20 Ekim 2022 Perşembe

 Lucia 67.1
Başkentin Yüksek Sosyetesi (10)

Hugo, eve erken gideceği için iyi bir ruh halindeydi.

'Bugün birlikte yemek yiyebilir ve yürüyüşe çıkabiliriz.'

Roam'dayken düzenli olarak birlikte akşam yemeği yerlerdi ama bugünlerde bunu bile yapmak zordu. Gereksiz yere bir şeylerle meşguldü. Eve geldiğinde yapılacak çok işi vardı. Bu düşünceyle, ruh hali biraz karardı ama yine de, eve gitmesi gerçeğini sevdi, bu yüzden ruh hali çabucak aydınlandı.

Koridorun köşesinden döndüğünde belli bir kişiyle karşılaşmasaydı daha da iyi hissedecekti.

'Her nedense, bugün biraz can sıkıcı.'

Hugo, kendisine kocaman açılmış gözlerle bakan Sofia'ya bakarken böyle düşündü. Eve dönüşünün iki kez rahatsız edilmesini istemiyordu.

Sofia, Hugo'nun sadece yanından geçeceğini görünce onu durdurmak için seslendi.

"Majesteleri. Umarım iyisinizdir. Uzun zaman olmuştu."

Hugo, onu toplum içinde açıkça görmezden gelemeyeceği için durmak zorunda kaldı.

"Geç oldu ama evliliğiniz için tebrikler." (Sofia)

"Benden de tebrikler. Bir Kontes olduğunu duydum." (Hugo)

Sofia'nın evlendiği Kont Alvin zengin bir tüccardı. Ekonomik alanda, önem açısından oldukça üst sıralarda yer aldı. Hugo, politika, ekonomi vb. alanlardaki nüfuzlu soylular hakkında sürekli bilgi aldığından, Kont Alvin'in Baron Lawrence'ın kızıyla evlendiğini duymuştu.

"…Evet. Tebriğiniz için teşekkürler. Bugün, Majesteleri Kraliçe ile tanışmak için saraya geldim."

Hugo, Sofia'nın sarayı ne amaçla ziyaret ettiğiyle ilgilenmiyordu. Aklı eve gitmeye odaklanmıştı.

Sofia yine her zamanki gibi güzeldi. Yanından geçenler gözlerini ondan alamıyordu. Sofia'nın güzelliği hem erkeklerin hem de kadınların dikkatini çekti. Kalp kırıklığının acısını yaşadıktan sonra o güzelliğe bir de melankoli duygusu eklendi, erkeklerin yüreğini titretti. Evli olmasına rağmen, Sofia balolara gittiğinde hala birçok erkeğin aşk mektuplarını aldı.

Sofia'nın güzelliği Hugo'nun gözlerine değmedi. Gözleri Sofia'yı görebiliyordu ama kafası karısının düşünceleriyle doluydu. Aksine kadınla konuştukça karısını daha çok özlüyordu. Sofia'nın gözlerinde üzgün bir ifadeyle kendisine baktığını görmedi. 

Soğuk kırmızı gözlerini gören Sofia şok oldu. Hala devam eden sevgisini terk etmemişti, her zaman 'belki...' diye düşünüyordu. Belki uzun bir aradan sonra tekrar karşılaşırlarsa, geçmişin anılarıyla biraz sarsılacağı beklentisi içindeydi.

Ancak, evliliğini tebrik ederken tavrı şüphesiz temizdi. Uykusuz uzun geceler geçiren ve evlendikten sonra bile bırakamayan tek kişi oydu.

"O zaman müsadenizle." (Hugo)

Sofia, onun hiç tereddüt etmeden yanından geçtiğini görünce çaresiz hissetti. Bunun gerçekten son olduğuna dair bir his vardı. Yüreğine sığacak yer kalmamıştı. Bunu bilmesine rağmen, eli onu kendi kendine kavradı.

Hugo durup Sofia'nın kolunu tutan eline baktığında, yüzünde gizli olmayan bir sıkıntı vardı. Sofia şaşırdı ve elini bıraktı.

"Mutlu... musun?" (Sofya)

Cevap vermeden kaşlarını çattı.

