Lucia - 114
Huzurlu Günlük Yaşam (3)
Lucia bilinmeyen bir ormanda yürüyordu. Orman, yüksek ağaçlarla doluydu ama çevre hiç de karanlık değildi. Çıplak ayakla yürüyordu ve ayaklarının altına değen yumuşak yosun gıdıklayıcıydı.
Büyülenmiş gibi ormanda yürüdü. Attığı her adımda sık çalılıklar ve dallar sanki ona yol veriyormuş gibi kenara çekiliyordu. Ama buna şaşırmadı ya da büyülenmedi. Sadece ilerlemeye devam etti.
'Ah…'
Lucia, önündeki açık alanı görerek haykırdı. Sıcacık bir yuva gibi küçük bir daire şeklinde bir alandı. Ayak bileklerini zar zor geçen sığ bitki örtüsü halı gibi yayılmıştı. Ve hepsinin ortasında, parlak güneş ışığının altında duran tek bir ağaç vardı. Sanki dünyadaki tek ağaçmış gibi kutsal bir ışıltıyla parlıyordu.
Lucia ağaca yaklaştı. Yaklaştıktan sonra, ağaçtan iştah açıcı bir şekilde sarkan, alışılmadık bir kırmızı meyve gördü. Çok güzel olduğu için gözlerini ondan alamıyordu. Onu koparıp cebine koymak istedi ama çok değerli göründüğü için koyamadı.
Bir an ağacın etrafında döndü, sonra elini olağanüstü kırmızı ve güzel pürüzsüz meyveye uzattı. Onu tuttu ve çekti. Meyve ağaçtan ayrılıp tamamen onun eline geçtiği anda, meyveden aniden parlak bir ışık fışkırdı. (Ç/N: Koreliler için rüyada meyve görmek neye delalet ediyorr acabaaa hmmm 👀😇)
~
Lucia'nın gözleri bir anda açıldı. Etrafındaki manzara, içeriye sabah ışığının sızdığı tanıdık yatak odasıydı.
'Bir rüya…?'
Gözlerinin önünde gerçekleşiyor gibi hissettiği yeterince canlı bir rüyaydı. Lucia, Yılbaşı sabahı açıklanamayacak kadar tuhaf bir duyguyla büyülendi, bir süre gözleri açık bir şekilde yatakta uzandı.
* * *
“…dim. leydim.”
Lucia gözlerini açtı. Hizmetçisi yatağın yanında duruyordu. Ağır gözkapaklarını açtı ve hizmetçiye saati sordu. Sabahın erken saatleriydi, öğlene sadece iki saat kalmıştı.
Bu günlerde, neredeyse her gün uyuyakalıyordu. Bugün her zamanki uyanma saatinden üç saat geç uyanmıştı. Bugün Kraliçe ile bir öğle yemeği planlamıştı, bu yüzden dün, eğer uyursa hizmetçisinden onu uyandırmasını istemişti.
"Yüzünüzü yıkamanız için size su getireyim mi?"
"Mm, olur."
Hizmetçi dönüp gittikten sonra, Lucia genişçe esnerken gerindi.
"Neden bu kadar yorgunum?"
Genelde hizmetçi onu uyandırmasa bile erken kalkardı ama bu aralar gözlerini açtığında sabahın hep geç saatleri oluyordu ve buna rağmen iyi uyumuş gibi hissetmiyordu. Ayrıca, birkaç gündür aralıksız şekerleme yapıyordu. Uyuma sayısı o kadar artmıştı ki mevsim değişikliğinden dolayı bunu sadece bahar nezlesi olarak düşünemiyordu. Üstelik mevsimlere duyarlı bir tip de değildi.
Lucia yataktan kalkmak üzereydi ama sonra dondu, karnını tuttu ve eğildi. Ağır bir şekilde kasılırken karnının alt kısmında keskin ağrı bıçakları ile delik deşik olmuştu. Acı bir süre sonra hızla kayboldu ama Lucia doğrulurken ifadesi pek iyi değildi.
Son birkaç gündür karnı bu şekilde ağrıyordu ve neden olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Acı çok uzun sürmüyordu ama onu rahatsız etmeye devam etti.
"Saraydan dönünce doktoru çağırmalıyım."
