3 Kasım 2021 Çarşamba

Meşe Ağacının Altında - 15. Bölüm

 (Çarşafların Altında)

"Ah, hayır... Öyle değil..."

"Değilse, bu da ne oluyor? Başka biri var mı?"

Max'in sözlerinin ardındaki anlamı kavraması biraz zaman aldı. Birkaç dakika boyunca, sersemlemiş halde sadece yanan gözlerine baktı, ne yazık ki sessizliği terse yoruldu, Riftan yanlış anladı.

Sesinde hırlamayla, küçümseyici bir şekilde konuştu. "Orada ölümüne savaşıyordum ve sen burada başka bir adamla mı birliktesin?"

"Ah, hayır, hayır! Ah, yapmadım!”

Neredeyse sürünürcesine bir tereddütle verdiği yanıt, gücünü hafifçe elinden aldı. Hâlâ ikna olmamış bir şekilde, sorularını şiddetle ona yöneltti.

"Öyleyse ne demeye boşanmaktan bahsediyorsun?!"

"Geri döndüğünde ben... ben boşanmak isteyip onunla evleneceğini düşündüm... o yüzden..."

"Onunla?" Bir an düşündükten sonra, onun saçmalıklarını anlamayı başardığını umarak sertçe ekledi. "Agnes?"

Adın anılmasıyla Max'in gözleri büyüdü. Verebildiği tek cevap çaresiz bir baş sallamaydı.

Ama önündeki asık suratlı adam, bir küfür savurup başını sertçe ovuşturdu, görünüşe göre kırgındı.

"Bir sürü işe yaramaz söylenti yayan bir grup aptal insan." kendi kendine mırıldandı. Yanına gidip yatağına oturdu. Kısa bir süre sonra, rahat ve kolaylıkla onu kucağına koydu.

Ani hareketleri Maximillian'ı şaşırttı; refleks olarak bacaklarını yaklaştırdı. Riftan nazikçe ve sevgiyle onun yüzünü iki elinin arasına aldı ve yaklaştı. Kafası karışmış Max'in hissettiği bir sonraki şey, nemli dilinin onun gözlerindeki nemi yalamasıydı. Kirpikleri titredi ve gözlerini kapattı.

Acele etmedi, gözyaşlarını birer birer sildi. Sıcak nefesi yanaklarını gıdıkladı, dudakları karşılık olarak titredi, nabzı hızlandı. İçgüdüsel olarak yumuşak bir mırıltı çıkardı.

Onun ihtiyatlı ve sarsılmış halini hisseden Riftan derin bir nefes verdi ve bir kolunu beline sardı.

"Ne duydun bilmiyorum ama teklifi geri çevirdim."

"Reddettin?"

Gözleri şaşkınlıkla kocaman açıldı; sesi bir nota yükseltti.

"Emin olabilirsin! Böyle çılgın bir teklifi kabul edeceğimi mi sanıyorsun?”

'Çılgın teklif' de ne demek?! Dünyayı kurtaran bir savaşçıya güzel bir prenses sunmak nasıl delilik olur?!

"Aklı başında kim evli bir adama evlenme teklif eder ki? Bu hikayeyi duyduğumda, bu kralın deli olduğunu düşündüm.”

"A- ama..."

“Her kimse Tanrı'nın önünde kutsal yeminini değiştirirse, onu kendi ellerimle hadım ederim. Böyle etik olmayan bir şey yapacağımı nasıl düşünürsün?”

O ciddi mi?

Aynı anda hem şaşırmış hem de utanmış bir şekilde ona baktı. Şövalyelerin inanca değer verdiğini sık sık duymuştu ama bu adamın da şövalyeliğe inancı var mıydı?

Onunla zorunlu evlilik için kraliyet ailesinin bir parçası olma altın şansını geri tepti! Bir kraliyet üyesiyle evlenmek ona yeni bir unvan, kraliyet onuru ve büyük bir çeyiz kazandıracaktı. Ve bununla da bitmedi. Oğlu doğal olarak taht hakkına sahip olacaktı.

Bu nedenle, Agnes'in verebileceğini veremeyen karısının, kararını saf bir delilik olarak görmesi doğaldı.

Bu adam... aklını kaçırmış.

