Lucia - 58.1 Bölüm
Başkentin Yüksek Sosyetesi (1)
İnsanların bakışlarından kaçınmak için toplantı akşam saatlerinde yapıldı. Bu gizli toplantının her bir üyesi toplumda etkili bir figürdü. Büyük olasılıkla, bu insan grubunun tekrar gizlice toplanabilmesi çok zor olurdu.
Veliaht Prens Kwiz, Dük Taran, Dük Ramis, Markis Philip ve Markis DeKhan. Veliaht Prens hariç, dördü de toprak soylusuydu ve tek tek yönettikleri tüm bölgeler toplanacak olursa, ülkenin yarısını yöneten yüksek rütbeli nüfuzlu soylulardı.
"Peki, Taran Dükü'nün bu konudaki görüşü nedir?"
Hugo konuşmadan önce bir an Kwiz'in sorusunu düşündü.
"Savaş çıkacak. Bu sadece bir zaman meselesi. Bu nedenle, anti-kuvvetlerin kesinlikle temizlenmesi gerekiyor.''
"Hımm..."
Hepsi düşünceli bir şekilde mırıldandı. Burada savaşın bittiği söylense de ateşkese daha yakın olduğunu bilmeyen yoktu.
Güneybatı Müttefik Kuvvetleri savaşta yenildi ve savaş için bir çok tazminat ödemek zorunda kaldıkları için bunun bedelini ağır ödüyordular.
Ağır vergiyi kaldıramayanlarda, her yerde isyanlar baş göstermiş, iç savaşlar çıkmış, bazı ülkeler devrilmiş, hanedanlıklar değiştirilmişti. İçinde bulundukları çıkmazdan kurtulmanın savaş dışında başka bir yolu yoktu.
"Ramis Dükü'nün şimdilik onları güçlenmeleri için bırakma fikrine katılıyorum." (Hugo)
''Başından beri onlarla ilgilenmenin sorunu ne?''(İçlerinden Biri)
''Dalları koparmak yerine köklerinden koparın. Yarım bir önlem alınırsa, savaş sırasında daha sonra gizli düşmanlar ortaya çıkabilir.'' (Hugo)
Burası, temelde Veliaht Prens'in yarı kan kardeşleri olan sözde anti-emperyal güçlerle nasıl başa çıkılacağının tartışılacağı bir toplantıydı.
Dük Taran ve Dük Ramis onları şimdilik bırakıp daha sonra ilgilenmeyi düşünüyorlardı ama iki Marki onları şimdi temizlemenin daha temiz olacağı görüşündeydi.
Her iki tarafın da haklı nedenleri vardı, bu yüzden Kwiz bunu üzerine düşünüyordu.
"Yani Taran Dükü karar verecek olsa, şimdilik onları kendi haline bırakmalı öyle mi?"
"Hayır. Eğer ben karar verecek olsam, onlarla hemen ilgilenirdim.''
Ha? Hepsi bakışlarını Hugo'ya çevirerek, onun demeye çalıştığını anlamadıklarını belirttiler.
"Neden sözlerin değişti? Onu kökünden söküp almak istediğini sanıyordum, özensizce başa çıkma değil."
''Kitabına göre olması gereken bu ama ben Veliaht Prens değilim. Etrafımda vızıldayan can sıkıcı şeylere dayanamıyorum. Her şeyi öldürmeye başlamak bana daha çok yakışıyor.''
"…Ah. Öyle mi."
Kwiz birdenbire Taran Dükü'nün bir yıl önce kendisine ihanet eden kuzey lordlarını nasıl idare ettiğini hatırladı. 1000'e yakın insan ölmüştü.
Kuzey işlerine müsamaha gösteren ve bunlardan uzak duran Kral bile o dönemde önemli bir rahatsızlık gösterdi. Ayrıntıları bilmeden bile, önceki Kral'ın o zamanlar ağzını tıkamak için muazzam bir hediye aldığına şüphe yoktu. Ne de olsa olay hiçbir şey olmamış gibi sönüp gitmişti.
