26 Aralık 2021 Pazar

 Lucia - 42. Bölüm 

Aşk, Anlayış ve Aile (4) 

100'den fazla insanı barındıran bir yerdi ama nefes sesi bile duyulamayacak kadar sessizdi. Kimse ağzını açmadı, gülmedi veya bardaklarına dokunmadı.

Parlak makyaj ve rengarenk elbiselerle kaplı bu kadınlar, korkutucu bir şekilde aynı direngen ifadeye büründüler. Bu Galler Kontesi ile başladı.

"Sorun ne görünüyor, Kontes Galler?"

''Bugünün partisinin kadınlara yönelik olduğunu anlamıştım ben. Bu amaç buna uygun görünmüyor.''

"Sadece bir çocuk. Erkek çocuk olmasına rağmen böyle bir önceliğin olmadığı söylenemez. Özellikle başkentte.''

Lucia son söze özellikle vurgu yaparak yanıtladı. Kuzeydeki yüksek sosyete, ister ölçek ister insan olsun, başkentin yüksek sosyetesiyle karşılaştırılamazdı.

Biri kuzey sosyetesinde ünlü olmakla övünse bile, küçük bir göletteki büyük balık olmaktan farksız değildi bu. Lucia, ona güçlü bir uyarı vermek amacıyla Kontes'in gururunu incitecek sözcükleri seçti. Bu noktada nasıl geri çekilirdi?

"Eğer böyle söylerseniz, söyleyecek başka bir şeyim yok."

Galler Kontesi, kasten somurtkan bir ifade sergileyerek cevap verdi. Kurnaz Kontes, Düşes'in başkentle ilgili provokasyonunu gülünç buldu.

'Tıpkı düşündüğüm gibi, Düşes gerçek renklerini saklıyor.'

Çay partilerinde gösterdiği nazik ve uysal görünüm de yalandı. Kontes, Düşes'in kuzey sosyetesiyle ilgilenmiyormuş gibi davranmasının bir yalan olduğunu düşündü.

Düşes statüsünü kullanmak istemediğini söylemesi yüksek sosyeteyi kontrol etmek için mi? Böyle arzuları olmaması mümkün değildi. Tabii ki, şimdilik pasif bir şekilde keşfetme sürecindeydi.

'Düşes, sadece Düşes statünle kuzey sosyetesini ele geçirebileceğini düşünüyorsan, çok yanılıyorsun.'

Statü ve rütbenin mutlak egemenliğinin olmadığı bir dünya varsa, o da yüksek sosyeteydi. Tıpkı Kraliçe'nin sadece statüsü ile başkentin yüksek sosyetesine hakim olamaması gibi, kuzey yüksek sosyetesine de adil statü ile hükmedilemezdi.

'Prenses olduktan sonra Düşes olmak sadece iyi görünüyor.'

Düşes biraz daha düşünseydi, o kadarını bilirdi. Kontes, başkentin yüksek sosyetesine çok ilgi duyuyordu, bu nedenle başkentteki söylentiler hakkında iyi bilgi sahibiydi ve şu anda başkentte Düşes hakkında hangi söylentilerin yayıldığını biliyordu.

Bütün söylentiler doğru değildi ama Kontes kuzeylilerin bilmediği birçok şeyi biliyordu. Örneğin, Düşes'in tek bir akrabası olmadığını ve şatodaki birçok prensesden sadece biri olduğunu biliyordu.

Ayrıca Dük ile evliliğiyle ilgili birçok şüpheli nokta vardı. Güvenilir bir söylenti kaynağına göre, Kral ve Dük'ün bir çeşit sözleşmesi vardı.

Kontes, Düşes'in göksel bir güzellik olarak tasvir edildiği söylentisini duyduğunda, başından savarak güldü. Ayrıca, dük çiftin mutlu bir evlilik hayatı sürdüğü söylentisini de asılsız bir söylenti olarak kabul etti.

Kontes, Taran Dükü'nün kadın maceralarını çok iyi biliyordu. Dük hiçbir zaman tek bir kadınla yetinecek bir adam değildi.

'Düşes, o koltuğa uzun süre tutunmak istiyorsan, yanına yardımsever insanları koymalısın. Bir ayağı mezarda olan o yaşlı şeyi değil.'

Corzan Kontesi'nin Düşes ile tanışan ilk kişi olması ve ona yüksek sosyeteyi öğretmesinin istenmesi, yüksek sosyetede hemen hemen tartışılan bir konuydu. Bu nedenle, Galler Kontesi memnun değildi.

Etkisi Corzan Kontesi'nden çok daha üstündü, ancak insanlar Corzan Kontesi'ne bakıp ona vaftiz annesi diyorlardı.

'En fazla gizli saklı yeni gelin öğütleri vermesi dışında o yaşlı şeyde başka bir şey yok.'

Kendisinden çok daha yaşlı olduğu gerekçesiyle mesafeli davranan ve nasihat eden Kontes Corzan'ın görüntüsü, Galler Kontesi'nin midesini bulandırdı. Bu günlerde Corzan Kontesi'ni görememek, onu tamamen tazelenmiş hissettiriyordu.

Dolayısıyla bugünkü bahçe partisinde, Galler Kontesi, her ne şekilde olursa olsun, kendi varlığını Düşes'e göstermeyi amaçladı ve tam zamanında, Düşes ona çok iyi bir araç verdi.

Genç lord göründüğü anda, kontes bir anda tüm hesaplarını yaptı ve ardından sessiz bir protestoya başladı. Gerekçesi partinin amacı olmuştu.

Damian, Dük'ün halefi olarak ilan edilmişti ve bu, resmi olarak sorgulanamayacak bir şey değildi. Dolayısıyla, Kontes'in gerekçesinin sadece böyle basit bir gerekçe olduğunu bilmeyen kimse yoktu.

Kontes'ten başlayarak yaşlı kadınlar birlikte hareket ettiler, genç hanımlar önce anlamsızca sohbet ettiler ama zaman geçtikçe çevrelerinin farkına varıp pasif bir şekilde onları takip ettiler.

Partinin başladığının ilan edilmesinin üzerinden neredeyse bir buçuk saat geçmişti ama insanlar hiçbir ifade göstermeden oyuncak bebek gibi oturuyorlardı.

Herkes senkronize değildi. Bu durumda, Kate çok rahat görünüyordu, kasıtlı olarak yüksek sesler çıkardı, çay içiyor ve tatlılar yiyordu. Ancak, durumu tek başına altüst etme yeteneğinden yoksundu.

Galler Kontesi Kate için çok güçlü bir rakipti. Kate'in arkasında büyük halası vardı, bu yüzden açıkça karşı çıkabildi ama diğer genç hanımlar yapamadı.

Parti bozmak.

Organizatör ve katılımcılar arasında bir güç mücadelesi olayıydı. Veya bir organizatörün sosyal veya etik olarak eleştirilmesi gereken bir hata yapması durumunda, yüksek sosyete onları partiyi bozarak şeklinde cezalandırırdı.

Yöntem basitti. Katılımcılar sadece sessiz kalacaktı.

Partiye ara verilmesi ceza için değil, parti sırasında meydana gelen bir sorun içinse, sorun çözülene kadar, katılanlar yokluklarını beyan edercesine çenelerini kapalı tutarlardı.

Bir kişi bir parti bozmaya liderlik etmeye başladığında, lidere benzer etkiye sahip bir başkası onlara karşı çıkmadıkça, diğer insanların gözlerini kapatıp takip etmesi kuraldı.

