30 Aralık 2021 Perşembe

 Lucia - 53.1 Bölüm 

Taran Dük'ünün Aile Doktoru (3)

"Hoş geldin Kate."

Kate önceden haber vermeksizin ziyarete gelse de, Lucia onu hafifçe kucaklayarak ve mutlu bir şekilde karşıladı. İkilinin dostluğu eskisi gibiydi.

Düşes ve bir vasalın kızı olarak aralarında var olan boşluğa rağmen, her ikisi de bu engelleri yok etmeyi başardı. Düşes olarak otoritesini iddia etmeyen Lucia ve açık sözlü olan ve Düşes ile olan dostluğundan yararlanmayan Kate ile, birbirlerine sadece normal şekilde davrandılar.

"Şimdi daha iyi hissediyor musun?" (Lucia)

"Evet. Tamamen iyileştiğim için seni görmeye geldim.'' (Kate)

Kate soğuk algınlığı nedeniyle yaklaşık bir aydır evde tıkılıp kalmıştı.

"Gelip seni görmek istedim ama... Üzgünüm."

Lucia gidemedi çünkü Hugo buna izin vermeyi tamamen reddetti. Bu kadar kısa sürede ateşlenmesin diye kısa bir ziyaret olduğunu açıklamaya çalıştığında bile, hiçbir şey duymuyormuş gibi davrandı. Bunun yerine, bir soğuk algınlığı salgını olması nedenini kullanarak, gezileri tamamen yasakladı.

"Neden bahsediyorsun? Gelmemekle iyi etmişsin."

Kate ancak hastalığını yanlışlıkla Lucia'ya geçirseydi gelecekteki sorunlardan korkabilirdi. Dük'ün öfkesine maruz kalmak istemiyordu.

Öte yandan Kate, bugünlerde kuzey atmosferindeki değişiklikleri Lucia'ya anlatmak için can atıyordu. Ayda iki veya üç kez çay partisi vermek dışında, Düşes'in başka hiçbir resmi faaliyeti yoktu ve sosyal çevrelerde farkında olmadan önemli bir isim haline gelmişti.

Ancak, çevrelerde önde gelen bir figür olmasına rağmen, spot ışığı altında değildi.

Taran Dükü'nün kuzeyi yönetmesine benziyordu, o da neredeyse görünmeden hüküm sürüyordu. Lucia aynı anda on beş kadar insanla bir araya geldi ve küçük çaplı çay partisi tek başına halkın onun psikolojisini anlamasını sınırladı. Lucia'ın varlığı, tahmin edebileceğinden daha fazla kuzey sosyetesinin merkezinde aranıyordu.

Kate, kuzeydeki çevrelerin Düşes ile ilgili haberleri araştırdığını ve büyük halasına Lucia'yı bilgilendirmesi için yaygara kopardığını gördü, ancak kendisine çok aceleci davrandığı söylendi.

Madam Michelle, Düşes'in konumunun bilincine varmadan önce başkalarından bu tür sözler duyarsa, çevresini doğru bir şekilde değerlendirmesinin kesinlikle zor olacağını söyledi.

"Majesteleri tımarı mı teftiş ediyor?" (Kate)

"Evet. Genellikle dört ila beş gün sürer, bu yüzden yarın dönmesi gerekiyor. Madam Michelle nasıl?'' (Lucia)

"Her zamanki gibi. Sızlanması arttı. Düşesin en azından yarısına benzemem gerektiğini duymaktan bıktım."

"Bunu sadece öylesine söylediğini biliyorsun. Kate halan senin ne kadar güzel ve çekici olduğunu biliyor."

"Bence Lucia çok daha çekici."

"Teşekkürler."

Lucia'nın nezaketen gülüp teşekkür edişine bakan Kate, gerçekten böyle düşündüğünü vurgulamadı. Yapsa bile, sadece şaka olarak gülüp geçilecekti.