Geç uyandığı için saraya gitmeye hazırlanmak için fazla vakti olmadı, bu yüzden doktoru çağırması öğleden sonraya ertelendi. Çok hasta olmadığı için doktoru aramanın gerçekten gerekli olduğunu düşünmüyordu ama kocası onun sağlığı konusunda çok hassastı. Semptomları görmezden gelirse ve ciddi bir şeye dönüşürse, doktor işini kaybederdi.
"Ama Anna iyi bir insandı."
Lucia, Anna'yı bıraktıktan sonra birkaç doktorla tanıştı ve Anna'nın hem beceri açısından yetenekli olduğunu hem de hastasını aktif olarak tedavi etmeye çalışmasıyla diğerlerinden farklı olduğunu gördü. Daha sonra getirilen doktorlar, ister teşhis koyarken ister ilaç yazarken, işi garantiye almaya çalıştıkları açıktı. Lucia bu doktorlarla resmi bir işveren-çalışan ilişkisi sürdürdü, ne eksik ne fazlasını.
Lucia yıkandıktan sonra kıyafetlerini değiştirirken, onu bekleyen hizmetçi ona şunları söyledi.
"Leydim. Efendi sabah ayrılmadan önce, doktorun size bakması için çağrılmasını istedi."
Lucia dün gece ona söylediklerini hatırladı ve kıkırdadı.
[Sanırım birkaç gündür hafif ateşin var. Yarın baktır. Nezle olmuş olabilirsin.]
"Saraydan döner dönmez muayene olacağım, bunu doktora söyle."(Lucia)
"Evet, leydim." (Hizmetçi)
****
Beth, Lucia'yı Kraliçe'nin Sarayı'na sıcak bir şekilde karşıladı. Birbirlerini kısaca selamladılar, sonra Lucia yeni prenses Selena'yı sordu.
Prenses Selena birkaç gün içinde bir yaşına girecekti. Kralın prensesin ilk doğum gününü kutlamak için büyük bir parti düzenleyeceği yaygın olarak biliniyordu.
Kral, oğullarına gösterdiği ılımlı şefkat gösterisinin aksine, biricik kızını şımarttı. Kızına ne kadar değer verdiğini herkes biliyordu.
"Prenses bir kızın aksine başını o kadar çok belaya sokuyor, bu beni endişelendiriyor."
"Fazla endişeleniyorsun. Henüz çocukken, sağlıklı büyümek için biraz sorun çıkarmaları gerektiğini duydum. Ben çocukken tam bir erkek fatmaydım.”
“Aman Tanrım, siz mi Düşes? Hiç öyle görünmüyorsun. Ama söylediklerinizi duyunca biraz rahatladım Düşes."
Tabaklar birer birer masaya yerleştirildi. Şarapta kızarmış tavşan ciğeri meze olarak servis edildi.
Lucia etten bir parçayı ağzına attı, çiğnedi ve sırtı soğuk terler içinde kaldı. Kan kokusuna karışan şarap ve tavşan ciğeri aroması midesini bulandırıyordu.
Genelde yemekten zevk alacağı bir yemek olmasa da yiyemeyeceği bir şey değildi. Kendini bir lokma yemeye zorladı ve ağzını meyve suyuyla çalkaladı.
Genelde sevdiği tatlı meyve suyu ona fazla tatlı geliyordu. Daha ekşi bir şeyler içmek istedi. Eve vardığında bir bardak limon suyu alacağını düşündü. Ekşi limon aromasını hatırladığında iştahı geri geldi.
Ardından gelen çorbadan bir kaşık alıp kaşlarını çattı. Soğan çorbasına özgü soğan kokusu mide bulandırıcıydı. Hizmetçilerinden geç saatlere kadar kendisine ikram etmemesini istediği için soğan çorbasını yemeyeli birkaç gün olmuştu.
Kendini yemek yemeye zorlayacak kadar değildi ama Lucia kaşığını bırakmadan önce sadece üç ya da dört kaşık daha alabildi. Meyve suyunu aldı ve ağzındaki soğan tadından kurtulmak için yuttu.
Ana yemek yer mantarı ile kaplı biftek oldu. Görünüşe göre Kraliçe, Lucia'nın normalde yemediği kaliteli yemekler servis edildiğinden yemeklere çok dikkat etmiş görünüyordu.
