25 Aralık 2021 Cumartesi

 Lucia - 39. Bölüm 

Aşk, Anlayış ve Aile (1)

Lucia bütün gece Hugo ile cebelleşti ve şafakta zar zor uyuyabildi. Uyandığında, çoktan gün aymıştı.

Hugo'nun bu yeni yöntemine karşıydı. Hugo'nun azimliliği açıklanamazdı ve Lucia onun dayanıklılığını açıklamaktan çoktan vazgeçmişti.

Lucia sürekli yataktan kalkmayı düşündü ama vücudu onu dinlemedi. Bir ay içinde iki gün üst üste o kadar sıkı bir antrenman yaptı ki vücudu halsiz hissetti.

Sığ bir uykuya daldı ve uyandığında saçlarında yumuşak bir dokunuş hissetti ve gözlerini açtı. Ne zaman geldiğini bilmiyordu ama Hugo yatakta oturuyordu, parmağı saçlarında geziniyordu.

Lucia uykulu gözlerle onu izliyordu. Göz göze geldiklerinde Hugo başını eğip hafifçe dudaklarını öptü.

"Ancak kalktığın için endişelendim. İyi misin?"

Dudaklarındaki yumuşak dokunuş Lucia'ya bunun gerçek olduğunu söyledi. Dün gece Hugo'dan biraz nefret ediyordu ama şimdi onu görünce nefreti yok olup gitti.

''…en azından vicdanın var.''

Açıkça onu suçladı, gözlerini tekrar kapattı ve Hugo'nun biraz güldüğünü duydu.

Hugo parmakları saçlarının arasından geçirerek tarak gibi taradı. Lucia iyi ve biraz gıdıklayıcı hissetti.

'Saçlarım tamamen darmadağınık değil mi?'

Bu düşünce aklına gelince, Lucia'nın uykulu hali onu terk etti ve battaniyeyi başının üstüne kaldırdı.

"Sorun nedir?" (Hugo)

"…başım…"

"Ağrıyor mu? Doktor…"

"Hayır, öyle değil."

Lucia battaniyeyi biraz indirdi, Hugo'ya ufaktan göz attı.

''Dün… saçımı düzgün kurutmadım. Muhtemelen bir karmaşadır."

Sevdiği adamın önünde sadece güzel bir figür göstermek isteyen bir kadının kalbiydi bu. Hugo onun sözlerini anlayamadı ve başını yana eğerek battaniyeyi üzerinden çekip aldı. Lucia kısa bir çığlık attı ve Hugo onu dudaklarından hafifçe öptü.

"Ne olmuş yani? Güzel görünüyorsun."

Lucia ona baktı, bakışları niyetle doluydu.

"…Flört."

"…Ne?"

"Hiçbir şey."

Hugo kendini haksızlığa uğramış hissediyordu. Bunu geçmişte söyleseydi, dürüstçe söyleyecek bir şeyi olmazdı. Fakat şimdi değil.

"Vivian, yanlış bir şey mi yaptım?"

"Meşgul değil misin?"

"Konuyu değiştirme. Listende beni böyle tanımladığını biliyorum, ama neden şimdi birdenbire bunu söylüyorsun?''

"Ne listesi?"

"Kafanda yanlış yaptığım şeylerin bir listesinin olduğunu biliyorum."

"Ne?"

Lucia şaşırdı ve kahkahalara boğuldu.

"Kafamda bir liste mi var?" (Lucia)

"Her zaman bir yenisini eklemiyor musun?"

Lucia tekrar gülmeye başladı. Gülmeye başlayınca Hugo acıyla baktı. Söylediklerine neden bu kadar güldüğünü ve kahkahasını anlayamadı.

''Peki, bu listeyi ne zaman yapmışım?'' (Lucia)

"Bunu neden bana soruyorsun? Sen benden daha iyi biliyorsun."

Lucia omuz silkti ve bir kez daha kahkahayı patlattı. Hugo'nun da başkalarının ne düşündüğünü merak ettiği düşüncesi çok eğlenceli ve ilginçti.

'Yanlış yaptığım şeyler.'

Bu sözlerle Hugo ona birçok şeyi yanlış yaptığını itiraf etti. Lucia onun bir hata yapsa bile kabul etmesi pek olası olmayan biri olduğunu düşünüyordu.

"Böyle bir liste yok. Bu kadar karmaşık bir şeye katlanamam.''

"Öyleyse daha önce ortaya çıkan kelime neydi?"

Lucia utanarak dudaklarını büzdü.

"Çünkü bunu birdenbire söyledin."

"Ne dedim ki?"

"…güzel.. göründüğümü."

Lucia bunu kendi söylemekten biraz utandı ve bu yüzden sözleri net değildi. Kendisine nazik ya da sevimli denildiğini duymuştu ama 'güzel' kelimesinin görünüşüne uymadığını düşünüyordu.

"Sadece hissettiklerimi söylemem yanlış mı?" (Hugo)

Lucia ona boş boş baktı. Çapkındı evet, ama bir kadının kulağına tatlı sözler fısıldayan bir tip değildi, bu yüzden sözleri biraz nahoş geldi.

Çok şeyi olan bir adamdı ve bu nedenle kur yapmak kadınların tutunmayı sevdiği şeydi. Lucia elini uzatıp kendi başını ovuşturdu.

Beklendiği gibi, sadece saçına dokunarak dağınık olduğunu hissedebiliyordu. Aynaya bakmadan bile, berbat olduğu belliydi.

"Güzel? Bu görüntü?"

"Sorun ne bilmiyorum, güzel görünüyorsun."

Hugo'nun ifadesi hiç değişmedi. Sanki bir ağaca bakıyor ve onun bir ağaç olduğunu söylüyor gibiydi. Lucia şüpheyle gözlerinin içine bakmaya devam ederken, Hugo'nun ifadesi giderek garipleşti.

"Bu ifade etme tarzını sevmediğin için mi? O zaman,  güzelliğin o kadar parlak ki göz kamaştırıyor…''

"Benimle dalga mı geçiyorsun?"

Lucia somurtkan bir şekilde yanıtladı. Hugo iç geçirdi ve bir elini alnına koydu.

"Bana ne yapmamı istediğini söyle."

"…Güzel? Ben mi?"

"Sen güzelsin."

Lucia onun ne düşündüğünü bilmiyordu ama bu konuda daha karmaşık düşünmemeye karar verdi. Boş sözler de olsa duyması güzeldi.

Memnun, mutlu, içi gıdıklanıyor gibi hissetti ve ona baktığında kıkırdamadan edemedi.