Ancak o zaman bu adamın yeminlerini ciddiye aldığını ve onu onurlandırmak için her türlü niyeti olduğunu anladı.

Hepsinden önemlisi, art niyeti yoktu. Onun sözleriyle, onu sadece karısı olarak gördüğü için alıyordu. Max şokla bocaladı ve inanamayarak dişlerini sıktı.

"A- ama..."

Bu kişinin aklı başında mı? Belki de neyi kaçırdığını bilmiyordur.

Şu anki durumunu unutarak, konuşmalarına derinden dahil olduğu için cüretkar bir şekilde karşı çıktı.

“Şey, gerçekten… Ama, uh, biliyorsun, sorun değil. Ah, Agnes, çok ama çok güzel bir kadın, zengin bir kadın."

"Agnes'le hiç tanıştın mı?"

Ürktü. Tek hamlede reddetmesini delilik olarak adlandırmakta çok mu aceleciydi?

“Şahsen, uh, onunla hiç tanışmadım, ama…”

"Güzel olup olmadığını nereden biliyorsun? Peşimden bir toy gibi gelen deli bir kadından hoşlanmam.''

Ah, kraliyet ailesi hakkında böyle konuşmak doğru mu?

Max ona baktı, yüzü şaşkınlıkla doluydu. Tam o sırada Riftan aniden elini kaldırdı, kız şaşırdı, yine elinin vurmasını bekledi. Ama olmadı, başparmak yanaklarından kalan gözyaşlarını sildi.

"O saçma dedikoduyu unut. Her şeyden önce saray hayatı bana uymuyor. Prensesin koca evinde yaşamak istemiyorum."

"A-ama..."

"Bu kadar ama yeter! Söylentiler sadece bir bahane mi ve sen bu evlilikten gerçekten mutsuz musun?” Adamın gözlerinde tehlikeli bir parıltı parladı.

Aceleyle başını salladı, yüzü tekrar aydınlığına kavuştu.

"Yeter artık. Bu saçmalığı bir daha gündeme getirirsen, bir dahaki sefere buna müsamaha göstermem.”

Gözlerini faltaşı gibi açtı 'Kabul ettin mi? Neden bahsediyorsun?'

Kendi kendine homurdanırken, aniden adamın elinin küçük sırtına dokunduğunu hissetti, yavaş yavaş keşfetmeye başladı. İçgüdüsel olarak sertleşti. Eli yavaşça aşağı indi ve onu örten çarşafların altını kazdı.


Ç/N: Geliyor gelmekte olan hazır mısınız? ᘳ⇀‿↼ᘰ

Önceki Bölüm                                                                                          Sonraki Bölüm

 Meşe Ağacının Altında - 14. Bölüm

 (Parçalanmış - 2)

"Ne?"

"Üzerinden çıkardım ve bu süreçte yırttım."

"Ah...uh, nasıl? Onu, ah, çıkardın mı?" Max tekrar sormadan edemedi.

Bu soru ona biraz rahatsız edici geldi. Sandalyesini çevirerek yüzünü ona çevirdi ve vücudunu çarşafı bir kalkan gibi kullanarak saklamasını izledi ve sonra bağırdı.

"Ne yapmam gerekiyordu? Nefes alamıyordun çünkü – hatta çamaşırından¹ dolayı maviye dönüyordun. Düğümü çözmeye çalışıyordum çünkü korkunç iç çamaşırı çok sıkıydı! Ne kadar uğraşırsam uğraşayım düğüm çözülmedi, ben de kopardım! Kahretsin. Baş aşağı alınabileceğini bile bilmiyordum!”

Maximilian'ın yüzü buharlaşacak kadar kızardı. İç çamaşırını ve altındaki eti gördüğünü düşünerek ölümüne utandı.

Dadı, kocasının yokluğunda ona zorla dar çamaşırlar¹ giydirdi. Onun iffetini koruyacağını söyledi.

Max, vücuduna o korkunç şeyi takmak zorunda kaldı, ama birinin onu göreceğini asla hayal etmemişti. Hemen pencereden atlamak istercesine yüzünü kapattığında, Riftan küçük bir iç çekişle söyledi.

