Lucia - 44. Bölüm
Aşk, Anlayış ve Aile (6)
Hugo, yatak odasına girip kanepeye otururken onu kucakladı. Lucia yüzünü onun geniş göğsüne gömdü ve gözyaşlarına boğuldu.
Hugo ritmik bir şekilde sırtını sıvazlarken bir yandan da başını okşadı. Lucia'nın hıçkırıkları durmadı, daha da arttı. Ağlaması sadece bahçe partisi yüzünden değildi. Lucia kendisi bile neden bu kadar çok ağladığını bilmiyordu.
Sadece üzgündü ve Hugo'nun nazik tesellisi karşısında gözyaşları durmayı reddetti. Lucia 12 yaşında saraya girdiğinden beri ağlayamıyordu ve şimdi bu kadar çok ağlaması sanki içindeki tüm birikmişliklerin salınması gibiydi.
Hugo hiçbir şey söylemeden nazikçe sırtını okşadı ama içinden köpürüyordu. Zayıf görünse de, Lucia'nın ne kadar güçlü bir insan olduğunu biliyordu. Onun böyle ağlaması için ne olmuş olabilirdi ki?
Boş zamanlarında ne yapacaklarını şaşırmış o eşler akıllarını kaybetmiş olmalılardı. Dokunamayacak kadar değerli olan kadınına bunu yapmaya nasıl cesaret ederleri? Onları buna pişman edecekti. Derin öfkesi sürekli artıyordu.
Uzunca bir süre sonra, Lucia onun kollarında öne doğru eğildi ve ağlaması sona ermek üzereydi. Hugo hiçbir rahatlatıcı söz ya da ağlamamasını söylemeden sadece ona sarıldı, ancak Lucia onun bu tavrından dolayı çok rahatladı.
Lucia başını kaldırdı, bakışlarını ona sabitledi ve Hugo aşağı bakıp onunla göz göze geldi.
"Daha fazla ağlamıyorsun?"
Lucia başını sallarken az çok utandığını hissetti. Kendini tutamayarak böyle ağladıktan sonra, biraz hafiflemiş hissetti.
"Elimi yüzümü...yıkamalıyım"
Gözyaşlarıyla dolu yüzünü ona göstermekten utandı. Ayağa kalkmaya çalışırken Hugo onu tuttu ve ıslak bir havlu uzattı. Lucia ağladığı için farkında değildi ama bu sırada bir hizmetçi içeri girmiş ve havluyu nazikçe yanına koymuştu. Lucia havluyu aldı ve yüzünü özenle sildi, sonra aşağı baktı ve Hugo'nun gömleğinin önünün gözyaşlarından ıslanmış olduğunu gördü.
"Islanmış... benim yüzümden."
Lucia bir an tereddüt etti, sonra uzanıp gömleğinin düğmesini açtı. Düğmeleri teker teker çözerken, adamın belirgin göğüs kasları yavaş yavaş ortaya çıktı ve elleri gitgide daha fazla titremeye başladı. Orta kısma geldiğinde kalbi çok hızlı atıyordu ve elini çekti.
"Üstünü değiştir..."
Hugo cümlesinin ortasında onun bileklerini tuttu. Lucia şaşkınlıkla ona baktı ve adamın gözlerinin tehlikeli bir şekilde parladığını gördü.
"Çıkarmayı bitir." (Hugo)
Lucia titreyen gözlerle ona dik dik baktı, sonra sertçe yutkundu ve titreyen elleriyle adamın diğer düğmelerini açmak için uzandı. Son düğme çözüldüğünde, bilinçsizce ellerini çıplak göğsünde gezdirdi. Teninin sıkılığından etkilendi ve onun ince ve güzel kaslarını görünce kalbi gümbür gümbür atmaya başladı.
Aniden içini utanç kapladı ve hızla ellerini çekti ve ayağa kalkacakmış gibi arkasını dönmeye başladı ama Hugo'nun onun ellerini yakalamak için hareket eden elleri çok daha hızlıydı. Dudakları çabucak onunkilerle buluştu ve dili dudaklarının üzerinde gezindi, sonra tadı üzerinde düşünüyormuş gibi dudaklarını şapırdattı.
"Tuzlu."
Lucia'nın yüzü anında kızardı. Kırmızı gözlerinde ona sabitlenmiş bariz bir kıvılcım vardı. Her zaman tutkulu ve arzulu bakışları ona yapışmıştı ve vücudu bu bakışa duyarlı bir şekilde tepki verdi.