Hugo'nun ifadesi biraz çarpıklaştı ve konuştu.

"Öyle gülme. (Seni) yemek istememe neden oluyor.''

Lucia daha da yüksek sesle güldü ve ona bakınca Hugo da kahkahalara boğuldu. Tam olarak ne olduğunu belirtmek zordu ama yine de Lucia'nın kendini rahat hissettiğini görmek güzeldi.

Hugo'yu sevdiğini kendi kendine itiraf ettikten sonra, Lucia'nın kalbi daha huzurluydu ve etrafındaki ruh hali gevşedi.

Hugo, Roam'dan uzaktayken, Lucia hep onun aklındaydı. Ayrılmadan önce barışmış olmalarına rağmen, bunun bir şekilde yetersiz olduğunu ve bundan rahatsız olduğunu hissetmişti.

Görünüşe göre yangını söndürmüyor, sadece göremesinler diye üstünü kapatıyorlardı. Hugo Roam'a geri döndüğünde, mesele tam olarak çözülmediği için Lucia'nın ondan yüz çevireceğinden endişeliydi.

Endişelerinin aksine, çok iyi gidiyordu. Aksine, eskisinden daha da parlak hale geldi.

Lucia'nın onsuz bile tamamen iyi olacağı düşüncesi Hugo'nun kalbini üşütüyordu.

'Onu istiyorum'

Hugo onun tüm bedenine ve zihnine sahip olmak istiyordu.

Ama onu asla sevmeyeceğini ilan eden bir kadına nasıl sahip olabilirdi. Bu, hayatındaki en büyük meydan okumaydı.

Daha önce hiç doğru dürüst aşık olmamıştı. Sevdiği erkek kardeşi onu sevdiğini söyledi ama sonunda ölümü seçti.

Bu Hugo'nun ilk aşkı olacaktı. Ancak, duygusal aşkı bilmeden önce çok fazla fiziksel aşk yaşamış olması bir trajediydi.

Bazen aşk o kadar basitti ki, dürüst bir itiraf sözü anahtar olabilirdi ama Hugo bunu bilmiyordu.

"Burada kalmaya devam etmen uygun mu? Meşgul değil misin?" (Lucia)

Hugo, Lucia'nın sesinin öncekinden çok daha net olduğunu hissedebiliyordu.

'Güzel denilmesinden hoşlanıyor.'

Şimdi, Hugo kendi kafasında bir liste yapmaya başladı.

"Meşgul olayım ya da olmayayım, benim için çalışmanın sonu yok, bu yüzden yapmadığım sürece dinlenebilirim."

"Yani çalışmıyor musun?"

"Öyle değil, yani bunun için endişelenmene gerek yok. Çalışmazsam sorun mu olur?''

"…Olurdu."

"Neden?"

''Bir koca, karısını beslemek zorundadır. Bunu yapmak için de para kazanman gerekiyor.''

Hugo gülmeden edemedi.

****

Lucia kahkaha sesiyle ona bakmak için başını kaldırdı. Bazen Lucia bir şey söylediğinde tuhaf bir şekilde gülüyordu ve Lucia onun hangi kısmına güldüğünü anlayamadı.

"Seni beslemek çok kolay olurdu. Para kazansam bile, gerçekten kullanmıyorsun gibi görünüyor.''

"Kullanıyorum. Bir parti vermek için ne kadar para gerektiğini biliyor musun?''

''Kişisel harcamalar için demek istiyorum.''

''Kişisel harcamalar için de kullanıyorum. Bahçeyi süslemek için çiçek aldım…''

''Elbiseler veya takılar. Bunun gibi şeyler."

"Bunun için de harcadım. Bir elbiseyi tamir etmek için çok para harcadım ama Taran deposu mücevherlerle dolup taşıyor. Ölene kadar hepsini giyemem bile.''

Bunun nedeni, soylu kadınların çok sayıda değerli takı biriktirme eğiliminde olmalarıydı. Oldukça zengin bir aile için nesilden nesile aktarılan değerli süs eşyaları olacak, ayrıca bu süsler ailenin malı olacaktı.

Boşanma davasında, soylu kadınların elde ettikleri değerli süs eşyaları, nafaka haricinde tamamen onların mülkü olarak kabul edildi.

Konuşma, amacını anlatmakta biraz başarısız oldu, bu yüzden Hugo biraz daha doğrudan konuştu.

"Paramı harcamak istemiyor musun?"

Lucia bir an sözlerinin anlamını düşündü, sonra güldü.

"Öyle değil. Öyle mi düşündün?''

Şaşırtıcı bir şekilde, Hugo oldukça hassastı. Bu beklenmedik yanını keşfetmek bir şekilde çok tatlıydı, Lucia gülmeden edemedi. Muazzam bir baskı yaratan iri yarı adamın sevimli olduğunu düşünmek… belki de bu Damian'la birlikte olmanın bir yan etkisiydi.

Uzun bir süre küçük Hugo'ya baktığından, şimdi büyük Hugo'ya baktığında, önceki tehdit seviyesi bir şekilde yarıya inmişti. Bunun Hugo'nun çabasının bir sonucu olabileceği aklına gelmemişti.

Lucia zafer balosunda ilk karşılaşmalarını hatırlasaydı, Hugo'nun o zamandan ne kadar farklı olduğunu anlayabilirdi. Dışarıda olsa, o hala canavarların kralıydı, ama Lucia'nın önünde, daha uysal hale gelerek ivmesini düşürdü.

"Neden gülüyorsun?" (Hugo)

Lucia önünde homurdanan adamda, yalnızca varlığıyla bile insanları bunaltan savaşın kara aslanı Taran Dükü'nün görüntüsünü göremedi.

Ve böylece, küçük tavşan Lucia, büyük Aslan'ın ayaklarının dibine oturmuş, gülüyor ve onun sevimli olduğunu düşünüyordu.

"Sadece çok şaşırdım. Böyle düşünmeni beklemiyordum. Doğrusu, gereksiz yere alışveriş yapmaktan hoşlanmıyorum.''

"Hah... doğru. Bizim hanımefendi hazretleri idareli ve tutumlu olmaya alıştı.''

"Yine de bu iyi bir şey."

"Aksini mi söyledim?"

Hugo bir eşin tutumlu olduğu için eleştirildiğini hiç duymamıştı. Ondan parasını kullanmasını ve harcamasını istemek şimdi biraz şaka gibi görünüyordu.

Karısı kırılgandı, ona biraz daha sıkı sarılırsa ezilecek gibi hissediyordu ama düşüncelerinde kaya gibi sağlam bir iradesi, güveni ve bağımsızlığı vardı. Görünüşü çelişkilerle dolu olsa da kendisiyle çelişmezdi.