Sorusu bu kadar tatsız mıydı? Sofia düşündü ve yanaklarından aşağı bir şeyin aktığını hissetti. Kendine rağmen ağlıyordu. Mendiliyle gözyaşlarını silip yukarı baktığında, adam çoktan uzaklaşmıştı. Ağlayan bir kadına tek bir teselli sözü söylemeden çekip giden adam her zamanki gibi zalimdi.

'Neden ben değilim?'

Sofia onun evliliğini duyduğunda, sanki dünya çöküyormuş gibi bir acı yaşadı. Koşarak ona sormak istedi. Hemen kendi bölgesine gitmeseydi, bunu gerçekten yapardı.

Umutsuzluğa düşen Sofia, Kont Alvin'in teklifini kabul etti. Vazgeçmiş gibi hissetmişti. Her şeyi unutmak istiyordu. Ama bir kaçış yolu olarak seçtiği evlilikte mutluluğu bulamamıştı.

Kocasının zenginliği sayesinde elde edebileceği bolluğa rağmen, Sofia'nın kalbi her zaman boştu. Ne yapsa bitmek bilmeyen sevgisini bir türlü bırakamıyordu.

***

Antoine bitmiş elbise üzerinde kısmi bir ara kontrol yapmak için ziyarete gelmişti ve Lucia'nın sarayı ziyaret ettiğini duyunca heyecanlandı.

“İlk saray ziyaretiniz! Yardım etmeliyim." (Antoine)

"Bu zahmete katlanmak zorunda değilsin." (Lucia)

Taran Dükü tekrar ziyaret etmiş ve çift sözleşme teklif etmişti. Antoine, muazzam olması garanti edilen kâr için motivasyonla doluydu. Altın, ruhunu ateşleyen katalizördü. Antoine zaten ayrılmış müşteriler hakkında hiçbir şey yapamasa da, son zamanlarda onu bulmaya gelen tüm müşterileri geri çevirdi.

Antoine, Taran Düşesi'nin özel tasarımcısı olmayı hedefliyordu.

“Sarayın ilk ziyareti, hayatta bir kez yaşanabilecek bir olaydır! Özel olmalı!”

Kişi ne yaparsa yapsın, ilk sefer denilen şey elbette sadece bir kereydi. Üstelik teknik olarak bu, Lucia'nın saraya ilk gelişi değildi. Lucia evlenene kadar sarayda bir prenses olarak yaşadı. Ancak Lucia, Antoine'ın tutkulu safsatasına yenildi.

Saray ziyaretinin sabahının erken saatlerinde Antoine, savaşa giden bir asker gibi ağır silahlarla donanmıştı.

“Düşes'in Kraliçe ile ilk tanışması olduğu için, saf ve zarif bir tarz en iyisi olacaktır. Düşes genç göründüğü için, bunu tamamlamam gerekecek. Zarif ama evli bir Leydi'ye benzemeyen bir tazeliği ifade etmeli.”

Antoine ilham aldıktan sonra sonunda minik ışıltılı boncuklarla süslenmiş açık mor bir elbiseye karar verdi.

İnce beli vurgulayarak bele bağlanan bir bant etkisi verdi ve belin altına bolca yayıldı, muhafazakar bir şekilde vücudun güzel kıvrımlarını ortaya çıkardı.

Üst kısım vücudun şekline yapışmış ve kollar omuzdan kol altına kadar uzanan şeffaf dantelden yapıldı. Dekolteyi ortaya çıkaran son modanın aksine, boyun çizgisi boynun hemen altındaydı ama basmakalıp ya da boğucu görünmüyordu.

Saçları ince ve uzun yakasını gösterecek şekilde bir topuz haline getirilmişti. Kırmızımsı kahverengi saçları küçük beyaz elmas bir iğneyle tutturulmuştu. Son rötuş, Antoine'ın sihirli makyajıydı.

Antoine'ın soylu kadınlar arasında bu kadar popüler olmasının nedeni, elbiselerdeki becerisi kadar mükemmel olan olağanüstü makyajıydı.

