Lucia 68.2
Başkentin Yüksek Sosyetesi (11)
'Bu çocuk neden burada...'
Beth, küçük kardeşinin Düşes'e yürümesini oldukça utanmış bir ifadeyle izledi. Dinlemek utanç vericiydi ve yüzü otomatik olarak ısındı. Erkek kardeşinin kadınları nasıl baştan çıkardığını asla bilmek istemedi.
Düşes bahçeye gittikten sonra, Beth hizmetçilere içecekleri hazırlamaları talimatını vermekle meşguldü ve Taran Dükü geldi. Beth, Dük karısını aradığı için acil bir şey olup olmadığını merak etti ve onunla birlikte bahçeye koştu ve hoş olmayan bir manzarayla karşılaştı.
Beth, yanında duran Taran Dükü'ne bakmak için bakışlarını değiştirdi. Dük'ün genellikle soğuk ifadesi değişmeden kalmıştı. Neyse ki çok kızmışa benzemiyordu.
'Bu aptalı nasıl öldürürüm?' (Hugo)
Beth, Taran Dükü'nün şu anda kafasında erkek kardeşini öldürmeyi düşündüğünü hayal bile edemezdi.
Hugo, alçağın karısına yürümesini izlerken, onu bitirmek için bir düzine yol düşünüyordu. Yüzündeki buz maskesinin altında gözleri şiddetle parladı.
Kısa bir süre önce, Hugo kesinlikle çok iyi bir ruh halindeydi. Onun sarayda olduğunu biliyordu, bu yüzden Gül Sarayı'na gitti ve onun kendisini görünce şaşırdığını görmeyi dört gözle bekliyordu.
Ancak bahçeye girip böyle bir manzara görür görmez morali bir anda dibe vurdu. Kokulu çiçeğinin etrafında bir sinek vızıldıyordu. Göğsünde sakladığı ışıltılı çiçek, tomurcuklanan kokusunun artık saklanamayacağı noktaya ulaşmıştı.
Hugo endişeyle dişlerini sıktı. Lanet olsun. Neden bu kadar güzeldi? Sonunda bu tür serserileri kendine çekti. Onun ne kadar sevimli olduğunu bir tek kendisinin bilmesi yeterliydi. Karısı olan serveti gözetlemeye gelen başka bir piçin değil.
Dıştan, Hugo'nun ifadesi değişmedi ama içten, kanı kaynıyordu ve patlamanın eşiğindeydi. Birkaç derin nefes aldı ve kendini zar zor kontrol etmeyi başardı. Sakinliği bulmalıydı. Kral'ın eniştesini sarayın içinde öldüremezdi.
'Ne? Güzellik tarafından kör mü olmuş? Bu piç gerçekten kör edilmeli, ondan sonra bu tür saçmalıkları bir daha çekemez.'
Hugo, karısını şevkle baştan çıkarmaya çalışan adamın görüntüsüne artık dayanamıyordu. Adam ondan kendisiyle yürüyüşe çıkmasını istediğinde Hugo öne çıktı.
***
Lucia, David'in ısrarla ima ettiği bir randevuyu nasıl geri çevireceğini merak ediyordu. Kuzeydeyken, bir erkeğin flörtünü birbirlerinin onurunu incitmeden nasıl reddedeceğini Kate'den öğrenmeliydi. Kendisiyle ilgisi olmadığını düşündüğü için bu konuya hiç dikkat etmemişti.
"Bu zor. Önceden bir randevusu var.''
Lucia'nın gözleri, her duyduğunda kalbinin çarpmasına neden olan o tanıdık sesi duyduğunda büyüdü. Daha 'ah' diyemeden, onun yanındaydı. Kolunu beline dolayıp onu kollarının arasına aldı.
"Neden sen…"
Lucia yüzünde şaşkın bir ifadeyle mırıldandı. Belini saran eli onu güçlü bir şekilde tutuyordu.
"Karımla ne işiniz var?"
David, Taran Dükü'nün aniden ortaya çıkışına şaşırdı, kadını doğal olarak kucaklamasına bir kez daha şaşırdı ve Taran Dükü'nün söylediği sözler karşısında dili tutularak şok oldu.