Hugo'nun karısının onda tutunacağı bir şeye ihtiyacı vardı. Zaten onları birbirine bağlayan güçlü bir evlilik bağı vardı ama eksikti.

Ondan asla kaçamaması için kişisel arzularına dayalı bir şey bulmak istedi. Para değildi, güç de değildi.

Sosyal aktiviteleri ise yapması gereken minimum miktarla sınırlıydı. Sık sık görüş alışverişinde bulunduğu çok fazla insan yoktu ve kuzeydeki sosyal çevrelerin etkileyicileriyle aktif bir ilişki kurmamıştı.

Çalışmalarına da fazla ilgi göstermedi ve ofisinin yakınlarında bile dolanmadı.

Para ve Güç.

'İkisi çıkarılırsa, insanların sahip olacağı başka ne var?'

Alt tabakanın parası ve gücü yoktu ama aileleri vardı ve sevgiyle çocuk doğuruyorlardı.

Neleri var?

'Çocuk mu?'

Ani düşünceyle, zihninin çerçevesi kasvetli hale geldi. Hugo kendi kanından doğan bir çocuğun var olmasını kesinlikle istemiyordu. Hiçbir sebep olmasa bile, zaten karısına bir çocuk veremezdi.

Dikkatli bir şekilde düşündüğünde, Hugo kendini iyi durumda buldu. Birçok kadın tarafından kanıtlanmıştı ve kendine güveniyordu.

Eğer onsuz yalnız olduğu için geceleri karısını yatakta sağa sola döndürebiliyorsa, bu gerçekten bir taşla iki kuş vurmak olurdu. Biraz içgüdüseldi ama her şeyden önce, arzu ne kadar içgüdüselse, o kadar açgözlüydü.

Sorun, Lucia'nın da hoşuna gidip gitmediğinden emin olamamıştı, bu yüzden Hugo biraz güven kazanmaya karar verdi.

"Benimle yapmayı seviyor musun?"

"…Ha?"

"Yataktan memnun musun?"

Lucia'nın yüzü boynuna kadar yavaş yavaş kızardı. Bir an için adamın küstah yüzüne baktı, sonra arkasını döndü, sırtı ona dönüktü.

"Biraz daha uyumam gerekiyor. Acele etmeli ve işine geri dönmelisin."

Hugo, onun başka yöne dönmesiyle büyük ölçüde şok oldu. Cevap vermek bile istemeyecek kadar korkunç muydu?

Aceleyle onu çekti.

"Vivian, sorun ne? Uzunluk mu? Defalarca olması mı? Yeterince okşama mı yok? Yoksa pozisyon mu…''

Lucia hızla doğruldu ve ona bağırdı.

"Bu kadar yeter, lütfen dur! Nasıl yapabilirsin? Sen…sen…o kelimeler…''

Lucia'nın yüzü bir elma kadar kırmızıydı ve bu Hugo'nun kıkırdamasına neden oldu. Onun utanmış ve sarsılmış görüntüsü, Lucia'yı daha da  kızdırmak istemesine neden oldu.

"Birden ne oldu? Bundan çok daha müstehcen şeyler söyledim."

''O.. o…durum farklıydı.''

"Yatak odasındayız. Yataktayız. Bu kadar farklı olan ne?"

"Aynı yerde olsak bile zaman geçti, durum farklı. Şimdi sabah oldu..."

Lucia, Hugo dizlerinin üzerine çıkıp yatağa uzanırken sarsıldı. Kaçacak yeri olmamasına rağmen kaçmayı düşünüyordu. Ancak Hugo daha hızlıydı.

Kolları, kadının vücudunu yatakta yakaladı ve kaçmak için tüm boşlukları kapattı.

"Daha önce sabah yapmadık da değil."

"Sen de uyuyakalmıştın o zaman..."

"Kriterlerin oldukça benzersiz. Bunu geceden sabaha yapmakta sorun yok ama sabah yapınca olmaz mı?"

Hugo başını eğdi ve dudaklarını kendi dudaklarıyla kapattı. Nazikçe başlayan öpücük, dilleri birbirine dolanırken hızla alevlendi.

Dili ağzının içini karıştırdı, diş etlerini okşadı, damağının içini okşadı ve dilini bir top gibi yuvarladı.

Dudakları bir an ayrıldı ve sonra tekrar yapıştırıldı.

Elleri onun göğsüne uçup göğüslerini kavrayıp parmaklarıyla ovuşturduğunda, Lucia aniden kendine geldi.

"Buraya bak hele, Canavar bey."

Hugo'nun kırmızı gözleri şaşkınlıkla büyüdü.

"Bundan daha ileri gidersen, yarın misafirlere gelir gelmez neden geri gitmeleri gerektiğini açıklamak zorunda kalacaksın."

"Ha ha. Gerçekten…"

Hugo bir kahkaha patlattı ve Lucia'yı kollarına aldı. Lucia, onun kahkahasının sesini duyunca vücudunun karıncalandığını hissetti.

'Ah…'

Lucia içini çekti

'Şu an mutluyum.'

O kadar mutluydu ki, kalbi hissizleşti ve karıncalandı. Gözlerinin kenarlarının acıdığını hissetti ve başını onun göğsüne gömdü.

Ç/N: Pambık şekeerr gibi bölümdüüü ayy ayy aayyy  ♡(◡ ‿ ◡ ✿)♡

Önceki Bölüm                                                                                                 Sonraki Bölüm

24 Aralık 2021 Cuma

 Under The Oak Tree 

(2. Kitap 9. Bölüm)

Max tüm vücudunda tüylerin diken diken olduğunu hissetti ve kollarıyla kendini sardı. Çocukken dadısının ona anlattığı korkunç büyücülerle ilgili hikayeler hep aklındaydı. Büyük kiliseye karşı savaşan, ancak vahşice yenilip kuzeye sürgün edilen kötü büyücüler hakkındaki hikayeler… Bunların sadece efsane olmadığını, aslında var olduğunu fark ettiğinde midesinde yavaş yavaş korku büyüdü.

Titreyen bir sesle konuştu. "Bu, sürgündeki büyücülerin...savaşa arkadan önderlik edenler olduğu anlamına mı geliyor?"

"Henüz hiçbir şey kesin değil. Büyücü olduğuna inanılanların varlığının izlerini buldukları doğru olsa da, burayı uzun zaman önce terk ettikleri görülüyor. Ancak geride bıraktıkları kayıtlar ve çeşitli kalıntılar var. Büyük kilise bizden onları araştırmamızı istiyor. Canavarların nerede saklanıyor olabileceğine dair ipuçları sağlayacaklarını düşünüyorlar.''