"Yarın sana yeni bir iç çamaşırı alacağım, o yüzden öyle bakma. Yoksa sana benimkini ödünç vermemi mi istersin?"

"Oh hayır! Tamam…."

Max hararetle başını salladı. Başka birinin veya bir erkeğin iç çamaşırını giymeye en ufak bir niyeti yoktu. Ayrıca zaten tek bir bol kesim erkek tuniği giymek onu tedirgin ediyordu. Riftan gözlerini taradı ve kaşığıyla çorbayı karıştırmasını izledi.

"Şunu karıştırmayı ne zaman bitireceksin? Acele et ve ye. Ekmeğe dokunmadın bile.”

Ağzına birkaç kaşık daha attı. Ancak, vücudunun doğal yapısındaki küçük ağzı ve şişkin midesi, kısa sürede iştahını kaybetmesine neden oldu. Sert ekmeğe dokunmayı bile düşünmedi, sadece biraz daha çorba içti ve sonra kaseyi bir kenara koydu.

"Ne? Yarısını bile yemedin," diye başladı Riftan.

"İştahım yok, bu yüzden..."

"Bana bu kadar yüklenme. Biz eve gidene kadar lüks yemeklerin hayalini kuramazsın. Zevkine uymasa bile, tolere etmezsen vücudun buna dayanmaz.”

Max, onun şımarık bir çocuğa nasihat etmeye benzer sesiyle kızardı.

''Yoksa yolculuk boyunca bu kadar seçici ve can sıkıcı mı olacaksın?'' sinirli bir şekilde ekledi.

“Ben... Ben yiyeceğim…”

Sonunda birkaç yudum daha içti ama o kadar hastaydı ki artık yemek yiyemedi. Kaşığı yere bıraktığında adam tuhaf bir ifade takındı. Neyse ki onu daha fazla yemeye zorlamak yerine içini çekti ve kaseli tepsiyi kabul etti.

"Seçici olmaya devam edersen kel olacaksın." ²

Dilini şaklattı ve arkasını döndü. Max, güvenilmez hava koşulları gibi sürekli değişen ruh haline uyum sağlayamadan omuzlarını silkti. Yemeğini getirecek kadar kibar görünüyordu, ama bir sonraki anda çabucak sinirlenecekti.

'Sözlerim ve eylemlerim bu kadar suçlayıcı mı?' İçinden, onu yanında getirdiğine pişman olabileceğini hissetti. 'Neden o...'

Bazı olumsuz ve alçak düşünceler kafasını doldurdu. Gözlerine bakan Max daha fazla dayanamadı ve soruyu dürtüsel olarak dile getirdi.

"Peki, neden, uh, beni neden götürüyorsun?"

"Ne?"

Kaseyle dışarı doğru çıkan adam durdu ve ona baktı.

"Bu ne anlama geliyor?"

"Ben, ya-yanini benimle istediğin için evlendin gibi değil. Yani, neden, ah be-beni de ya-yanına aldığını bilmiyorum..."

Yüzü gözle görülür bir şekilde sertleşti. Sertçe yutkundu. Kekemeliğin onda kötü bir izlenim yaratıp yaratmadığını ya da kendi sorusunun üzücü olup olmadığını anlamak zordu. Tereddütle dolu olmasına rağmen, yine de ekledi,

“İlk olarak… biz, ha-hayır… Sen ve ben birbirimize evli bir çift diyebileceğimiz pek bir şey bilmiyoruz... V-ve senin durumunda, beni yanına almasan bi- bile, sen her zaman alabilirsin... '' ³

"Kapa çeneni!"

Riftan ona öfkeyle bakarak ani bir kükreme çıkardı. Tepsiyi bırakıp yatağa geri döndü.

"Dürüst ol! Benimle gelmek istemiyor musun?!"

“B-bu bu değil, bu…!”

"Hayır, değil! Babanınki kadar büyük olmasa da benim şatom senin gibi küçük bir kızın yaşamasına yetecek kadar büyük! Lanet olsun, yeterince param var. Eskisi gibi lüks içinde yaşayamayacağından endişeleniyorsan, kes şunu!”