Gözlerine mor parıltı uygulandı ve gözlerinin kenarına hafifçe yükselmesi için göz kalemi çekildi. Beyaz teni vurgulandı ve tazeliğini ortaya çıkarmak için yanaklarına allık uygulandı.

Aynadaki Lucia, Antoine'ın dediği gibi hem zarafet hem de canlılık veriyordu.

'Ne kadar hayranlık verici. Ben yaptığımda neden böyle olmuyor?'

Lucia kendini bir güzel olarak görmüyordu. Rüyasında hiç göze batmadı, muhteşem güzelliklerin altına gömüldü. Ama aynada kendine bakan Lucia şöyle düşündü:

'İyi görünüyor. Biraz.. güzel görünüyoum.'

Sadece makyaj ya da giyinme tarzı yüzünden değildi. Lucia'nın görünüşü temelden değişmişti.

Rüyadaki Lucia pasif ve korkmuş; bir balonun tadını çıkarmak yerine, ondan bıkmıştı.

Şu anki Lucia parlak ve kendinden emindi. Canlandırıcı aurası onu öne çıkardı.


Ç/N: Hugo'nun Sofia'ya uyguladığı tarife ileride (olursa tabi) kocamın benden başka herhangi bir kadına uygulaması gereken tarife 😌

Önceki Bölüm                                                                                               Sonraki Bölüm

 Lucia 66.2
Başkentin Yüksek Sosyetesi (9)

Kwiz yaklaşan taç giyme töreni için coşkuyla doluydu. Şafaktan gece geç saatlere kadar sürekli bir şeyler üzerinde çalışıyor, krallığı yöneten kendisinin tablosunu çiziyordu.

Soylu destekçilerini tartışmaya çağırdı ve yetkililerinin görüşlerini aldı. Soylularla olan ilişkisine fayda sağlamak ve şövalyelerin sadakatini güçlendirmek için küçük ziyafetler vermeyi de unutmadı.

Yalnızken bile düşüncelere dalmıştı ve zamanın geçişinden habersizdi. Kwiz'in özellikle dikkat ettiği birkaç etkili isim vardı, ancak temsili figür Taran Dükü idi. Hugo'ya inatla tutundu ve hem halka açık hem de özel olarak gitmesine izin vermedi.

Hugo, yapacak özel bir şeyi yoksa Kwiz ile öğle yemeği yedi. Bu öğle yemeğine yemekten sonra bir süre tartışmak da dahil edildi.

"Düşesin Başkentte olduğunu duydum, ne zaman geldi?" (Kwiz)

"Bir süre olmuştur." (Hugo)

"Hah. Neden Dük hakkındaki haberleri sürekli başka birinin ağzından duyuyorum? Sık sık görüşmüyor muyuz biz?''

"Karımla ilgili haberleri Majestelerine bildirmem gerekiyor mu?"

Kwiz şu anda soyluların tahta çıkma talebini alma aşamasındaydı, ancak geleneklere göre reddetti. Yani henüz taç giymedi ama kral muamelesi gördü.

"Dük'ün karısı olmasına rağmen, aynı zamanda benim de kız kardeşim. Bir ara saraya gelmeli. En azından kız kardeşimin yüzünü bilmeliyim.''

"Majesteleri tarafından bir kız kardeş olarak tanınmadan önce benim karım olduğu için ona Düşes muamelesi yapılmalı."

Bu, dolambaçlı bir reddetmeydi. Hugo'nun karısının Kral'la özel, gayri resmi bir toplantıda buluşmasına izin vermeye niyeti yoktu. Kwiz çok deneyimli bir politikacıydı. Duygularını gizlemeyen dürüst bir insan gibi davranma konusunda özellikle mükemmeldi. Yalan söylemekte usta olmaktan ziyade, gerçeklerin çoğunun altında küçük şeyleri saklayan tarzda bir yetenekti. Masum karısı duygusuz bir politikacıyla baş edemezdi.

Hugo henüz Kwiz'e güvenmiyordu. Kwiz'e tamamen inanmıyordu. Geri adım atmıştı ama önce sırtından bıçaklanmadıkça yüzüstü bırakmayacağını de açıkça belirtmişti.

