under the oak tree 162. bölüm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
under the oak tree 162. bölüm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Kasım 2021 Pazar

 Under The Oak Tree - 162. Bölüm

[Şarkı Önerisi: BTS - Truth Untold ]

"Ah, gerçekten çok güzel kokuyor."

Max bahçeye bir rahatlama ve gurur duygusuyla baktı. Hizmetçilerin kazdığı küçük su birikintisinin etrafını parlak kırmızı tomurcuklar doldurmuş ve küçük askerler gibi sıralanan çalı ağaçlarının mavimsi-mor çiçekler açmış, yanlarında ise hoş bir şekilde büyüyen ve çiçeklerle harika bir uyum yaratan çeşitli otlardan oluşan bir tarla vardı. Max, taştan oyulmuş düz bir sandalyeye bir mendil koydu ve oturdu.

"Buradaki bi-bitkilerin... hepsi şifalı o-otlar ve baharatlar olarak kullanılabilir."

"Yani yenilebilir bir bahçe mi yaptın?"

"Bahçede güzel çiçeklere sahip olmak bi-bir şey, a-ama faydalı bitkiler dikmek... Güzel o-olur diye düşündüm."

Max'in sözleri Riftan'ı nazikçe güldürdü. "Muhafızlara, bu bahçeye hiçbir şeyin zarar vermemesini ve bozulmadan kalmasını emredeceğim."

"Be-beğendin mi... burayı?"

Riftan çiçek bahçesinden bir adım ötede oturan Max'e baktı ve sonra yavaşça başıyla onayladı. Riftan'ın gözlerinde yoğun bir duygu parladı ve kısa bir süreliğine ortadan kayboldu.

"Evet beğendim."

Cevabıyla birlikte gelen ses garip bir şekilde gergindi. Max şaşkın bir bakışla ona baktı, Riftan onun yanına çömeldi, duygularını saklamaya çalışıyormuş gibi kendi dudaklarını okşadı.

"Bir yıl önce, karımla bir çiçek bahçesinde bu kadar rahat vakit geçireceğimi hiç düşünmezdim."

Max, bunun Riftan'ın bir sefere çıktığı zamanla ilgili olduğunu anlayınca gerginleşti.

"Duyduğuma göre... ke-keşif sırasında çok fa-fazla sorun ya-yaşamışsın."

"Kolay değildi. Lexos dağlarında yaşayan binlerce canavar vardı ve Ejderha inine giden yol, bariyerler ve labirentlerle çevriliydi.''

Sert bir şekilde cevap verdi, sepeti karıştırdı ve bir elma çıkardı. Büyük bir ısırık aldı ve taze meyve suyu dudaklarını nazikçe ıslattı. Max'in yüzü kızardı, şehvetli anılar kafasında yanıp söndü. Yerde oturmuş elma yiyen Riftan, Max'in çılgın hayal gücünün farkında olmadan özgür ve rahat görünüyordu; zalim dünyadan naif olan masum bir çocuk gibi. Bir yeşil elma aldı ve Max'e ikram etti.

"Tadı oldukça güzel. Sen de dene.''

Max dalgın dalgın elmadan bir ısırık aldı. Hissettiği gerilimle sertleştiği için dilinde tat yoktu. Max babası yüzünden çok acılar çekmişti, bu da onu son üç yıldır kendi sefaletiyle o kadar meşgul etmişti ki Riftan'ın yaşadığı zorlukları hiç düşünmemişti. Aksine, eğer geri dönerse Riftan'ın ona akıl almaz zararlar vereceğinden bile korkuyordu.

Ama benim yanımda nasıl bu kadar rahat olabiliyor? Kafasındaki soruyla bunalan Max, esintinin tadını çıkaran Riftan'a dikkatle baktı.

Beni hiç suçladı mı? Max durumun böyle olmamasını umuyordu ama sonuçta Riftan ona getireceği tüm zorlukları bile bile onunla evlendi. Dünyada böyle bir talihsizlikle karşılaşan hiçbir erkek yas tutmaz mı? Evlilik yeminini tutmaya karar vermesi ve ondan memnun olması bir mucizeydi. Düşünceleri kalbini rahatsız etti, bu yüzden konuyu çabucak değiştirdi.

"Yo-yol inşaatı...iyi gidiyor mu?"

"İyi gidiyor. Sonbahar gelinceye kadar tamamlanmış olacak.'' Riftan iddialı bir gülümsemeyle elma çekirdeklerini çalıya attı. ''Yol tamamlanır tamamlanmaz limanı genişleteceğim. Onu canavarlar tarafından yok edilemez kılmak çok paraya mal olacak ama güneyden gelen tüccarlar büyük gemileri yanaştırabilecek ve bunun için bizi cömertçe ödüllendirecekler. Son derece karlı olacak."

"Sadece ge-geçiş ücretlerinden... o ka-kadar çok para kazanabilir misin?"

