Lucia - 94
Seni Seviyorum (5)
🎶[Şarkı Önerisi: Özdemir Erdoğan - Bana Ellerini Ver]🎶
Eve giderken arabada Hugo derin düşüncelere dalmıştı.
'Görmezden geleceğimiz bir şey değil.'
İkisi arasındaki ilişki şu anda çok huzurluydu. Ama aynı zamanda huzursuz bir barıştı. Hugo, artık derin bir gölün ince buzunun üzerinde yürüdükleri gerçeğini görmezden gelmeye çalıştı. Sonsuza kadar böyle kalmalarını diledi, ancak bir taşın ne zaman ve nereden fırlayıp buzu parçalayağını bilmiyordu. Daha derin bölgelere gitmeden önce bir kendine bir can simidi hazırlaması gerekiyordu.
Lanet olası evlilik sözleşmesi. O zamanlar bunu nasıl bilebilirdi?
Uzak gelecekte, uygun bir sözleşme yapmış olmaktan memnuniyet duyan eski benliğini dövmek isteyeceğini kim bilebilirdi?
Evlilikleri yanlış bir şekilde başladı. Ve sorunu çözmemek, zaman geçtikçe sorunun kontrolden çıkmasına neden olurdu.
Önemli miktarda 'en kötü durum' senaryosu vardı. Karısı kalbinde başka bir adam tutabilir, ondan nefret edebilir ve onu görmezden gelebilir, hatta ona şu an güldüğü gibi gülümsemeyi bırakabilirdi. Değişirse sebat edip onu kucaklayabileceğine dair kendine hiçbir güveni yoktu. Ona eziyet edebilir ve onun için işleri zorlaştırabilir. Ve bu olursa, ilişkileri dibe vururdu.
Hugo, evlilik sözleşmesini tartıştıkları zamana geri dönmek istedi, onunla tekrar konuşup kalbini açmayı. Sözleşmenin rahatsız edici konusunu çözmenin zamanı gelmişti.
Kendisini karşılamaya gelen karısını gören Hugo'nun kalbi sıkıştı.
'Bu kadın olmadan yaşayamam.'
"Akşam yemeği yedin mi?" (Lucia)
"Saate bak. Çoktan yedim. Peki sen?" (Hugo)
"Geç olduğunu biliyorum. Ben de yedim.”
Hugo bir kolunu onun beline doladı ve öne çıktı. Hizmetçiler anladı ve dağıldı. Jerome'un onayını almak için efendisine bildirmesi gereken birkaç farklı şeyi vardı ama acele etmedi.
'Yarın bildiririm, neden olmasın ki?'
Bugünün işini asla yarına bırakmayan sadık uşak, artık eskisi gibi dakik bir saat gibi yaşamıyordu.
"Sana söylemem gereken bir şey var." (Hugo)
"Şimdi mi?" (Lucia)
"Evet. Şimdi olmasını isterim.”
İkisi ikinci kata çıktılar. Kabul odasındaki kanepede yan yana otururken, Hugo'nun aklı ve içgüdüsü arasında bir iç çatışması vardı. Konuşmayı unutup önce tur atmalılar mıydı? Vücudu, yanına yapışık olan yumuşak vücuduna tepki vermeye başladığında böyle düşünüyordu.
"Bugün saraya gittim." (Lucia)
"Hm? Ah... bana bundan bahsetmiştin. İyi zaman geçirdin mi?" (Hugo)
"Evet. Güzeldi."
Lucia'nın ona söylemek istediği çok şey vardı ama konuyu nasıl açacağını bilmiyordu.
"Biliyorsun, bana gelip seninle evlenmemi teklif ettiğin gün." (Hugo)
Hugo'nun seçtiği konu çok beklenmedik olduğu için, Lucia başını sallarken ona baktı.
"Evet." (Lucia)
"Neden bendim?" (Hugo)
“…Bunu neden şimdi soruyorsun?”
İkisi evleneli bir buçuk yıl olmuştu. Sorusu için çok geç kalmıştı.
"Çünkü önemi yoktu."
İlk başlarda. Sadece önemli değil, aynı zamanda ilgilenmiyordu da. Onunla evlilik bir sözleşmeydi. Sözleşmenin sadece kendi lehine olması gerekiyordu ve sözleşmede karşı tarafın düşüncelerini merak etmeye gerek yoktu.