Kate Lucia'yı her gördüğünde, tuhaf bir şekilde büyülenmiş hissediyordu. Lucia göz kamaştırıcı bir güzelliğe sahip değildi ama insan baktıkça gözleri ona daha çok çekiliyordu. Lüks bir görüntü değildi ama kendisi insanları çeken bir koku gibiydi. Kapalı bir alanı çiçeklerle doldurmak gibi, tüm çiçekler söküldükten sonra bile görüntü kalır, insanın hafızasında yankılanır.

''Havalar ısındı, bu yüzden tilki avına çıkmayı düşünüyordum. Hadi birlikte gidelim." (Kate)

''Daha yeni iyileşmişken bunu yapmak uygun mu?'' (Lucia)

"Tabii, sorun yok. Ama tilkin olmadığı için sadece seyredebilirsin.''

''Sadece bu deneyim benim için yeterli.''

Tuuung…

Bir boru sesi duyuldu.

"Majesteleri geri dönmüş olmalı."

Bu sözlerin ardından Kate ayağa kalkmaya başladı ama Lucia tarafından vazgeçirtildi ve tekrar oturdu.

"Misafirsin yani burada olman sorun değil. Bir süre müsaadeni isteyeceğim."

Lucia gitti ve Kate kabul odasında yapayalnızdı, bu yüzden rahatça kanepeye uzandı. Boru sesiyle Lucia'nın yüzünün aydınlandığını ve ağzından bir kıkırdama kaçtığını hatırladı. Sevimli bir görüntüydü.

Kocasını çok mu seviyordu? Kate, Lucia ile konuşurken söz kocasına gelince onun sık sık utangaç bir kız gibi olduğunu gördü. Dük çiftinin oldukça iyi bir evlilik ilişkisine sahip olduğu söylentisi çok yaygındı, ancak insanlar bunu şahsen görmedikleri için şüpheye düştüler.

Düşesi gören insanlar başlarını eğdiler ve dikkatlice Düşes'in Dük'ün ona kör kütük aşık olacağı kadar güzel olmadığını söylediler. Ancak Kate, Lucia'nın cazibesinin onunla çay içmek için bir iki kez oturmuş olmakla anlaşılabileceğini düşünmüyordu. Kate, Dük'ün Lucia'nın cazibesine nasıl kapıldığını tamamen anlayabiliyordu.

Fincanındaki çay ılıdığında kapı açıldı. Kate bakmak için döndü ve gözleri büyüdü. Oldukça yapılı, koyu saçlı bir adam, Düşesi elinden tutup içeri çekerek odaya girdi. Düşes içeri girer girmez, adam onu kapalı kapıya bastırdı ve öpmeye başladı.

'Vay be…'

Beklenmedik durumdan uzaklaşmayı bile düşünemeyen Kate, önündeki sevgi gösterisine boş boş baktı. Dük'e ünvanı, Kate sosyal çıkışını yapmadan önce verildi ve savaş sırasında Kate'in Dük'ün yüzünü görme şansı yoktu. Dük bir süre önce evlenip Kuzey'e döndükten sonra, hiç sosyal bir toplantıya katılmamıştı, bu yüzden Kate Dük'ü şahsen hiç görmemişti.

Ancak Düşesi tutan ve öpen siyah saçlı adam sadece Dük olabilirdi.

'Dük çiftinin ilişkisi oldukça iyi mi?'

Söylenti yanlıştı.

'Bunun sadece oldukça iyi olarak tanımlanabileceğini sanmıyorum.'

Kate'in yüzü yavaş yavaş kızardı. Yeniden bir araya gelme sevinci için paylaşılan kısa ve canlandırıcı bir öpücük değildi bu. Ateşli bir tutku ve birinin kıyafetlerini fırlatıp atmak ve vücudunu bir diğerine dolaştırma arzusuyla dolu bir öpücüktü.

Kate'in oturduğu kanepe, kapıya yaslanmış Lucia'nın yüzünü görebilecek şekilde girişe hafif çapraz bir şekilde bakıyordu. Gözleri genişlediğinde bakışları Lucia'nınkiyle buluştu ve Lucia'nın yüzünün parlak kırmızıya dönmesini izlerken kendi yüzü de kızardı. Buna rağmen, dudaklarından küçük bir kahkaha kaçtı ve arkasını döndü.