"Ka...rım? O zaman, Düş..es?"
David'in gözleri şokla müthiş bir şekilde titriyordu. Kalbini bir anda ele geçiren kadının zaten bir kocası vardı. Bu olamaz. David boş boş Lucia'ya inanamayarak baktı. Onun Taran Dükü'nün -sanki buna alışmış gibi -kucağına sokulmuş görüntüsü, onu bir kez daha şok etti.
David'in bakışları Lucia'dan uzaklaşmadı. Hugo kaşlarını çattı. Aptalın görmesine izin vermek bile israftı.
Öteye dön! Hugo bağırma dürtüsünü bastırdı ve karanlık bir şekilde adama seslendi.
"Sör. Ramis."
David'in bakışları ona döndüğünde Hugo tatmin oldu.
“Karıma bir daha kişisel olarak bu şekilde yaklaşmayın.”
Ve Hugo'nun gözleri şiddetle şunu söylüyordu: Kaybol, çaylak. Tamamen diğerini aşağı gören bakıştı.
David sinirlendi.
"Sözleriniz çok sert. Sadece anlık bir boş konuşmaydı. Evlilik, bir kadının başkasının malı olduğu anlamına gelmez.”
Hugo'ya, karısına tekrar pas atacağını söylüyormuş gibi geldi. Bu adam ölmek için büyük çaba sarf ediyordu. Hugo'nun kırmızı gözleri keskin bir şekilde karardı.
Onu öldürüp sonuçlarına lanet mi etmeliydi? Karısı burada olmasaydı bunu ciddi olarak düşünürdü. İnsanları öldürdüğünü görmesine izin veremezdi.
Genellikle Hugo, David'in dikkate almaya değmez olduğunu düşünüyordu. Adamın sinirlendiği hali tek başına cahil bir köpek yavrusu gibiydi, bu yüzden Hugo onunla bir rakip olarak ilgilenme ihtiyacı hissetmedi. Ancak, bu olayla Hugo, David'i kesinlikle mimledi.
David bilseydi, birkaç kez çileden çıkardı. Şimdiye kadar Taran Dükü için önemsiz bir varlıktı, ancak David'in ilk görüşte aşık olduğu bir kadın yüzünden kara listeye alınacak bir varlık haline gelmişti ve o kadın Taran Dükü'nün karısıydı.
''Ramis Dükü'nün büyük bir yeteneği olmalı. Fazladan bir hayatı varmış gibi yaşayan bir oğlu olduğuna göre.''
Hugo hayatında ilk kez nazik bir tehditte bulundu.
“Ne… ne?”
David küstahça diğeriyle yüzleşti.
Ancak Hugo'nun şeytani kana susamışlığı karşısında boğazı tıkandı ve kelimeler ağzından çıkmayı reddetti. Bu sayısız erkeğin canını alan gerçek kana susamışlıktı. Cesur bir düşman generali bile sadece kuyruğunu indirebilirdi. David'in önceden önceden anlamasına imkan yoktu.
David solgunlaştı, yaprak gibi titredi ve yere düştü. Bu manzarayı gören Taran Dükü dudaklarını alayla kaldırdı. David, kafasına kan hücum ederken başının döndüğünü hissetti. Öfke, utanç, aşağılama. Hayatı boyunca hissettiği karanlık duygular, sınırlarına kadar yükseldi.
Taran Dükü, Düşes'in bileğini tuttu ve onu bahçenin arkasına çekti. İkisi kısa süre sonra gül asmalarının duvarında gözden kayboldular.
Yerde olan David şaşkına döndü. Neden bu duruma düştüğünü anlayamıyordu. Beth kardeşine yaklaştı. Böylesine çirkin bir davranış sergileyen kardeşine içten içe dilini şaklattı.
"İyi misin?"
"Abla! O adamın ne dediğini duymadın mı? Beni öldürmekle tehdit etti!"
"Bu kadar abartmana gerek yok."
Beth kayıtsızca karşılık verdi. Hugo'nun kana susamışlığı yalnızca David'e odaklanmıştı, bu yüzden Beth durumun o kadar ciddi olduğunu düşünmedi. Sadece zayıf kardeşinin Taran Dükü'nün hızına dayanamayacağını düşündü.
