lucia'nın uyluklarının arasından dışarı aktı. Bunu ne kadar deneyimlemiş olursa olsun, Lucia utandığı için yüzünü kapattı.

Sakinleşince hizmetçiyi çağırdı ve banyo yapılmasını emretti. Hizmetçiler, Lucia ılık suyla dolu küvete girerken onu beklediler.

Parlak sabah güneşinin daha da güzelleştirdiği göz kamaştırıcı teni kırmızı lekelerle doluydu. Hizmetçiler o kırmızı izlere bakakaldılar ve yüzleri kızardı.

Efendileri dün gece geç dönmüş ve kimse onu görememişti ama şimdi onun hanımlarının odasına gittiğini biliyorlardı. Banyodan sonra bu söylentinin hizmetçiler arasında yayılacağı neredeyse kesindi.

"O ofiste mi?" (Lucia)

"Majesteleri bir toplantıda."

"Şimdiden mi?"

"Majesteleri güneş doğmadan aniden bir çağrı yayınladı."

Gerçekten enerjik bir adamdı. Onun altında çalışanlar sadece acı çekebilirdi. Hugo'ya göre, kaleye döner dönmez bir toplantı yapmak sadece doğal bir prosedürdü. En çok işi o yapmasına rağmen, en enerjik olanıydı.

Lucia'nın yüzü, önceki gecenin olayları aklının tepesine süzülürken kızardı. Onu tekrar gördüğüne sevindi ve onu hâlâ aynı tutkuyla istediği için mutluydu. Ruh hali, suda yüzen yapraklar kadar hafifledi.

****

Bu, aile haline gelen üç kişinin birlikte ilk akşam yemeğiydi. Yemek odasına ilk gelen Damian oldu ve oturup bekledi. Lucia geldiğinde, ayağa kalktı ve her zamanki gibi onun yerine oturmasına yardım etti.

"Damian, babanı gördün mü?"

"Henüz selamımı göndermedim. Majesteleri sürekli meşguldü.''

"Haklısın. Bugün çok meşgul görünüyor."

Lucia yanıtlarken hafifçe somurttu.

Ne kadar meşgul olursa olsun, çocuğu kısa bir selamlama için çağırmak çok zor olmazdı. 'Şimdi bakınca, bu yemek onların ilk karşılaşması oluyor.'

Gerçekten, çok düşüncesizdi. Damian'ın çarpık bir zihin olmadan bu kadar büyümeyi başarması gerçekten takdire şayandı.

Lucia da bugün meşguldü ve her zamanki gibi Damian'la öğle yemeği yiyemediği gerçeği sürekli aklındaydı.

"Öğle yemeğini ne yaptın? Atlamadın, değil mi? Bugün çok işim vardı ve dikkat edemedim.''

"Yedim ve partine hazırlanmakla meşgul olduğunu biliyorum."

Bir süre sonra Hugo geldi. Bakışları Damian'a kaydı, bir süre üzerinde oyalandı, sonra yerine oturdu.

Basit bir selamlama sözcüğü olmadan, ilk aile yemeği başladı. Lucia, boğucu derecede sessiz yemek odasında, baba ve oğul arasında dönüşümlü bakışlar atmaya başladı.

'Her ikisi de oldukça aşırı.'

Dostane, samimi bir ilişki beklemiyordu ve Lucia, Damian yatılı okula başladığından beri birbirlerini görmediklerini de bilmiyordu ama buna rağmen bu özdeş baba ve oğul çiftinin birbirlerini uzun zamandır görmedikleri aşikardı yine de gözleri bile buluşmuyordu.

'Damian babasına hayran olduğunu söyledi ve... ayrıca Hugo da ondan nefret etseydi Damian'ı halefi yapmazdı...'

İkisi arasındaki kasvetli atmosfer hava kadar soğuktu ama Lucia ne yapacağını bilemediği için endişelenmemeye karar verdi.

Aralarındaki atmosfer öldürücü ya da tehditkar değildi ve Lucia'nın ikisiyle de herhangi bir sorunu yoktu, bu yüzden ciddi olduğu düşüncesi aklına gelmedi.

'Arayı bulsam muhtemelen daha iyi olur.'

Lucia, böyle bir ilişkinin bir gecede değişebileceğini düşünmemişti. Bir kişi bir ilişkiyi zorla geliştirmeye çalışırsa, yan etkileri çok büyük olabilirdi.

Damian yatılı okula döndüğünde, burada geçirdiği zamanın hatırası güzel kalır ve Hugo oğlu hakkında eskisinden daha bilinçli olursa, bu da iyi olurdu. Şimdilik, bunu ilk adım olarak görecekti.

'Yine de... onları yan yana görmek gerçekten güzel.'

