10 Ocak 2022 Pazartesi

 Lucia - 59.2 Bölüm 

Başkentin Yüksek Sosyetesi (2)

Jerome ve Dean, Lucia arabadan inip Norman'ın evine doğru giderken birkaç adım arkasından takip ettiler. Lucia kapıyı çaldı. Bayan Phil'in kapıda onu selamlayan tombul yüzünü görmeyi umuyordu ama cevap yoktu.

Birkaç kez daha tıklattı ama yine cevap yoktu.

'Dışarı mı çıktı ki acaba? Ama Norman dışarı çıkmaktan hoşlanmaz. Bayan Phil neden burada değil?'

Norman'ın yüzünü bile görmeden ayrılacak olmasına üzüldü, bu yüzden uzun süre kapının önünde bekledi.

"Lucia!"

Lucia uzaktan bir sesin adını seslendiğini duydu. Kadın ve erkek bir çift biraz uzakta duruyordu çiftin içinden kadın elini sallayarak heyecanla Lucia'ya doğru koştu. Artık Lucia'nın hafızasındaki zayıf kız değildi. Şaşırtıcı derecede dolgun olan Norman hızla Lucia'ya doğru koştu.

"Lucia, sensin değil mi?!"

"Norman."

Norman ona sıkıca sarıldı.

"Tanrım. Çok uzun zaman oldu. Bırak, sana bir bakayım. Aman, daha da güzel olmuşsun. Yüzünün ne kadar adil olduğuna bak."

Norman, Lucia'nın yüzünü tutup sağa sola çevirirken ağlıyordu. Jerome ve Dean, Düşes'in değerli bedeninin böyle yoğrulmasını görmekten rahatsız oldular ve hafifçe arkalarını döndüler.

Norman, Lucia'yı telaşlandırdı, yüzünü, ellerini kontrol etti ve defalarca "sağlıklı görünüyorsun, çok şükür" veya "neyse ki, yaralanmadın" gibi şeyler söyledi.

"Hadi içeri girelim. Bunca zaman nerelerdeydin ve ne yapıyordun…''

"Ah, Norman. Bu…"

Lucia, Norman'ın yanında duran adamın kimliğini merak ediyordu. Norman'la birlikte yürüyordu ve Norman Lucia'nın yanına koştuktan sonra onu takip etmişti.

Adam, Lucia'nın bilgisizliğine minnettarmış gibi sırıttı ve hemen Norman'a sarıldı. Norman ona sevimli bir bakış fırlattı ve dirseğiyle onu dürttü. Lucia'nın gözleri bu samimi görüntüyle büyüdü.

"Onu tanıştırmayı neredeyse unutuyordum. Bu Thomas. Nişanlım."

"Nişanlın mı?"

Lucia'nın sesi şaşkınlıkla yükseldi. Norman mahcup bir kahkaha attı, sonra kısaca Lucia'yı Thomas'la tanıştırdı ve karşılık olarak da Lucia onu çabucak selamladı.

Thomas'ın bakışlarından, onlarla birlikte eve girip konuşmalarına dahil olmak istediği belliydi ama Norman fark etmemiş gibi yaptı.

Pişmanlığını gizlemeden arkasını dönen adam, hoş ve nazik bir izlenim bıraktı. Norman, Lucia'yla kol kola girdi ve Lucia'nın arkasındaki iki çekici adama olan ilgisini göstererek onu çekiştirdi.

"Bu adamlar da kim? Bir ihtimal, sen de?"

Norman, Lucia'ya garip bir bakış gönderdi. Hangisi o? Attığı bunu sorar gibi bir bakıştı. Lucia yanlış anlamayı çabucak çözdü. Hugo bunu duysa, bu bir felaket olurdu.

"Hayır Onlar benim eskortlarım.''

"Eskort mu? Vay. Lucia. Sana ne oldu? Bence konuşacak çok şeyimiz var. Ama seninle gelen insanlar…''

"Biz iyiyiz, endişelenmenize gerek yok."

Jerome'un cevabını duyan Norman'ın gözleri şaşkınlıkla açıldı. Kıyafetine bakılırsa sıradan bir insan olduğunu düşünmüştü ama ses tonu ve tavrı, görgü ve zarafet gösteriyordu. Görünüşe göre başka birinin altında çalışan sıradan bir insan değildi.

Norman, kaba olduğunu bilse de, Lucia ile birlikte eve girip kapıyı kapatana kadar iki adama bakmaya devam etti. Kapı kapanır kapanmaz, iki katlı küçük evin bakımlı iç mekanı göründü.

Lucia, uzun bir aradan sonra Norman'ın evini yeniden gördüğünde, takdirle etrafına bakındı. Oturma odasının belirgin resmi atmosferi değişmemişti.