Lucia, Kate'i bir anlığına unutmuştu ve Kate'in bakışlarıyla karşılaştıktan sonra, yalnızca çok yoğun bir utanç duyabildi. Elinden geldiğince sert bir şekilde Hugo'nun göğsüne vurdu ve onun Hugo şiddetli isyanı hissederek dilini ağzından çekti. Dudaklarını emdi, dudağının kenarını öptü ve sonra uzaklaştı.

"Ne?" (Hugo)

''Misafir…Bir misafir var…'' (Lucia)

Kehribar rengi gözleri utançla doluydu. Yakında yıkanacakmış gibi görünen ıslak kirpiklerine bakan Hugo, ona gerçekten o yerde sahip olmak istedi.

'Burada yapsak olmaz mı? Akşama kadar dayanamam.'

Birkaç gün onu kucaklayamamıştı ve bedeni isteksizlikten deliye dönmüştü. Karısı temizliği severdi, bu yüzden önce yıkanmadan ve hazırlanmadan onu kucaklamasına izin vermesi nadirdi. Ayrıca yatak odası dışında hiçbir yeri sevmiyordu.

Tüm hizmetçileri uzaklaştırmak ve koridorda veya bahçede denemek için yapılan herhangi bir girişim reddedildi. Büroda çalışırken bile, onu masasına taşıma ve onunla birlikte olma isteğini kaç kez bastırdığını bilmiyordu. Bir gün kesinlikle bunu yapmak istiyordu.

"Bir misafir?"

Hugo onun arkasından tekrarladı ve başını yana çevirerek kanepede başı eğik oturan bir kadın buldu. Ama ifadesinde bir değişiklik olmadı. Lucia'nın belini tutan ve ona sarılan eli olduğu gibi kaldı.

"Leydi Milton..." (Lucia)

"Ah."

Şu ünlü olan.

Hugo kanepeye doğru yürüdü, eli hala Lucia'nın belindeydi ve Kate hızla ayağa kalkıp derin bir selam verdi.

"Majesteleri Dük'e selamlar. Ben Kont Milton'ın kızı Kate."

"Tanıştığıma memnun oldum Leydi Milton. İkramlarınızı bölmüş gibiyim."

Lucia'ya hafif bir öpücük verdi.

"İyi eğlenceler."

Tuttuğu belini bıraktı ve kabul odasından çıktı. Geldiği gibi hızla esen ve kaybolan bir fırtına gibiydi. Geriye kalanlar içeridekilere kalmıştı.

Lucia, Hugo kadar utanmaz ve hiçbir şey olmamış gibi davranamazdı. Utandığını gizleyemedi ve soğuk çayı yudumlarken sessiz kaldı. Böylece ikisi bir süre hiçbir şey söylemeden orada oturdular.

"Sen... avlanmaktan bahsediyordun. Bu ne zaman?" (Lucia)

''…beş gün içinde. Umarım gelebilirsin."

Konuşmaları beceriksizce ve biraz yersiz devam etti.

Ç/N: Kate anlık;

Önceki Bölüm                                                                                                 Sonraki Bölüm

Lucia - 52.2 Bölüm 

Taran Dük'ünün Aile Doktoru (2) 

Düşesin isteğini takiben Anna, Philip'e ilacının reddedildiğini bildirdi. Philip onun hikayesini dinlerken şaşkınlığını gizleyemedi.

"Yani... vanilya kokusunu veren bitki karışımını biliyor...?"

Philip defalarca kendi kendine mırıldandı.

"Düşesle tanışmama izin ver. Bu kesinlikle bir tedavi.'' (Philip)

"Bunun olamayacağını biliyorsun. Gözetim altında olmak için ne yaptın?'' (Anna)

"Bu kişisel bir mesele ve tıpla ilgisi yok. Madam'ın tedavisinden vazgeçmeyi mi düşünüyorsun?"

Anna başını salladı.

"Benim için başka yolu yok. Dediğiniz gibi, Sör Philip Madam ile tanışabilir ve bunu ona doğrudan açıklayabilirdi, ancak görüşmenin kendisi imkansızdır." (Anna)

"Anna, gözümün önündeki bir hastadan vazgeçemem." (Philip)

''…O zaman, döndüğünde Majesteleri Dük'e soracağım.''