Sanki birlikte büyük bir Hugo ve küçük bir Hugo varmış gibi hissetti. İkisine bakmak bile onu mutlu hissettirdi. Bu arada çalışanlar, evin hanımının böyle boğucu bir ortamda sakince yemek yemesinin inanılmaz olduğunu hissettiler.

"Bahçe partisi için hazırlıklar iyi gidiyor mu?"

Hugo, yemeklerini bitirdikten birkaç dakika sonra sordu.

"Evet, sorunsuz gidiyor. Ve bu konuda, sana söylemem gereken bir şey var. Damian'ın da katılmasını düşünüyordum, ne düşünüyorsun?"

Su içen Damian küçük bir boğulma sesi çıkardı. Hugo yan yan Damian'a baktı ve sonra bakışlarını Lucia'ya çevirdi.

''Kadınlar için bir parti değil mi?''

"Ama Damian bir erkek değil, o sadece 8 yaşında."

Bir an sessizlik oldu, sonra Hugo küçük bir kahkaha patlatırken Damian'ın kulakları kıpkırmızı oldu.

"Dediğin gibi, Damian erkek değil. Dilediğin gibi yap."

"Damian, sen ne düşünüyorsun?"

"Ben-!"

Damian aniden ağzını açtı ama Hugo'nun sakin bakışları ona yöneldiğinde ağzını kapatıp başını eğdi.

"…Evet. Öyle yapacağım."

'Vay canına.' (Lucia)

Lucia, baba ve oğul arasındaki mutlak güç farkını hissedebiliyordu. Bazen Damian o kadar olgundu ki sadece sekiz yaşında olduğuna inanmak zordu.

İri, sağlam yapısı, sert ama kibar konuşma tarzı ve bir yetişkin seviyesindeki kelime dağarcığı ile çocuk olduğunun işaretleri zar zor görülüyordu.

Lucia, sekiz yaşındaki çocukluğunu hatırlamaya çalıştı ama zar zor hatırladığını fark etti. Belki de zamanını mahalledeki diğer çocuklarla oynayarak geçirmişti.

Ama Hugo'nun yanında Damian, yavru bir aslan oldu. Karşılaştırıldığında, Hugo en yüksek tahtta oturan ve aşağıya bakan aslan kraldı. Sanki Hugo'nun dev pençesi ona bastırsa bile Damian ses çıkarmayacakmış gibi görünüyordu.

'Bir oğul için babasına hayran olmak iyi bir şey ama bir dereceye kadar zorluklar da yaşayabilirler.'

Lucia'nın ruh hali, ilişkilerinde bir iyileşme olasılığı olduğunu düşünmeye başladığında düzeldi.

'Büyük aslan kral ve yavrusu aslan... şimdi düşününce, Taran ailesinin sancağı siyah bir aslan. Ne kadar da uygun.'

"Yemekten sonra bir şeyler planladın mı?" (Hugo)

"Özel bir şey yok, çalışma odasına gidip kitap okumak istedim." (Lucia)

''Bugün okuman gereken bir kitap mı?''

"Pek sayılmaz. Misafirimiz mi var?"

"Şu anda mı? Böyle kaba konuklarla ilgilenmeye gerek yok."

"O zaman…?"

"Yemeğini sindirmek için hafif bir gezintiye çık ve banyonu yap."

"…Ne?"

"Yarın erken kalkmak istiyorsan erken yatmalısın diyorum."

Lucia, Hugo'suna bakarken yüzü yavaş yavaş kızardı.

'Yani birinin yüzü bu kadar kızarabilir.'

Damian ifadesiz bir yüzle düşündü.

''… çocuğun önünde ne diyorsun sen?''

Lucia'nın yüzü kıpkırmızıydı ve alçak sesle konuşuyordu. Lucia'yı bu şekilde gören Hugo gülmeden edemedi.

"Ne dedim ben?" (Hugo)

"Sen-!"

Lucia ona baktıktan sonra ayağa kalktı. O uzaklaşırken Hugo arkasından seslendi.

"Nereye gidiyorsun?"

"Yürüyüşe!"

Lucia büyük adımlarla salondan çıkarken ayak sesleri gümbürdüyordu.

Damian onun arkasından ayrılışına boş boş baktı. Çocuk durumun kendisini anlayamadı.

Bu konuşmanın hangi kısmı Lucia'nın bu kadar aşırı tepki vermesine neden oldu? Akıllı çocuk bunu hiç çözemedi.

Çocuk kafasında bunu düşünürken, küçük bir kahkaha sesi duydu ve başını o yöne çevirdi, sadece Dük'ün oldukça hoş bir şekilde güldüğünü gördü.

Çocuk, Dük'ün soğuk gülümsemesini ya da alaycı gülümsemesini görmüştü ama Dük'ün böyle güldüğünü ilk kez görüyordu.