"Sadece geçiş ücreti olmayacak. Tüccarlarla ortaklık yapmak size kraldan daha fazla para kazandırabilir. Pahalı kargolarını korumak ve işlerini sorunsuz bir şekilde yürütmelerine yardımcı olmak karşılığında gelirlerinin bir kısmını paylaşırlar. Zaten işbirliği yapmak için sıraya giren birçok tüccar var. Güneyden gelen nadide ipek ve baharatları uygun fiyata almanın ayrıcalığını kaçırmanıza izin vermeyeceğim.'' Arkasına yaslandı ve ona gülümsedi. "Tüccar gemiyi getirdiğinde sana 500 ipek elbise alacağım."

"Ye-yeterince fazla i-ipek elbisem var."

"Yeterli değil" diyerek onayladı ve güldü. "Dişini sık. Sana dünyanın en pahalı kıyafetlerinin sayısızca alacağım. Ardından, her parmağınıza güneşten daha parlak pırlanta yüzükler koyacağım. Boynundan bileğine, ayak bileklerine kadar seni mücevherlerle süsleyeceğim.''

Max'in elini tuttu ve dudaklarını bileğine bastırdı. Hafif soğuk, ıslak dudakların hassas, nabzı atan cilde baskı yapması Max'in ürpermesine neden oldu. Riftan'ın kara gözleri derinden tatmin olmuştu.

"Seni Yedi Krallık'taki en onurlu leydi yapacağım. Sana en az bir Roem prensesinin sahip olacağı kadar zenginliğin tadını çıkartacağım.'' Riftan avucunu okşadı ve onunla tutkuyla konuştu. ''İmparatorluk yok olmasaydı, bu kıtadaki en değerli kadın olarak kabul edilirdin. Benim gibi birinin seninle konuşmasına bile izin verilmezdi."

"Bö-böyle saçma sapan şeyler söyleme. Roem uzun za-zaman önce yok oldu ve Roem ailesi isimlerini zar zor koruyor… şimdi gü-güçleri ve e-etkileri yok. Ben Whedon'daki pe-pek çok soyludan sa-sadece biriyim."

"Fazla mütevazi davranıyorsun. Bir zamanlar imparatorluğu yöneten büyük imparatorluk ailesinin soyundansın ve Whedon'daki en güçlü Dük'ün en büyük kızısın. Sen sıradan bir asil kadın değilsin." Aniden, Riftan'ın yüzüne bir zalimlik ifadesi yayıldı. "Babandan nefret ediyorum ama ona saygısızlık etmek niyetinde değilim. Dük'ün beni kocan olarak seçmesinin nedeni, ona faydalı olmam, tam olarak sana uygun ya da layık bir damat olmamdan değil."

Max'in Riftan'ın tuttuğu eli irkildi. Pençelerinden kanat çırpan bir kuşu içgüdüsel olarak ezen bir tazı gibi, tutuşunu sıkılaştırdı.

"Benim asil akrabam yok. Ölsem bile intikamımı almaya uğraşacak kardeşim yok. Beceri ve itibarı olan ama gücü olmayan sıradan bir şövalye. Beni vekil komutanı yapması onun için önemli değildi, ortaya çıkabilecek herhangi bir konuyla ilgilenmek zor olmayacaktı. Kullanabileceği adam olarak beni seçti, sonra bıraksın ölsün.''

"B-bu..."

"Tekrar geri dönüp evliliğimize devam edeceğimi düşünmedi." Riftan nazikçe vurguladı ama sesi ürkütücüydü. "Ama sağ olarak geri döndüm ve evliliğimiz gerçek. Şimdi o adamın senin üzerinde hiçbir yetkisi yok. Ben senin ailenim."

Riftan'ın sahiplenme duygusuyla dolu bu sözleri üzerine, Max kalbini kaplayan serin bir esinti hissetti. Babası için değersizdi, dükün kendi kızı olarak kabul ettiği tek kişi Rosetta idi. Maximillian başarısızdı, işe yaramaz bir kızdı, zamanında bir fırsatta sıradan bir şövalyeyle evlendi, sırf Dük'ün işine yarasın diye, yani Riftan'ın bahsettiği güzel soylu kadın muhtemelen o olamazdı, Rosetta olabilirdi.

Max dudaklarını ısırdı. Öz babasının kocasını baştan aşağı aldattığı ve kullandığı gerçeği ona yeni bir tür öfke verdi ve kendisi bu aldatmanın anahtarı olduğu için dayanılmaz bir üzüntü duydu. Crox Dükü, onun için hayatını tehlikeye atacak genç bir şövalyeye aziz bir kız vermeliydi, güzel ve parlak Rosetta'yı Riftan'a vermeliydi. En az bu kadar bir muamele görmeliydi. Duygular kalbinde şiddetle yükselirken, Max titreyen bir sesle konuşmaya başladı.

"Be-ben gerçekten.. ü-üzgünüm."

Birdenbire, sanki tüm kin ondan kaçmış gibi, Riftan Max'in yüzünü avuçlarının arasına aldı.