'Büyük halam burada olsaydı, böyle olmazdı.'

Kate pişmanlıktan bunalmıştı. Parti bozma kadınlar için bir savaştı. Bir erkek savaşında olduğu gibi ölümler veya yüksek sesle ağlamalar yoktu ama bazen daha acımasız ve kanlıydı.

Ayrıca bir erkek savaşından farklı olarak, yüksek sosyetenin güç, statü ve rütbe mücadelesinde mutlak değildi. Kişi bir duruma statüsünü düşürerek yaklaşırsa, yavaş yavaş yüksek toplumda dışlanmış olarak muamele görecekti.

Lucia buz gibi bir ifadeyle kalabalığa baktı. Hizmetçiler korkudan bembeyaz olmuş ve bir köşeye yığılmıştı. Hepsinin aksine, Damian'ın ifadesi çok sakindi.

Lucia bir keresinde rüyasında bir parti bozulmasının gerçekleştiğine tanık olmuştu. Çok küçük bir çay partisinde veya hem erkek hem de kadın birçok insanın katıldığı büyük bir baloda parti molası imkansızdı. Sadece kadınların katıldığı ılımlı bir toplantıda makuldü.

Tanık olduğu parti bozulması tıpkı bugün olduğu gibi olmuştu. Rüyasındaki deneyimine göre, hiçbir zaman rasyonel veya makul amaçlar için bir parti bozulması olmamıştı.

Bir yüksek sosyetede gruplaşma anlaşmazlığı, kadın grupları arasındaki bir çatışma, zina yapan organizatörü cezalandırmak için karısı tarafından yönetilen bir intikam. Çoğu parti bozma olayının nedeni bunlardı.

Lucia parti bozmayı nasıl sonlandıracağını biliyordu. Organizatör ve katılımcılar makul bir uzlaşmaya sahip görünüyorsa, parti güvenli bir şekilde bitirebilirdi.

Genellikle geri adım atan organizatördü. Bunun nedeni, eğer birinin partisi açıkca başarısız olursa, bu büyük bir rezaletti.

Bu durumu çözmenin yolu belliydi. Damian partiden gönderilmek zorunda kalacaktı.

****

Ancak Lucia'nın bunu yapmak gibi bir düşüncesi yoktu. Galler Kontesi en başından beri yanlış bir fikre sahipti. Lucia yüksek sosyeteye bağlı değildi. Zaten rüyasında sosyal aktivitelerde zarif ve konuşkan davranmanın tadına varmıştı.

Lucia kalabalığa döndü ve soğuk bir sesle ilan etti.

"Millet, korkarım bugün keyifli vakit geçiremeyeceğiz. Bu olay artık reddedildi.''

Hanımlar kıpırdandı.

"Sizi uğurlamayacağım, bunu hak etmiyorsunuz."

Sonra hizmetçilere bir emir verdi.

"Lütfen konuklara kapıyı gösterin."

Köşedeki hizmetçiler doğruldular ve kararlı bir şekilde cevap verdiler. Hanımlarının güveni, çalışanların gururu için kurtarıcı bir lütuf oldu. Hizmetçiler telaşla ortalıkta dolaşmaya başlayınca kadınların maskeleri kırıldı ve bakışmaya başladılar.

''Bugün hepiniz beni, Taran Düşesi ve Leydisini kandırdınız. Bunun akıllıca bir hareket olmadığını yakında anlayacaksınız.''

Lucia'nın soğuk tehdidi, yüksek sosyetenin kurallarına uymuyordu. Özellikle yaşlı kadınların yüz ifadesi içten içe çökmüştü. Ancak, kimse rahatsızlığını dile getirmedi.

Düşesin yüksek sosyete üzerinde hiçbir etkisi olmasa bile, rütbesini açıkça göz ardı eden bir eylemde bulunan biri olursa, sonraki sonuçlardan korkması gerekiyordu.

''Bir gün oğullarınız veya torunlarınız benim oğlumu efendisi yapacak. 'Çocuğunun geleceğini mahveden anne-baba' sözünün böyle bir duruma işaret ettiğini söyleyebilirim.''

Lucia buz gibi bir sesle gürledi, sonra döndü ve kalabalığı terk ederek doğruca merkez kuleye yöneldi. Düşes ortadan kaybolduktan sonra hanımların vızıltıları daha da arttı.

"Ah? Bu da ne böyle?"

''Söyleyin bana, sonrasını düşünmedim ve sadece size uydum.''

"Düşes, normalde sinirlenecek bir tip değil. Normalde nazik bir kişinin sinirlenmesi korkutucudur. Ne yapmalıyız?"

Eleştiriler, parti bozmaya öncülük eden Galler Kontesi de dahil olmak üzere 10 yaşlı kadın üzerinde yoğunlaştı. Kendi hatalarını görmezden gelerek suçu başkasına attılar, bu acınası davranışa rağmen eleştirilerini Galler Kontesi'ne dile getirmeye cesaret edemediler.

"Öhöm öhöm." 

Bu rahatsız edici bakışların alıcısı olan liderler, ekşi ifadelerle ilk ayrılanlar oldular.

Galler Kontesi'nin ifadesi sertleşti.

'Böyle olmamalıydı, neden...'

Bunun nedeni, Kontes'in parti bozmanın olası sonuçlarını kasıtlı olarak hesaplamaya çalışmasıydı. Kişi sosyalleşme konusunda tecrübeli ve deneyimli olsa bile, gerçekten bir parti bozma ile karşı karşıya kaldığında kafa karışıklığı yaşardı.

Kontes, yeni evli genç Düşes'in yüksek toplumsal sosyalleşme konusunda çok az deneyimi olduğunu gördü ve parti bozmanın ne olduğunu bilme olasılığının düşük olduğunu düşündü.

Kontes, Düşes'in telaşlanacağını ve genç lordu durumu düzeltmesi için göndereceğini düşündü. Ne de olsa genç lord Düşes'in biyolojik oğlu değildi.

Kontes bir gün Düşesin Dük'ün evlilik dışı çocuğunu yanına alıp etrafta dolaştığını duyduğunda, bunun etkileyici olduğunu düşündü.

Ona göre dük çift sadece görünüşte bir çiftti.

Düşesin, genç lordu kullanarak Düşes olarak yerini güvence altına almayı düşündüğüne şüphe yoktu, bu nedenle Düşes'in genç lord için yaptığı güzel davranışlar samimi değildi.

Sonuçta, hangi aklı başında kadın doğmamış çocuğunun geleceğini engellemek için bir şey yapardı ki?

Düşesin gizli niyetlerinin ne olduğunu kasten anlamaya çalışıyordu, bu yüzden genç ve deneyimsiz olduğu gerçeğini kullanarak alaycı bir şekilde konuşmuştu. İnsanlar, Düşes'in, Dük'ün gayri meşru çocuğunu yanında getirme eyleminden mutsuz olduğunu düşünecekti.

Bir kişiyle bir başkası arasındaki ilişkinin ancak yüz yüze görüşerek ve samimi sohbetlerle sağlanabileceğini düşünmek amatörceydi. Gerçek bir profesyonel, yüz yüze görüşmeden bir başkasının kalbini bilen kişidir.

Parti molası olduğunda, Düşes kazanamaz ve geri adım atardı. Önce gururu incinecek, öfkesi köpürecekti ama zaman geçtikçe olayın çok da kötü olmadığını anlayacaktı.