Bunu görmek büyüleyici ve aynı zamanda şok ediciydi. Kılıç kadar sert olan babası birdenbire insan gibi göründü.

Bir süre sonra Lucia yemek odasına geri geldi.

"Damian, gel biz birlikte gidelim."

Damian, Dük'e yan yan baktı, sonra ayağa kalktı ve Lucia'nın peşinden gitti. Birdenbire yalnız kalan Hugo'nun ifadesi pek iyi görünmüyordu.

Önceki gece söylediği kelime.

'Biz.'

Hugo bu kelime için endişelenmeye başladı. Damian'ı herhangi bir çekingenlik ya da tereddüt olmadan çağırdığındaki Lucia'nın görünüşünü hatırladı ve o yokken ikisi oldukça arkadaş canlısı olmuş gibi görünüyordu.

Korkunç bir ilişki yaşamalarını istiyormuş gibi değildi ama nedense bundan pek hoşlanmamıştı.

Ç/N: Büyüyünce anlarsın Damian'ım ahahaha

Önceki Bölüm                                                                                                 Sonraki Bölüm

23 Aralık 2021 Perşembe

Lucia - 35. Bölüm

 Baba ve Oğul (1) 

Saat gece yarısına vurdu. Normalde olduğundan farklı olarak, Dük'ten güçlü kan kokusu yayılıyordu.

Efendisini çevreleyen öldürücü atmosfer ve kan kokusu nedeniyle Jerome bir an korktu ve sonra ifadesini maskeledi.

"Leydi uyuyor ve genç efendi geldi. Bildirilmesi gereken özel öneme sahip başka bir şey yok.''

Jerome, efendisinin en çok bilmek isteyeceği şey hakkında kısa bir rapor verdi. Hugo sadece başını salladı, arkasını döndü ve uzaklaştı. Jerome efendisinin daha da geriye gidişini izlerken, bir kez daha hizmetçiye efendisi için banyo hazırlamasını emretti.

Ardından sessizce ve hızla arkasını döndü ve kaleyi terk eden şövalyeler grubunun peşine düştü.

''Sör Heba!''

Şövalyelerden biri yürümeyi bıraktı ve Jerome ona ulaşana kadar bekledi.

"Sorun nedir?" (Sör Heba)

Dean, biraz ciddi görünen Jerome'a ​​bakarken alaycı bir şekilde merak etti.

"Bir şey mi oldu? Lord genellikle kanlar içinde dönmez…''

"Ah, dönüş yolunda bir grup hırsızla karşılaştık."

"Yakınlarda hırsızlar mı var? Buradaki güvenliğin o kadar kötü olduğunu düşünmüyorum…''

"Bana bunu soruyorsan, ben de nereden geldiklerini bilmiyorum ama yakınlardaki seyyar satıcıları soyuyorlardı ve Lord bunu keşfetti."

"…Anlıyorum. Majesteleri onları kişisel olarak mı cezalandırdı? Görünüşe göre sıradan soyguncular değillerdi.''

Dean cevap vermek yerine alaycı bir şekilde gülümsedi. Profesyonel soyguncular değillerdi. Hırsızlık yapmaya çalışan ve yakalanan dilenciler için talihsizlik oldu.

Ceza mı? Lord onların suçlarını sormadı bile. Sadece boğazlarını oracıkta patlattı. Bu sayede hırsızlarından kaçmayı başaran seyyar satıcılar şükretmekten ziyade korktular.

Hırsızlar içinde, aralarında henüz olgunluğa erişmemiş genç adamlar vardı ama Dük bu tür hayır işlerine müsamaha göstermedi. Buna ceza demek yerine, daha çok bir katliamdı.

Dean buna alıştığını düşünecekti ama Dük'ün zulmüne her tanık olduğunda geri tepiyordu. Tıpkı bugün olduğu gibi.

"Yani başka bir şey olmadığını mı söylüyorsun?"

"Evet. Hemen hemen.''

Dean omuz silkti. Birkaç hırsızın ölümü dışında, belirtilmesi gereken fazla bir şey yoktu.

"Barbarları boyun eğdirirken, ruh hali kötü müydü yoksa...?"

Barbarlara boyun eğdirirken, Lord'un onları öldürme şekli son derece acımasızdı. Geçmiş savaşta düşmanları öldürme biçiminden tamamen farklı bir seviyedeydi.

Sadece barbarları boyun eğdirmek için ona eşlik eden tecrübeli şövalyeler onun bu yanını görebildi. 'Kötü bir ruh hali içindeydi' ya da başka bir cümleyle kolayca anlatılabilecek bir durum değildi.

Dean bunu kelimelere dökemedi, bu yüzden sadece başını salladı.