"Bu çok vahim bir mesele." dedi Calto acı bir şekilde. "Savaşın arkasında gerçekten de büyücülerin olduğu ortaya çıkarsa, büyücülerin zulmü yeniden başlayabilir. Bunun olmasını önlemek için Dünya Kulesi, büyük kiliseyle aktif olarak işbirliği yapmaya karar verdi.''

"Neden benim gibi bir çaylak... bu kadar önemli bir göreve alınsın ki? Kıdemli büyücülerden oluşan bir sevk ekibi oluşturmak daha iyi olurdu.''

"Zaten bildiğiniz gibi, yüksek rütbeli büyücülerin kuleden ayrılma konusunda kısıtlamaları var. Şu anda Urd'da adayı terk etmesine izin verilen yalnızca üç yüksek rütbeli büyücü var: Bunlar ben, Celic ve Anton. Bizden başka, yüksek rütbeli büyücülerin geri kalanı ya Pamela Platosu'na yapılan yolculuğa dayanamayacak kadar yaşlı ya da adadan ayrılmayı şiddetle reddediyorlar. Araştırmak için bir ekip oluşturmaya üçümüz yeterli değiliz ve bu yüzden çaylaklar arasından birkaç yetenekli kişiyi işe almaya karar verdik.''

"Ve özellikle, toprak elementiyle bağları olan bir büyücüye ihtiyacımız var." Landon derin bir iç çekti. ''Şu anda adada yaşayan toprak elementi büyücülerinin hepsi Umli kabilesinden. Ne yazık ki, Umli büyücüleri Nornui'nin dışına çıkmak konusunda kesinlikle isteksizler ve kilisenin farklı bir ırktan gelen büyücüleri kabul etmeye istekli olacağından şüpheliyim."

"Ve böylece... sıradan bir insan olarak benim sevk ekibine katılmamı istiyorsunuz."

Max anlayışla başını salladı. Kendi becerilerini baltalamak istemiyordu ama Dünya Kulesi'nde ondan çok daha üstün olan birkaç büyücü vardı. Kendisine böyle bir teklifin neden yapıldığını anlamamasının nedeni buydu.

"Yetenek ve beceriden yoksun olduğunu düşünseydim, seni işe almayı önermezdim." Landon, Max tarafından gücenmiş gibi hayal kırıklığına uğramış bir tonda söyledi. "Başka bir çaylağa fırsat vermeyi düşündüm ama bu görev için en uygun kişinin sen olduğuna karar verdim. Sen Gnome Hall'ün en iyi stajyerlerinden birisin."

Max'in yüzü kızardı. Bu kadar değerli olduğu için içinde sevinç ve şaşkınlık fışkırdı. Golem yaratmak için büyülü formülünü sunamasa da, Landon bundan derinden etkilenmişe benziyordu.

"Şimdi, buradan nasıl devam etmeliyiz? Sevk ekibine katılacak mısın?''

Diye sordu Calto, sanki uzun konuşmadan bitkin düşmüş gibi sırtını sandalyeye dayayarak. Max bir cevap vermekte tereddüt etti. Ne de olsa çok tehlikeli bir görevdi, Pamela Platosu'na yolculuk başlı başına en az birkaç ay sürecekti. Ancak, bu fırsatı yakalayamazsa, o adada bir yıldan biraz daha fazla kalması gerekecekti. Max dudaklarını ısırdı. Riftan'ı çok daha erken görme niyetinden dolayı çok ciddi bir göreve gitmenin çok bencilce olduğunu düşündü. Ancak, denizi yüzerek geçmesi gerekse bile ona dönmeyi çok istiyordu. Zaman geçtikçe, Riftan'ın hisleri ondan uzaklaşacakmış gibi hissetti ve giderek daha fazla endişeli hissetti.

Uzun bir sessizliğin ardından Max sonunda konuşmak için ağzını açtı. "Evet. Ben… ekibe katılacağım.''

Bir hafta sonra Max, büyü niteliğini almak için Urd'un 7. katına gitti. Orada bulunan stajyerler arasında mütevazı bir çocuk olan Kiehl, çok az tanıdığı ve birkaç kez konuştuğu Undaim'li iki erkek öğrenci, Miriam, Sidina, Annette Godrick ve Armin Dolph vardı. Ona iyiliğini dileyen Miriam'a ve onu neşeyle karşılayan Sidina'ya selamlarını söyledikten sonra, uzakta oturan Annette ve Armin'in yanına gitti.

"İkiniz de sevk ekibine katılmaya mı karar verdiniz?"

Max'in gözleri şaşkınlıkla aralarına baktı, Umli kabilesinin bu adayı terk etmeye ne kadar isteksiz olduğunun çok iyi farkındaydı.

"Pamela Platosu'na yolculuk boyunca Kutsal Şövalyeler arasında yaşayacaksınız... bu iyi olacak mı?"

"Başka uygun büyücü yoktu." Armin net bir şekilde yanıtladı. ''Gördüğün gibi, Umli stajyerleri arasında en uzunu benim. Umli kabilesinden olduğumu kimse ifşa etmezse, rahipler benim başka bir ırktan geldiğimi fark edemezler.''

''Ayrıca ben de Umli kabilesinin en uzun boylularından biriyim. Üstelik ben bir kadınım. Bu boyda biri için yeterince yer var, değil mi?''

Annette parmağıyla başının tepesini işaret ederken sırıttı. Gerçekten de Annette'in boyu 5 kvet'ten (yaklaşık 150 santimetre) biraz daha kısa ve bu da ortalama Umli erkeklerinden daha uzundu ve Armin, Max'ten yaklaşık bir parmak daha uzundu. İkisi de boylarına göre fazla iriydiler ve biraz orantısız görünüyorlardı, ancak sıradan insanlar gibi görünmediklerinden şüphelenilecek kadar da değillerdi.

"Bizden çok senin için endişeleniyorum. Beceriksizliğin yüzünden ta Pamela Platosu'na kadar gidebilecek misin?"

Annette ona öfkeyle bakan Max'e yukarıdan aşağıya bakarken dudak büktü. "Be-ben burada keşif tecrübesi olan tek büyücüyüm."

Annette ve Armin'in yanı sıra kendi aralarında gevezelik eden diğer büyücüler Max'e bakmak için döndüler, yüksek sesi dikkatlerini çekti. Max şüpheli bakışlarından biraz korktu ama itibarını artırmaya devam etti.

"Bu beni buradaki tüm stajyerlerden farklı kılıyor."