Azarlamış bir çocuk gibi büzüldü. Baştan beri babasının şatosunda fakir bir hayat yaşarken, neden onun kraliyet ailesi gibi yaşamaktan endişe ettiğini düşünüyor ki? Bir sözcük telaşı içinde yanıtladı ve sanki yalnızca bir eylem eski ifadelerini silecekmiş gibi umutsuzca ellerini salladı.

"Hayır! Bu tür şeyler beni endişelendirmez. Sadece... neden, neden beni götürüyorsun? sadece merak ediyorum…”

“Doğal olarak, sen benim karımsın! Evliliğimiz gerçek, kilise tarafından resmen tanındı! Seni evime götürmek sadece sağduyu! Evlendikten sonra bile babanın evinde yaşamakla yanlış yaptın!”

"A- ama... Boşanmak istersin sanmıştım..."

"…Ne?"

Ellerini sertçe onun omuzlarına sardı. Max, bir yılanın önündeki fare gibi maviye döndü. Yüzündeki öfke onu boğmuştu. Belki de bir kekemeyi anlamanın sabırsızlığından kaynaklanan şiddetin ortaya çıkacağı yer burasıydı. Croix Dükü onu dövdüğünde her zaman yaptığı gibi korkuyla gözlerini kapadı.

Ama ne kadar beklese de acı gelmiyordu. Gözlerini açtığında, ona şiddetle bakan karanlık göz bebekleri ile karşılandı. Kızın omuzlarını tutan elleri, kaynayan öfkesini kontrol etmeyi başarırken hafifçe titriyordu.

"Boşanmak? Şimdi benden boşanmak mı istiyorsun?"

Ç/N: Ah yanlış anlamalar yanlış anlamalar :/ Bu arada Riftan'a da çok kızmayın. İleride onu da çok iyi anlayacaksınız. Biraz daha bekleyin sadece..

¹ :Burada çamaşır olarak bahsettiğim şey aslında drawers olarak geçiyor. Şu beyaz lastik paçalı don ve üzerine giyilen korse gibi eski tarz bir iç giyim. Google amcaya women drawers yazarsanız nasıl bir şeye benzediğini görebilirsiniz. 
² :Şimdi kellik ne alaka demeyin valla bilmiyorum korelilere özel bir deyim galiba bu. Türkçede karşılığına benzer nasıl bir deyim gelir bilemedim
³ : Burada tamamlanmamış son cümlede şeyi söylemeye çalışıyor aslında beni her zaman boşayıp prensesi alabilirsin gibi bir şey

Önceki Bölüm                                                                                           Sonraki Bölüm

Meşe Ağacının Altında - 13. Bölüm 

(Parçalanmış -1) 

Tiz bir sesle sorulduğunda, dudakları alaycı bir şekilde kıvrıldı.

"Sana söyledim, sen benim karımsın. Üç yıl önce tamamına erdirdik. Neden böyle davranıyorsun?"

Max baştan ayağa kıpkırmızı parladı. Utanarak yüzü bir anda gözle görülür bir şekilde ısındı, elleri iki yanında kıpırdandı.

"Kahretsin, çıldırma, sadece kıyafetlerini değiştirdim! Sana dokunmamdan bile tiksiniyorsan, düğün gecemizde bayılmalıydın!"

Omuzları sarsıldı; zihni korkunç bir kargaşa içindeydi. Çok öfkelenen Riftan, şu sözleri kustu, "Yozlaşmış bir soylu kadın, bu kadar önemsiz şeyler yüzünden hüsrana uğrar, hatta aklını bile kaybeder!"

Max kızardı ve kısık bir sesle mırıldandı. "Üzgünüm."

Özrü, sessizliğiyle karşılık buldu. Kısa bir süre sonra Max, Riftan dışarı çıkarken kapanan bir kapının menteşelerini duydu. Ve ona eşlik etmek için kendini sadece eski püskü odanın soğuk duvarlarıyla yalnız buldu.

Hayal kırıklığıyla başını salladı. Bugün onu kaç kez üzdü? Saatler önce tekrar bir araya geldiklerinden beri daha bir tam gün geçmemişti. Onun böyle olmasına izin vermek doğru mu?

Max sinirle dudağını ısırdı. Riftan şimdi ona bir eş gibi davranıyor ama bunun süreceğinin garantisi yoktu. 'Hayır, kendine gelmesi sadece an meselesi.' Boşanma düşüncesi ona musallat oldu ve kendinden daha da nefret etmesine neden oldu.