"Anladım. Yorucu bir yolculuk olmuş olmalı. Lütfen dinlen." (Jerome)

"Yapacağım. Görüşürüz."

***

Hugo, keskin kan kokusundan kurtulmak istercesine küvette çok zaman harcadı. Ancak burnunun altındaki mide bulandırıcı kan kokusu hala kaybolmamıştı.

Daha önce böyle şeyler onu hiç rahatsız etmemişti ama Jerome'un yaklaşmaya çekinen yüzünü görünce aklına karısının yüzü geldi.

Onu gördüğünü ve korku içinde geri adım attığını hayal ettiğinde, kalbi sıkıştı.

'Bunu ona göstermek istemiyorum.'

Bu sonuca vardığı anda, daha önce hiç sakıncalı hissetmediği kan hissi aniden iğrenç geldi.

'Onurlu Bir Soylu? Güçlü Şövalye? Ne saçmalık.'

Kabuğundan sıyrıldığında, bir avcıdan başka bir şey değildi. İnsanları avlayan bir katil.

Hugo kanında akan çılgınlığı biliyordu. Onu bu deliliğe ittiği için inatçıydı, çünkü kan nehirleri görmek istiyordu.

Geçmiş savaş olmasaydı, muhtemelen kötü şöhretli bir katil olacaktı. Bir kişinin boynunun uçup gitmesinin donuk hissi onu heyecanla doldurdu, kan kokusu ona bir özgürlük hissi verdi.

Ölümle karşı karşıya kalan insanların gözlerindeki çaresizliği görebildiği zaman bile, herhangi bir suçluluk hissetmiyordu. Hiç kabus da görmemişti.

Taran'ın Efendisi nesiller boyunca güçlü bir şövalye ve parlak bir Lord'du. Taran soyunun, üstün fiziksel yetenekleri ve zekayı soydan gelenlere aktaran özel bir kanı vardı, bu nedenle Taran ailesi, soyunun saflığını korumaya takıntılıydı.

Philip'in sözlerine göre Hugo başarılı bir üründü. Ancak, Hugo bu gerçekle asla gurur duymamıştı.

[Bu lanetli kan. Memnuniyetle burada bitireceğim.]

Takdim töreninde ciddi bir performans sergilemesine rağmen, Hugo içten içe dişlerini gıcırdatıyordu.

Lanetli Taran soyunu çiğnemek ve hiçbir iz bırakmamak istiyordu. Cehennemde öfkeden deliye dönen ölü ataları gibi o zevkten zevk almak istedi.

'Sadece o yaşlı moruk Damian'la birlikte gelmeseydi.'

Philip, Damian'la birlikte göründüğünde, Hugo'nun kendi soyunu sona erdirme kararlılığı boşa çıktı.

*** [Dikkat!! Yetişkin İçerik]

Hugo banyosunu bitirdikten sonra kendi yatak odasına yürüdü ve kapının tokmağını tutarak ayakta dikildi. Bir süre endişelendikten sonra arkasını döndü ve karısının yatak odasına doğru yürüdü. İçeri girdikten sonra gözlerinin yatak odasındaki karanlığa alışması uzun sürmedi.

Yatağa yürüdü ve bir süre ayakta kalkıp onun yatakta uyuyan figürünü izledi. Sadece ona bakıyor olmasına rağmen, kalbi biraz garip hissediyordu.

Sanki kalbi buna hastaydı çünkü bir şekilde onu izlemeye devam etmeyi zor buluyordu.

Battaniyeyi kaldırıp yanına kıvrıldı. Kollarını beline doladı ve yumuşak vücudunu kollarına aldı.

Daha sonra burnunu boynuna gömdü, meyvemsi kokusunu içine çekti. Gözlerini kapattı ve bir süre sonra keskinleşen sinirlerinin yatıştığını hissetti.

Hugo'nun içinde var olan iki taraf vardı. Avlanıp insan kanına bulaştıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi Taran Dükü olmaya geri dönmesinin nedeni, kendini ikiye ayırmasıydı.

Belki normal bir insan delirirdi ama Hugo'nun ruhu anormal derecede güçlü ve inatçıydı.

Ancak, Avcı Hugo olduktan sonra tamamen Dük Hugo olmaya dönmesi, tam tersi olmasından daha fazla zaman aldı. Katliamla heyecanlanan kanındaki deliliği yatıştırmak için daha fazla zamana ihtiyacı vardı.

Şaşırtıcı bir şekilde, bu sefer, belki de kollarındaki sıcaklık yüzünden, normalden çok daha hızlı sakinleşiyordu.

Artık katliamın verdiği heyecan yatışınca, alt karnındaki ısı tüm vücuduna yayılmaya başladı. İlk başta, sadece ona sarılmak ve uykuya dalmak istemişti, ancak sıcaklığını, yumuşak tenini hissettikten ve onu soluduktan sonra artık dayanamadı.