"Aman da aman, anlıyorum."

Annette onunla açıkça alay etti. Max tam misilleme yapmak üzereyken, bekledikleri odanın karşısındaki kapı açıldı. Calto Serbel ve ona yardım eden diğer dört büyücü içeri girdi.

Calto onlara yaklaştı ve sakin bir tonda konuştu. "Herkes geldi. Buradan itibaren, vücudunuzda mana oluşturmaya yardımcı olacak büyü özelliğinizi alacaksınız. Bu tören aynı zamanda sizi ömrünüzün sonuna kadar Dünya Kulesi'nin bir üyesi yapacak bir yemin görevi görecektir."

Stajyerlerin her birinin yüzünü dikkatle inceledi. ''Tören bittiğinde isimleriniz kulenin sütunlarına kazınacak. Kule kurallarına aykırı bir şey yapmadığınız sürece, kule her zaman yanınızda olacak ve size yapılan herhangi bir kötü muamelede, kule anında öne çıkacaktır. Şimdi, umarım ne olursa olsun kulenin yasalarına uyacağınıza söz verirsiniz.''

Tüm kursiyerler ağızlarını bir ağızdan açtılar ve büyücülerin çıkarlarına aykırı hiçbir şey yapmamaya ve Dünya Kulesi'nin tüm yasalarına ve etiğine sıkı sıkıya uymaya ciddi bir şekilde yemin ettiler. Daha sonra Calto'nun arkasında bekleyen büyücüler, her birinin adını taş levhalara kaydederek niteliklerine göre ayrı odalara yönlendirdiler. Max, sırasını beklerken kalın bir örtüyle gizlenmiş dar bir odadan girdi. Stajyerlerin her biri, Urd büyücüleri onlara niteliklerini kazandıracak bir ritüel gerçekleştirirken, bir odanın ortasında mumlarla çevrili olarak ayakta durmaya zorlandı.

İşlem düşündüğünden daha acı vericiydi. İki büyücü her iki bileğine de dövmeler çizdi, işaretler büyü için yazı görevi görecek ve bunlara büyü üfleyerek vücudunda mana oluşmaya başlayacaktı. Mana havuzu büyüdükçe, Max şiddetli bir baş dönmesi hissetti. Dişlerini sıktı ve acıdan çığlıklarını yuttu. Sanki tüm vücudundan ateş fışkırıyordu. Sonunda, avuçlarından kalbine giden büyülü yol nihayet yaratıldığında, tüm vücudu tamamen terle kaplıydı.

"Önümüzdeki iki gün içinde büyü nitelikleriniz tam olarak yerleşecek. Doğru kullanırsanız, hacim olarak eskisinden çok daha fazla mana üretebileceksiniz.'' Büyücü dedi ve dövmeyi işaretlemek için kullanılan boyayı bir havluyla sildi. ''Gün boyu yeterince dinlendiğinizden emin olmalısınız. Vücudunuzun artan büyü hacmine uyum sağlaması biraz zaman alacak."

"Te-teşekkür ederim."

Max odadan çıkarken sendeledi, tıpkı yorgun görünen diğer stajyerler gibi. Onlarla biraz dinlendikten sonra odasına döndü ve anında uykuya daldı. Urd büyücüsü onu uyardığı için, vücudunun kendi vücudunda yaratılan büyülü yola uyum sağlaması biraz zaman alacak gibi görünüyordu. Max daha sonra bütün gün yatakta kaldı ve akşamları Roy'u beslemek için aklı başına zar zor geldi.

Ç/N: Riftan'ı Maxi mi daha çok özledi biz mi bilemiyorum..

Önceki Bölüm                                                                                                 Sonraki Bölüm

 Lucia - 38. Bölüm 

Baba ve Oğul (4)

[Dikkat!!Yetişkin İçerik]

Lucia nemli saçlarına sarılı bir havluyla yatak odasına girdi. Hugo gittiğinde, hizmetçiler Lucia giyinene kadar onu beklerlerdi ama Hugo döner dönmez, peşine düşmeden önce onu sadece yatak odasının kapısına kadar takip ettiler.

Makyaj masasına oturdu ve saçlarını kurutmak için yumuşak havluyla sardı.

Bir aydan fazla bir süredir saçlarını başka birileri kurutmuştu, bu yüzden kendi yapmakta biraz yavaştı. Yine de birkaç hizmetçinin saçlarını özenle kurutmasıyla karşılaştırılamazdı.

Hugo'yu odaya girerken buyur etti ve sonra bakışlarını makyaj masasına geri döndürdü. Hugo ona doğru yöneldi ve onu arkadan kucakladı. Şaşıran Lucia havluyu bırakarak yere düşmesine neden oldu.

''Hugh! Saçlarımı daha fazla kurutmam gerek.''

Böyle uyursam yarın saçlarım aslan yelesi olacak!

"Sonra yaparsın."

"Bu daha sonra yapabileceğim bir şey değil!"

Lucia ne derse desin, Hugo onu kaldırdı, doğruca yatağa gitti ve üzerine yatırdı ve hala şikayet eden dudaklarını öptü.

Bir meyveyi ısırır gibi, yavaşça alt dudaklarını ısırdı ve dilini hızla ağzına soktu. Kadının sallanan bileklerini yatağa bastırdı ve dilini ağzının daha derinlerine bastırdı.

Asi tepkilerinin onu daha fazla tahrik etme eğiliminde olduğunu hâlâ bilmiyordu. Yumuşak dudaklarını diliyle yaladı, baştan çıkarıcı lezzetinin tadını çıkardı.

Dilini tekrar ağzına soktu ve Lucia'nın yumuşak ve hassas dilinin hissi onu şaşırttı ve irkilmesine neden oldu. Belki de yeni banyo yaptığı için ağzının içi ateşliydi.

İç kısımlarının da bu kadar sıcak olduğunu düşündüğünde, Hugo'nun alt karnı zonklamaya başladı. Heyecanlı alt bölgesini kadının uyluklarının arasındaki bölüme nazikçe bastırdı.

Lucia'nın vücudunun alt kısmına sarılı bornozu özensizce çıkardı, onun dar girişinin düşüncesi bile kanın alt bölgelerine hücum etmesine neden oldu. Belki Lucia onun bu heyecanını hissetmiş olacaktı ki artık kıpırdanmıyordu.

Hugo tuttuğu bileklerini bıraktı ve Lucia kollarını boynuna dolayıp ona sarıldı. Dili, bazen güçlü, bazen yumuşak bir şekilde, ağzının her tarafını karıştırdı. Kaçan dili onun tarafından kolayca ezildi.