Bir kalbin yüksek sesle çarpması ölçüsünde tatlı ve masum bir tepkiydi. Lucia'nın vücudu sıcaktı, nefesi hızlandı ve bacaklarının arasındaki derin kısım elektriklendi.
Kırmızı gözlerine bakarken, bir keresinde kırmızı rengin çok soğuk olduğunu düşündüğünü hatırladı. Ancak, bunun ne zaman olduğunu hatırlayamadı. Bir noktada, Hugo'nun ona olan bakışları her zaman böyle olmuştu.
'O...yatak odasında bulunduğu kadınlara hep böyle mi bakar?'
Sophia Lawrence'ın ona umutsuzca yapıştığı sahneyi hatırladı. "Dünyada kalan tek erkek Taran Dükü değil," diye kendi kendine mırıldanmış ve dilini şaklatmıştı. Bu yüzden 'dünya bilmediği şeylerle dolu ve başkalarının işine burnunu sokmamak lazım' derler.
Sofia Lawrence'ın duygularını böyle anlayabileceği bir günün geleceğini düşünmemişti. Böyle bir bakışı görüp aniden soğuklukla karşılaşınca dayanabilecek bir kadın olup olmadığını merak etti. Zaman geçtikçe, Hugo'ya olan sevgisi giderek daha da büyüdü.
Onu sevme ve bir karşılık beklememe kararlılığı, Hugo ona daha şefkatli davrandıkça garip bir şekilde sarsıldı. Bir gün onun nefret ettiği türden yapışkan bir kadın olacağından korkuyordu.
'Böyle iyi.'
Lucia şimdilik, yeterince mutluydu. Hugo çok sevecen ve tutkulu bir kocaydı. Daha fazlasını istemek açgözlülük olurdu. Lucia bu şekilde kendini teselli etti.
Lucia iki elini onun omuzlarına koydu ve kendi vücudunu yukarı kaldırmak için onu aşağı doğru itti. Gözleri ona sabitlenmişken, Hugo'nun başı doğal olarak onun gözleriyle buluşmak için yukarı kalktı. Ona yukarıdan bakma hissi, Lucia'ya yabancı ve tuhaf bir üstünlük duygusu verdi.
Hugo'nun omuzlarına daha fazla bastırdı ve onu öpmek için başını eğdi. Hugo'nun ona her zaman yaptığı gibi alt dudaklarını nazikçe ısırdı ve diliyle dudaklarını yaladı. Çok geçmeden, dikkatlice başlatılan öpücükler yavaş yavaş kışkırtıcı hale geldi. Hugo hareketsiz kaldığı için, Lucia dudaklarını ovuştururken daha canlı davrandı.
Dudakları ayrıldığında, Lucia az önce yaptığı şeyin utancı içini kapladı ve yüzündeki sıcaklık tüm vücuduna yayıldı.
"Benim yüzümden yemek yemedin. Aç olmalısın…"
Cümlesini bitirmeden önce Hugo boynundan yakaladı ve açgözlülükle dudaklarını yiyip bitirdi. Dudakları bir anda yutuldu ve dili ağzına daldı. Dili çekinmeden ağzının içini karıştırırken, Lucia'nın gömleğinin yakalarını tutan elleri titredi.
Öpücük Lucia'nın nefesini kesecek kadar uzundu. Uzaklaştığında, nefes almaya başladı.
"Şu an yemekten mi bahsediyorsun?"
Beni böyle karıştırdıktan sonra mı? Hugo vücudundaki sıcaklığın yükseldiğini hissederek homurdandı.
"…Ben de açım." (Lucia)
Hugo derin bir iç çekti. Bir ya da iki kez yemek yememesi kendisi için gerçekten önemli değildi gerçi...
''…Aç kalmana izin veremem.''(Hugo)
Hugo onu böyle taşıdı ve yatak odasına bağlı olan misafir odasına çıktı. Masada önceden hazırlanmış iki kişilik yemek vardı. Yemek kabaca bitmişti.
Aç olan Lucia daha fazla yiyemedi ve çatalı bıraktı ve aynı zamanda Hugo da yemeğini bitirdi.
****
Lucia hizmetçiyi çağırdı ve Hugo için bir yedek kıyafet getirilmesini istedi. Bir süre kanepede oturdu, gömleğini değiştirirken tamamen onu izlemeye daldı. Açıkta kalan üst vücuduna baktığında, hayallere kapıldı.