Taran Dükü, tımarı teftiş ettiği için şu anda Roam'da değildi ve bu Philip'in kaçırmaması gereken bir fırsattı. Dük bir kez geri döndüğünde, Düşes ile asla yalnız bırakılmayacaktı.

Dük, pelin otunun arkasındaki sırrı bilmiyordu ama Düşes, Philip'in reçetesini aldıktan sonra hamile kalırsa, Dük, Philip'in manipülasyonlarını ve hilelerini hemen anlayacaktı. Ve Dük, çocuğun doğmasını engellemek için elinden gelen her şeyi yapacaktı.

Bu nedenle Dük, Philip'in Düşes'in hamileliğine karıştığını bilmemeliydi. Bunun için Philip'in Düşes ile tanışması gerekiyordu. Düşesle tanıştığında onunla konuşup ikna edebileceğinden emindi.

''Hastanın iradesi önceliklidir. En önemlisi hastanın çocuk isteyip istemediğidir. Majesteleri Dük, zaten varisi olarak evlilik dışı doğmuş bir çocuğu varken Madam'dan bir çocuk ister mi? Soylular soğuk kalplidir. Bizim gibi sıradan insanlardan farklılardır. Birinin karısına olan veraset ve sevgisi tamamen farklıdır. Madam'ın da ona yaşlılığında bakacak bir çocuğu olmalı. Madam'ın kendi çocuğunu asla kucaklayamaması sence de yazık olmaz mı?"

Philip sakince Anna'yı ikna etmeye çalıştı. Ve kalbi Philip'e olumlu bakan Anna kolayca ikna edildi.

'İlişkileri şu an iyi olabilir ama...'

İlk etapta asil ilişkiler böyleydi. Sonrasında erkek ya da kadın, ayrı sevgililer tuttular ve evli olduklarında bile dışarıda eğlendiler. Geriye sadece çocuk kaldı.

Anna, Düşes'in evlenir evlenmez kayıtlara gayri meşru bir oğlu kaydettirmek zorunda kaldığı için zayıfladığını söyleyen hizmetçiler gibi düşünüyordu.

"Leydi ile konuşmayı deneyeceğim."

Anna için bu, Madam'ın iyiliği içindi.

* * *

"Leydim, geçen gün sizinle konuştuğum doktor sizinle görüşmek istedi." (Anna)

"Öyle mi? Benim için sorun yok." (Lucia)

"Ancak leydim. Bu doktor...aslında o Dük'ün doktoru."

"Dük'ün mü?"

"Evet. Uşak bir süre önce beni çağırdı ve bana haber verdi. Bana Dük'ün doktorunun izlendiği ve leydi ile görüşmesine izin verilmemesi ve leydiye varlığından söz edilmemesi gerektiği söylendi. Bana bunun Majesteleri Dük'ün emri olduğu söylendi."

Anna'nın ifadesi ve tonu kararlıydı. Lucia'nın iyi tarafını görme beklentisi azalmaya başladı.

"Öyleyse şu anda büyük bir hata yapıyorsun. Bana bundan bahsetmeme emrine karşı geliyorsun.'' (Lucia)

''Farkındayım ve sorumluluk alacağım. Ama Leydim, doktor kesinlikle tedavi edilebileceğini söyledi. Leydi ile tanışmak ve açıklamak istiyor." (Anna)

"Sorumluluk mu? Nasıl sorumluluk alacaksın?''

''…Doktorluk görevimden istifa edeceğim. Birçok alanda çok fazla eksiğim var.''

''…''

Lucia, Anna'nın bitkin ifadesini inceledi. Kadının aklında çok şey olduğunu söyleyen bir ifadeydi.

''Anna, geçen seferki ilaç meselesi böyleydi ve bu seferki mesele de aynı şekilde. Görevini normal şekilde yerine getirseydin bunlar olmayacaktı.''

''Çizgi dışı davrandığımı biliyorum. Ben sadece leydiyi tedavi etmek istiyorum ki leydi güzel bir çocuğa sahip olabilsin."