Başkalarının görüşüne göre Düşes elinden gelenin en iyisini yapmış olacaktı. Evlilik dışı bir çocuğu savunmaya çalışırken aşağılanmıştı, bu yüzden nereden bakılırsa bakılsın cömert bir anneydi ve bol hoşgörülüydü.

Düşesin zihni sakinleştiğinde, Kontes kendini toparlayacak ve gizlice içeri dalacaktı. Bundan sonra Düşes'in incinmiş gururu geri yüklenecek ve yakın bir ilişki geliştirebileceklerdi. Galler Kontesi'nin içten hesapladığı tek şey buydu.

Ancak Kontes'in en büyük hatası Lucia'nın nasıl bir insan olduğunu tam olarak anlayamamaktı. Kontes ve Lucia ne kadar sık ​​karşılaşırlarsa karşılaşsınlar birbirlerini tam olarak anlayamadılar. İkisinin düşünceleri ve inançları kesişmeyecek bir şekilde paraleldi.

Birkaç hamle fazla ileri giderek kendini ayağına sıkmış gibi görünen kuzeyli yüksek sosyete zengini, şimdi beynini çalıştırıyordu.

(Ç/N: Rastgele dedikodular)

"Ne yapmalıyım? Kocam bunu öğrenirse, bana zor anlar yaşatacak.''

''Dereyi görmeden önce paçayı sıvamak gerekiyor işte. Taran Dükü'nün nasıl bir insan olduğunu çok iyi biliyorsun, öyleyse neden yaptın?"

''Kadınlar için sosyal bir şey. Bir erkeğin karışması söz konusu değil."

''Her şey her zaman aynı prensibi mi takip eder? Söylentiye göre dük çiftin evlilik ilişkisi oldukça iyi. Bir kadın cilveli bir şekilde fısıldarsa, herhangi bir erkek karşı koyabilir mi?''

"Ah, bilmiyorum. Herhangi bir geziyi reddedeceğim ve bir süre sessiz kalacağım."

"Kontes Galler neden Dük'ün varisi için böyle alevlendi?"

"Bilmiyor muydun? Galler Kontu böyle evlilik dışı bir kızı aldı ve etrafta onunla birlikte dolaştı. Sonunda, evlilik dışı kız Kont'la evlendi."

“Aman Tanrım, o zaman Kont ve gelini…''

"Komik olan şu ki, Galler Kontesi gelininin gözyaşlarını akıttı ve çok geçmeden iki evlilik dışı torunu aile siciline girdi."

"Tanrım."

Damian soğuk kırmızı gözlerle onları izledi, asil hanımların hareketlerini gözleri ve kulaklarıyla kaydetti. Bugün çocuk, gelecekte ilerlemek için üzerine basması gerekenlerin rakamlarına grafiksel olarak tanık oldu.

Lucia'nın umduğundan tamamen farklı bir yöndü ama yine de harika bir dersti.

Bazı kadınlar istemeden gözlerini Damian'a kilitleyerek irkilmelerine ve arkalarını dönmelerine neden oldu. Gruplar halinde yaygara yaptıktan sonra kalan kadınlar koltuklarından ayrılmaya başladılar.

Bahçedeki kişi sayısı oldukça azalınca Damian da etkinlikten ayrıldı.

Ç/N: Bazen Lucia'nın sadece 18 yaşında olduğunu unutuyorum.. Helal kızıma yok mu bir alkış 👏👏

Önceki Bölüm                                                                                                Sonraki Bölüm

 Lucia - 41. Bölüm 

Aşk, Anlayış ve Aile (3)

Sonuç olarak Damian'dan onu takip etmesini istemişti ama açıkçası çocukla ne yapacağı konusunda Hugo'nun hiçbir fikri yoktu.

Çocuğa kabaca baktığında, çocuğun iyi büyüdüğünü söyleyebilirdi ama çocuğu düzgün bir şekilde incelemek garip hissettirdi.

"Çok kitap okur musun?"

''Evet, beğenirim, bu yüzden çok okurum.''

Hugo, Damian'ı çalışma odasına götürdü. Bundan önce, çalışma odasına girmesine izin verilen tek kişi Lucia'ydı.

Damian çalışma odasına girer girmez gözleri büyüdü, ağzı açık kaldı ve başı hızla sola ve sağa döndü.

Akademisindeki devasa kütüphanede bir sürü kitap vardı ama böyle zarif değillerdi. Şahısa özel olan muhteşem ölçek ve muhteşem atmosfer, büyülenmiş çocuğun gözünde yumuşak bir ışık yaktı.

"Orası da çalışma odasının bir parçası mı?"

Diye sordu Damian, çalışma odasının sağındaki sıkıca kapalı kapıya bakarak.

Hugo'nun gözleri çöktü. Yalnızca koltuğu devraldıktan sonra girebildiği yerdi burası. Sadece Taran Ailesinin reisinin girebildiği bir yer. Taran ailesiyle ilgili tüm gerçekleri içeren gizli bir odaydı.

"Kendini bununla meşgul etme. İçerisi çöp dolu."

Hugo'nun o odayı Damian'a devretmek gibi bir planı yoktu. Damian, Taran'ın efendisi olarak konumunu devralmadan önce tüm izlerini yakacak ve silecekti.

Hugo'nun uzun zamandır yapmayı kafasına koyduğu şey buydu. Taran'ın sırları onunla sona erecekti.

"İstediğin gibi etrafa bakabilirsin. Kitap okumak istiyorsan, istediğiniz zaman gelip okuyabilirsin.''

"Evet! Teşekkürler."

Çocuk bir süredir gergindi çünkü etrafa bakınmak istiyordu, izin verilir verilmez hızla kaçtı ve her yere bakmaya başladı.

Çocuğun çılgınca sağa sola hareket ederek çalışma odasını taradığını izlerken Hugo'nun gözlerinde bir sıcaklık vardı.

Bir süre sonra, çocuk raflardan bir kitap çıkardığı ve kendini tamamen okumaya kaptırdığı için Hugo çalışma odasından ayrıldı ve çocuğu yalnız bıraktı.

Ofisine girmek üzereyken aklına bir kez daha 'Lucia' ismi geldi. Kaşlarını çattı ve kapının kolunu tutarak ayakta dikildi. Bir süre sonra içeri girdi.

***

Sabahtan itibaren, Düşes'in ev sahipliği yaptığı bahçe partisine katılmak için Roam'a doğru giden bir araba kuyruğu vardı.

Düşes her zaman küçük çay partileri düzenlediği ve asla balo olmadığı için, bu bahçe partisi birçok nesile ev sahipliği yapacaktı.

Yaşlı kadınlardan evli olmayan kızlara kadar çeşitli yaş grupları vardı, katılımcılar da farklıydı, kuzey yüksek sosyetesinde tanınmış kişiler, tanınmayanlar, vasalların ailelerinden ve aileleri olmayan  vasallardan oluşuyordu. 

Bugün davet edilen herkes, Düşes'in önceki çay partilerinden birine en az bir kez davet edilmişti.

Düşesin çay partileri, küçük bir grup insanla tekrarlanan değiş tokuşlar değil, çeşitli insan gruplarıyla belirgin şekilde geniş toplantılardı.

Düşesin yüksek toplumdaki değerlendirmesi kişiden kişiye değişiyordu.

Görkemli ve lüks bir balo hayal edenler pişmanlıklarını dile getirirken, yüksek sosyetedeki etkili isimler Düşes'in girişken olmayan tavrını tercih etti.

"Davetiniz için teşekkür ederim."

"Hoş geldiniz. Gelebildiğinize sevindim."