Norman çay getirdi ve Lucia'ya bakan kanepeye oturdu.

"Bayan Phil nereye gitti?" (Lucia)

''Sırt ağrıları nedeniyle istifa etti. Ayrıca ben de zaten yakında ayrılacağım."

"Ayrılmak mı?"

"Biliyorsun, daha önce gördüğün nişanlım. Onun memleketine gidip evlenmeye karar verdim.''

''Norman, tebrikler! Ne zaman gidiyorsun?"

"Yarından sonraki gün."

"Yarından sonraki gün? İki gün sonra mı gidiyorsun?"

"Evet. Neredeyse birbirimizi kaçırıyorduk. Geleceğini bilmiyordum o yüzden bu evi kiraya verecektim. Gelirsen benimle iletişime geçmelerini sağlamayı planlıyordum.''

Lucia derin bir pişmanlık duydu. Norman onun ilk arkadaşı ve ailesiydi. Norman'ın kendisine verdiği parayla bir elbise ayarlayıp Hugo'yla karşılaşmayı başarmış ve Norman'ın tavsiyesinden aldığı cesaretle dük evini ziyarete gitmişti.

Norman olmasaydı, Lucia onunla evlenemezdi. Öte yandan, belki de en iyisi buydu. Lucia sıradan bir soylunun hayatını deneyimlemişti.

Böylece soyluların sıradan insanlara nasıl baktığını biliyordu. Sıradan insanlar için soyluların dünyası, cennet ve yeryüzü gibi aşılmaz bir duvardı ve yaşadıkları dünya ile karıştırılamazdı.

Halkın çoğu, yaşamları boyunca Dük gibi yüksek rütbeli bir soyluyu göremezdi. Lucia, Norman'ın bir başkasının statüsüne göre kişilik değiştirebilecek bir insan olmadığına inanıyordu. Ama Lucia'nın gerçek kimliğini bilseydi, kalbinde biraz mesafe hissetmekten kendini alamazdı.

Hizmetçi Lucia ile eski prenses ama şimdi Düşes Vivian arasındaki fark çok büyüktü. Bu gerçeği Norman'dan saklamak zordu ve Lucia, Norman'a söylerse ilişkilerinin bozulacağından her zaman endişeliydi.

Norman'ı onun tanıdığı Lucia olarak göndermek istedi. Norman'ın sakin bir hayat sürmesini istiyordu ve belki Norman bu gerçeği bilmezse, kaygısızca yaşayabilirdi.

"Aslında ben de evliyim."

"Ne? Yok canım?"

"Evlendiğim ve kocamla aceleyle uzaklara gitmek zorunda kaldığım için seninle iletişime geçemedim. Üzgünüm."

"Şimdi anlıyorum. Ve hayır. Ben de evleniyorum, bu yüzden hazırlanacak  ve endişelenecek çok şey olduğunu biliyorum. Bu yüzden seni anlıyorum. O halde, o eskortları yanına yerleştiren de kocan mı?''

Lucia başını sallayınca Norman, "İşe alınmış görünüyorlardı..." dedi ve hayranlıkla haykırdı. Lucia, Norman'dan durmaksızın dökülen, kaç yaşında, nasıl bir adam, nerede yaşıyor, nerede tanıştınız sorularıyla bombardımana tutuldu.

Lucia'nın cevap vermekte zorlandığını fark eden Norman, onu zorlamadı.

'Her halükarda, Lucia'nın evli olduğu adamın sıradan bir adam olduğunu düşünmüyorum.'

Norman, Lucia'yı eskort olarak takip eden adamları hatırladı.

'Belki zengin bir tüccarla ya da bir soyluyla evlenmiştir. Kim bilir nereye ait değerli bir araba ile buraya geldi. Ah. Bir soyluyla evlilik. Bu gerçekten romantizm denen şeydir.'

"Kocan sana karşı iyi mi?"

"Evet, oldukça sevecen."

"İyi kazanıyor mu peki?"

Lucia kahkahayı patlattı.

"Evet, çok iyi kazanıyor."

"Geceleri…"

"Ah, Norman!"

"Ne var? Evlilik işlerinde bu kadar masum davranma. Zaten hepsini yaptın."

Norman, yüzü parlak kırmızı olan Lucia'ya bakarken kıkırdadı. Lucia evlilikte daha kıdemli olduğu için bir çiftin gece aktiviteleriyle paylaşacağı bir tavsiyesi olup olmadığı konusunda Lucia'yla dalga geçti. Lucia şiddetle kızardı, hiçbir şey söylemedi ve bunu gören Norman tekrar kıkırdamaya başladı.