Hugo ağzının içini oynatıp onu derinden öperken Lucia odaklanamadı ve transa girdi. Ateşli üyesi, sanki anında birleşeceklermiş gibi narin kısmına bastırıldı ve Lucia'yı biraz endişelendirdi ve dahası heyecanlandırdı.

Hugo sıcak dilini dolaştırıp güçlü bir şekilde emdiği anda, Lucia içinin titrediğini hissetti ve farkında olmadan belini kaldırdı.

Hareketleri, iç uyluklarına bastırılan penisine sürtünüyordu. Hugo dudaklarını serbest bıraktı ve ağzından kısık bir inilti çıktı.

Uzun baygın öpücüğün ardından Lucia nefesini düzene sokmaya çalışarak ona baktı.

"Yani şunu düşündüm ki."

Hugo'nun sesi görünüşte sakinleşiyordu ve Lucia'nın öpücüklerinden dolayı şişmiş kırmızı dudaklarını görünce gözleri parladı.

"Bence bu kadar çabuk yorulmanın sebebi, hepsini aynı anda yapmam, hadi bunu değiştirelim. Bir kez yapacağız, biraz dinleneceğiz, tekrar yapacağız, dinleneceğiz, sonra tekrar yapacağız, aynen böyle. Ne düşünüyorsun?"

Yüzü kızaran Lucia, kaşlarını çatmadan önce nefesini topladı.

"Lütfen böyle şeyler düşünme."

"Böyle şeyler derken? Bu önemli."

Şişmiş dudaklarını hafifçe öptü.

"Tamam o zaman, bugün yeni yolu deniyoruz."

Bakışları, avının üzerine atlamadan önceki bir avcınınki gibi olduğundan, Lucia gergin bir şekilde yutkundu.

"Ben buna razı olmadım..."

''Umm… o zaman bugün deneme sürümü olsun.''

''Nesi farklı ki!''

Hugo onu duymamış gibi davrandı ve bornozunun önünü yakalayıp dağıttı. Bir an gözleriyle onun vücudundan zevk aldı, sonra iki eliyle bereketli göğsünü kavradı.

Hafif sertçe kavradı ve irkilmesine neden oldu. Başını indirdi ve göbeğinden aşağı doğru inmeye başladı.

Uzun ve yoğun bir gecenin başlangıcıydı.

Lucia'nın bacakları Hugo'nun omuzlarında asılıydı ve Hugo derinlere girip onu uyarırken Lucia'nın poposu yukarı kalktı. Lucia vücudunu desteklemek için Hugo'nun kollarını tuttu ve penisi ona her girdiğinde gözlerini sıkıca kapattı ve dudaklarını ısırdı.

Arada bir, onu içine doğru iterken, içinden güçlü bir karıncalanma hissi geliyor ve vücudu hipnotik bir zevkle titriyordu.

Hugo Lucia'nın yüzünün kızardığını fark etti ve dişlerini sıktı. Sıkı iç duvarları onu tamamen yuttu ve kasıldı, heyecanlandırdı ve Hugo içini mahvetme arzusunu zar zor bastırmayı başardı.

"Zor mu?"

Lucia başını sallayarak onayladı. Uzun süre korunması zor bir pozisyondu. Rahimine vuracak kadar derine inen derin penetrasyonları Lucia için fazla uyarıcıydı ama Hugo için iyi bir pozisyondaydı.

Vajinasının tamamen içeride daralma hissi Hugo'ya bir zevk dalgası verdi. Ayak bileğini tuttu ve yana doğru indirdi, sonra bu pozisyonda uyluklarının içine kaydırdı, vajinasına daldı.

Belini kontrollü bir ritimde, bazen hızlı, bazen yavaş hareket ettirdi.

''Ung… Huu…''

Lucia zevkle inlerken vücudu hafifçe yana yattı. Hugo doğru miktarda uyaranla onu heyecanlandırırken Lucia'nın gözlerinin kenarları kıpkırmızı oldu.

Lucia zayıf uyaranlara zayıf, güçlü uyaranlara güçlü tepki verdi. Lucia, orta şiddette uyarımla yapılan nazik seksi severken, Hugo yoğun uyaranla yapılan vahşi seksi severdi. Ayrıca, ağlayana kadar yatakta ona biraz eziyet etmeyi de severdi.

İçinden, Lucia Hugo'nun ona eziyet etmeyi sevdiğini ve çok fazla olduğunu söyleniyordu ama bilmiyordu. Hugo'nun onu ne kadar dikkate aldığını ve ona olan arzusunu ve açgözlülüğünü elinden geldiğince kontrol ettiğini bilmiyordu.

Hugo onu istediği gibi mahvederse, bir gün boyunca ayağa kalkamaz ve vücudu acı çekerdi. Hugo onu her gün kucaklama çabası içinde, kendini dikkatle yumuşatıyordu.

Ayrıca doktorun 'beş günde bir' tavsiyesini tutma çabalarından biriydi bu.

"Hk!"

Lucia'nın vücudu şiddetle titriyordu ve içi kasılmıştı. Sürekli uyarılma ile zevkleri doruğa ulaştı ve hoş bir orgazma ulaştı.

Hugo sıcak organını, Lucia rahatlayana kadar büzülen vajina duvarlarının içine gömerek hareketsiz kaldı.

Bir süre sonra, Lucia'nın vücudunu yuvarlayarak karnının üzerine yatmasını sağladı. Aşağıya doğru eğilirken, ağırlığının bir kısmını vücuduna verdi ve ardından hızla ve yoğun bir şekilde ona daldı.

"Ah!"

Sanki bir tempoyu takip ediyormuş gibi, sürekli olarak ağır bir şekilde içeri giriyor ve yavaşça dışarı çıkıyordu. Lucia kısa bir çığlık attı ve Hugo ona her ittiğinde çarşafları sıkıca kavradı.

"A-!"

Hugo'nun ağırlığının ona baskı hissi de Lucia'ya zevk veriyordu. Hugo vajinasına doğru iterken, Lucia poposuyla onun hareketlerini canlı bir şekilde hissedebiliyordu.

Canı acımıyordu ama kendini çığlık atmaktan alıkoyamadı. Bazen, onun sertliğinden çok şefkatini hissetti. Bu onu boynunu sallayan çaresiz vahşi bir hayvan gibi hissettiriyordu ama aynı zamanda onun yoğun ve hevesli arzusunu hissetmek heyecan vericiydi.

****

Lucia elini Hugo'nun başının üzerine koydu, parmaklarıyla saçlarını kavradı. Hafif nemli saçlarının parmaklarına değdiğini hissetti ve verdiği zevkin tadını çıkardı. 