Lucia, geldiklerinde hanımları teker teker  karşıladı ve onları hafif bir kucaklamayla selamladı.

İnsanlarla sürekli göz göze gelmek ve içeri girerken onlara gülümsemek çok yoğundu ama biraz boşluk bulunca hemen hizmetçisine seslendi.

"Damian geç kalıyor. Gidip hala hazır olup olmadığını kontrol et ve bana rapor ver."

"Evet, leydim."

Bahçenin geniş alanına dizilmiş düzinelerce yuvarlak masa vardı. Beyaz dantelli masa örtüleri ile kapatılmışlardı ve her masa bir vazo ile süslenmişti.

İnsanların serbestçe oturmasına izin veren belirlenmiş koltuklar yoktu. Katılımcılar bunu anladılar ve birer birer masaları alarak ikili ve üçlü gruplar oluşturdular.

Göz açıp kapayıncaya kadar bahçe kadınların konuşmaları ve kahkahalarıyla doldu. Dışarıda bir program planlamak için gerçekten güzel bir havaydı.

Güneş ışığı orta derecedeydi ve neredeyse hiç rüzgar yoktu. Soğuk mevsime girmiş olmalarına rağmen bugün oldukça rahattı.

Yüksek atmosfer hanımların yüzünü kahkahalarla doldurdu.

"Leydi Milton. Hoş geldin, içeri gel."

"Davetin için teşekkürler, bugün hava çok güzel ve partinin çok güzel olacağını biliyorum."

Kate'in yalnız geldiğini doğruladıktan sonra Lucia pişmanlığını dile getirdi.

"Madam Michelle seninle gelmemiş."

"Evet, gelmek istedi ama bugünlerde sağlığı pek iyi değil."

Kontes Corzan'ın enerjisi gün be gün yaşlandıkça azalıyordu ve Kontes Corzan onun için bir öğretmen gibi olduğu için Lucia'nın yüreğinde bir huzursuzluk vardı.

"Bir ara onu görmeye gitmeliyim."

"Bunu yaparsan büyük halam çok memnun olacaktır."

Bir hizmetçi çabucak Lucia'nın yanına geldi ve ona haber verdi.

"Genç Efendi birinci kattaki salonda bekliyor."

Lucia izin isteyip içeri girerken Kate endişeli bir şekilde ona baktı. Lucia'nın bahçe partisinde Damian'ı tanıtma planını önceden biliyordu.

Kate endişelerini temkinli bir şekilde dile getirmişti ama Lucia'nın bu konudaki düşünceleri kesindi ve fikrini değiştiremezdi.

'Bunun yolunda gidip gitmeyeceğini bilmiyorum.'

Gayrimeşru çocukların soyluluk kazanması sorununu erkeklerin tutumundan çok kadınların tutumu belirlemiştir. Hiç kimse birdenbire dışarıdan birinin gelip şanslarını elinden alıp yasal eşin çocuğunu geçtiği bir duruma düşmek istemezdi.

'Lucia bir prenses olarak doğdu ve sonra Düşes oldu. Asil eşlerin zihniyetini anormal derecede bilmiyor gibi görünüyor. Zihniyetlerini bilmemesinden ziyade, arzularından kopuk biri olduğunu mu söylemeliyim?'

Kate çok çeşitli insanlarla etkileşime girmişti. Aynı fikirde olurlarsa, statüleri ne olursa olsun insanlar arasında ayrım yapmazlardı.

Bu nedenle, doğal olarak, yüksek statüye sahip bir kişinin ve düşük statüye sahip bir kişinin temel tutum açısından nasıl farklılık gösterdiğini karşılaştıracak çok şey vardı.

Asil hanımlar olarak dünyaya gelen, hiç zor bir gün yaşamamış, bu şekilde evlenmiş, asil hanımlar gibi yaşamış ve çok dar bir görüşe sahip tipik kız çocukları.

Kötülükleri yoktu ama en başından beri başka bir şey de bilmiyorlardı. Kibirli, telaşlı, son derece gururlu ve bencildiler. Statü farkı dışında, hemen hemen aynıydılar.

Lucia, bu tür hanımların özelliklerini bilmiyor değildi. Bazen konuşma sırasında şaşırtıcı derecede keskindi. Ancak mantık ile kavramak, kalp ile kabul etmekten farklıydı. Kate için Lucia merak uyandırıcıydı.

İlk defa böyle bir pozisyonda Lucia gibi birini görüyordu. Lucia kendi isteğiyle kendini ifşa etmeyecek ve kimsenin üstüne çıkmayacaktı. Alçakgönüllü gibi davranmıyordu, bu onun doğasıydı.

Hiçbir iddia, hiçbir yalan dolanı yoktu, bir şey söylerken bile sözlerinin muhatabını dikkate alarak söylerdi.  Bu yüzden Kate kendini en çok onun yanındayken rahat hissediyordu.

Kate'in ifadesi, bir grup misafir içinden başını sertçe kaldırmış yaşlı, soylu bir kadın gördüğünde karardı.

Galler Kontesi, kuzey sosyetesinde iyi bilinen bir şahsiyetti. (Kate'in) büyük halasına birçok insan saygı duysa da, büyük halasının gerçek etkisi o kadar önemli değildi.

Bunun nedeni büyük halasının bu kadını sevmemesiydi. Galler Kontesi ve büyük halası her konuda aşırı zıt kişilerdi. Aslında, ikisi arasındaki ilişki hiç de iyi değildi.

Galler ailesi, Kuzey'deki en prestijli ve zengin ailelerden biri olarak kabul edildi. Galler Kontesi nüfuzunu sonuna kadar kullandı ve insanların ona akın etmesinden keyif aldı.

'Büyük halam, faaliyetlerinin durma noktasına geldiğini ve bu günlerde daha çok çırpındığını söylemişti.'

Galler Kontesi ata binmeyi sevmediği için binicilik alanında hiç bulunmadı. Ancak etrafa yayılan söylentilere göre, Lucia'nın Damian'ı binicilik alanına getirdiğini ve onu insanlarla tanıştırdığını duyduğunda, şöyle demişti:

[Düşes genç biri. Yakınında ona akıllıca öğütler veren biri olmalı.]

'Umarım bugün anlamsız bir drama başlatmaz ama...'

Kate içten içe, görünüşte uysal Lucia'nın ne kadar akıllı ve sağlam olduğunu biliyordu. Bu nedenle, endişeli olmasına rağmen, kaygılı da değildi.

****

Lucia merkez kuleye girdi ve Damian'ı olduğu yerde oyalanırken buldu ve sonra ona yaklaştı.

"Harika görünüyorsun Damian."

Damian, yetişkinlerinkine benzer küçük bir frak giymişti ve mükemmel bir küçük beyefendiye benziyordu. Lucia, babayla oğlunun, fraklarını giymiş yan yana dururlarken onların kollarından tutup parti mekanına girerken hayal etti. 

Hanımlar gözlerini onlardan alamazdı. Bunu hayal etmek bile onu mutlu bir şekilde gülümsetmişti.

"Biraz... boğucu." (Damian)

"Yakında alışacaksın. Misafirler geldi hadi gidelim." 

Damian kıpırdamadan durdu ve yere çivilenmiş gibi hareket etmedi.

"Lucia, bunun hakkında ne kadar düşünürsem düşüneyim, ben..."

"Damian, bundan sonra birçok insanın önünde durmak zorunda kalacaksın. Bugün sadece başlangıç. Kendini baskı altında hissetmene gerek yok, etrafında biri yaramazlık yaparsa bana söylemen yeterli. Onlara bir ders vereceğim."

