Lucia - 55.1 Bölüm
Başkente (1)
Bahar geçti ve yaz geldi. Lucia'yı Roam'daki kalışında selamladığı ikinci yazdı.
Günden güne huzurlu ve sakindi. Dün, bugün gibiydi ve bugün, yarına benzer bir günü doğurdu.
Bu yaz sıcaklar tüm hızıyla devam ediyordu ve huzurlu bir günün sonunda yemek yerken Hugo konuşmaya başladı.
"Majesteleri vefat etti. Başkente gitmeye hazırlan.''
Lucia elindeki çatalı istemeden düşürdü. Bunu tamamen unutmuştu.
'Hayır. Bilinçaltımda unutmak istemiş olabilirim.'
Derinlerde bir yerde, dünyada ne olursa olsun, her şeyi bir kenara itip bu balonun içinde yaşamak istemiş olabilirdi.
"İyi misin?"
"…Evet. Biraz şaşırdım sadece. Çünkü çok ani oldu."
Lucia babasının ölümüne şaşırmadı. Saatin durmuş ibresi yeniden dönmeye başlamıştı. Artık rüyasında gördüğü telaşlı gelecek kendini göstermeye başlayacaktı. Lucia bundan bu kadar korkacağını bilmiyordu.
Kraliçe çocuk sahibi olamayacak durumdaydı. Başka bir deyişle, Kralın tüm çocukları gayri meşru idi. Bu nedenle, hiç kimse meşruiyeti tartışamaz ve herhangi bir prens tacı giyebilirdi.
Kralın yirmi kadar oğlu vardı ama Kral vefat ettiğinde, Veliaht Prens de dahil olmak üzere bu prenslerden sadece beşi hayattaydı. Bunun aksine, Kralın yirmi altı prensesi çoğunlukla hayattaydı.
Prensesler, taht üzerinde hiçbir hakları olmadığı için hayatta kalmayı başarmış, ancak diğer yandan prensler, tahta yakınlaşmak için birbirlerini öldürmek zorunda kalmışlardı. Lucia küçük müstakil sarayında sakin bir hayat sürerken, mahkemelerde kanlı bir savaş başladı.
Bunun ortasında, Veliaht Prens takdire şayan bir şekilde galip geldi, ancak buna rağmen diğer rakipleri tamamen yenemedi. Onları kontrol altında tutmak için, Veliaht Prens'in kozlarını güçlendirmesi gerekiyordu ve bunun için Taran Dükü'ne ihtiyacı vardı.
Son kazanan Veliaht Prens oldu. Ve öncüsü de Taran Dükü.
Lucia, karmaşık siyasi mücadelenin ayrıntılarını bilmiyordu ama Hugo'nun gelecekte çok meşgul olacağını tahmin edebiliyordu. Kesinlikle tımarda boş durmuyordu ama uğraşması gereken iş nispeten basitti.
Zaman zaman toplantılar yaptı, bölgeyi denetledi ve teftişlere gitti. Görüştüğü insanlar sınırlıydı ve eylemleri bir dereceye kadar tahmin edilebilirdi.
Lucia'nın kendini hazırladığının aksine, sadık bir kocaydı. Belki de kuzey gelenekleri ve görgü kuralları onu etkilemişti. Kuzey halkının gelenekleri birçok yönden başkentinkinden farklıydı.
Evlenmemiş erkek ve kadınların liberal eğilimleri aynıydı, ancak kuzeyde kişi evlendikten sonra eşine daha çok sadıktı. Ancak başkente dönerse onu cezbedecek pek çok şey vardı.
Xenon, liberal cinsel geleneklere sahip bir ülkeydi. Özellikle başkent en açık olanıydı. Biri evlendikten sonra bile, hiçbir engel yoktu.
Evli bir adam olmasına rağmen, başkent kendisini ona atmaya hazır kızlarla dolup taşıyordu. Lucia huzursuz hissetti. Başkentte çok fazla değişken vardı.
'Başkente gidersek soğuyabilir. O kadar çok güzel kadın var ki...'
"…o. Beni dinliyor musun?"
"Ha?"
Lucia ürkmüştü ve bu sefer bıçağı eline düşürdü.
"Gerçekten iyi misin?"
"Ah evet. Üzgünüm. Ben başka bir şey düşünüyordum…''
"Başka bir şey?"
''Ah… bu aniliği. Majestelerinin sağlığının eskisi kadar iyi olup olmadığını merak ediyordum."
"Genellikle iyi olmadığını duydum. Sarayın tavsiyesine karşı, aşırı cinsel zevklerden ve alkolizmden kaçınmadı.''
Bu, Lucia'nın Kral'ın kişiliği hakkında ilk kez bir fikir edinmesiydi. Sanki kendi kirli çamaşırları kocasına teşhir ediliyormuş gibi utandı. Babası, sefahatiyle kendi başına ölüm getirdi.
Tıpkı rüyadaki gibi, Lucia'nın babasıyla olan ilişkisi hiç düzelmedi ama Lucia bundan hiç pişmanlık duymadı.
"Ne zaman gideceksin?" (Lucia)
"İlk iş şafakta ayrılmayı planlıyorum. Acele etmeliyim, bu yüzden seninle gidemem. Yolda dikkatli ol karıcığım.'' (Hugo)
"Tamam. Hazır olur olmaz gideceğim."
Akşam yemeğini bitirdiklerinde Hugo onun elini tuttu ve yemek odasından çıktılar. Hizmetkarların gözleri efendilerine çevrildiği için bir an sersemlediler ama daha sonra bunu tamamen görmezden geldiler. Hizmetçiler, dük çiftin cömert yakınlığına alışmışlardı, bu yüzden, eğer bu dereceyse, bir kez daha dönüp onlara bakmadılar.