Hugo boynunu öptü, yavaşça yukarı çıktı, sonra Lucia'nın kollarını çekti ve ona yaslanmasını sağladı, sonra gözlerini ve dudaklarını birkaç kez hafifçe öptü.

''…Damian hakkında.'' (Lucia)

Hugo onu kalçalarından tuttu ve beline yaklaştırdı. Dışarı çıktığında, içleri durulmuş gibiydi, vajina duvarları daraldı ve başlangıçtaki haline geri döndü.

Sıkı vajinasında sürekli yeni yollar yapmak zorunda kaldı. Yoğun ve zonklayan iç duvarları onu heyecanlandırmaktan asla vazgeçmedi.

''Onu gördüğümde... Çok şaşırdım. O...sana çok benziyor...Ah..."

Hugo belini öne doğru itti, büyük bir hamleyle ona çarptı ve karşılık olarak Lucia gözlerini kapadı. Saniyeler içinde, hamlelerinin yoğunluğunu yavaş yavaş artırarak hareket etmeye başladı.

Bacaklarını beline doladı ve vücudu hareketlerine göre sallandı.

''Ah…o yü- …yüzden..''

Lucia devam etmeden önce nefesini toplamak için durakladı.

"Ben... biraz heyecanlıydım-hk."

Hugo şiddetle içeri ve dışarı itti ve Lucia ona sarıldı, tırnakları omuzlarına battı.

Kadının dudaklarını ağzına aldı, sonra dilini ağzına itti, içini karıştırdı ve onu heyecanlandırdı. Öpücüğü kısa bir süre sonra sonlandırdı ve boynunu öpücüklerle kapladı, omuzlarına kadar indi.

“…Çocuğu gördün ve heyecanlandın mı? …Niye?"

"Seni görüyormuşum gibi hissettim."

"Çocuk bir süre bana benzeyecek."

"Bir süre? Bence 10 yıl sonra hala sana benzeyecek… Ah!''

Konuşma daha fazla devam edemezdi. Hareketleri yoğunlaştı ve Lucia cilveli bir şekilde çığlık atmaktan başka bir şey yapamadı.


****

Hugo sırtını desteklemek için yastığı arkasına yerleştirdi ve yastığa yarıya kadar yaslandı. Lucia onun uylukları üzerine oturdu, üst bedeni onun karnına ve göğsüne yayıldı.

Başı Hugo'nun göğsüne yaslandı, kolları ve bacakları birbirinden ayrı ve yanlara sarktı, Hugo'nun eli onu rahatlatıyormuş gibi yavaşça yukarı ve aşağı hareket etti.

Ateşli tutku bir dereceye kadar dağılmıştı ama oyalanan tutku tıpkı eskisi gibiydi. Her şeyden önce, Hugo'nun erekte haldeki organı hala vücudunun içinde tamamen gömülüydü.

Kocaman çubuğu, sanki ona varlığını hatırlatıyormuş gibi, içinde biraz kıpırdandı. Lucia, Hugo'nun içinde hareket etmeye ne zaman devam edeceğini bilmediği için biraz gergin hissetti.

Denediği yeni yolu özellikle hoş bulmadı. Dinlenebilmesine rağmen uyuyamadı ve bütün gece şiddetle akıp geçti.

''Damian'ı neden yatılı okula gönderdin?''

Genç asil çocuklara eğitimleri genellikle özel bir öğretmen tarafından öğretilirdi. Bu günlerde çocukları bir akademiye göndermek modaydı, ancak bu genellikle 15 yaşlarındayken ve yaklaşık üç ila dört yıl boyunca deneyim kazanmaları içindi.

Amaç, çalışmaktan ziyade, soylu çocukların diğer birkaç soylu çocukla etkileşime girerken bir ağ kurmasıydı. Dükün halefi gibi bir statüye sahip birinin yatılı okul eğitimini tamamladığı bir durum yoktu.

Dersler, halef olmayan ve sadece eğitim amacıyla bir ders seçmek isteyen ikinci oğullar tarafından alındığı için genellikle izin verilmezdi.

"Çünkü onunla ilgilenemedim."

Philip, Damian'ı getirdiğinde, Hugo zirvede olan savaşa odaklanmıştı. En fazla yılda birkaç kez Roam'a uğrayabilirdi.

Çocuğun onu her gördüğünde ne kadar hızlı büyüdüğü konusunda biraz büyülenmişti ama onun için çocuk bir evcil hayvan gibiydi.

Baba olmaya hiç niyeti olmayan Hugo için birdenbire ortaya çıkan çocuk onun için özel bir anlam ifade etmiyordu, ancak içgüdüsel olarak çocuğun güvenli bir eve ihtiyacı olduğunu biliyordu.

Damian olmasaydı, Hugo'nun Taran ailesini terk etmesi veya onu paramparça etmesi çok olasıydı.

Hugo, belki de Philip'in Damian'ı onun Taran ailesi hakkındaki düşüncelerini fark ettiği için getirdiğini ancak epey bir zaman geçtikten sonra fark etti.

Yine bu sıralarda savaş yavaşlamaya başlamıştı, Damian beş yaşına basmıştı ve Hugo'nun düşünceleri için daha fazla yeri ve zamanı vardı.

Zamanla düşündükçe, cephedeki durumu düşündü ve savaşın daha fazla genişlemediği sonucuna vardı. Savaş için mükemmel bir eşleşmeydi ve kuzeye geri dönme ve sıkıcı evrak işleriyle uğraşma düşüncesi iğrençti.

Neden yapmak zorundayım? Kendini sorgulamıştı.

Taran ailesinin benzerlerine ne olduğu onun umurunda değildi ama Hugo kuzey topraklarını seviyordu. Vahşi ve kaba toprakları terk etmek istemiyordu ve kuzeyin müreffeh olması için Taran ailesinin iyi durumda olması gerektiği genel bir bilgiydi.

Sonunda, yapması gereken tek şeyin aileyi teslim edecek yararlı bir insan bulmak olduğu sonucuna vardı ve Damian'ı halefi olarak atadı. Başka bir çocuğa sahip olmayı düşünmüyordu ve zaten oğlu olarak bilinen Damian'ı halefi olarak alırsa, çok fazla tepki olmayacağını düşündü.

Daha sonra, bunun çok basit olduğunu düşündüğünü fark etti. Kuzeyli soylular ve tabii ki onun vasalları bundan hoşlanmadı.

Çocuğun neden halef olarak tanındığını sorguladılar ve emsal olmadığını söylediler, ancak yanıt olarak Hugo onlara küçümseyici bir şekilde güldü.