Damian karşılık olarak boş boş baktı ve Lucia elini beline koydu.

"Bana inanmıyor musun? Tamam. Onun yerine babana söylerim. O korkunç bir insan, bu yüzden onlara iyi bir ders verecektir."

Çocuğun dudaklarında küçük bir gülümseme belirdi.

"Hadi gidelim."

Lucia uzanıp Damian'ın elini tuttu ve çekti. Damian bu ani temas karşısında irkildi. Elini tutan ele baktı ve itaatkar bir şekilde takip ederek yürüdü. Yumuşak ve sıcak bir eldi.

Bakışları yavaşça onun ellerinden kollarına ve sırtına kaydı. Ondan ışık gelmiyordu ama Damian'ın gözleri kamaşmıştı. Onun parlaklığı karşısında sersemlemişti ve gözlerini ondan alamıyordu.

Partinin sahibi Düşes göründüğünde, gürültü yavaş yavaş azaldı ve mekan sessizleşti.

Lucia, muhteşem ve rengarenk giysiler içinde oturan çeşitli yaşlardaki hanımlara baktı ve bir selamlama ile partinin başladığını duyurdu.

''Bugüne katılmak isteyen herkese teşekkür etmek istiyorum. İlk defa bir yerde bu kadar çok insanı bir araya getiriyorum, bu yüzden biraz gelişmemiş olabilir ama umarım hepimiz iyi vakit geçiririz.''

Bugün katılan hanımlar arasında Lucia'dan daha yaşlı ve nüfuzlu olanlar hafifçe başlarını eğdiler.

"Ve bugün hepinizle tanıştırmak istediğim biri var. Damian, dışarı çık."

İnsanların görüş alanından saklanan Damian, Lucia'nın çağrısı üzerine yürüdü ve yanında durdu.

"Hepiniz onu çok iyi biliyorsunuz. Gelecekte, Genç Lord, Dük'ten sonra Taran'ın efendisi olacak. Henüz genç ama selam vermesini istedim ve onu çağırdım.''

Çoğu, çocuğun görünüşü karşısında şaşkınlıklarını gizleyemedi. Kalabalık bir süre sessiz kaldıktan sonra kıpırdandı. Kafası karışık olanlar çoğunlukla bekarlar veya genç eşlerdi, yaşlı eşlerin ifadeleri ise sertleşti.

Bunun ortasında, bir kişi yüksek bir ses çıkararak çay fincanını ağır ağır bıraktı. Galler Kontesiydi.

İfadesi soğuktu ve elini dizlerine indirdi, ağzı sımsıkı kapalıydı. İnsanların bakışları Kontes'e kaydı.

Kontes'in ifadesinde herhangi bir hoşnutsuzluk yoktu. Sadece sessiz ve ifadesiz kaldı. Kontes'in sessizliği uzadıkça, etraftaki insanların ifadesi yavaş yavaş sertleşti.

***

Bahçe partisinin başladığı sıralarda, Hugo ofisinde belgeler üzerinde çalışıyordu. Jerome her zamanki saatinde çayla geldiğinde Hugo onu sorguladı.

"Parti iyi gidiyor mu?"

"Evet, neredeyse tüm konukların geldiğini duydum."

''Davet edilen ama gelmeyen biri var mı?''

Davetiye alma ve önceden iletişim kurmadan katılmama eylemi organizatöre hakaretti. Korkusuzca böyle bir şey yapmazlardı ama Damian'ı tanıştıracağını söylediği için Hugo biraz endişeliydi.

"Sağlık sorunları nedeniyle gelemeyeceklerini haber veren iki kişi ve biraz geç geleceklerini bildiren iki kişi dışında hepsi hazır."

Hugo başını salladı ve gözlerini masasındaki evrak işlerine çevirdi.

Aniden, 'Lucia' ismi kafasında tekrar belirdi. Adı bir anlığına unutuyordu sonra tekrar aklına geliyordu, isim kafasının etrafında dönüp duruyordu.

Merak ediyordu ama ona sormak istemiyordu, doğrudan sormak çok utanç verici olurdu. Sonuç olarak, belki de oğlanla ikisinin kendi aralarında paylaştığı bir takma ad olduğu aklına gelmişti.

Dün gece karısını kucaklayamamıştı. Lucia bahçe partisi yüzünden erken kalkmak zorundaydı ve Hugo ona hiç dokunmayacağına söz verdi, bu yüzden gerçekten sadece ona sarılıp uyudu.

Karısı tatlı bir şekilde uyudu, uyuyamayacak kadar alevlenmiş olanı umursamadan. Herhangi bir güç veya enerji olmadan, Hugo onu yakalamak için hangi yemi atabilirdi?

"Lucia adını hiç duydun mu?"

Hugo bu sözleri bir şikayet gibi acı acı kustu, ama Jerome 'Evet' ile cevap verdiğinde Hugo hızla başını kaldırdı.

"Duydun mu? Kim o?"

Jerome, efendisinin alışılmadık tepkisi karşısında gerildi. Efendisinin bilmemesinin imkanı olmadığını düşünürken kayıtsızca cevap vermişti ama efendisi bilmiyormuş gibi görünüyordu.

'Aman yarabbim. Leydim, Majesteleri neden bunun farkında değil?'

Jerome, içinden hanıma duyduğu hayal kırıklığını dile getirdi.

''…Bunun… Leydinin çocukluk adı olduğunu duydum.''

Efendisi buna cevap vermedi.

Jerome soğuk terler döktü. Efendisi gerçekten bilmiyordu. İkisinin geçen seferki gibi ciddi bir kavga daha yapıp yapmayacağı konusunda endişelenmeye başladı.

''Karım sana doğrudan mı söyledi?''

"Hayır, Leydi Milton'ın hanıma bu isimle hitap etmesini tesadüfen duydum ve leydiye bunu sordum."

"Peki. Gidebilirsin."

Jerome gittikten sonra ofis sessizleşti ve Hugo oturup önündeki kağıda baktı ama kağıttaki kelimelerin hiçbiri beynine girmiyordu.

Baron Milton'ın kızı biliyordu, Damian biliyordu, Jerome bile biliyordu ama sadece kendisi bilmiyordu.

Hugo bir kez daha şok oldu. Karısının kalbi hala sıkıca kapalıydı ve kilit altındaydı. Belki gelecekte de böyle olmaya devam edecekti.

[Seni asla sevmeyeceğim]

[Bittikten sonra hiçbir şey yok.]

Hugo kalemi ve kağıdı ellerinin arasına bıraktı, başını elleriyle kenetledi ve kafasını masaya bıraktı. Sanki üzerine büyük bir kaya bastırıyormuş gibi göğsü sıkıştı.

Sonu görünmeyen bir çölde dolaşmak gibiydi. Kardeşinin ölümünden beri ilk kez istediği bir şey buldu ama bu asla elde edemeyeceği bir şeydi.

Belki de bu, ulaşamayacağı bir meyveye bakarken açlıktan ölen bir adamın çaresizliğiyle karşılaştırılabilirdi. Derin nefesler almasına rağmen tıkanmış göğsü bir türlü gevşemiyordu.

Kardeşinin ölümünden sonra dünyası yavaş yavaş renksizleşti. Sıkıcı ve anlamsızdı. Ancak ne zaman başladığını bilmiyordu ama son zamanlarda dünyanın yorucu olduğunu düşünmemişti.