Lucia içini çekti. Anna kötü biri değildi. Aksine, Anna'nınki kadar saf tutkulu birini görmek nadirdi. Bu nedenle, Lucia Anna'yı sevdi. Ancak, Lucia insanlara karşı nazik davranan biri değildi.

"Dük'ün benimle tanışmak isteyen doktorunun adı nedir?"

"…Sör Philip.''

"Sör?"

"Baron olarak anılıyor."

Gezgin doktor Philip, Dük'ün doktoru olabilir mi? Dük'ün unvanlı doktoru hangi nedenle ortalıkta dolaşıyor olabilir? Rüyasında gördüğü Philip, bir gezginin hayatına alışmış görünüyordu. Kısa bir yolculuk yapan bir gezgin değildi.

'O sırada Taran Dükü'ne bir şey olmuş olabilir mi?'

Hayatının sonraki bölümünde, Lucia dünyadan uzak yaşadı. Dünyada neler olup bittiğini bilmiyordu, yüksek sosyete hakkında haberleri çok az duyardı. Rüyasındaki hayatının en sakin zamanıydı ama Lucia aniden rüyadaki kendine kızdı. Etrafındaki şeylere biraz daha fazla ilgi göstererek yaşasaydı ne güzel olurdu.

'Hugo neden doktoru öğrenmemi istemedi?'

Hepsinden ötesi, adam sadece bir birincil doktordu. Hugo onu görmekten nefret ediyorsa, adamı kolayca kovabilir ve onu bir daha asla görmeyebilirdi. Neden doktorun etrafına göz dikmek gibi karmaşık bir süreçten geçiyordu?

"Dük'ün bu doktoru, uzun süredir Dük için mi çalışıyor?" (Lucia)

"Uzun süredir Dük'ün evinin doktoru olduğunu duydum."

Lucia, "uzun süredir evin" sözlerini duyduğunda, Hugo'nun söylediği bir şeyi hatırladı.

[Sana her şeyi anlatamam. Bunlar öldüğümde bile açıklamak istemediğim şeyler.]

'Saklamak istediği sırlar. Bu doktor... onları biliyor.'

Bu sadece bir histi. Ancak anlamadığı bir şey vardı. Tahmini gerçekten doğru olsaydı, doktor Hugo'nun ellerinde çoktan ölmüş olurdu. Elindeki ipuçları daha ileri bir varsayıma varamayacak kadar azdı ama kesin olan bir şey vardı.

Lucia doktorla görüşmek istemiyordu. Doktorla görüşmek isteseydi, şimdi en iyi şans Hugo'nun orada olmamasıydı, ancak içgüdüleri ona Hugo'nun bilgisi olmadan doktorla görüşmemesini söylüyordu.

"Bu doktorla görüşmeyeceğim." (Lucia)

Anna kederle içini çekti.

"Anna, bir doktor ve Dük'ün evinin bir çalışanı olarak olarak büyük bir gaf yaptın. Bir doktor olarak yaptığınız hatayı affedebilirim ama Majesteleri Dük'ün emirlerine itaatsizlik ederek yaptığınız hata için bunu yapamam. İstifana gelince, kabul edeceğim ama şimdi değil. Yakında başkente dönecek olabiliriz, bu yüzden başkente gidene kadar yanımızda kal."

Lucia daha sonra Jerome'u aradı.

"Jerome, bugün doktorum Anna, Dük'ün doktorunun benimle tanışmak istediğini söyledi. Ancak daha önce beni bu konuda uyarmıştın.''

Bir an için Jerome'un keskin bakışları, başı öne eğik bir şekilde yan tarafta duran Anna'ya kaydı, sonra bakışları tekrar Madam'a döndü.

"Evet, leydim. Emri efendi verdi.''

"Eğer onun emriyse, mutlaka bir sebebi vardır. Dük'ün doktoruyla görüşmeye hiç niyetim yok. Bu olaya gelince, döndüğünde kendisine bizzat haber vereceğim.''

"Evet, leydim."