'Biraz hissedeceğim...'

Boynunu öperken ellerini geceliğinin içine soktu, ardından tepkisini izleyerek dikkatlice göğsünü sıktı.

'Uyanacak mı?'

Beklentilerine ihanet ederek, karısı hala derin bir uykudaydı.

'Neden bu kadar ağır bir uykucu?'

Diye homurdandı. Kocası uzun zamandır uzaktaydı ve yeni dönmüştü, onu öpüp dokunuyordu ama o hala uykuda kaldı. Hugo memnun değildi. Artık kendini tutmayı reddetti.

Yatağa oturdu ve onu örten battaniyeyi yere attı. Kendisini bacaklarına indirdi, ince bileğini kaldırdı ve ayağının ucunu öptü.

Küçük ayağını ağzına soktu, diliyle yaladı, sonra emdi ve dilini şeker gibi yuvarladı.

Öptü ve ayak bileğini yaladı, sonra dudaklarını baldırına götürdü, hafif bir ısırık vermeden önce emdi ve öptü.

Bütün bu okşamalara rağmen uyanıp uyanmayacağını bilmiyordu. Genelde çok işi olduğundan yüzden yatak odasına geç gelirdi ve bazen Lucia önceden uyumuş olduğu için onu uyandırırdı.

Normalde bu noktada uyanırdı ama bugün, oldukça derin bir uykuda gibi görünüyordu.

Ancak onu böyle görmek inatçılığını tetikledi. Ellerini beline kaldırdı ve ince dantelli külotunu çıkardı.

Sonra uyluklarını yakaladı ve utanarak sakladığı taç yaprağının ağzının hafifçe açılmasına neden olacak şekilde onları ayırdı. Bu görüntü karşısında karnının alt kısmı zonklamaya başladı ve kaşlarını çattı.

İçeri girmek için yalvaran zonklayan üyesini bastırmak zorunda kaldı.

Dudaklarını onun solgun, hassas uyluklarına indirdi ve bir iz bırakana kadar emdi. Kırmızı aşk ısırığına bakarken, memnuniyetle gülümsedi.

Kolayca keşfedilebilecek bir yerde olmadığı için bir şey söyleyemezdi.

'Bu işareti ne zaman bulacak?'

Gerçekten o an onun ifadesini görmek istedi. Muhtemelen panikleyecekti. Yüzü kızarır ve ne yapacağını bilemezdi.

Tekrar başını kaldırıp baktığında onu hâlâ derin uykuda buldu.

"O kadar iyi uyuyorsun ki, kendinden geçtiğinde bile anlamazsın."

'Bakalım ne kadar dayanabileceksin.'

Başını tekrar eğdi, ormanının içinde saklı olan kaplıcasını öptü. Yaladı, emdi, yuttu ve dilini defalarca döndürdü, sonra dilinin ucunu hafifçe açık girişine kaydırdı.

Onun hassas etini yalayıp diliyle sürekli içlerini harap ederken, kuru pınarı akmaya başladı.

****

Lucia, alt bölgelerine yayılan tuhaf ısı hissine uyandı. Yarı uykulu, yarı uyanık haldeyken, uylukları arasındaki hassas bağlantıyı harekete geçiren bir dış uyaran hissetti.

Durumu kavrayamadan önce, içinde bir şey dalıp giderken yoğun bir uyarının içinden geçtiğini hissetti.

"Hk!"

Bacaklarının ikisi de sıkıca ayrı tutulmuştu ve bacaklarının arasındaki en hassas yeri emiliyordu. Başını kaldırmayı ve aşağı bakmayı başardı, ancak başını bacaklarının arasına gömmüş olarak buldu.

Lucia hala uykuda olan beynini çalışmaya zorladı.

'Geri mi döndü? Ne zamandan beri?'

Ancak, uzun süre düşünemedi. Sivri dili küçük vajina girişine dokundu ve onu deldi. Lucia'nın omurgasında bir karıncalanma hissi gezindi.

Lucia yıldırım çarpmış gibi titredi ve çığlık atmadan edemedi.

"Ah!"

Dili parmakları kadar sert değildi ama çok daha kesindi. Lucia, görünmeyen uyarımdan yoğun bir heyecan duydu. Çarşafları sıkıca tuttu ve inlerken başı titriyordu.

Beli sallandı ve uyluklarını kapatmaya çalıştı ama Hugo istediği gibi olmaması için bacaklarını sıkıca ayrı tuttu. Bacaklarını şiddetle açtı ve diliyle içini parçaladı.