'Ya işe yaramaz olduğumu anlarsa? Kesinlikle bana karşı daha sert bir tavır alacaktır.'

Riftan, sıfırdan, kendisi için bir isim yapmış bir şövalyeydi. Şimdi zaten yüksek bir konumda olduğu için, gelecekte birçok sosyal toplantıya ve ziyafete doğal olarak davet edilecekti.

Bu düşünce üzerine Max iç geçirdi, cesareti tamamen kırılmıştı. Bir kocanın övünmek isteyeceği türden bir olmadığını çok iyi biliyordu. 'Eminim yakında bunu anlayacak ve beni istismar etmeye başlayacak... tıpkı babam gibi. Neden bu olmadan önce eve gidip babamdan merhamet dilemiyorum?'

Onun dimdik durduğunu, kılıcını kabzasından tuttuğunu hatırladı. Bir vuruşta kendi boyutunun üç katı bir canavarı kesti. Ona karşı bir kırbaç kullanırsa ne olacağını hayal etmek korkunçtu. Bu olası senaryo onu endişeyle kıvrandırdı.

'Ama... o henüz bana vurmadı.' Bu düşünceye kaşlarını kaldırdı. Ona defalarca sinirlendikten sonra bile elini kaldırmadı. Belki babası kadar zalim değildir.

İkinci not edilmesi gereken şey de, daha yeni bir araya gelmiş olmalarıydı. Bundan sonra ne olacağı kimse söyleyemezdi.

Kapının tıkırtısını duyduğunda bu olasılıkları düşünüyordu. Riftan, bir tepside tütsülenmiş ekmek ve çorbayla odaya döndü.

“Sebze çorbası ve arpadan yapılmış bir ekmek. Uyumadan önce yemeye çalış. Bu gece bu handa kalacağız ve yarın güneş doğar doğmaz ayrılacağız.”

Tepsiyi yatağın yanındaki rafa koydu ve böyle söyledi. Max gözlerini kırpıştırdı. Öfkeyle dışarı çıktı ve hiçbir şey olmamış gibi yemekle geri döndü. Bu adam... tahmin edilemezdi.

"Ne avara duruyorsun? Soğumadan afiyetle ye."

Aceleyle çorba kâsesini ve tahta kaşığı eline aldı.

"Teşekkürler. Güzelce yiyeceğim…”

Max çorbayı karıştırdı, üfledi ve ağzına koydu. Biraz sıcaktı ama dilinde kabarcıklar bırakacak kadar değil. Doğrusu, pek iştahı yoktu ama yine de midesine birkaç kaşık dolusu tuzlu çorba koymayı başardı, bu da onu biraz daha iyi hissettirdi.

Bir dakika sonra kaşığını bıraktı ve adama bakmaktan kendini alamadı. Yatağın yanında bir sandalye çekmişti ve kılıcını tımarlamaya başladı. Gerçek yaşından iki ya da üç yaş daha genç görünüyordu.

"…Neye bakıyorsun? Neden yemiyorsun?"

Kafasının arkasında gözleri var mı? Onun bakışlarını yakaladığını düşününce kızardı.

"Be-ben değişmek istiyorum..." Etrafa bakınarak ekledi, "Giysilerimi hiçbir yerde göremiyorum."

Arkasını döndü, ağzını açmakta tereddüt etti.

"Artık geç olduğuna göre, sadece yat. Yarın sana yenisini alırım."

"Benim, benim kıyafetlerim..."

"Bu handa çalışan hizmetçiden onu yıkamasını istedim."

Sakince konuştu; kılıç o kadar derinlemesine temizleniyordu ki kılıçta yüzünün yansıması görülebiliyordu. Uzun bir süre tereddüt etti ve sonra tekrar konuştu.

"Benim.. iç çamaşırım. Onu geri ver."

O anda, adamın yüzü inanılmaz derecede kızardı. Avuçlarını sertçe ağzına ovuşturdu ve sonra sakince cevap verdi.

"Parçalanmış."


Ç/N: Ahahah Riftan gücüne ne dayansın 


Önceki Bölüm                                                                             Sonraki Bölüm