Zeki Kwiz, Hugo'nun söylediğinin anlamını kavrayabilirdi. İlişkileri tek taraflı bir itaat değil, bir ittifak ilişkisiydi. Ancak Kwiz, diğerinin mesafeli zihniyetine yaklaşmak istedi. Kwiz, savunmasında hiç boşluk olmayan Taran Dükü yerine Düşes ile mücadele edip edemeyeceğini kontrol ediyordu. Ama Hugo, Kwiz'in niyetini kolayca görmüştü.

Hugo, karısına çocukluk adını söylemesini sağlamak için şu ya da bu şeyi sorduğunda, onun yalnızlığının farkına vardı. Annesiyle ilgili anıları hatırladığında ifadesi sanki rüya görüyormuş gibi pusluydu. Kısa bir süre önce babasının ölümünü duyduğunda şok olmuş ve çok hastalanmıştı.

Ailesini özlüyordu. Kwiz aile sevgisini ileri sürer ve güvenilir bir kardeş olacağını iddia ederse, kalbi etki altına girerdi. Karısı, erkek kardeşine karşı bir sevgi besleyecek olsa, istismar edilmeden edemezdi. Tıpkı Hugo'nun merhum Dük tarafından kullanıldığı gibi.

Kraliyet ailesinde güce sahip olanlar arasında ve hatta kraliyet ailesi dışında güce sahip olanlar arasında bile samimi bir ilişki yoktu. Hugo, karısının soğuk gerçekliğe uyanmasındansa hiçbir şey bilmemesini diledi.

"Dük çok kalpsiz. Öğleden sonra için ne planladınız? Dük ile görüş alışverişinde bulunmak istediğim bazı konular var.''

Hugo, Kwiz'in bu konuda net bir şekilde geri çekileceğini biliyordu.

''Acil değilse, bir dahaki sefere dinleyeceğim. Bu öğleden sonra erken döneceğimi zaten birkaç kez söyledim.''

Hugo'nun kuzey bölgesinden bitiremediği bir dağ işi vardı. Diğer şeyleri görmezden gelip tahtla ilgili meselelere bağlı kalamazdı.

"Öyle mi yaptın."

Kwiz, cahil numarası yaparak dudaklarını şapırdattı.

"O zaman yarın gece bir içkiye ne dersin?"

Kwiz önce Hugo'nun elinden bir şey gelmediği ama reddettiği bir teklifte bulundu, sonra sonunda gerçekten istediğini ortaya çıkardı. Hugo, Kwiz'in zekice hilesini bilse de, dayanamıyormuş gibi davrandı ve pes etti. Her halükarda, eğer biri kralla el ele tutuşursa, iyi geçinmek daha iyiydi.

"Yarından sonraki gün olur."

"Yarından sonraki gün, ha. Bu da iyi. Ancak, Dük'ün içki içmek için belirli günleri mi var? Neden bir gün uygun da diğeri değil anlamıyorum.”

Çünkü yarın gece beşinci gündü ve ertesi gün beşinci günden sonraki gündü. Akşam programlarını ayarlamak Hugo'nun standardıydı, ancak bunu kimse bilmiyordu. (Ç/N: Unutanlar olabilir diye hatırlatayım bu 5 gün doktorun fanfinifon yapmaları için verdiği uyarı.5 gün segs 1 gün dinlenme 😅Hugo da kendini ona göre ayarlıyor işte libidosu tavan bey asdfghjkl )

Dönüş yolunda Hugo, Kraliçe Beth ile karşılaştı. David, Kraliçe ile birlikteydi. Beth, keyifli bir sohbetin ardından ziyarete gelen kardeşini uğurlamak üzere yola çıkmıştı.

Hugo selam verdi ve yanından geçmeye çalıştı ama Beth onunla konuştu.

"Uzun zaman oldu Dük. Majestelerini görmekten mi dönüyorsunuz?”

"Evet. Selamlarımı sunmayalı uzun zaman oldu, Majesteleri." (1)

''Düşes hakkında sık sık çok şey duydum. Düşesle ilgili haberler taç giyme töreninden daha çok konuşuluyor.''

"Bu sadece önemsiz bir söylenti."