"Biliyorsun, sana iyi olup olmadığını sormak için bir mektup göndermeyi düşündüm ama dürüst olmak gerekirse, göndereceğim vasıta hakkında biraz endişelendim. Garip bir şey oldu, görüyorsun." (Norman)

"Garip bir şey?"

''Bir kadın romanımın hayranı olduğunu söyleyerek yanıma geldi. Kim olduğunu bulamadım ama duyularıma göre bir asil gibi hissettiriyordu. Kişi teşhir edilmek istemese bile, ister ses tonundan, ister hareketlerinden olsun belli oluyordu. Bir şey farklıydı."

''Yine de bir asil hayranın olabilir.''

"Bu doğru. Ama o seni arıyordu."

"…Beni mi arıyordu?"

''Birkaç kez beni bulmaya geldi, özelliklerinden bahsetti ve banka hesabı açarken neyi garanti ettiğini sordu. Seni neden aradığını sorduğumda tanıdığı biri olduğun için senden haber almaya çalıştığını söyledi. Ben de sadece senin için tanıdığım bir küçüğüm olduğunu söyledim. Sorgulayıcı değildi ama sessizce senin hakkında konuşmam için bana rehberlik ettiğini fark etmemiş gibi yaptım. Tanıdığın biri değil, değil mi?"

"Bilmiyorum. Benim... onun kim olduğuna dair hiçbir fikrim yok."

Kim olabilir? Lucia, birinin Norman'ın peşinden gelip onu sorması gerçeği karşısında dehşete düşmüştü. Biri, haberi olmadan onu araştırıyordu.

'Belki de onu (Hugo'yu) hedefliyorlardı, beni değil.'

Kimsenin onun peşine düşmesi için bir sebep olmasa da, siyasi muhalifleri kocasına ulaşmak için ondan yararlanmaya çalışabilirdi.

"Bu leydi hala geliyor mu?"

"Hayır. Aniden gelmeyi bıraktı. Birkaç ay oldu hatta. O zamandan beri onu görmedim."

Lucia, Norman'ın kadının özellikleriyle ilgili ayrıntılı açıklamasını dinledi ve zihnine kaydetti. Kadın onu araştırmaya çalıştığına göre, bir gün Lucia'ya kesinlikle yaklaşmaya çalışacaktı.

"Bana neden öyle bakıyorsun?"

Norman bir süredir Lucia'ya bakıyordu, bu yüzden Lucia sormak zorunda kaldı.

"Biraz değişmiş gibisin."

"Sonuçta uzun zaman oldu."

"Hayır. Bundan farklı."

Bir yıldan fazla bir süredir Düşes olan Lucia, altındaki insanlarla ilgilendi ve kuzey sosyetesinin hanımlarıyla uğraşırken gösterdiği eğlence ve beceri, farkında olmadan dışarı çıktı. Norman bunu keskin gözleriyle yakaladı. Ama Norman tam olarak neden veya neyin farklı olduğunu bilmiyordu, bu yüzden sadece bir şeylerin farklı olduğunu düşündü.

"Burada olmadığın için senin ne kadar harika bir hikaye anlatıcısı olduğunu tam olarak kavradım. Birkaç kez asil çevrelerden haber alması için birine para ödedim ama senin anlattığın kadar eğlenceli ve bilgilendirici değildi.''

''İlginç bir hikaye var mıydı?''

"En akılda kalanı... Taran Dükü hakkındaki haberlerdi."

Lucia içtiği çaydan neredeyse boğulacaktı.

"Görünüşe göre Taran Dükü evlendi. Sen bir şey biliyor musun?''

"Be-ben emin değilim."

"Pekala. Bizim gibi insanlar, hangi soylunun kiminle evlendiği konusunda tartışmaya girmez. Ancak Taran Dükü'nün evliliğiyle ilgili söylentiler ilginç. Düğün olmadığını söylüyorlar ve gizli evlilik biter bitmez gelini kaçırıp malikanesine sürüklemiş.'' dedi.

"Pk!"

Lucia sonunda çayı ağzından püskürttü.

"Sorun nedir? Çay çok mu sıcak?"

"Ha-hayır."

Norman ona bir mendil verdi ve Lucia eteğine dökülen çayı sildi.

"Oh hayır. Lekenin tamamen çıkacağını sanmıyorum.''

"Sorun değil."

''Ne anlatıyordum ben…Ah, doğru. Taran Dükü. Her neyse, diyorlar ki Taran Dükü neredeyse aklını kaybedip bu yola başvurmuş çünkü Düşeş o kadar eşsiz bir güzellikte bir kadınmış ki, güzelliği bir ülkeyi mahvedebilirmiş.''