Lucia birdenbire biraz utanmış hissetti. Bahçeye gideceklerini sandı ama adam onu terasa çıkardı ve sımsıkı sarıldı. Sarılmaya karşılık verdi, kollarını beline doladı.
"Hugh? Neden böyle aniden…"
"Hizmetçilerin önünde bundan hoşlanmıyorsun."
''…''
Hoşlanmadığını biliyorsa, fark etmeden elini tutmasa ya da insanların görebileceği bir yerde yanağını öpmese daha iyi olurdu.
Ona sarılmanın güzel hissi kısa sürdü. Sonuçta yazdı.
"Sıcak."
Hugo içini çekti ve onu serbest bıraktı.
"'Çok sıcak' diye bağırmadan biraz daha dayanamaz mısın?''
"Ama hava sıcak."
"Ne kadar soğukkanlı bir kadın."
Hugo homurdandı ve Lucia kahkahayı patlattı. Hugo nazik bir bakışla onu izledi, sonra belinden tutup yanağından öptü.
"Yemekte neden bu kadar dalgındın? Bir sorun mu var?"
"Hayır, sadece... biraz karmaşık hissettim. Buradan ayrılmayı düşünmek beni üzdü.''
"Onun yerine geride kalmak mı istiyorsun?"
Sözleri çok cezbediciydi. Gerçekten yapabilseydi çok iyi olurdu.
"Saçmalama. Başkente vardığında yapman gereken çok şey var. Veliaht Prens Majesteleri'nden Damian'ın meselesine yardım etmesini istediğini söylemiştin."
"Çocuk yüzünden gidip çalışmam gerektiğini söylüyor gibisin."
"Bir babanın oğlu için bir şeyler yapması gayet doğaldır."
"Çocuk daha sonra onun için yaptığım şeyleri bilecek mi?"
"Tabii ki. Damian cahil bir çocuk değil."
'Öyle olsa bile, çocuk hala her yerde seni kovalıyor,' diye mırıldandı Hugo kendi kendine. Bu günlerde Hugo, Damian'ın mektuplarının içeriğini merak ediyordu ve sonunda okumak için bir tane aldığında içindekiler dudaklarını seğirtti. Temelde sabahtan akşama kadar olan her şeyin bir raporuydu.
"Damian'la her şey yolunda mı?" (Lucia)
"Seni güncel tutuyor, değil mi?"(Hugo)
"Son zamanlarda aldığın bazı haberler olmalı."
Tıpkı daha önce olduğu gibi, Damian Akademi'de kimliğini açıklamadan yaşadı. 'Shita', herkesin yalnızca becerilerle elde edebileceği bir konum değildi. İyi bir geçmişe de ihtiyaç vardı. Ancak, daha çok zaman vardı, bu yüzden Hugo sadece durumun ortaya çıkışını izliyordu. Bir barınma meselesine karışmak gibi bir niyeti yoktu.
Erkeklerin güçlü bir şekilde yetiştirilmesi gerekiyordu. Belki de Damian genç olduğu, durumu belirsiz, üstün yetenekli ve düşmanca bir kişiliğe sahip olduğu için çevresinde birçok açgözlü insan vardı. Ayrıca kavga arayan baş belaları da vardı ve bunlar çocuk büyüdükçe artacaktı. Oğlan tüm bunlarla başa çıkabilmeliydi.
"İyi gidiyor tabii."
Birkaç gün önce, bazı baş belaları Damian'la kavga etmişti. Pek çok rakibi vardı, bu yüzden birkaç darbe karşılıklıydı ama Hugo'ya göre sorun bu değildi. Hiçbir yeri kırılmadı ve sakatlanmadı.
'Ne kadar rakip olursa olsun, böyle berbat çocuklar tarafından darbe almak sadece...'
Hugo tatmin olmamıştı. Tabii ki, Damian kardeşinin oğluydu. O olsaydı, o aptallardan kimsenin haberi olmadan kurtulurdu. Damian'a 'Akademi'deki insanları öldürme' dediğinde, 'bunun icabına bakmak zahmetlidir, bu yüzden göze çarpmadan hallet' demek istemişti. Çocuk onu doğru dürüst anlamamışa benziyordu.
"Çocuktan bu kadar bahsetmek yeter, başkente gelirken dikkatli ol. Ve vagondayken sıcağa dikkat et." (Hugo)
"Benimle ilgilenecek çok insan var, neden endişeleneyim?"
Lucia başını onun geniş göğsüne yasladı. Zaman geçtikçe, kocasının ilgisi daha romantik hale geldi. Lucia Hugo'nun ondan önemli ölçüde hoşlandığını tahmin edebiliyordu. Ama buna rağmen tedirginliği azalmadı.
Başkent eski sevgilileri, cazibesine kapılan baştan çıkarıcı güzellikler ve hatta rüyasında Hugo'nun karısı olacak kadınla doluydu. Onun için yer yoktu.
'Beni terk etmenden korkuyorum.'
Lucia, onu sevdiği sürece sorun olmayacağını düşünmüştü. Güven ve yük olmadan merkezde durabileceğini ve onu sevebileceğini düşünmüştü. Ama şimdi böyle bir aşkın var olup olmadığını merak edebiliyordu.
Yavaş yavaş kibrine uyanıyordu. Belki bir yerlerde var olabilirdi ama onun için böyle bir aşk imkansızdı.
Ç/N: Bindik bir alamete gidiyoz başkente amaninn