Yer mantarlarının eşsiz kokusu ağzına koymadan bile midesini bulandırıyordu.
Lucia dayandı ve tekrar meyve suyu içerken bifteği yedi. Eli baştan sona meşguldü, aceleyle boş bardaktaki meyve suyunu doldurmakla meşguldü. Üç bardak meyve suyu içtikten sonra Lucia su içti.
Lucia'yı dikkatle izleyen Beth, bir hizmetçiden biraz yumuşak ekmek getirmesini istedi. Hizmetçi yanına beyaz ekmeği getirirken Lucia Beth'e baktı.
Gülümseyen Beth'e teşekkür etti, sonra ekmeği aldı ve ısırdı. Neyse ki, herhangi bir tahriş olmadan yiyebildi.
Yemekten sonra basit atıştırmalıklar ve çay getirildi. Ağır kokulu çiçek çayı değil, kavrulmuş tanelerin kaynatılmasıyla yapılan narin ve taze bir çaydı.
Lucia çaydan bir yudum aldı ve midesinin sakinleştiğini hissetti.
“Midem rahatsız olduğunda bu çayı içmekten keyif alıyorum. Düşes'in zevkine de uyup uymadığından emin değilim."
"Bu çok lezzetli."
Lucia sormadan önce bir an tereddüt etti.
"Bu çayı nasıl yapacağımı öğrenebilir miyim?"
Beth güldü.
"Elbette. Size nasıl yapılacağını anlatacağım ve eve götürmeniz için hazır olanları getireceğim. Bununla birlikte, Düşes'in iyi haberleri var gibi görünüyor."
"Bağışlayın?"
“Hamileliğin başlarında, genellikle yemekte sorun yaşamadığınız yiyeceklerin kokusu pek hoş değildir. Çok acı çektim çünkü semptomlarım daha çok alışılmadık taraftaydı. Bir süre sadece ekmek ve çayla hayatta kaldım.”
Beth, Lucia'nın anlamadığını belirten bir ifadeyle ona baktığını görünce şaşkınlıkla haykırdı.
"Aman Tanrım, henüz bilmiyor gibisin. Mantıklı. Düşes genç ve bu senin ilk çocuğun, bu yüzden bilmiyor olabilirsin.
Lucia sonunda Kraliçe'nin neden bahsettiğini anladı. Ve aynı zamanda, kafası karışmış hissetti.
"Hayır. Bu imkansız."
"Doktor hamile olmadığını mı söyledi?"
"Hayır ama…"
“Madem bu konudayız, saray hemşiresini çağırayım mı? Gebeliği erken dönemde teşhis etmek kolay değil. Selena doğana kadar benden sorumlu olan saray hemşiresi tıp sanatlarında çok mahirdir. Diğer ülkelerde gizemli ilaçlar okudu ve hamile annelerle uzun bir deneyime sahip. Bileğimin nabzını kontrol etti ve hamileliğimi keşfetti.”
Lucia, Kraliçe'nin saray hemşiresini aramasını engellemedi. Bunun mümkün olmaması gerektiğini biliyordu ama kalbindeki tuhaf beklentiyi üzerinden atamıyordu. Vücudunun durumunun garip olduğunu düşünmeye devam etti. Acıtmadı, hasta da hissetmedi ama genel olarak bir şeylerin değiştiği onun için açıktı.
Kraliçe'nin çağrısı üzerine gelen saray hemşiresinin yaşı oldukça ilerlemişti. Hemşire, Lucia'nın bileğini tutup parmaklarını bir süre Lucia'nın nabzına bastırmadan önce kibarca izin istedi.
"Düşes genellikle tedavi ettiğim biri olmadığı için emin konuşamam. Bir kadının nabzı hamile kaldıktan sonra değişir, bu yüzden önce ve sonra Düşes'in nabzını kontrol etseydim tam olarak emin olabilirdim, ancak bu durumda sadece Düşes'in hamile olma ihtimalinin yüksek olduğunu söyleyebilirim."
Saray hemşiresi Lucia'ya semptomları hakkında birkaç şey sordu. Lucia'ya son adet dönemi sorulduğunda, kaçamak bir tavırla bunun aşağı yukarı geçen ay olduğunu söyledi. Kendi doktoru olmayan bir saray hemşiresine kısırlığını söyleyemezdi. Lucia'nın vücudunda ortaya çıkan diğer ek semptomları duyduktan sonra saray hemşiresi başını salladı.