Sanki çölde keşfedilmiş bir vaha gibi, kadının akan girişini yoğun bir şekilde emdi. Yumuşak ve nemli iç etinin tadına baktı, sonra diliyle daha derine inerek onu heyecanlandırdı ve tepkilerinden zevk aldı.

Vahasından sıvılar fışkırırken, yoğun bir koku yayıldı ve onun tamamen uyanık olduğunu görebiliyordu. Ortasındaki küçük çıkıntıyı dilinin ucuyla okşadı, sonra hafifçe ısırmadan önce kurcaladı ve dürttü.

"Hm! Ah! An!"

Lucia'nın küçük iniltileri tutkulu çığlıklara dönüştü. Bu çığlıklar hıçkırığa dönüşene kadar dudaklarını kadının vajinasından çekmedi. Öptü, yaladı, emdi ve yuttu.

Hugo onun vücut sıvılarının tuhaf tadı ve aromasının tadını çıkarmaktan kendini alamıyordu. Hugo onun uyarışmış etli höyüğünü yutmak istercesine emdi ve karşılık olarak, Lucia'nın beli havada heyecanla sallandı ve sonra aşağı indi.

Hugo karnının alt kısmını yaladı ve göğüslerine kadar gitti. Lucia ona boş boş bakarken gözleri odaklanmamıştı.

Yazık oldu. Eğer çevre biraz daha aydınlık olsaydı, Hugo onun kızarmış yüzünü görebilirdi.

Ellerini sabahlığına geçirdi ve göğsünü sıktı. Kılıç kullanmaktan kabalaşan avuçlarıyla kadının yumuşak ve hassas göğüslerini yakaladı.

Teni en iyi ipek kadar pürüzsüzdü ve Hugo ona her dokunduğunda kendini iyi hissediyordu. İster en ufak bir kusuru olmayan yüzü olsun, ister kusursuz süt dişleri olsun.

Böyle bir manzarayı sadece kendisinin, kocasının hissedip görebileceği gerçeği, Hugo'nun sahipleniciliğini tatmin ediyordu.

Başını eğdi ve önündeki iştah açıcı meyveden bir ağız dolusu aldı. Okşamalarıyla uyarılan meme ucu, endişeli dil tarafından okşanıp yutulurken sertleşti.

Nefis bir koku yayıyordu. O kadar büyüleyici bir kokuydu ki, Hugo elinden gelse hepsini yutacaktı.

Onun nefes nefese kalma ve inleme seslerini dinlerken, nasıl kendini tutabildiğine ve tüm bu süre boyunca nasıl dayanabildiğine hayran olmaktan kendini alamadı.

Hugo avın ilk gününden itibaren aşırı bir açlık(arzu) ve susuzluk hissinden mustaripti. Barbarları ne kadar avlasa da tatmin olmadı.

[Neyse ne, bir tarafımda değil.]

Hugo kalbini bağlayan ipi koparmaya çalıştı. Bocalamak mı? Ne olmuş bocalarsa?

Kendisi yalnızca onunla sarhoştu ve ne yapacağını bilmiyordu ve kadın onu asla bocalatmaya çalışmamıştı.

Bir eliyle uzandı ve kapalı uyluklarını ayırdı. Üyesi o kadar sertleşmişti ki, ağrıyordu ve serbest bırakılmak için yalvarıyordu.

Bacaklarının arasına yerleşti ve ağırlığını hızla kaldırdı. Tek bir hamlede hiçbir engel olmadan kadının içine girdi ve rahminin derinliklerine vurdu.

Lucia davetsiz misafiri kabul ederken vücudu hafifçe irkildi.

"Ah!"

"Haa..."

Yataktaki diğer eli yatağın çarşaflarını sıkıca sıkarken bir eli Lucia'nın vücudunu destekledi. Hugo'nun ağzından hırıltılı bir inilti çıktı.

İşte buydu. Kaygan iç kısımları, sıkışırken erkekliğini mükemmel bir şekilde sarıyordu. Birleşim noktaları, herhangi bir boşluk olmadan sıkıca otururdu.

Arzusunu kadının sıcak ve ıslak içlerine gömerken, mükemmel bir tatmin duygusuyla doldu. Altındaki göğüsleri yaptığı küçük hareketlerle aşağı yukarı sallanıyordu.

Tükürüğünden ıslanan pembe meme uçları ve parlak, güzel göğsü ondan izlerle doluydu. Şimdiye kadar ağzında kalan tadı onu hâlâ heyecanlandırıyordu.

Meme ucuna diliyle hafifçe vurduktan sonra hafifçe yaladı. Birkaç kez okşadı ve onunla oynadıktan sonra hepsini ağzına aldı.

''Ung…Aah!''

Büyük bir güçle emmeden önce onu alaycı bir şekilde çiğnedi. Dilini etrafında gevşekçe yuvarladı, hafifçe ısırdı ve tekrar tekrar güçlü bir şekilde emdi.