''Anna istifasını sunmak istedi ama ben reddettim. Başkente gidene kadar benim doktorum olarak kalacak. Yani Anna'yı ayrıca sorgulamaya gerek yok.''

"Evet, leydim."

Jerome'un tavrı, emir almak için kralının önünde diz çöken ciddi bir şövalyeye benziyordu. Jerome, Madam'ın akıllıca kararlarına her zaman saygı duydu. Taran Hanedanını güvenilir bir şekilde ayakta tutanların hiçbir eksiği yoktu.

Jerome iki saygın efendiye hizmet etmekten gerçekten memnundu.

Ç/N: Kadın başkahramanlar nasıl mı olmalı, kadın başkahramanlar Lucia gibi olmalı..

Önceki Bölüm                                                                                                 Sonraki Bölüm

 Lucia - 52.1 Bölüm

 Taran Dük'ünün Aile Doktoru (2)

Lucia'nın Anna'nın gün aşırı hazırladığı ilacı alması artık rutin olmuştu. Hizmetçi genellikle akşam yemeğini yedikten bir ya da iki saat sonra ilacı getirirdi. Lucia alışkanlıkla ilaç kasesini ağzına götürdü ama şaşırdı ve refleks olarak onu ağzından geri çekti.

''…Vanilya kokusu mu?''

Kaseyi tekrar burnuna yaklaştırdı ve kokuyu içine çekti. Hiç şüphe yoktu. Vanilya kokusuydu. Onca emek ve zaman harcamasına rağmen rüyasında bulamadığı dermandı. Mucizevi bir şekilde tanıştığı gezgin doktor, buna ailesinin vizyonu (gizli klavuzu) adını verdi. Bu kadar kolay bulunabilecek bir ilaç değildi. Lucia hizmetçiyi çağırdı ve Anna'nın kendisine getirilmesini istedi.

"Anna, bugünün ilaçları öncekinden farklı." (Lucia)

"Evet. Bu yeni bir çare." (Anna)

"Bu senin bulduğun bir yöntem mi?"

"…Evet."

Anna başka birinin tavsiyesini aldığını söyleseydi Lucia, Anna'nın rüyasındaki doktorla tanışmış olabileceğini düşünecekti. Ama Anna'nın onu bulduğuna inanamıyordu.

"Anna, ben de bir süredir şifalı otlar üzerinde çalışıyordum çünkü onlara ilgi duyuyordum." (Lucia)

Bunu söyledikten sonra Lucia, üç farklı şifalı bitkiyi listelemeye devam etti. Bu şifalı otların hepsi güçlü bileşime sahip şifalı otlar kısmına dahildi, bu nedenle hastanın bünyesine göre incelenmesi ve dikkatle reçete edilmesi gereken şifalı bitkilerdi. Bir doktor için bu bilgi sağduyuya yakındı.

"Bu üç bitkiyi karıştırıp yersen ne olur biliyor musun?" (Lucia)

Anna bu ani sorunun arkasındaki amacı kavrayamadı ama bilgisine dayanarak doğru bir şekilde cevap verdi.

"Bu şifalı otlar asla karıştırılmaması gereken bitkilerdir. Her birinin doğası farklıdır, bu yüzden birlikte alındığında zehir görevi görür.'' (Anna)

"Öyle mi? Peki Anna, bana zehir yedirmek için mi bu ilacı getirdin." (Lucia)

"Ne?"

Zehir! Anna'nın tüm vücudu buz gibi donarken kaskatı kesildi. Önündeki minyon kadın aniden devasa bir çelik duvara dönüşmüş gibiydi. Düşes, otoritesini savunacak ya da altındaki insanlarla uygun görgü kurallarına uyacak biri değildi.

Görünüşe göre Anna unutmuştu. Düşesin, birincil doktor olmasaydı hayatı boyunca asla göremeyecek, yüksek rütbeli bir soylu olduğunu unutmuştu.

'Düşesi gücendirecek bir şey mi yaptım?'

Omurgasından aşağı bir ürperti indi. Zehirlenmeye teşebbüsten şüphelenilen bir doktorun hayatı, rüzgarın önündeki bir mum alevinin hayatına benziyordu. Doğru olup olmaması önemli değildi. Sorun, ilk etapta böyle bir şüphenin ortaya çıkmasıydı.