"Kılıçla eğitimini düzenli olarak tazelemen gerektiğini söylemedim mi? Ramis ailesi savaşçı bir aile olmasa da, bir dereceye kadar kılıç kullanabiliyorsa şövalyelerin sadakatini elde etmek daha kolaydır.”
“Bu bir kılıç ustalığı meselesi değil! İnsan ne kadar cüretkar olursa olsun, nasıl böyle bir tehditte bulunabilir? Bunu olması gereken bir şey olarak mı görüyorsun?!”
Ne tehdidi? Beth, küçük erkek kardeşinin abartılı ifadesinden memnun değildi. Aslında, Beth biraz öyle düşünmüştü ama David'in aşırıya kaçması yüzünden, o bunu çok da önemli bir şey olarak görmedi. Her şeyde önceliğin kendisi olduğunu düşünen küçük kardeşinin karakterini biliyordu.
"Önce sen kusurluydun. Düşes'e pas atmadın mı?"
"Biliyor muydum ki?!"
"Her neyse, kalk artık."
Beth, kardeşinin yerde oturan acıklı görüntüsüne kaşlarını çattı. David dişlerini gıcırdattı. O da böyle olmak istemiyordu. Bacakları pes ettiğinde ne yapmasını bekliyordu? Bir süre sonra, şaşırtıcı bir şekilde ayağa kalktı.
"Gerçekten Düşes bu mu?"
"Evet. Bugün saraya geldi ve birlikte yemek yedik. Bu yüzden onu bir dahaki sefere gördüğünde kaba olma.”
David'in omuzları çöktü. Gerçekten hayal kırıklığına uğradı. Kaderindeki kadınla tanıştığını düşünmüştü.
"Böyle bir güzellik olduğunu bana neden haber vermedin? O bir prenses olduğu için, önce ablam biliyor olabilirdi.”
"Şimdi de her şekilde saçmalıyorsun. Prenseslerin güzel olup olmadığını öğrenmem mi gerekiyor yani?”
Beth, kardeşinin sızlanmasını soğuk bir şekilde kesti.
“Acil bir şey yoksa, bugün için geri dön. Hala konuğumla ilgilenmem gerekiyor.”
“…Misafir derken Düşesi mi kastediyorsun?”
Onun bariz ilgisini görerek, Beth dilini şaklattı.
"Görünüşe göre Taran Dükü'nün uyarısını hiç anlamamışsın. Bu beyhude çabaya girmek yerine geri dön.”
"Gerçekten? Söyleyecek söz bulamıyorum. Evli bir kadının başkalarıyla konuşamayacağı bir yasa mı var?”
Bir kadına kocasının önünde yürümek elbette kabalıktı. Düelloya başvurmaları için yeterli bir sebepti. Ancak alay etme niyeti olmasa ve bu sebeple düelloya başvurulsaydı, Xenon'un aristokrat kültüründe bu, sınıfsız bir hareket olarak kabul edilecek ve alay konusu olacaktı.
Xenon'un soylularının cinsel gelenekleri çok liberaldi. Kadın olsun erkek olsun, partnerinin sevgilisinin olması boşanma için yeterli sebep değildi. Kültür, erkeğin gayri meşru çocuğuna olduğu kadar, kadının gayri meşru çocuğuna da hoşgörülüydü. Evlendikten sonra bir aşk ilanı almak, dedikodu kaynağı bile olamazdı.
David'in görüşüne göre, Taran Dükü'nün eylemleri çirkindi. Bir kadını kısıtlamak, taşralı hödüklerin eylemiydi.
"Koca açısından, bir erkeğin kendi karısına yaklaştığını kim görse, kesinlikle kötü hisseder."
Beth derinlerde bir yerde konuşurken şaşırmıştı. Taran Dükü'nün tepkisi aşırıydı. Kıskançlığa yenik düşen bir adamın saldırganlığı olduğunu herkes görebilirdi.
'Kıskançlık?'
Beth'e göre Taran Dükü'ne bu kadar yakışmayan bir kelime yoktu.
Ç/N: Hugo'nun iç sesi beni asla hayal kırıklığına uğratmıyor ahahahah