''Söylentiler mutlaka sonuçsuz değildir. Düşes ile sosyal çevredeki faaliyetlerine başlamadan önce tanışıp konuşmak istiyorum. Sıradan bir öğle yemeği hazırlamak istiyorum. Gün bitmeden davetiye göndereceğim, umarım kimse reddetmez.''

Kralın davetini reddedilebilse de, Kraliçenin davetini reddetmek zordu. Kralın onunla tanışma mazereti bir kız kardeş olduğuydu ama Kraliçe onun yüzünü Düşes olarak göstermesini istiyordu.

Hugo, koşullar özel olmadıkça, kadınların sosyal etkinlikleriyle ilgili konulara karışamazdı. Reddetme gibi konuları karısı ele almak zorundaydı. Ancak Kraliçe'nin davetini reddetmek için hiçbir sebep yoktu.

“Eşimin davete cevap vermeye istekli olacağına inanıyorum.” (Hugo)

Birkaç nazik selamlaşmanın ardından kısa sohbet sona erdi. Taran Dükü'nün arkadan gidişini izleyen Beth, "Hâlâ her zamanki gibi küstah," diye düşündü.

Veliaht Prenses olduğu günlerde, soylular Beth'e kadın ve erkek arasındaki mesafe konusunda herhangi bir kısıtlama olmaksızın yaklaştı. Mümkün olan her şekilde Veliaht Prens'e yaklaşmak istediler. Ancak Taran Dükü hiçbir zaman özel olarak konuşmamıştı.

Daha ziyade, Dük'le tanışma konusunda endişelenen kocasıydı. Dük kendine çok güvenen kibirli bir adamdı.

[Majestelerinin gururunu incitmiyor mu? Majesteleri bu ülkenin gelecekteki efendisi olacak.]

Beth merak etmişve bir gün bunu Kwiz'e söylemişti. Taran Dükü'nün kibrini anlayamıyordu. Ne olursa olsun, onun hâlâ Krallığın bir parçası olan bir beyliğin efendisi olduğunu düşündü.

[Herhangi bir zamanda ortaya çıkabilecek bir gurur değil bu. Bu pervasız bir meydan okuma. Geleceğe baktığınızda, şimdi başınızı eğmenin ne önemi var? Taran Dükün'e kinim yok. Herhangi bir erkek, başkalarını umursamadan yaşayan Taran Dükü gibi bir adamı kıskanacaktır. Bunu kayınpederinize de iletin. Onu kışkırtmaktan hiçbir şey elde edilemez.]

Beth, kocasının iradesinin sağlam olduğunu anladıktan sonra, Taran Dükü'nü kocasının güçlü bir müttefiki olarak tanıdı. Beth, karmaşık siyasi savaşları bilmiyordu. Aptal olduğu için değil, ona dikkatini vermesi için bir neden olmadığı için.

Onurlu bir hanımefendi olarak doğmuş, hiçbir eksiği olmadan büyümüş ve Veliaht Prenses olmuştu. Anne tarafında yetkili Dükal ailesi vardı ve babası Dük Ramis güçlü bir destekçiydi. Zaten üç oğlu vardı ve varis koltuğu sıkıca onun elindeydi. Beth'e göre kocası asil ve saf değildi ama ona saygı duyuyordu.

Kraliyet ailesiyle evlenen bir kadın olarak, arka sarayda birkaç meseleye katlanmak zorunda kaldı. Kraliyet ailesinin bir kadını olan Beth, sorunsuz bir hayat yaşadı ve bu ölçüde başarılı oldu. 

Kocasından bir pay almak için savaşma konusunda endişelenmesine gerek yoktu ve sadece Kraliçe'nin tacını sorunsuz bir şekilde alacağı günü beklemesi gerekiyordu. Yani Beth için içini büken hiçbir parça yoktu. Bir tuzağa yakalanma konusunda aklını çelmek zorunda değildi ya da böyle bir şeyden endişe duymuyordu.

Yine de tek endişesi küçük kardeşi David'di.

"Neden Taran Dükü'ne bu kadar kaba davrandın?"

Beth, David'i eleştirdi. Taran Dükü'nü başıyla selamladıktan sonra hiçbir şey söylemeyen David yüzünden, Dük ile konuşurken Beth'in teni kızardı.