Emsal yok mu? O zaman Hugo bunu yapacak ve emsale dönüştürecekti. Hugo, soyluların ne hakkında homurdandıkları umrunda değildi ama uzun bir süre sonra karşılaştıklarında çocuğun gözlerinde gördüğü karanlığı düşünmeye devam etti.

Onu halkın gözüne sokmak çocuğun zihnine zarar veriyor gibiydi, bu yüzden Hugo çocuğu düzgün bir şekilde kucaklayamadığı ve yetiştiremediği için çocuğun önyargısız bir yerde eğitim almasının daha iyi olacağını düşündü.

Böylece Hugo, çocuğu kimsenin gözünün veya elinin ona ulaşamayacağı bir yatılı okula gönderdi.

'Çocuktan nefret etmiyorsun, değil mi?' (Lucia)

Lucia sormak istediği şeyi geri tuttu. Bu ölçüde sorgulamak çok fazla olurdu. Hala onun Damian'a karşı ne hissettiğini tam olarak bilmiyordu ve önceden bir karar vermesinin çocuğa karşı duygularını daha da kötüleştirmesi daha olasıydı.

"Öyleyse... artık onunla ben ilgilenebileceğime göre, Roam'da kalmaya devam edemez mi?"

Uzanıp iki eliyle kıçını sıkıca kavradı ve Lucia'nın refleks olarak kafasını kaldırmasına neden oldu.

"Çocuğa söz verdim." (Hugo)

Hugo başını eğdi, dişlerini Lucia'nın boynuna yerleştirdi ve onu ısırarak ince vücudunun irkilmesine neden oldu. Boynunu yaladı, dili boynundaki hafif ısırık izini süpürdü.

''Ona gelecekte mezun olduğunda görevimi kendisine devredeceğimi söyledim. Ona artık yatılı okula gitmemesini söylersem, onu indirmek için koltuktan ittiğimi düşünür.''

Hugo başını kaldırdı, Lucia'nın bakışlarıyla buluştu.

"Burada kalmasının ona fayda sağlayacağını düşünüyor musun?"

''…Hayır, düşünmedim.''

Hugo'nun dudaklarında hilal şeklinde bir çizgi oluştu. Yüzünü onunkine çok yaklaştırarak başını öne eğdi.

"Güzel ve sevimli olmasına rağmen." (Hugo)

Dudakları onunkilere hafifçe dokundu ve uzaklaştı.

"Fazla ileri gitme."

Lucia onun sözlerini, çocuğunun işlerine karışmamasını söylediği şeklinde yorumladı. Hugo'nun çocukla iyi geçinmesini ancak biraz sınırlı olmasını istemesindeki anlam, çocuğun ikisinin ilişkilerinin arasına girmesini istememesiydi.

Ne yazık ki, konuşmaları sırasında ortaya çıkan yanlış anlaşılma şimdi çözülememişti.

Kadının dudaklarını ağzına aldı, sonra iki eliyle kalçasını ve uyluklarını sıkıca tuttu ve defalarca onu yukarı ve aşağı kaldırdı. Pürüzsüz beli kıvrıldı ve başı geriye düştü.

Eli geriye doğru hareket etti, destek almak için Hugo'nun bacaklarını kavradı ve vücudu onun yoğun hareketleriyle sarsıldı.

"Um...ah! Hugh!''

Lucia'nın omuzlarından tuttu, birkaç kez aceleyle ona iterken onu öne doğru çekti, bu hareketle dudaklarını kadının kulaklarının etrafında gezdirdi ve sert fısıltı kulaklarında Lucia'nın uçuştu.

"Haa... Vivian..."

Adını söyleme şekli, Lucia'nın omurgasını karıncalandırdı. Ne zamandan beri bilmiyordu ama Vivian diye seslendiğinde artık garip gelmiyordu. Daha doğrusu onu her böyle çağırışında...

'Vivian.'

Lucia kendine yeni bir yön keşfetmiş gibi hissetti. Lucia'nın içi zonklayıp sıkışırken, Hugo iniltisini bastırdı ve onu hızla yatakta yatay olarak uzanması için çevirdi.

Hemen dudaklarını yeniden yakaladı ve aynı zamanda defalarca onun derin etli içlerine girip çıktı. Hugo'nun kollarını tutunurken, Lucia'nın vücudu zevkin karıncalanmalarıyla titredi.

Onun tüm uzunluğunu vücudunda canlı bir şekilde hissedebiliyordu ve içgüdüsel olarak bacaklarını genişletti ve onu daha derine kabul etmek için kıçını kaldırdı.

Hugo nefes kesen öpüşmeyi bitirdi, başını kaldırdı ve belinin hareketine daha fazla konsantre olmaya başladı.

İlk başta yavaş hareket etti, sonra aniden hızını artırdı, sürekli olarak ağır bir şekilde içeri ve dışarı itti.

Vücudunun alt kısmındaki güçlü hareketlere tepki olarak Lucia'nın ağzından cilveli bir çığlık kaçtı ve onu yutarken adamın sağlam göğsünün hareketini izledi.

Fit kasları ve minik meme uçları, ona doğru iterken hareket ediyor ve Lucia'yı onları dokunmaya ikna ediyordu. Hareketleri biraz yavaşladığında, Lucia eliyle onun göğsünü okşadı ve sert kaslarının hareketini hissetti.

Başını kaldırdı, Hugo'nun göğsünü hafifçe yaladı ve Hugo'nun vücudu anında tepki olarak sarsıldı. Lucia bir kez daha dilini çıkardı, bu sefer bir süre meme ucunu yaladı.

Hugo lanetlerini geri yuttu ve şiddetle Lucia'nın dudaklarını yeniden yakaladı. Üyesini çılgınca içine doğru sürerken, Lucia'nın vücudu ileri geri sallandı ve çığlıkları onunkileri kapatan Hugo'nun dudaklarıyla engellendi.

Lucia'nın görüşü tekrar tekrar parladı ve bulanıklaştı ve önünde bir havai fişek patlamış gibi hissetti. Gözlerini kapatıp açmadığından bile emin değildi.

Gözlerinden yaşlar aktı ve Hugo onları yalamak için başını eğdi. Kafasını dolduran yakıcı sıcaklık ve onu küle çevirecekmiş gibi gelen tutku yorucuydu ama aynı zamanda iyi hissettirdi ve Lucia ona sarıldı. 


Ç/N: *Uzun ve yoğun bir gecenin başlangıcıydı.* 

        Ben: Ah shit, here we go again 
            


Önceki Bölüm                                                                                                 Sonraki Bölüm