Bir noktada dünyası rengarenk oldu ve durmuş gibi görünen kalbi yeniden atmaya başladı. Onu kaybederse, dünyası tekrar ölecekti. Karısı olduğu sürece onu bırakamazdı.

Ancak, evlilik kalbi bağlayamadı. Dünyadaki hiçbir sözleşme bunu yapamazdı. Lucia kalbi henüz bir başkasına verilmemiş olsaydı, Hugo buna dayanabilirdi.

Ancak, ya kalbini başka birine verirse? Ya kalbini bir başkasıyla paylaşırken bedenini ona verirse?

Zihnindeki karanlığa puslu bir şekilde batarken gözlerini kapadı. Kapısının çalınma sesi onu gerçekliğe geri döndürdü.

En çok cevap vermek istemediği Ashin, aceleyle ofisine girdi.

"Majesteleri, bir salgının patlak verdiğiyle ilgili acil rapor."

Hugo içini çekti. Ne kadar da yorucu. Duygusallaşmasına bile izin verilmiyordu. Kuzey toprakları çok geniş bir topraktı, bu yüzden bir olay dinlenmeden diğeri gerçekleşiyordu.

Tıpkı su sızıntısı olan eski bir gemiye binmek gibi, deliklerden biri tıkandığında su başka bir yerden gelirdi. Her şeyi kontrol altına almak isteyen kalbini zar zor toplamayı başardı ve içine biraz heves yerleştirdi.

"Bu havada ne salgını var?"

"Bildirildiğine göre, tımardaki düzinelerce insan aynı semptomlardan şikayet etti ve hastalık gruplar halinde ortaya çıktı. Atla sadece üç dört saat uzaklıkta olan bir yer olduğu için durumu takip etmeye devam etmedim ve sizinle iletişime geçtim.''

Hugo hemen ayağa kalktı. Gerçekten salgın olsaydı, Roam'a yayılmasının sonucu en kötüsü olurdu.

"Hemen yola çıkacağım. Şövalyeleri hazırda beklet ve ata binebilen doktorlar getir."

"Anlaşıldı. Sör Philip şu anda uygun bir şekilde Roam'da kaldığına göre, Sör Philip'ten hazırlanmasını rica edebilir miyim?"

Hugo kaşlarını çattı.

"Şu yaşlı adam dışında... Philip hariç. Başka bir doktor bul."

Ashin razı oldu ve geri çekildi.

Hugo belgeleri kabaca masasına yerleştirdi ve bir süre sonra ofisinden ayrıldı. Bu haberi alan Jerome, efendisinin isimsiz beyaz atını çabucak dışarı çıkardı ve onu bekledi.

Hugo aceleyle şövalyelerinden birine acilen bir doktor bulup getirmesini emretti, sonra o önce diğer şövalyeleriyle birlikte yola çıktı.

Ç/N: Hugo'ya da bazen üzülmüyorum değil ama bunlar işte hep Lucia'nın o önceki bedduasından işte Hugo ne yapacaksın ahahaha Bu arada bir sonraki bölüm drama var arkadaşlar 

Önceki Bölüm                                                                                                Sonraki Bölüm

 Lucia - 40. Bölüm 

Aşk, Anlayış ve Aile (2)

Öğleden sonraydı ve çay kokusu burnuna geldiğinde Hugo ofisinde belgeler üzerinde çalışmakla meşguldü. Birinin içeri girdiğinin bilincindeydi ama başka bir şeye odaklanıyordu, bu yüzden fazla dikkat etmedi.

Bir süre sonra başını kaldırdı, Jerome'un ayrılmadan önce sessizce yerleştirdiği çay bardağına baktı, sonra kalemini masaya bırakıp sandalyesine yaslandı. Çay bardağını aldı ve kısa bir mola vermeye karar vererek balkona yürüdü.

Yaklaşan partiden dolayı bahçe, etrafta meşgul olan bir sürü insanla doluydu. Hugo karısını arayarak bahçeye baktı.

Onu çok geçmeden bahçenin bir köşesinde buldu ama yalnız değildi. Siyah saçlı bir çocukla-Damian ile birlikteydi.

'Birbirleriyle gerçekten arkadaş canlısılar.'

Hafifçe kaşlarını çatarak kendi kendine mırıldandı. Objektif olarak ele alındığında, ilişkileri birbirlerine asla çok yakın olamayacakları bir ilişkiydi.

Hugo Lucia'nın Damian'ı bahçe partisine götürmesi konusunda biraz endişeliydi çünkü hatırı sayılır sayıda insan Lucia'nın niyetinden şüphe duyacaktı.

Hugo ona bu düşüncelerini anlatmayı düşündü ama bu fikri bir kenara itti. Lucia en azından bu kadarını bilirdi, aptal bir kadın değildi.

Damian'ın onunla iyi geçinmesi de oldukça ilginçti. Pek sosyal bir çocuk değildi ama birkaç hafta içinde itaatkar bir köpek yavrusuna dönmüştü.

Uşağı Jerome bile aynıydı. Sürekli etrafta "Hanımım", "Hanımım", diye dolanıyordu.

Karısı insanları kendi tarafına çekme konusunda inanılmaz bir yeteneğe sahip görünüyordu. Düşmanı olmasındansa onu seven daha çok insan olması kesinlikle çok daha iyi olsa da, Hugo nedense içten içe hoşnutsuz hissediyordu.

'Onlar ne yapıyor?'

Bir süredir ikisi de yere çömelmişti ve kafaları birbirine dönüktü. Hugo ne yaptıklarını ve çok uzakta olduğu için de yüzlerini tam olarak göremiyordu.

'Bu ikisi ne halt ediyor orada?'

İçten bir şekilde homurdandı.

'Bensiz.'

Son sözler gerçekten kalbinden geçenlerdi ama çok çocuksu olduğu için bunu kendine bile söyleyemedi.

***

Lucia ve Damian, eğlenceli bebek tilkiyi izlemeye o kadar dalmışlardı ki, başka hiçbir şeye pek dikkat etmiyorlardı. Koca kulaklı sarı tilkinin garip adımları vardı, yürürken sendeledi.

İkisinin arasından kaçmaya çalıştığında, tek elle nazikçe bloke edildi. Kaçmaktan vazgeçmesi, oturması ve kuyruğunu kovalamaya başlaması uzun sürmedi.

[Bir tilki için ender görülen cinsten, yumuşak huylu ve nazik. Onu evcilleştirmek kolay olacak.]

Bu, Kate'in yardıma gönderdiği deneyimli yetiştiricilerin tilkiye baktıktan sonra yaptıkları ortak yorumdu.

"Bir isme karar verdin mi, Damian?"

''Lucia, benim isim vermem gerçekten uygun mu?''

"Tabii ki. Adını sen verirsen sevinirim."

Lucia, birkaç gün önce ondan tilkiye bir isim vermesini istedikten sonra, Damian bir süre bunun için endişelenmiş ve ders çalışırken bir yandan da  her türlü sözlüğü karıştırmıştı.

"O zaman... Asha olsun." (Damian)

"Asha? Bir anlamı var mı?'' (Lucia)

"Tıpkı ismin kendisi gibi... Güçlü bir canlılığa sahip olmasını ve uzun ömürlü olmasını istiyorum." 

"Asha. Bu iyi bir isim."

Lucia tilkiyi kaldırdı ve Damian'a uzattı.

"Madem bir isim verdin, tut onu. Sadece bakma."

"Lucia, ben..."

"Acele et. Düşecek bak."