Aradan zaman geçtikten sonra ise korktuğu için soramadı. Onunla evliliği dar bir rayda ilerliyor gibiydi ve Hugo 'evlilik sözleşmesi' kelimesini sebepsiz yere kullanmak istemiyordu. Doğrusu, bu konuyu tekrar gündeme getirmek bile istemiyordu.
Ancak, daha fazla zaman geçtikçe, o zaman çok geç kalacağına dair bir kriz duygusu hissetti. Ayrıca, onunla evlendiği için ona teşekkür etmişti ve bu sözler Hugo'ya büyük cesaret verdi. Son zamanlarda karısı ona karşı tavrı şefkatliydi, bu yüzden evliliklerinden oldukça memnun olabileceğini düşündü.
"Ve şimdi önemi mi var? Ne şekilde?” (Lucia)
“Adaylarından biri miydim?” (Hugo)
Lucia onun sözlerini gerçekten anlayamadı, bu yüzden hiçbir şey söylemeden ona baktı.
"Demek istediğim. Teklifini reddetseydim, başkasına mı gidecektin?”
Hugo, evlilik sözleşmesi sorununu çözmeden önce onun cevabını öğrenmek istedi. Bu ihtimali düşündüğünde içi kaynamaya başladı. Lucia'nın başka bir adamın kadını olabileceği düşüncesi bile onu sinirlendiriyordu. Olmayan bir mesele üzerine içten içe pişiyordu.
(Ç/N; Daha birkaç bölüm önce de geçmişte değiştirilemeyecek şeyler üzerine düşünmenin gereksiz olduğunu söylemiyor muydun beyfendi ahahaha)
Lucia afallamıştı ve böyle düşüncelere sahip olması bir şekilde komikti.
"Bu, bu noktada önemli mi?"
"Önemli."
"Neden? Böyle bir adayım vardı desem, bunu şu an bilsen ne yaparsın? O kişiyi taciz etmeyi falan mı düşünüyorsun?"
Sözlerini onaylar gibi ağzını kapattı. Gözlerinde bir tür kararlılık görülebiliyordu. Böyle bir aday gerçekten varsa, her şeyi yapmaya hazır görünüyordu.
Onun tamamen anlaşılmaz inatçılığını gören Lucia'nın gözleri titredi. Sanki var olmayan birini kıskanıyor gibiydi.
'Kıskançlık mı…?'
Lucia, Majesteleri Kraliçe ile tanışmak için saraya gittiği zaman Gül Sarayı'nda olanları hatırladı. Onunla ilgilendiğini ifade eden Kont Ramis'e oldukça agresif tepki vermişti. Aslında o zamanlar Lucia kendini tuhaf hissetmişti. Karısına yaklaşan başka bir adama karşı duyduğu rahatsızlığı dile getiremeyecek kadar duygusaldı. 'Duygusal' kelimesine yakışmayan bir adamdı.
O sırada, Lucia kafasında ortaya çıkan tüm varsayımları göz ardı etmeye çalıştı. İmkansız bir şey için kendi sanrılarını yaratmak ve bunun için heyecanlanmak istemiyordu. Ancak şimdi, umut sızıyordu, belki de bir yanılsama değildi.
“…Böyle bir aday yoktu.” (Lucia)
Kırmızı gözleri parladı. Çok sevindi. Lucia'nın belirsiz önsezisi biraz sağlamlaştı. Kalbi yüksek sesle çarpıyordu ve ağzı kurumuştu. Lucia onun gözlerinin içine bakarak konuşmaya devam etti.
"Reddetmiş olsaydın, büyük ihtimalle kraliyet ailesine çeyiz ödeyen biriyle evlenirdim."
Bir bakıma bu da Hugo'nun kendisini iyi hissetmesini sağlamıyordu. Hugo, tanımanın imkansız olduğu birine öfkeliydi.
“Saraydan çıktığım bir gündü. Zafer partisinin olduğu gün. O gün öğleden sonra, seni Şövalyenin geçit töreni sırasında gördüm.” (Lucia)
Hugo o günü çok iyi hatırlıyordu. İnsanlar için bir gösteri haline gelmesinin hoş olmayan bir anısıydı. Palyaço gibiydi ve bunu yapmaktan başka seçeneği yoktu.
"Düşününce, o parti seninle ilk karşılaşmamdı." (Lucia)
Hugo, Sofia Lawrence ile olan olayı hatırladı ve kendini rahatsız hissetti. Karısının o olayı bir daha hatırlamasını istemedi ve gizlice yüzünü inceledi.