"Bu ilacın vanilya kokusuna sahip olduğunu biliyor muydun?" (Lucia)

"Evet, leydim." (Anna)

"Neden vanilya kokusu var biliyor musun?"

''…''

''Daha önce bahsettiğim üç otu karıştırıp kaynatırsanız vanilya kokusunu alırsınız. Bunu bilmiyor gibisin Anna."

"…Ne?"

''Bunun senin bulduğun bir tedavi yöntemi olduğunu söyledin. Nasıl bilmezsin?''

Lucia, gezgin doktorun rüyasında verdiği tedavi nedeniyle yeniden adet görmeye başlayınca, tedaviyle ilgilenmeye başlamıştı. Ne zaman şifalı ot almaya gitse, bazı bitkilerin birbirine karıştırılmasının büyük sorunlara yol açtığını söyleyen kelimeleri hatırlayacaktı.

Philip'in, ailesinin vizyonunu içeren defterden bir sayfa koparıp ona verirken ki yalnız ifadesi de sürekli aklına geliyordu. Özellikle ilacın vanilya kokusunu merak ediyordu. Böylece meraktan şifalı otları incelemeye başladı.

Çalışmaları bir profesyonelinkiyle boy ölçüşmüyordu. Philip'in ona verdiği reçetedeki şifalı bitkilerin türünü ve etkisini yeni yeni öğrendi. Reçetedeki şifalı bitkileri parça parça aldı ve karışımları defalarca test etti. Bu sayede vanilya kokusunun, genellikle birbirine karıştırılmayan üç bitkinin karıştırılmasından geldiğini keşfetti.

Anna'nın teni beyaza döndü. Anna, ilaca ne tür şifalı otlar girdiğini bilmiyordu. Philip'in ona teslim ettiği ilaç çok iyi durumdaydı.

[Dozaj yöntemi basittir. Adet tekrar başlayana kadar ayda en az bir kez düzenli olarak alınmalıdır.] (Philip)

[İçinde ne olduğunu bilmediğim bir ilacı hastaya içiremem. Reçete ilaçla birlikte verilmelidir.] (Anna)

[Bu bizim aile vizyonumuz, bunu açıklayamam.]

[Philip. Bir doktor olarak vicdanınızdan veya yeteneğinizden şüphe duymuyorum. Ancak bu sıradan bir hasta değil.]

[Anna, eğer öyleyse, hastaya kişisel olarak açıklayabilirim.]

[Bu yapılamaz. Sör Philip'in Madam'a yaklaşması yasaktır.]

Anna bir tedavi yöntemi olduğunu öğrenince çok heyecanlanmıştı ama Philip'in ilacı yapmasını beklerken unutulmuş bir konu aklına geldi.

Geçmişte, uşak tedavi bulsalar bile bunu bulanın  Anna olduğunun denmesi gerektiğini söylemişti. Bayanın önünde Philip'in varlığından basit bir söz bile edilmeyecekti.

[Koşulların ne olduğunu sormayacağım ama Madam'la tanışmanıza izin veremem, Philip.]

[…Seni temin etmek için boynumu tehlikeye atabilirim. Gerçekten endişeleniyorsan, test etmek için biraz yiyebilirsin. Normal bir insan aldığında bu ilacın hiçbir etkisi yoktur.]

[Uzun süreli uygulanması gerektiğini söyledin. Uzun süreli alındığında sorun çıkabilir.]

[Anna, bir hastaya zarar verecek bir ilaç yapacağımı mı düşünüyorsun?]

Anna'nın Philip'e olan güveni, bir doktor olarak vicdanı ve bir tedavi arzusu zihninde şiddetli bir çatışma içindeydi. İlacını bir hafta boyunca kişisel olarak aldı ve vücudunun durumunu garip bir şey olabilitesi için takip etti. Bunu yaparken, Dük'ten bir çağrı aldı.

Taran Dükü genellikle Anna'yı yaklaşık haftada bir kez arayıp Düşes'in tedavisinin nasıl gittiğini sormak için çağırırdı. Ve Anna'nın cevabı genellikle aynıydı.