"Lanet olsun, çok saçma sapan şeyler söyledim. Seni suçlamaya çalışmıyordum, babanın şeytani taktikleriyle hiçbir ilgin olmadığını biliyorum. Benimle asla evlenmek istemedin, değil mi?" Bu doğruydu. Max'in dediklerini inkar edemeyen gözlerine bakarken Riftan acı acı gülümsedi. "Sen sadece baban tarafından benim gibi aşağılık bir insanla evlenmeye zorlanan zavallı bir piyonsun."

"Ö-öyle değil. B-b-böyle sö-söyleme.."

Ancak karısının ivedili sözlerini dinlemedi. "Ancak, seni tamamen tatmin edeceğim. Benimle evlenmenin, herhangi bir soylu ya da asilzadeyle evlenmekten daha iyi olduğunu hissetmeni sağlayacağım.''

Sözlerine daha fazla dayanamayan Max konuşmaya başladı. "Be-ben zaten öyle hissediyorum. O yü-yüzden…''

Aniden eğilip kollarını Riftan'ın boynuna doladı. Riftan ona şiddetle sarılmak için kollarını kaldırmadan önce şaşkınlıktan kaskatı kesildi. Max'in başını kendine çekip dudaklarını onunkilerin üzerine yerleştirdi. Hafif yeşil elma kokulu tatlı dili ağzını nazikçe doldururken Max çaresizce titredi.

Yüzünü onun boynuna gömme ve ağlama isteği yükseldi. Riftan'ın onunla ilgili fantezileri gülünç derecede gerçeküstüydü. Max gözlerini sımsıkı kapadı, kendini perişan hissediyordu: ne kadar uğraşırsa uğraşsın onun beklentilerini karşılayamayacaktı.

Uzun bir süre bedenleri birbirine yapışık halde böyle birlikte kaldılar. Bir gardiyan Riftan'ı aramaya geldiğinde, Max'in yanağını okşadı ve üzgün bir ifadeyle ona baktı, sonra ona nazik bir öpücük verdi ve isteksizce oturduğu yerden kalktı. Max onun Lord olarak görevlerini yerine getirmek için ayrılmasını kasvetli bir şekilde izledi. Babasının onu tamamen aldattığını ve sessizce ona itaat ettiğini düşünerek çok suçluluk duyuyordu. Değişmeyen geçmişin düşünmeye değmeyeceğini biliyordu ama kendi kendini suçlamasından kurtulamadı.

Max güçlükle odaya geri döndü ve yatağa yığıldı. Riftan'ın ona onurlu bir prenses gibi davranması onu iliklerine kadar rahatsız etmişti. Max, 22 yıl boyunca babası tarafından bir köpek gibi büyütüldü. Köpekler isyan edince babası kırbacını kaldırırdı ama en azından köpekler ona dişlerini gösterirlerdi. Max bunun yerine dizlerinin üzerine oturdu, cezaya katlandı ve gözlerinde yaşlarla itaat etti.

Ne kadar çaresiz ve sefil olduğunun derin bir anlayışına sahipti. Bir böcek gibi yerde sürünürken ve babasının ayaklarına asılırken Max, odadaki aynadan kendisinin nasıl göründüğünü unutamıyordu. Derisi şişmişti ve taş gibi soğuk zeminde solucan gibi kıvranıyordu.

Prenses, Dük'ün değerli kızı... tüm bu unvanlar çok saçmaydı.

Max kıvrıldı ve yüzünü kucağına gömdü. Riftan'ı düşündükçe göğsü daraldı. Onun gerçekte kim olduğunu ve aklındaki mükemmel eş fikrinden ne kadar uzakta olduğunu kabul etmek doğru muydu? Ancak kocasına doğruyu söylediğini hayal etmek bile vücudunun soğuk terler atmasına ve midesinin burkulmasına neden oldu.

Croix Kalesi'nin hizmetkarlarının ona nasıl baktığının gayet iyi farkındaydı. Uzaktan ılık bir sempatiyle dolu bakışları, bazen babasının şiddetine dayanmaktan daha zordu.

Riftan'dan böyle bir bakış görmektense ölmek daha iyi olurdu. Kocası, karısının dünyanın en şerefli hanımı olduğuna inanıyordu ve Max ne denli sefil bir hayat yaşadığını onun bilmesini asla istemiyordu.

Max yataktan kalktı ve artık o sarmal halindeki depresif düşüncelere dayanamayarak odadan çıktı. Tek başına kilitli kalmaya devam ederse, kendi olumsuzluğu onu bütün olarak yutacaktı.

Ç/N: Riftan'ın hikayesini bildiğimizden bu bölüm iki kat fazla etkiliyor artık :( Ayrıca Maxi'nin de Riftan'ın ona acıyarak bakmasından korkması.. Aslında konuşsalar her şey çözülecek belki ama ikisi de yaralarını bir diğerine gösteremeyecek kadar gururlu :'( İkisini de sarıp sarmalayasım var..

Önceki Bölüm                                                                                               Sonraki Bölüm