"Bir oğlun olduğunu biliyordum. Damian'ı tamamen tanıyan bir evlilik önerirsem ilgini çekeceğini düşündüm. Haklıydım, değil mi?”
"Sanırım."
Hugo'nun tLucia'nın teklifiyle ilgilenmesinin en büyük nedeni, Damian hakkında cesurca konuşmasıydı. Ama tek sebep bu değildi. Kendisine evlenme teklif etmeye geldiğini söylediğinde onun oldukça hırslı olduğunu düşündü. Gösterişli bir gurur üzerinde durmayan veya boyun eğme göstermeyen küçük kadın onu çok eğlendirmişti.
"Hepsi bu mu? Bu da…” (Hugo)
"Evet. Bu çok saçma, değil mi? Sana karşı dürüst olmak gerekirse kumar oynuyordum. (Lucia)
"Kumar?"
"Saraydan kaçmak istedim ve bir koruyucuya ihtiyacım vardı. Gücün ve zenginliğin. Buna ihtiyacım vardı.
"Hmm."
Hugo başıyla onayladı. Lucia onun ifadesini inceledi. Hiç de hoşnutsuz görünmüyordu. Sanki bir şey düşünüyormuş gibi bir ifadesi vardı.
"Gücenmiş hissetmiyor musun?" (Lucia)
"Hm? Ah. Bu değil. Yani, biraz kafam karıştı. Bu kadar fevri bir kişiliğe sahip olduğunu düşünmüyorum. Ve güç ve zenginlik… böyle şeyler için açgözlü görünmüyorsun.” (Hugo)
"Ben de çok tereddüt ettim ama bunu yapmam için beni güçlü bir şekilde cesaretlendiren Norman'dı."
Norman mı? Kadın romancı mı?”
"Norman cesur bir meydan okuma fikrini beğendi."
Hugo gizlice, kadın romancıyı gözetleyen insanlara ona daha fazla ilgi göstermelerini söylemesi gerektiğini düşündü.
"Ve zenginlik ve güç konusunda yüksek bir standarda sahip olduğun için öyle düşünemiyor olabilirsin. Benim için yiyeceğimin, giyeceğimin ve barınağımın halledilmesinin yeterli olduğunu düşündüm.” (Lucia)
“Hımmm. Yiyecek, giyecek ve barınak. Bu cümlenin senin ağzından çıkması oldukça tuhaf. Sarayda yaşamak o kadar zor muydu?” (Hugo)
“Lüks bir şekilde yaşamayı göze alamazdım ama idare edecek kadar şeyim vardı. Aslında güç ve zenginliğin yanı sıra kişisel arzum da vardı…”
'Peki bu nedir?' dercesine gözlerinin içine baktığını gören Lucia'nın gözleri kıvrıldı ve güldü.
"Yakışıklı bir adamsın."
İfadesi dalgalandı.
"Yüzünü gerçekten beğendim."
"…Bu bir iltifat mı?"
"Tabii ki."
"Teşekkürler."
Hugo isteksizce cevap verdi. Ona baktığında parıldayan gözlerindeki bakışı nasıl tarif edebilirdi? Pahalı bir mücevher gördüğünüzde hayranlıkla dolan bakış. Bu, genellikle onda bulamadığı materyalist arzu dolu bir ifade olduğu için, bir şekilde tuhaf hissetmişti.
"Şanslıydın."(Hugo)
"Di mi? Düşes olduğum için şanslıydım.” (Lucia)
"Sen değil, ben." (Hugo)
Hugo başını eğdi ve onun dudaklarını öptü. Hafif bir öpücüktü, sadece dudaklarını emiyordu. Hugo hayatında şans diye bir şeyin olmadığını düşünmüştü. Bir dakika öncesine kadar.
"Hayatını bir kumara yatıracak kadar çaresizdin."
Hugo başını eğdi ve onu tekrar öptü.
"Ve ben senin ellerine yakalandım ve yenildim."
Hugo ilk kez sahip olduğu her şey için minnettardı. Zenginlik ve güç. Can sıkıcı bulduğu her şey, yaşamayı biraz kolaylaştırsa da, kolaylıktan çok külfetiydi. Kayıtsız kaldığı, gurur duymadığı ve aşağılamadığı kendi görünüşü bile. Lucia'nın seçimini etkileyen tüm koşullar için minnettardı.
Hugo, kadınların yalnızca kendi zenginliğini ve gücünü sevdiğini düşünürdü, ama şimdi karısını zenginliği ve gücüyle elde edebilmesinin bir şans olduğunu düşünüyordu. Kader değil de tesadüf olsa da önemli değildi.