Tıpkı onun vücudunun her yerini okşaması ve yalaması gibi, Lucia da onu yatırıp tadına bakmak istedi. Aklında böyle bir düşünce belirdiğinde irkildi ve şaşkınlıkla yerinden sıçradı.
'Sen gerçekten delisin.'
Kimsenin kafasının içine bakamaması büyük şanstı. Çarpan kalbini sakinleştirmek için nefesini ayarlarken, Hugo geldi ve kanepeye onun yanına oturdu.
"Hala iyi hissetmiyor musun?"
"Hayır ben iyiyim."
Lucia başını onun omzuna yasladı. Kolları karşıya geçti, hafifçe omuzlarını kavradı ve kollarını etrafına sardı.
"Senin sayende artık sorun yok. Bu kadar ağladıktan sonra kendimi oldukça tazelenmiş hissediyorum. Hiç böyle bir deneyim yaşadın mı?''
"Bilmiyorum. Daha önce hiç ağlamadım."
Kardeşi öldüğünde, kalbinin yerinden söküldüğünü hissetti ve yalnız kalmak için atından kaçtı ve çığlık attı, ancak gözünden bir damla yaş düşmedi.
Lucia onun hiç ağlamadığını duyunca şaşırmadı. Hugo olduğu için, bu oldukça mantıklıydı.
"Şimdi anlat bana. Ne oldu?" (Hugo)
''…Tıpkı daha önce duyduğun gibi. Bahçe partisi, parti bozma nedeniyle karmakarışıktı. Misafirler, Damian'ı tanıtmamdan memnun olmadılar ama ben kabul etmek istemedim, bu yüzden partiyi dağıttım. Bu genellikle yüksek sosyetede olan bir şey.''
"Eğer yaygın bir şeyse, neden ağladın?"
"Bu...sadece parti yüzünden değildi. Biraz üzüldüm çünkü durumla ilgili yanlış yargım yüzünden Damian'ın incindiğini hissettim."
İnsan biraz üzüldüğü için tükenene kadar ağlar mıydı? Hugo, gözyaşlarına boğulmasının ardındaki psikolojisini anlayamadı, bu yüzden ikna olmasa da geçmesine izin verdi.
"Çocuk o kadar da zayıf değil."
"Evet. Sonuçta o senin oğlun. Ama henüz sekiz yaşında. O daha küçük."
''Bunu başlatan kimdi?''
Yumuşak ve sakin sesinin altında vahşilik gizliydi. Kırmızı gözlerinin derinliklerinden, sanki bir anda atlayıp birinin boğazını parçalayacakmış gibi gaddarlık taştı. Hugh'nun normalde gizli olan doğası uyanmıştı. Lucia'ya acı vereni bulup onlara kan tattırma arzusunu hissetti.
Lucia başını kaldırdığı anda gözlerindeki vahşi canavar saklandı.
"Hiçbir şey yapma." (Lucia)
''…Neyi yapmayayım?''
''Yüksek sosyete bir kadının meselesidir. Sen karışmamalısın."
Eğer Hugo müdahale ederse, tam bir kaos olurdu. Kuzey yüksek sosyetesinin temelleri sarsılacaktı. Böyle bir durum olursa sadece Madam Michelle değil, Kate bile ona sırtını dönebilirdi.
''…''
Hugo somurtup cevap vermeyince Lucia ona seslendi.
"Lütfen bana söz ver. Buna karışmayacağına dair bana söz ver."
"Ben hallederim."
''Hugh! Hayır, bunu benim için yapma. Ne seni suçlayacağım ne de parmaklar beni işaret edecek."
"Kim cesaret edebilir?"
''Hugh!''
Ona yalvarırken Lucia'nın titreyen gözlerinin görüntüsüne karşı koyamadı.
"…Peki."
"Söz mü?"
"Tamam dedim."
Hugo içten içe homurdanıyordu. Boş boş durmak ve hiçbir şey yapmamak istemiyordu. Lucia'nın sesleri çıkmayana kadar üzerlerine tamamen basmaya yüreği yoktu.
Hugo başka şeyleri bilmiyordu ama insanları ayaklarının altında ezmekte kendinden çok emindi. Ancak bunu ona gösteremedi ve yeteneğini kanıtlayamadı.
"Ne yapacaksın?" (Hugo)
"Hala düşünüyorum. Aceleci bir misilleme yapmayı düşünmüyorum.'' (Lucia)
''Olayın soğuyup dağılmasını planlamıyorsun, değil mi?''