Havada kalma süresi uzadıkça yavru tilki ellerinde çırpınmaya ve kıpırdanmaya başladı. Damian, onun düşeceğini duyduğunda, çabucak uzandı ve tilkiyi dikkatlice kollarına aldı.

Asha uzun burnunu kaldırdı, bir an çocuğa baktı, sonra kollarında gevşedi. Kollarındaki küçük hayvanın vücut ısısı ve hızlı kalp atışlarının sesi Damian'ı şok etti. Bu onun için yeni bir duyguydu.

Duyguları karmaşıktı ve vücudu titriyordu. Şu ana kadar hayatta olmanın ne demek olduğunu bilmediğini hissetti.

"Garip hissediyorum." (Damian)

"Neden?"

''Sadece… Nefret ettiğimden değil ama garip hissediyorum. Göğsüm biraz dikenli hissediyor…''

Tilkiyi tutarken kollarına ne kadar güç vermesi gerektiğini bilmeyen Damian'a bakan Lucia gülümsedi.

"Damian, bu duygu onun sevimli olduğunu düşündüğün anlamına geliyor."

''Sevim...li?''

"Evet. Annenin de sen doğduktan sonra seni kucağına aldığında hissedeceği türden bir duygu bu. Bir şeyin çok sevimli olduğunu hissediyorsan, kalbin gıdıklanır"

Damian bir süre sessizce tilkiye baktı, ifadesi tarif edilemezdi. Tilki kollarında kıvrandı, kendini daha rahat bir pozisyona ayarladıktan sonra çenesini çocuğun kollarına dayayarak gözlerini kırptı.

Damian parlak bir şekilde gülümseyerek Lucia'ya bakmak için başını kaldırdı. Bu bir çocuğun saf gülümsemesiydi, içinde hiçbir karanlık saklı değildi.

Her zaman katı ve sert olan çocuğun ilk kez kaygısızca gülümsemesi, Lucia'ya onu derinden etkileyen bir duygu patlaması gönderdi.

Bakışları Damian'ınkilerle buluştu ve Lucia da ona gülümsedi.

Biraz uzakta, Hugo'nun onlara bakan kırmızı gözleri şiddetle titredi. Merakını yenemeyerek sonunda ofisinden ayrılmıştı.

Bahçenin çömelmiş oldukları köşesine doğru yürüdü ve biraz uzaklarındayken, neden başka hiçbir şeye dikkat etmediklerini görebildi.

'O nedir?'

Küçük canavarın etrafta gezindiği ve ikisinin dünyada daha önce hiç görülmemiş bir hazine gibi ona odaklandığı manzara ortaya çıktı.

Biraz daha yaklaştığında konuşmalarını duyabiliyordu.

'Bir canavara isim vermek mi? Gereksiz bir hareket.'

Bunca yıl bindiği beyaz atın hala adı yoktu.

'…Lucia mı…?'

Kaşını çattı.

Akşam yürüyüşe çıktıklarında bu ismi duyduğunda, yanlış duyduğunu düşünmüştü ama yine de isme karşı biraz hassastı ve bu sefer de kesin ve net bir şekilde duydu.

Damian neden ona bu isimle hitap etsin ki?

Düşes değil, anne değil ve onun adı bile değil. Hugo yürümeyi bıraktı, düşünmek için kıpırdamadan durdu ama bir sonuca varamadı, bu yüzden yolculuğuna devam etti.

Ancak birkaç adım sonra ayak sesleri tekrar durdu.

Çocuğun güneş ışığı kadar parlak gülümsemesine baktığında kalbi sıkıştı, göğsünü ısırıcı bir acı doldurdu.

'Hah...'

Hüzünle içini çekti.

'Bu sensin.'

Güçsüzce gülümsedi. Çocuğun gülümsemesi, kardeşinin tanıştıkları gün ona verdiği gülümsemeye çok benziyordu.

Hugo yalnızca şimdiye kadar fark etmemişti ama özlediği kardeşi her zaman yanındaymış gibi görünüyordu.

****

Hugo'nun hafızası Damian'la tanıştığı ilk güne geri döndü, sahne hala canlı bir şekilde zihninde çizilmişti.

Bir gün Philip, henüz düzgün yürüyemeyen garip bir küçük çocuğu getirdi. Açıklanmasa bile, çocuğun siyah saçları ve kırmızı gözleri Taran soyuna özgü özelliklerdi.

Çocuğu Jerome'un ellerine bıraktı ve Philip ile yalnız kaldığında şiddetle sorguladı.

[O nedir?]

[O genç efendi Hugo'nun oğlu.] (Philip)

İlk başta, diyecek söz bulamadı, sonra öfkelendi. Oğlu mu? Bir kan bağı olmadan, Taran kanından bir çocuk asla doğmazdı.

[Aptal olma. O ölü moruk bir yere tohum ekmiş olmalı, kimi kandırmaya çalışıyorsun?']

[Genç efendi Hugo'nun bir sevgilisi olduğunu hiç duymadınız mı?] (Philip)

Cevap vermeden önce öfkeyle küfretti.

[Ne? Bu yaşlı aptalın numaralarından biri mi?]

O kadar sinirliydi ki deliriyormuş gibi hissetti.

[Hayır öyle değil . Genç efendi Hugo ve bayan birbirlerinin kimliklerini bilmeden birbirlerine aşık oldular ve genç efendi Damian aşklarının bir sonucu.] (Philip)

[Aşk mı?!! Saçmalama!]

O anda, ölen kardeşine küfürler savurdu.

'Lanet olası aptal. Her şeyi biliyormuş gibi davrandıktan sonra sonunda yaptığına bak.'

[Çocuğunun doğduğunu neden bilmiyordu?] (Hugo)

Kardeşi bir çocuğu olduğunu bilseydi, kendini öldürmeyi asla seçmezdi.

[Genç efendi Hugo, genç bayanın Damian'a hamile olduğunu bilmeden vefat etti." ]

[Yaşlı moruk da mı bilmiyordu?]

[Evet.]

'Hah. Ona hak ettiği cezayı verdi, yaşlı aptalın cehennemde biraz çileye ihtiyacı var.'

Sinsice kıkırdayarak kendi kendine mırıldandı.

[Çocuğun adı peki? Onu ona sen mi verdin, yaşlı adam?]

[Buna cesaret edemem. Genç efendi Damian'ın annesi ona adını verdi.]

[Annesi mi?]

Alaycı bir şekilde belirtti.

[O benim üvey kız kardeşim olmalı. Ben de burada hepsinin öldüğünü düşünüyordum ama bir üvey kız kardeş varmış. O yaşlı aptal kaç çocuk yaptı?]

[Tıpkı bildiğiniz gibi, ancak çocukluğundan beri bayanın zayıf bir vücudu vardı ve sık sık hastalanırdı. Merhum Dük, sağlıklı bir çocuğu olamayacağına karar verdi ve onu elden çıkarmaya karar verdi. Bu nedenle, ölen Dük genç bayanın öldüğüne inandı.]

[Elden çıkarmak. Ha! Bu tam da o çılgın yaşlı aptalın yapacağı türden bir şey.]

Buz gibi alay etti.

[Yani? Ölmesi gereken bu üvey ablam, onunla nasıl tanıştı da bu aşk oyununu oynayıp bir de çocuk doğurdu?']

[Sadece kaderin gerçekten tahmin edilemez bir şey olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca ilişkilerinde herhangi bir art niyet veya müdahale olmadığına sizi temin ederim.]

[Kader? Ne saçmalık. Çocuğun annesi nerede peki?]