"O adam."

"Söylediklerine dikkat et. Taran Dükü, babamızla aynı pozisyonda bir adamdır. Neden bu kadar düşüncesiz davranıyorsun?"

Kız kardeşinin azarlamasını dinleyen David'in ifadesi memnuniyetsizlikle doluydu.

Beth içini çekti. Kardeşi, gelecekte Dük unvanını devralacak olan genç lord olarak çok yüksekte tutuluyordu. En büyük oğlunun yanında koşulsuz olarak taraf olması, rahmetli annelerinin büyük bir hatasıydı. Küçük erkek kardeşinden kendine bir ders çıkaran Beth, oğullarına karşı katıydı.

"Kendi çapımda iyi geçinmeye çalıştım. Ancak Taran Dükü kaba davrandı.”

"David. Kaba demek uygun değil. Taran Dükü sana istediği gibi kaba davranabilir.”

"Abla!"

"Uzun bir konuşma yapmak istemiyorum. Sözlerine ve davranışlarına dikkat etmen gerektiğini defalarca söyledim. Sen çocuk değilsin. Seni sadece buraya kadar bırakacağım, bu yüzden yolda dikkatli ol."

Beth umursamazca arkasına döndü.

Beth'in uzaklaşan figürünü izleyen David, yumruklarını sıktı. Her yerde, insanlar ağızlarını açtığında, 'Taran Dükü', 'Taran Dükü' diyorlardı. David bunu anlayamadı.

David'in babası Kralın en yakın danışmanıydı ve kız kardeşi Kraliçe idi. Yeğeni bir gün Kral olacaktı.

Doğal olarak, Kral David'e güvenmeli ve onu herkesten daha yakın tutmalıydı. Ancak Kwiz, David'e karşı tepkisizdi ve Kwiz, Taran Dükü ile birlikteyken, David'e artıkmış gibi davrandı.

'Onun nesi bu kadar harika?'

David içinin büküldüğünü hissetti.

Ç/N: Kwiz ismini görünce aklıma hep kivi geliyor nedense. Ayrıca David sen deli misin olum 

Önceki Bölüm                                                                                               Sonraki Bölüm

9 Ekim 2022 Pazar

 Lucia 66.1
Başkentin Yüksek Sosyetesi (9)

Banyodan yatak odasına geçtikten sonra vahşi ve dağınık seks yaptılar. Lucia tamamen yıpranmıştı. Yıkanmıştı ve vücudu taze görünüyordu ama bacaklarının derinliklerindeki karıncalanma kaybolmadı.

Onunla sayısız zaman birleşmişti ama enerjisi ve büyüklüğü hala yönetilemezdi. Lucia tamamen bitkin halde Hugo'nun vücudunun üzerinde yatıyordu. Hugo onu üstüne oturtmuş ve Lucia'nın sıcaklığını vücudunun her yerinde hissetmekten keyif almıştı.

Elini kalçasına kaydırdı, dolgun sırtına dokundu ve belinin ince kıvrımını okşadı. Nazik bir dokunuştu ama aynı zamanda ısrarcıydı. Lucia parmaklarını bile kıpırdatamıyordu, bu yüzden onun okşamasını kendi haline bıraktı.

''Taç giyme günü kararlaştırıldı. Yaklaşık bir ay sonra." (Hugo)

"Bu... düşündüğümden daha geç oldu. Ulusal bir cenaze töreninden sonra taç giyme töreninin genellikle bu kadar uzun süre ertelenmesi gerekir mi?'' (Lucia)

Lucia rüyasında tam olarak nasıl ilerlediğini hatırlamıyordu. Başkentteki durum kralın ölümü, ulusal cenaze töreni ve yeni kralın tahta çıkmasıyla aniden değişirken, Lucia'nın müstakil sarayı başka bir dünyadaymış gibi sessiz sakindi.

"Bazı gereksiz gelenekler var." (Hugo)

Bir önceki kralın vefatından sonra yeni kralın tereddütsüz tahta çıkması erdemli bir davranış değildi. Soylular, kralın taç giyme törenini onayladı ve ardından yeni kralın tahta çıkmasını resmen talep etti.