Lucia küçük bir inilti bırakırken vücudu heyecandan titredi ve iç duvarları ona sıkıca kenetlendi. Yumuşak göğüslerini tatmak güzel olsa da Hugo daha fazla yerinde duramazdı.

"Belini kaldır."

Cümlesinin sadece sonu kulaklarına aktı. Sürekli okşamaları yüzünden inleyen Lucia, onun derin sesinin belirsiz tınısıyla heyecanlandı.

Onu derinden ittiği andaki hareketlerini canlı bir şekilde hatırlayan içi titredi ve onu sıkıştırdı.

Lucia, Hugo'nun ağzından bastırılmış bir inilti çıkmasını izledi ve ağzının kurudu. Kalbi çaresizce büyüdü ve uzanıp Hugo'nun yanındaki elini tuttu, diğer elini yastığın altına koydu, sonra iki bacağını da beline doladı.

Hugo onun kalçalarını tuttu, dizlerinin üzerinde yaklaştı ve belini havaya kaldırdı. Endişeyle sırılsıklam olmuş iç duvarlarından sıyrıldı ve yakıcı sıcak organını ağır bir şekilde onun derinliklerine sürdü.

"Huuu..."

Belki de aradan uzun zaman geçtiği için onun üyesinin çok daha büyük olduğunu hissetti. İçeri girer girmez vücudunu tamamen doldurdu ve Lucia nefes alamadığını hissetti.

Lucia ellerini daha da kuvvetlendirdi, ellerini onunkine sımsıkı kenetledi ve Hugo onun yüzündeki hafif buruşmayı görünce konuştu.

"Yavaş mı?"

Lucia dudaklarını büzdü ve başını salladı. Dışarı çıktı, sonra tekrar girerken yavaşça belini hareket ettirdi. Arzusunun en derin noktasına vurduğu hissi uyuşturuyordu ve Lucia inilti gibi bir iç çekti.

"Ah...hhh."

Sert üyesi defalarca ona nüfuz ederek içini ısıttı. Derinden ve bazen de sığ. Yoğunluğu kontrol etme hareketi devam ederken, kadının hassas, rahat içleri onu sıkıştırdı ve yuttu.

"Haa... Gerçekten..."

Hugo boğuk bastırılmış bir sesle mırıldandı.

"İçin beni neredeyse yiyip bitiriyor."

Lucia doruğa yaklaştıkça, onu sıkı sıkıya sıkıştırması azalmaya başladı. Hugo onun içini daha derinlere salma dürtüsüne engel olamıyordu. Onu içine koyduğunda iyi hissediyordu ama hareket etmeye başladığında, bu duygu inanılmazdı.

Belinin hareketi hızla hızlandı ve çekinmeden daha derine indi.

"A-! Ah!''

Vücudu onun hareketlerine göre sallanıyor, her vuruşta ritmik bir şekilde sallanıyordu. Zevkle miyavlarken vücudu bükülüp seğirdi.

Yavaşça dışarı çekildiğinde, sanki iç organları da onunla birlikte uzaklaşıyormuş gibi hissetti ve sertçe ittiğinde, ağır kuvvet vücudunun karıncalanmasına neden oldu.

Hugo ıslak kirpiklerini öpmek için başını eğdi, sonra kulak memelerine gitti, yalayıp ısırdı, sonra fısıldadı.

''Şu anda ifadenin... biraz çılgınca olduğunu biliyor musun?''

Yatağın başına çıkıp güçlü bir şekilde itmesin diye beline sıkıca sarıldı. Ne zaman ona çarpsa, Lucia'nın gözleri parlıyor ve titriyor ve Hugo'nun sert nefesi kulaklarında yankılanıyordu.

"Ağlayacak gibi görünüyorsun ama...için gitmeme izin vermiyor...ha...hng...bu...beğendin mi? İyi hissettiriyor mu?"

"Ah! An!"

"Söyle bana, daha derine inmemi ister misin? Bunu böyle söylemem hoşuna gidiyor mu?"

Hugo kendi alaycı sözlerinden utanmadı. Tıpkı söylediği gibi, iç organları aktif olarak onu emiyor ve sarıyordu. Hassas iç duvarları, sanki penisine bağlıymış gibi onunla birlikte hareket ediyordu ve bu hareket Hugo'yu son derece heyecanlandırıyordu.

"A-! Hugh! Daha çok-! Hıh!"

Uyarılma çok yoğundu. Lucia inanılmaz bir yükseklikten düşüyormuş gibi hava sıkıntısı hissetti. Sert penisi onu şiddetle perişan etti ve dışarı doğru hareket ettiğinde, aklını kaçırıyormuş gibi hissetti.