"Bunlar hamileliğin tipik erken belirtileridir. Hamilelik belirtileri yaklaşık iki ay sonra ortaya çıkanlar da var, hassas olanlar da var ki onlar için başlangıçta ortaya çıkabiliyor. Bir süre vücudunuza dikkat ederseniz ve bir sonraki adet döneminiz gelmezse, hamile olduğunuzu söylemenin güvenli olduğunu düşünüyorum.”
“Tebrikler, Düşes. Dük Taran çok memnun olacak."
Beth'in tebriklerini duyan Lucia, ifadesini zar zor kontrol altında tutmayı başardı. Neşeli olmaktan çok kafası karışmıştı. Kesinlikle olmaması gereken bir şey olmuştu.
Lucia, son derece yetenekli saray hemşiresinin yanlış teşhis koyma olasılığını düşündü. Ama durum fazlasıyla uyuyordu. Lucia'nın vücudundaki birkaç değişikliğe hamilelik belirtileri olarak baktığınızda, şüpheye yer yoktu.
Lucia eve giden arabada bile bu konu üzerinde kafa yormaya devam etti. Sonra birden bir ay önce gördüğü rüyayı hatırladı. Uyandıktan sonra bile kendini garip hissediyordu ve uyandıktan hemen sonra unuttuğu diğer rüyaların aksine, o günün rüyası sanki şu an hala görüyormuş gibi canlı ve netti.
Eve gelir gelmez doktoru çağırdı ve kısırlık belirtilerini anlattı. Son dönemde vücudunda meydana gelen değişikliklerden, kondisyonuna ve saray hemşiresinden aldığı teşhise kadar her şeyi anlattı. Doktor bir süre düşünceli bir şekilde başını eğdi.
"Hanımfendinin semptomları hamileliğin tipik semptomları gibi görünüyor. Bir saray hemşiresi bile böyle bir teşhis koyduysa kesin doğrudur.”
"Ama dediğim gibi adet görmüyorum. Bu doğal olarak kısırlık anlamına gelmiyor mu?”
“Adet görmediğiniz için kısır olduğunuz sonucuna varamam. Leydi ilk adet döneminizi yaşadınız ve bitki alımı garip bir anormallikle sonuçlandı. İnsan vücudunun kendi kendini tedavi etme eğilimi vardır. Belki de Leydim siz de kendi kendinizi iyileştirmişsinizdir.”
Lucia'nın rüyasında, Philip onun kısır olduğunu teşhis etti. Ancak doktorun söylediği gibi vücudunun kendi kendini tedavi etmiş olma ihtimalini tamamen göz ardı edemiyordu. Ne de olsa rüyasında hiç çocuk sahibi olmaya çalışmamıştı. Ek olarak, rüyadaki olaylar her zaman gerçekle tam olarak örtüşmemişti.
"Tebrikler leydim."
Doktor, dük çifti arasında hiç çocuk olmamasının oldukça garip olduğunu düşünmüştü. Uzun süredir dükün evinde çalışmamıştı ama hizmetkarlara göre, ikisi arasındaki ilişki sadece iyi diyerek tarif edilemezdi, yeni evliler gibi o kadar tutkuluydular ki, ikisinin aynı yatak odasında bir gece geçirmedikleri bir gün bile yoktu. Hizmetçiler, efendilerinin kendi yatak odasının yazın bile soğuk olmasına kendi aralarında kıkır kıkır gülüyorlardı.
"Sen... gerçekten benim bir çocuk taşıdığımı mı düşünüyorsun?" (Lucia)
Doktor, Madam'ın şaşkın tepkisini anlamıştı. Anne adayları hamileliklerinin başında genellikle sevinçten çok kaygı hissederlerdi; ruh halindeki değişiklikler şiddetliydi ve birçok depresyon vakası vardı. Hamile bir kadının fiziksel bakım kadar zihinsel bakıma da ihtiyacı vardı.
Anne adayının depresyonunun daha kolay atlatılabilmesi için herkesten çok eşinin yardım etmesi gerekiyordu. Doktor, Dük ile ayrı ayrı görüşmesi ve Madam için alması gereken önlemleri ona anlatması gerektiğini düşündü.