"Daha sonra sürünürlerse, onları tekrar öldürebilirsin. Şu anda onlarla ilgilenilse bile itiraz etmeyeceğim. Ama ben sonrasını göz umursamadan hepsini öldüreceğime eminim. Majesteleri rahatsız eden bu değil mi, Veliaht Prens?"
Kwiz isteksiz görünüyordu. İnsanların hayatlarını böcekler gibi düşünen Taran Dükü'nü tam olarak anlamak sonsuza kadar imkansız gibi görünüyordu. Ama ne zaman bu uç kişiliği su yüzüne çıksa, Kwiz garip bir şekilde rahatlamış hissediyordu.
Bunun nedeni, Taran Dükü'nün bir tilki gibi davranıp onun arkasından bir plan yapmamasıydı. Ama insan her şeyi bilemezdi.
Kwiz sadece duyguları olan birini anlamak gibi aptalca bir şey yapmazdı. Ama sıra birini anlamaya gelince, içgüdüsel olarak kafanda çizilen resme güvenmen de kaçınılmaz oluyordu.
''…Mm. Şimdilik, durumun gelişmesini izleyeceğim. Geri kalanınız ne düşünüyorsunuz?'' (Kwiz)
Dük Ramis ve iki Marki kabul etti. Dük Ramis derin bir bakışla Dük Taran'a bakmak için döndü. Belki bunamaya başlamıştı ama Taran Dükü'nün az önceki sözlerini kasten böyle ifade ettiğini hissetti.
Ben cahilim, bu yüzden Veliaht Prens ne düşünür bilmem ama direkt her şeyi öldürmek isterim.
Bu şekilde, doğal olarak Veliaht Prens'in düşüncelerini diğer tarafa sürdü.
'Hımm...'
Dük Ramis, istemeden, oğluyla Taran Dükü'nü karşılaştırmaya devam etti. Muhtemelen aynı yaşta oldukları içindi. Ve oğlunun her kaybedişi. Zaten en başta yeteneklerinin arasında büyük bir fark vardı. Taran Dükü'nün siyasi iktidara fazla ilgi göstermemesi gerçekten şanstı.
Dük Ramis, eve döndüğünde oğluna tekrar sert bir uyarıda bulunmaya karar verdi. Ona, anlamsız bir çocukluktan dolayı Taran Dükü ile rekabet etmeye çalışmamasını söyleyecekti.
Oğlu David'in omuzlarında fevkalade istisnai bir kafa vardı ama kibirli ve kendini beğenmişti. Gençken sadece üzerine düşülüyordu ve dünyanın ne kadar korkutucu olabileceğini bilmiyordu.
Cesurca ileri itilirse bu bir avantaja dönüşebilirdi, ancak biri yerini bilmezse bu büyük bir sorun haline gelebilirdi.
Dük Ramis artık ölümünden sonraki meseleler hakkında endişelenmeye başlayacak kadar yaşlanmıştı. Tahta çıkacak olan Veliaht Prens ve Taran Dükü de en iyi dönemindeydi.
Yeni Kralın saltanatı sırasında ailesini koruyacak olanlar çocuklardı. Böylece Dük Ramis'in dikkati, halefiyet konusuna odaklanmıştı.
Kwiz, selefine benzemiyordu. Yüzeyde erdemli görünüyordu ama doğası güçlüydü. Güçlü bir kraliyet otoritesinin peşinden koşacağı kesin olan bir Kralın altında ailesini korumak isteyen kişi, başını eğmeyi bilmek zorundaydı.
Fakat bu konuda David onu tedirgin etti. David, olağanüstü olduğunu düşünerek duvara çarpmasaydı şanslı olurdu.
'Belki de Robin, David'den daha iyi bir seçenek olabilir.'
Dük Ramis, kendinden emin ve gururlu David'in yerine, nazik ikinci oğlu Robin'i halefi olarak görmeye başlamıştı.
Ve David, Ramis Dükü'nün böyle bir düşünceye sahip olabileceğini bile anlayamadı.