"Sessiz kalarak bunu aşacak kadar aptal değilim. Ben hallederim, merak etme."
"Bu kadar karmaşık olan ne? Birkaç kışkırtıcı getir…''
Lucia'nın başı aniden dikleşti, kısılmış gözleri ortaya çıktı ve Hugo ağzını kapattı.
"Bunu tekrar söylüyorum ama sakın böyle bir şey yapma. Bu mevzu erkeklerinkinden farklı. Kadınların dünyası o kadar basit değil.''
Erkek ya da kadın, ikisi de boyunlarını kaybettiklerinde ölürlerdi, bu yüzden Hugo neden bu kadar karmaşık olduğunu anlayamadı. Ancak, itaatkar bir şekilde anladığını söyledi. Uysal karısının bu kadar agresif göründüğünü görmek bir şekilde ürkütücüydü.
"Yani gerçekten yardımıma ihtiyacın yok." (Hugo)
Lucia gerçekten enerjik görünüyordu. Bunu ona tutunacak ve sızlanacak kadar istemese bile, ona şikayet etse Hugo'nun hoşuna giderdi.
"İhtiyacım olursa söylerim." (Lucia)
Hugo, böyle bir günün gelip gelmeyeceğini merak etmekten kendini alamadı. Görünüşe göre bir kez daha onsuz yaşayarak tamamen iyi olacağını onayladığı için, Hugo acı hissetti.
"Neden o gelmeden önce Damian'ı hiç sormadın?"
Tartışmalı olarak, bahçe partisi durumunun nedeni Damian'dı. Hugo, Lucia'nın çocuğun sevimli olduğunu düşündüğünü biliyordu ama görünüşe göre çocuğa karşı hisleri onun düşündüğünden çok daha derindi. Bu yüzden şaşırtıcıydı.
Yakın zamana kadar Lucia'nın Damian ile ilgilenmediğini düşünüyordu çünkü çocuk ile ilgili hiçbir şey sormamıştı.
"İlk olarak çocuktan bana hiç bahsetmedin, bu yüzden çocuk hakkında ilk benim konuşmam gerektiğini düşünmedim." (Lucia)
"Neden?"
"Başkentte seni bulmaya geldiğim gün Damian'dan bahsettiğimde beni uyarmıştın."
''…Öyle mi yaptım?''
"Ve biliyordum ki sırf meraktan sorsam bile niyetimin saf olduğunu görmenin zor olacaktı. Damian'ın ayrıntılarını sorsaydım, niyetimin ne olduğunu merak ederdin."
''…''
Hugo hazırlıksız yakalandı ve hiçbir şey söyleyemedi. Lucia haklıydı. Evlendikten kısa bir süre sonra Damian'a ilgi gösterseydi, Hugo bunu doğal bir ilgi olarak görmezdi. Kişiliği her şeyi içinde kilitli tutacak biri olmasa da, düşünceleri onun düşündüğünden daha derindi.
''Statü yükseltme süreci nedeniyle Damian'ı geri çağırdım.''
"Henüz işlenmedi mi? Belki de benim yapmam gereken başka bir şey mi var?''
"Böyle bir sorun yok ama yasal oğlun olacağı için en azından çocuğun yüzünü bilmen gerektiğini düşündüm. Ve belgeler bana ne kadar zaman önce verilmiş olursa olsun, seninle konuşmadan işleme koymazdım."
Lucia ona bakarken gözleri büyüdü. Hugo biraz hoşnutsuz görünüyordu.
"Ne diyeceğini biliyorum. Sana sormadan halledeceğimi düşündüğünü söyleyeceksin, değil mi?" (Hugo)
Lucia biraz utangaç bir şekilde gülümsedi. Hugo içini çekti.
"Bu doğru. Ben bir haydutum. Böyle düşündüğünü biliyorum."
Lucia, Hugo'nun hafiften asık suratına bakarken biraz üzüldü.
''...seni öyle düşünmüyorum. Gerçekten."
''…O zaman benim hakkımda ne düşünüyorsun?''
"Sen çok yetkin bir lordsun. Buraya gelmeden önce kuzeyin yaşamak için bu kadar rahat ve istikrarlı bir yer olduğunu bilmiyordum.''
"Öyle mi."
Hugo kuru bir şekilde cevap verdi. Övgüsü pek hoş değildi. Yetkili bir lord mu? Bu sözler ondan duymak istediği sözler değildi.