"Bundan neredeyse eminim." (Doktor)
"'Neredeyse' hamile olmama ihtimalim olduğu anlamına mı geliyor?" (Lucia)
"Durumunuz alışılmadık, leydim. Hamilelik genellikle adet görme ile belirlenir. Adet görmemiş hali ile vücudunuzda bunun gibi garip belirtiler görüldüğünde gebelik olarak algılanabilir.” (Doktor)
Hamilelik yaygın bir fenomendi ama kesin bir teşhis koymak oldukça zordu. Adetin kesilmesiyle aynı anda gebelik belirtileri ortaya çıksa ve kişinin karnı büyümeye başlasa bile yalancı gebelik denilen bir durum söz konusuydu. Doktor, Madam'ın endişesini artırmamak için yalancı gebelik hakkında bir şey söylemedi.
"Lütfen önce içiniz rahat olsun. Erken dönemlerde açık hava aktivitelerinden kaçınmak ve yorgunluktan kaçınmak için bol bol uyumak en doğrusu olacaktır. Ve çok dikkatli olmanız gereken bir şey var Leydim. Yatak odası ilişkilerinden kaçınmalısınız.”
Lucia bunu duyunca şaşkınlığından sıyrıldı ve yüzü kıpkırmızı oldu.
"En azından, kesinlikle şimdi olmaz. Çocuğun sağlıklı büyüdüğünden emin olana kadar, yani karnınız büyümeye başlayana kadar stimülasyon yasaktır.”
Doktor geri çekildi ve Lucia her türlü düşünceden rahatsız bir halde yatağa uzandı. Vücudundaki tüm garip semptomları düşündü ve teker teker izini sürdü.
“Şimdi düşünüyorum da, son zamanlarda hiç başım ağrımıyor. Bir ay mı oldu? Hayır. Bir buçuk ay mı? Neredeyse iki aydır herhangi bir baş ağrısı ilacı aldığımı hatırlamıyorum.”
Yataktaki konumundan doğrudan tavana baktı ve elleriyle karnının alt kısmını nazikçe kapattı. Hiçbir şey hissetmedi. Çıplak gözle görülebilecek hiçbir kanıt yoktu. Ama içinde büyüyen bir hayat olduğunu düşündüğünde, sanki uçuyormuş gibi hissetti.
Kesin olmadığı için iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyordu. Hamilelik onun için imkansız olması gerektiği için şüphelerini üzerinden atamasa da, 'belki...' ihtimali umutlarını büyütüyordu. Bu gidişle bunun hamilelik olmadığı söylense şoku atlatamayabilirdi.
‘Doktorun dediği gibi kısırlığıma vücudum kendi kendine çare oldu desek de kocamın söylediğine göre hamile kalamam.’
Doktora adet görmemesinin belirtilerini anlatmıştı ama kocasının sırrından, yani Taran soyunun olağandışı yapısından söz edemiyordu.
Kocasının kısırdan farkı yoktu. Lucia hamile kalabilen Taran soyundan bir kadın değildi ve saflık anından itibaren vücudunu hazırlamak için özel bir bitki alan Taran olmayan normal bir kadın olmanın koşullarını da karşılamıyordu.
Kocası, ona bir çocuk veremeyeceğine ikna olmuştu.
[O zaman o benim çocuğum olmayacaktır.] (Ç/N: Hugo ve Lucia'nın kavga ettikleri bir zaman vardı ya Hugo söylüyordu bunu Lucia'ya hatırlatayım istedim 🙈)
Lucia kocasının uzun zaman önce kuzeydeyken söylediklerini hatırladığında kalbi güm güm atmaya başladı. Hamile olduğunu duyduktan sonra kocası aynı şeyi tekrar söyleseydi, buna sadece üzülmezdi, çok da acı verirdi. Sadakatinden şüphe ederse, buna katlanabileceğini sanmıyordu çünkü ondan çok nefret ederdi.
Hamile olup olmadığı henüz kesin değildi. Lucia ona söylemeli mi yoksa henüz bilmediği için şimdilik çenesini kapalı tutmalı mı diye merak etti. Bir düşünce dizisi diğerine ve endişe korkuya yol açtı. Lucia yatakta bir süre sağa sola döndükten sonra uykuya daldı.