“…Seni bir kumar malzemesi olarak tanımlamak istemedim.”
Lucia açıklamaya çalıştı ama Hugo yine de iyiydi.
"Yani. Kumar başarılı mıydı? Tekrar seçim yapabilseydin, aynı seçimi yapmaya yetecek kadar?”
Lucia'nın çenesini tuttu ve başparmağıyla yavaşça kırmızı dudaklarını ovuşturdu. Yavaş ve anlamlı dokunuşunu hisseden Lucia'nın yüzü kızardı. Onun üzerindeki ısrarlı bakışları onu bunalmış hissettiriyordu. Havadaki tuhaf cinsel gerilim karşısında kalbi gümbür gümbür atıyordu. Gözlerinde sanki her an üzerine atlayacakmış gibi bir durgunluk vardı. Lucia büyülenmiş gibi cevap verdi.
"Hayır. Aslında bilmediğim bir seçenek daha vardı.”
"Seçenek?"
Lucia aniden boynuna sarıldı ve ona hızlı gibi bir öpücük verdi. Onun kaygılı, dalgalanan gözlerine bakan Lucia tuhaf bir şekilde gülümsedi.
"Erkeklik."
“…Seni cadı.”
Hugo ona saldırınca Lucia kahkahalara boğuldu. Hugo onun dudaklarını, gözlerini, çenesini ve boynunu herhangi bir engelleme olmaksızın rastgele öptü ve Lucia alaycı ısırıklarından kaçınarak onu iterken, nefesi kesilene kadar güldü.
Hugo, onun net kahkahasını duyunca çok heyecanlandı. Bu sesi asla kaybetmek istemiyordu. Onunla evlendiği için ona teşekkür ederken söylediği sözler Hugo'yu yeniden bunalmış hissettirdi. Lucia'ya hislerini de söylemek istiyordu ki o da onun şu anda hissettiklerini hissedebilsin.
"Vivian. Ben de bunu daha önce söylediğimi sanmıyorum.”
"Ha?"
"O gün gelip bana evlenme teklif ettiğin için teşekkür ederim."
Lucia aniden nefes alamadı. Kırmızı gözleri sevgi ve neşeyle doldu ve onun vücudu kaskatı kesildi.
'Ah... Bunu artık yapamam.'
Gözleri ağrıyordu. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı ve kendi isteğiyle onları doldurdu. Hugo onun kızarmış gözlerinin şaşkınlıkla titremesini izledi. Lucia gözlerini kapatıp tekrar açtığında, yanağından aşağı sıcak gözyaşları akarken bulanık görüşü netleşti.
Kalbi kelimelerle fazla doluydu ve onu tepeden tırnağa yutmakla tehdit eden duyguya dayanamadı. Ona olan sevgisi taşmış da taşmıştı. Artık saklayamıyordu.
"Seni seviyorum, Hugh."
Kelimeler ağzından kendiliğinden çıktı, kalbinin derinliklerinden fışkırdı. İtiraf ettiği sırada Lucia bir şeyin farkına vardı. Onsuz bir hayatı hayal bile edemiyordu.
Hugo yıldırım çarpmış gibi bir ifadeyle ona bakıyordu. Lucia, onun kısa süreliğine donmuş gözlerindeki duyguların anbean değişimini izledi. Şaşkınlık, şüphe ve sonra neşe. Gözlerinin sonunda zevkle titrediğini gören Lucia, gerçeği anladı.
'O beni seviyor. Bu adam... beni seviyor.'
Tüm vücudu heyecandan titriyordu ama tuhaf bir şekilde o kadar da şaşırmamıştı. Sanki bilinçaltında, bunun mümkün olabileceğini düşünmeye devam etmişti. Sadece onunla doğrudan yüzleşemiyordu. Gözyaşları durmayı reddediyordu. Lucia ona yaşlı gözlerle baktı ve mutlu bir şekilde gülümsedi.
"Bana gül verecek misin?" (Lucia)
Hugo irkildi. Zevkle boğulan sersemlemiş duyuları anında ayıldı. Lucia'nın gözleri ve yanakları yaşlarla ıslanmıştı ve gülümsemesi bir yanılsama gibiydi, bu yüzden Hugo uzanıp onun yanağını ellerinin arasına aldı. Ellerindeki canlı his bir serap değildi. Buruk bir gülümseme sundu.
"Sen gerçekten bir cadısın."