Yeni kral, üç kez kibarca reddedecek ve ardından dördüncü kez, samimi niyetlerini kabul ettiğini göstererek kabul edecekti. Oldukça açık olan açıklamanın  ardından taç giyme töreni düzenlendi. Hugo'ya göre her şey çok yararsızdı.

''Eğer bir ay içindeyse, yaz neredeyse bitecek. O zaman aldığım elbise…''

“Onu giymek için birçok fırsatın olacak. Başkentte olduğunuz gerçeği şimdiden yayılmaya başladı. Davetiyeler yakında gelmeye başlayacaktır.”

Hugo'nun eli nazikçe sırtını okşarken, Lucia'nın göz kapakları ağırlaşmaya başladı. Derinden yankılanan sesini dinlemekten zevk aldı. Lucia uykudan kaçmak için gözlerini kırpıştırdı.

"Ne daveti? Partilere izin veriliyor mu?” (Lucia)

Kralın ölümünden sonra, yeni kral taç giyene kadar parti düzenlemek yasaktı.

"Resmi olarak evet, ama her şeyden önce partiler daha çok gayri resmi. Şimdi bile, her gün orada burada partiler düzenleniyor. Çay partisi olanlar neredeyse sınırsız.” (Hugo)

“Çay partisi…” (Lucia)

“Taç giyme törenine kadar dış faaliyetlerde bulunmak istemiyorsan, yapmak zorunda değilsin.”

"…Sorun olmaz mı?"

"Eğer istemiyorsan, evet olmaz."

"Bütün bir ay evde kalırsam, ölümcül bir hastalığa yakalandığıma dair dedikodular çıkmaz mı sence?" (Lucia)

Hugo hafifçe güldü.

"Size sorun çıkarır." (Lucia)

"Dünyada bana sorun çıkarabilecek hiçbir şey yok."

Senin dışında. Hugo içten içe ekledi.

Lucia kafasında bunu düşündü. Her durumda, kendini gizleyerek yaşayamazdı. İnsanların bakışlarına ve ilgisine maruz kalmak külfetli olsa da bundan korkmuyordu.

Kuzey deneyimi, rüya deneyimine eklendiğinde, ilk sosyal çıkışında ne yapacağını çaresizce titreyen genç bir bayan değildi.

"İlk buluşma için, taç giyme töreni gibi büyük bir ortamda olmaktansa, bir çay partisine gidip atmosferi hissetmek daha iyidir." (Lucia)

Lucia, başkentteki bir çay partisinin atmosferinin kuzeydekinden ne kadar farklı olacağını merak etti. Rüyada ana sahnesi balo salonundaydı. Kont Matin onu balolara katılmaya zorladığından, gündüz bir çay partisine gece ise bir baloya katılması onun için zordu, bu nedenle iki programı dengeleyemedi.

Bir çay partisine, özellikle de yaklaşık 10 kişinin katıldığı küçük bir çay partisine, bir kez katıldıysanız, düzenli olarak katılmanız beklenir. Lucia bir davet alır ve birkaç kez katılmazsa, başka bir davetiye almazdı.

Bu yüzden zaman zaman, ara sıra düzenlenen etkinlik benzeri çay partilerine  giderdi ve bunlara çok sayıda insan davet edilirdi. Ve ara sıra bu çay partilerinde bir parti molasına tanık olabiliyordu.

Ve bu sayede, Lucia kuzeydeki parti molasını paniklemeden halledebildi.

“Ama yine de elbise…” (Lucia)

“Bu konu hakkında daha fazla konuşmak yok. Aynen dediğin gibi iade edilirse dedikodular her yere yayılacaktır. Taran Dükü  yakında iflas edecek gibi bir şey.”

Pfft. Lucia gülmeye başladı.

"Tasarımcıdan ta butiğe kadar gittiğini duydum?"

Lucia'nın Antoine'a boyun eğmesinin en büyük nedeni buydu. Butik gibi kendisine hiç yakışmayan bir yere sadece kendisi için bir elbise istemek için gittiğini duymak onu duygulandırdı.

Antoine'ın, sevecen bir kocayla yaşlanacak olan Düşes'i kıskandığına dair sürekli sözleri onu etkilemişti.