[Bir tedavi arıyorum.]

Dük daha fazla sorgulamadı ve 'Tamam' cevabıyla tartışma sona erdi.

Ancak, bu sefer Dük tarafından çağrıldığında, tedaviye sahip olduğu için baskı altında hissetti.

Kendisine büyük miktarda para ödenmiş olmasına rağmen işini düzgün yapmadığı için bir utanç duygusu hissetti.

Ve Anna'nın Philip'e olan güveni zaten kalbinde büyük bir yer işgal ettiğinden, sonunda ilacı Düşes'e getirdi.

'Bu... Çılgınca bir şey yaptım.'

Anna bunu ancak Lucia ilacın bileşenlerini sorguladıktan sonra anladı. Hastasına bilinmeyen bir ilaç yazan bir doktordu. Bu hastanın aslında Düşes olduğunu düşünmeden önce, doktor olarak kararında ölümcül bir hataydı.

"Söyleyecek hiçbir şeyim yok. Üzgünüm, leydim. Doğrusu, bu benim ilacım değil. Doğrulamak için ilacı bir hafta boyunca kendim kullandım.'' (Anna)

Lucia içini çekti, sözlerinde Anna'nın ıstırabını ve çabalarını hissetti.

"Durumum hakkında ona danıştığına göre, çok güvendiğin biri olmalı. Kim o?"

"Üzgünüm leydim. Kim olduğunu söyleyemem.''

"İlacı yazan kişi bunun açığa çıkmamasını mı istedi?"

Lucia bunu düşündüğünde, rüyasındaki gezgin doktor, itibarına imrenilecek biri değildi.

''…''

Anna'nın Philip'in varlığından bahsetmesine izin verilmediği için cevap veremedi.

"Bu ilacı alamam. güvenemiyorum. Anlıyor musun?" (Lucia)

"Evet, leydim. Ben çok büyük bir hata yaptım."

"Bunu beni tedavi etmek istediğin için yaptığını biliyorum. Ama bir dahaki sefere yalan söyleme."

"Evet, leydim."

Lucia bir zamanlar Anna bir tedavi bulursa onu reddetmeyeceği fikrine sahipti. O sırada Hugo'ya kızgındı ve tavrı 'ne olursa olsun umrumda değil' idi. Ama şimdi neden çocuk istemediğini anlayınca, fikri değişmişti.

Baba olmaya hiç hazır değildi. Bir çocuk doğarsa, yeni doğan çocuğun yanı sıra bu ilgili herkes için bir trajedi olurdu. Lucia, Hugo'nun istemediği bir çocuğa sahip olmak istemiyordu. Babasından çok sevgi gören bir çocuğu olsun istiyordu.

Hugo, anne babasının sevgisini bilmeden büyüdü ve Lucia, çocukluğunu babası tarafından ihmal edilerek geçirdi. İkisi de normal bir ailenin eksikliğini yaşamıştı. Lucia, eksiklerini tamamlamak için birbirlerini mükemmel bir şekilde anlamaları gerektiğini düşündü.

'Çocuk doğurmamak, işlerin daha mutlu tarafı olabilir.'

Pişmanlık vardı. Ona aşıktı. Sevdiği adamdan bir çocuğu olsun istiyordu. Ama şimdi sırası değildi.

Rüyasında gördüğü yorucu hayatını düşündüğünde, bu ona çok şey öğretmişti. Rüya olmasaydı, bu kadar büyük bir sabrı olmayacaktı ve uzak geleceği göremeyecekti.

Ç/N: Lucia'nın olay yargısını ve düşünme şeklini çok seviyorum. Mesela webtoon'unu okurken bu kısımlar güzel yansımıyor bence. Lucia'nın mantığı novelde daha iyi anlaşılıyor bence 🙈 Bu arada webtoon'unu okudunuz mu onu bile bilmiyorum ama böyle konuşuyorum işte.  Ne yapayım beni de böyle kabul edin ahaha

Önceki Bölüm                                                                                                 Sonraki Bölüm