Bu durumda güllerden bahsediyor. Hugo gerçekten dünyadaki bütün gülleri kökünden söküp üst üste yığmak ve hepsini ateşe vermek istiyordu. Böylece ona asla yaklaşamazlardı. Bu uğursuz ama mutlu bir duyguydu.
Hugo onu kollarının arasına aldı ve ıslak gözlerinden öptü. Gözyaşlarının tuzlu tadı ona tatlı geliyordu. Başını eğdi ve onun kırmızı dudaklarını öptü. Ağzının derin, hassas etini süpürdü ve titreyen kirpiklerine baktı. Yumuşak, tatlı öpücük her zamankinden farklı, yeni bir duygu verdi. Öpücük sona erdiğinde dudaklarını çekti.
Berrak kehribar gözlerine baktı ve Lucia da ona baktı. Gözleri tamamen onun görüntüsüyle dolmuştu.
"Ben…"
Boğazı ağrıyordu, bu yüzden konuşmayı bıraktı ve sesli bir şekilde boğazını temizledi. Demek insanın boğazının düğümlenmesi böyle bir duyguydu. Hugo, duyularıyla yeni bir duygusal durum öğrendi. Ve aklı ne söyleyeceği konusunda boştu.
'Beni sevdiğini mi söyledi...? Beni…?'
Yalan söylediğini düşünmüyordu. Ama inanamadı da. Sanki devasa güçler bir araya gelmiş ve onunla dalga geçiyor gibiydi. Sessizliği uzadı.
Lucia onu aceleye ettirmemeye çalıştı ama kalbinin derinliklerinde biraz endişe vardı. Ondan güvence duymak istiyordu.
"Seni seviyorum." (Lucia)
Hugo sanki bir yeri acıyormuş gibi kaşlarını çattı.
"Seni seviyorum. Hugh.”
Daha çok inlemeye benzeyen bir iç çekti.
"Bırak biraz dinleneyim. Nefes bile alamıyorum.”
Lucia kahkahayı patlattı.
"Bana söylemeyecek misin?"
“…Çok kısa.”
Seni seviyorum. Duyguları sadece bu iki kelimeyle ifade edilemezdi. Kalbi taşıyordu ve Hugo onu kontrol edemiyordu. Bu kısa cümlenin hissettiklerini nasıl ifade edebileceğini bilmiyordu.
Karısı onun sevinci ve acısıydı. Sevinç, onu kollarına aldığında hissettiği rahatlamadan geliyordu ve altta yatan acı, onların iki ayrı insan olmaları gerektiği gerçeğinden geliyordu. Gülümsemesi onun mutluluğuydu ve gözyaşları ise acısıydı.
Hugo daha önce insan dilinin sınırlarını hiç hissetmemişti. Ama bu mümkün olan tek kelimeydi. Anlam veremediği bir şey onu küçük bir kutuya tıkıyormuş gibi hissetse de, bu cümleden başka kullanabileceği bir şey yoktu.
(Ç/N: Seni seviyorum korecede saranghe demek yani tek kelime o yüzden aşırı kısa diyor ve söylenebilecek tek kelime derken bundan bahsediyor)
Hugo onu kollarının arasına aldı. Kollarını sıkıca onun sırtına doladı ve birbirlerinin kalp atışlarını tüm vücutlarıyla hissedebilmeleri için göğüslerini sıkıca birbirine bastırdı. Kollarındaki vücuttan yayılan sıcaklık onu duygulandırdı. Uzun bir süre onun karısı ve kadını olmuştu, ama Hugo'nun aklına ancak şimdi onun tamamına sahip olabileceği ve kendisini de tamamen ona vermiş olduğu geldi.
"Sen benim kalbimsin. Seni seviyorum." (Hugo)
Kulağının yanında yumuşak sesi duyan Lucia'nın gözleri yeniden yaşlarla doldu. Başını onun omzuna yasladı ve atan bir kalp sesinin tüm vücudunda yankılandığını hissetti; onun mu yoksa kendi kalbinin mi attığını bilmiyordu. Göğsünün içi derinden taşan duygularla ağrıyordu.
Artık insan tepkisinin, vücudun uyarıma maruz kaldığı süre ve sıklıkla orantılı olarak neden donuklaştığını biliyordu. Aynı derecede mutluluk ve heyecan hissetmeye devam ederse kalbi duracaktı.
Ç/N: Veee gözümüzz aydınn. Anlık modum ektedirr 😭😭