"Neden bunu yaptın?" (Lucia)

“Yaptıklarım için bir nedene ihtiyacım var mı?” (Hugo)

"Bana söylemezsen, istediğimi düşünürüm."

"…Neyi?"

"Bunu, eski püskü görünüşümle dükün adını lekeleyeceğimden korktuğun için yaptın."

"Hayır Bu tür şeyler umurumda değil."

Hugo, "ne istersem" fikrinin kesinlikle kendisi için avantajlı olmadığını fark etti.

"Öyleyse ne?"

"Bir sebep mi olması gerekiyor? Senin için satın almak istedim. Bu olamaz mı?"

Lucia gülümseyerek "Olabilir" diye yanıtladı. Bir an sonra Hugo içini çekti.

"Bazen seninle konuştuğumda, ortada bir tercümana ihtiyacım olduğunu hissediyorum. Sorun ne olabilir?"

"Emin değilim. Öyle hissetmiyorum ama sorun ne olabilir?”

“…”

Suratını asarak sustu ve Lucia kıkırdadı.

"Çok fazla şey yapma." (Lucia)

"Ne?"

'Çünkü...Yanlış anlayabilir ve beni düşündüğümden daha çok sevebileceğini düşünebilirim...'

Lucia cevap vermedi, belki de başka bir kelime söylemediği için Hugo onun uyuyakaldığını düşündü. Ve bir süre sonra Lucia gerçekten uykuya daldı.

* * *

Tam Hugo'nun dediği gibi, Lucia'nın önüne davetiyeler gelmeye başladı ve birkaç gün sonra bir çuvalı doldurmaya yetecek kadar davetiye yağdı.

Lucia henüz başkentin yüksek sosyetesinde resmi çıkışını yapmamıştı. Ve hangi partiye katılırsa katılsın, taç giyme törenine kadar resmi bir parti yapılamayacağı için, bu resmi bir çıkış değildi.

Toplum önüne ilk çıkışı taç giyme töreninde olacaktı. Ancak bu, sosyal çevredeki faaliyetlerine başlamak için ilk yer olurdu. Lucia bir yer seçmek için davetiyeleri dikkatle inceledi. Çok sayıda insanın olduğu yerleri hariç tuttu ve çoğunlukla küçük çay partilerine baktı.

Adını daha önce duyduğu kişilerin ev sahipliği yaptığı yerleri seçerek rüyadaki anılarını taradı. O zaman bile, içinden süzülmesi gereken düzinelerce kişi kalmıştı. Sonunda Jerome ona yardım etti.

Kontes Jordan'ın ev sahipliği yaptığı çay partisi seçildi. Kontes, başkentte küçük çaplı samimi etkinlikleri seven ünlü bir şahsiyetti. Yani Lucia rüyasında Kontes'in çay partisine hiç gitmemişti.

“Kontes Jordan, yakın olduğu insanlarla sohbet etmeyi tercih ettiği için genellikle küçük çaplı etkinlikler düzenler. Çevresindeki soylu kadınlar da daha sessiz aktiviteleri tercih ediyor.”

Jerome sadece Kontes hakkındaki bilgileri iletti. Açıkça söylemek gerekirse, sözde 'vahşi kadınların' toplandığı bir yer olmadığını söylüyordu.

"Leydinin ilk toplantısının başkentin soylu kadınlarıyla tanışmak için olmasının riskinin olmadığına inanıyorum."

Partinin tarihi bir hafta sonraydı. Lucia, Kontes'e daveti kabul ettiğini belirten bir mektup gönderdi.


Ç/N: Selam yine beeen ✋ Çok beklettim değil mi 👉👈 Tam dedim düzenli bir şekilde çeviriye devam ederim ama önce hasta oldum sonra da başka başka işler çıktı o yüzden çeviri aksadı. Ve açıkcası biraz da mental olarak kendimi iyi hissetmediğim için bilgisayar başına oturamıyorum çok :( Ama bitecek, birlikte bitireceğizz bu seriyi kuzularımm  ha gayret 💃💃💃

Önceki Bölüm                                                                                               Sonraki Bölüm