Sanki onu ikiye bölmek istercesine, hararetli şaftı defalarca onu içeri ve dışarı itti. Ve derin iç eti her dürtüldüğünde ve ovuşturulduğunda, Lucia beynini dolduran zevkle çığlık attı.

Vücudu seğirdi ve adamın görünüşte hiç bitmeyen hamleleriyle nefes nefese kaldı.

"Haa-! Ah!''

Doruğa ulaşan Lucia başını eğdi ve baştan çıkarıcı bir şekilde çığlık attı. Kadının iç duvarları acımasızca üzerine çökerken, Hugo'nun içinden vahşi bir kükreme çıktı. Lucia zevkle kasıldı ve Hugo onun içine girmeye devam etti.

''Hng…ng…Hugh…sadece..bir saniye…bir dakika…''

Lucia yoğun uyarımdan dolayı gözyaşlarını tutamadı. Bir an duraksamasını istedi ama hareketleri şiddetlendikçe Lucia'nın ricaları onu heyecanlandırmış gibi görünüyordu.

Çılgınca ona doğru iterken kalça kasları kasıldı ve gevşedi. Belini saran bacakları belinden aşağı kayarken güçlerini kaybetmiş gibiydi.

İki bacağını da tuttu ve kendisine yaklaştırdı, sonra kalçasını kaldırdı ve daha da derinlerine daldı. Birkaç denemeden sonra, bir eliyle ayak bileklerini yan yana tuttu, ardından sert coşkusu, kadının dar girişine girdi, tekrar tekrar ilerleyip geri çekildi.

"Uuu-! hk!"

Çok yorucuydu. Ama iyi hissettirdi. Kadının içine girerken güçlü gücü, onu yemek istercesine tutkulu hareketleri, bulanık gözleriyle seçebildiği kaslı hareketleri, aralıklı olarak dökülen alçak iniltileri, Lucia hepsini beğendi ve onu heyecanlandırdı. 

Vücudu bir erkekle birleşmenin sevincini öğrenmişti. Tomurcukları açmış, taçyaprakları büyümüş ve zaman geçtikçe çiçek açmıştı. Kendinden geçmiş vücudu sevdiğine açıktı.

Ona karşı inşa ettiği duvar tamamen yok olurken, Lucia'nın vücudu onun birleşmesine daha aktif tepki verdi. Vücudu onun vücudunu algıladı ve içgüdüsel olarak ona tepki verdi ve bu değişiklik Hugo'yu deli ediyordu.

Bacaklarının bir yana düşmesine izin verdi ve onu arkasından tutarak yavaşça içine girdi. Yumuşak içlerinin çalkalanmasıyla kendinden geçtiğinde, Lucia gözlerini kapadı ve nefes nefese kaldı.

Hareket eden penisi hassas bir noktaya vurduğunda ve uyardığında, alnı hafifçe kırışırdı.

Bir kez daha ayak bileklerini tuttu ve onları yukarı doğru konumlandırdı, sonra vajinasının derinliklerine inmeye başladı. Yine vücudu büyük bir titredi ve bir zevk çığlığı attı.

Hugo'nun omuzlarında kalan eli kayacakmış gibi hissetti, bu yüzden Lucia parmaklarıyla sıkıca kavradı. Lucia tüm gücüyle tutunurken tırnaklarının omuzlarına saplanmasının verdiği acı hissi, Hugo'nun alt kısmına daha fazla ısı aşıladı.

"Hng!"

''…Ku-!''

Kadının rahminin derinliklerini serbest bırakırken Hugo'nun vücudu bir an için kasıldı. Lucia sıcak bir sıvının yayılıp içini doldurduğunu hissetti ve gözlerini kapadı. Vajinal duvarları onu sıkıca sıktı.

Hugo'nun kolları titredi ve Lucia'nın bedeni zevkle seğirip kasılırken Hugo'nun boğazından bir hırıltı kaçtı.

"Hah...Hah..."

Nefes almak için durduğunda ağırlığı Lucia'nın üzerine çöktü. Ağırlığının bir kısmını dirseğiyle tuttuğu için ona tamamen yaslanmıyordu ama vücudu orta derecede onu aşağı bastırıyor, ona hoş bir rahatlık hissi veriyordu.

Lucia titreyen elini onun başına koydu ve elini hafif ıslak saçlarından geçirme hissi iyi geldi.


Ç/N: Yazar bir kaç bölümdür yazmıyordu yaa gaza geldi zannımcaa.. Bölümmm bitmediii çünküü iki saattirrr.. Bu arada yok vaha, yok ormandaki kaplıca, yok akan pınarlar.. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmez. İşte bu edebiyat arkadaşlar ahahah

Önceki Bölüm                                                                                                 Sonraki Bölüm