[Doğum yaptıktan sonra vefat etti. Daha detaylı açıklama isterseniz…]

[Yeter.]

Birbirlerinin kimliklerini gerçekten bilip bilmediklerini veya ilişkilerine dışarıdan bir müdahalenin olup olmadığını bilmesine imkan yoktu.

Philip ne kadar gevezelik ederse etsin, bunun gerçek olduğunu garanti edemezdi. Yaşlı adamın saçmalıklarını dinlemek yerine, odağını eldeki soruna çevirdi.

[Yani? Ne şimdi? Neden onu bana getirdin?] (Hugo)

Her ne kadar bu çocuk kardeşinin çocuğu olsa da, o onun ölmüş kardeşi değildi.

Erkek kardeşi, iğrenç eski Dük'ün oğlu olarak doğdu ve kendisi gibi tamamen farklı bir kişiliğe sahipti.

Üstelik, kardeşinin çocuğun doğduğu konusunda bilgilendirilmediği için çocuğu şimdi getirmesi de onu şüphelendirdi.

[O genç efendi Hugo'nun kanından. Onu size teslim etmek doğru olur.]

[Önümde boş boş konuşma, onu al ve git. Etrafımda kalırsa onu ne zaman öldürmek isteyeceğimi bilmiyorum.]

Ancak Philip, Damian'ı ona terk etti ve gizlice ortadan kayboldu. O kadar iyi saklandı ki, izine rastlanamadı.

[Öyleyse o piçin (Philip) öldüğü güne kadar çocuğun tek bir saç telini bile görmemesini sağlayacağım.]

Hugo öfkeyle dişlerini gıcırdattı ve Philip'in Damian'a yaklaşmasını yasakladı.

Zaman geçti ve bir süre sonra Philip gizlice geri döndü ve Damian'la buluşmaya çalıştı ama Damian'ın etrafına yerleştirilen korumaları gördükten sonra, Philip'in bir kez daha ortadan kaybolduğuna dair bir rapor geldi.

O yasak o sırada öfkeyle yapılmış bir şey olsa da, düşününce iyi bir şey olduğunu anladı.

Savaş yüzünden, Hugo bataklık içindeydi ve çok meşguldü, bu yüzden çoğunlukla çocuğa bakması için birini buldu. Bunun çocuğu ihmal etmekten neredeyse hiçbir farkı yoktu.

Birkaç ay sonra Roam'a döndüğünde, hepsi Damian'ı oğlu olarak kabul ediyorlardı. Damian'ın oğlu olduğunu asla kişisel olarak söylememişti ama kimse bir sorun olduğunu düşünmemişti.

Bunun nedeni birbirlerine aşırı benzemeleriydi. İkisi de birbirine o kadar benziyordu ki şüpheye yer yoktu.

Bununla birlikte, Damian'ın görünüşü, Hugo'nun Taran ailesini sona erdirme niyetinin boşa çıkmasına neden oldu.

Hugo'nun Damian'a karşı hisleri son derece karmaşıktı. Kardeşinin bu dünyada bıraktığı tek iz ve yük yığını.

Aşk ve nefret değildi, çocuktan ondan hoşlanmadığı kadar hoşlanıyordu da.

Ancak çocuktaki o gülümsemeyi, kardeşininkinin aynısı olan gülümsemeyi görünce bir şey fark etti.

Tam planladığı gibi, lanetli Taran kanı da onunla birlikte sona erecekti. İkiz kardeşi, Taran kanından asla doğmayacak bir mutasyondu.

Zulüm ve delilik dolu bir kanla doğması gerekiyordu ama Taran soyundan çok farklıydı, nazik, saf ve sevgi dolu bir hayattı.

Ve Damian kardeşinin kanını miras aldı.

Damian liderliğindeki Taran Ailesi tamamen yeni bir şekilde yeniden doğacaktı.

Damian, Hugo'nun yaklaştığını fark etti ve hızla ayağa kalktı. Tilki hâlâ kollarındaydı ve Hugo'nun aniden ortaya çıkışıyla telaşa kapıldı.

Şu anda ders çalışmadığı ve gevezelik etmekle meşgul olduğu için azarlanmaktan korkuyordu.

Hugo kayıtsız bir şekilde çocuğun kollarındaki tilkiye baktı ve sonra Lucia ile konuştu.

"Tilki avı sadece izlemen için değil miydi?"

"Öyle yapma niyetindeydim ama Leydi Milton bana bir tilki bulmama yardım edeceğini söyledi. Hediye olarak aldığımdan bu yana uzun zaman geçmedi. ''

Hugo, Damian'ın kollarında yuvarlanan önemsiz yaratıktan memnun değildi.

'Yani şimdi de kollarında bir canavarla dolaşıyor olacak.'

Önce Damian ile sık sık geziler, şimdi ise bir tilki. Onu yanında tutmanın yolu çok zordu. Kalbinde, gerçekten yapmak istediği şey onu sadece kendisine saklamaktı, böylece onu sadece kendisi görebilirdi.

"Damian."

"Evet? Evet!" (Damian)

Hugo ilk kez Damian'ın adını doğrudan onun önünde kullanmıştı. Daha önce doğrudan Damian'ı çağırması gerektiğinde şöyle derdi;

'Çocuk.'

Ve diğer insanlarla Damian hakkında konuşurken de şöyle derdi;

'Oğlan.'

''Tilki avı erkekler için bir oyun değildir. Kadınlar için önemsiz bir oyun. Tilkiyi efendisine iade et."

Gururla emretti.

Lucia şaşırdı ve ona baktı. Kadınlar için önemsiz bir oyun???

Damian ikisi arasında dönüşümlü bakışlar attı ve ardından tilkiyi çabucak Lucia'ya verdi.

Damian onu teslim ederken, bir süre önceki duyguların hiçbiri yoktu. En ufak bir korku ya da kalıcı bir bağlılık bile göstermedi.

Lucia boş bir gülümseme gönderdi.

"Beni takip et." (Hugo)

"Evet."

Çocuk askeri disiplinli biri gibi çabucak cevap verdi.

"Onu nereye götürüyorsun?" (Lucia)

"Bir konuşma yapacağız. Erkekler arasında." (Hugo)

Hugo tekrar yürümeye başladı, Damian ikisi arasında defalarca dönüşümlü bakışlar attıktan sonra başını Lucia'ya doğru eğdi.

Ardından hızla Hugo'nun peşinden koştu. Genelde sakin olan Damian'ın aksine, bu tavrı açıkça heyecanlıydı.

"Tanrım. Ne? Beni dışlıyorlar mı?''

Lucia'nın dili tutulmuştu. Asla arkasına bakmayan Damian'ın ihanetini hissetti. Bütün çabalarının babasından aldığı tek bir kelimeden daha az olduğu düşüncesi moralini bozdu.

Baba-oğulun arkadan gidişini izlerken, morali bozuk kalbinin kaybolması uzun sürmedi. Birbirlerine çok benzeyen arkadan görünümleri çok sevimliydi. Damian'ın son derece hafif adımlar atarkenki figürüne bakmak da eğlenceliydi.

"Lütfen, kıskanacağım kadar birbirinizle yakınlaşın."

Lucia kendi kendine gülerken bahçedeki işçilere döndü. Yarınki bahçe partisi için daha yapılacak çok şey vardı.


Ç/N: Hugo kıskanç şey seni ahahahha Ve açıkca Damian yine de babacı çıktı ha 

Önceki Bölüm                                                                                                 Sonraki Bölüm