''…''

Lucia'nın sırtında artık soğuk terler oluşuyordu. Bu "eşsiz güzellik" Norman'ın karşısında duran kendisinden başkası değildi.

"Evde, Dük Düşesi hapsediyormuş..."

"Nor... Norman. Ayrıldıktan sonra roman yazmaya devam edecek misin?''

Lucia daha fazla dinleyemediği için konuyu çabucak değiştirdi.

"Belirsiz. Başkentte olmayınca, romanlarım iyi satmayabilir, bu yüzden karlı olup olmayacağını bilmiyorum. Ama şimdiye kadar kazandığım paraya sahibim, bu yüzden endişelenmiyorum. Nişanlım nesillerdir ailesine ait olan bir dükkan işletiyor, bu yüzden gelirimin iyi olacağını düşünüyorum.''

"Bu nasıl oldu? Norman aşka inanmazdı."

"İşte bu yüzden hayat eğlencelidir. Hahah.''

Tüm öğleden sonra, Lucia'nın Norman'ın aşk hikayesini dinleyerek birkaç saat geçirmesiyle akıp geçti. Lucia dinlerken, Norman'ın yazdığı aşk romanlarına kıyasla çok tipik ve romantik bir karşılaşmaydı, ama Norman hikayeyi yüzyılın başyapıtından bahsediyormuş gibi parlayan gözleri ile anlattı.

Gerçekten de romanlarındaki aşık olmuş kadın kahramanlardan biri gibi görünüyordu.

"Peki ya sen? Mutlu musun?"

Norman sohbetlerinin arasında ona bu soruyu sordu ve Lucia, 'evet, mutluyum' diye yanıtladı. Gülen yüzündeki mutluluk yalan değildi. Lucia onunla geçirdiği günlerden gerçekten mutluydu. Samimiyeti  Norman'a tümüyle iletildi. Norman mutluluk ve rahatlama ifadesi gösterdi.

"Eh, bu senin düğün hediyen olarak iş görür herhalde. Bu ev. Sana aktardım."

"Bu ev?"

''Hesabın bankada hala açıktı, bu yüzden işleme koyması için banka müdürüne bıraktım. Tüm evrakları ve vergileri hallettim, geriye kalan tek şey onu alman."

"Norman, bu satın aldığın ilk ev, değil mi? Çok değerli anıları olan bir ev…''

"İşte bu yüzden kabul etmeni istiyorum. Bu evdeki hatıralar seninle inşa edilmiş hatıralardır. Satmak istemiyorum ama ne zaman başkente döneceğimi bilmiyorum.''

Norman diğer kanepeden kalktı ve Lucia'nın yanına oturup ona sıkıca sarıldı.

"Lucia, senin için her zaman endişeleniyorum çünkü benden çok daha gençsin. Mutlu olmalısın. Nerede yaşadığımı bileceksin, kocan seni mutsuz ederse bana gel.''

"Norman, teşekkür ederim. Norman olmasaydı, ben…''

Lucia duygulara boğulmuştu ve konuşamıyordu. Birbirlerine sarılıp ağladılar, kavuşmanın sevincini ve ayrılığın hüznünü paylaştılar.

Lucia, Norman'ı onu uğurlamaktan vazgeçirdi. Norman'ın yarın bütün gün hazırlık yapmakla meşgul olacağını ve yarından sonraki gün Norman'ın sabah yola çıkması gerektiğini, bu yüzden onu uğurlamaya gerek olmadığını söyleyerek reddetti.

Norman, eskortsuz dolaşmakta özgür olmayan Lucia'yı rahatsız etmek istemiyordu. İkisi içeride uzun uzun vedalaşsalar da pişmanlıklarını bir türlü üzerimden atmadan kapının önünde durdular.

"Lütfen ona iyi bak. O benim küçük kız kardeş olarak düşündüğüm biri.''

Norman, Jerome'dan bunu istedi.

"Merak etmeyin. Tüm samimiyetimizle kendisine hizmet edeceğiz'' dedi.

Norman, Jerome'un Lucia'ya dikkatlice arabaya kadar eşlik etmesini izledi ve şöyle düşündü:

'Gerçekten iyi bir adama benziyor. Lucia'nın kocası böyle bir adamsa rahatlayacağım. Aman da aman. Lucia zaten evli. Küçük hayalim gitti.'

Norman, tekrar iletişime geçtiklerinde Lucia'yı nişanlısının küçük erkek kardeşiyle evlilik için tanıştırmayı planlamıştı. Bu şekilde, o ve Lucia batıya doğru hareket edecek ve sonsuza kadar birbirlerine yakın yaşayacaklardı. Genç Lucia'nın iyi bir adam tanımayacağından endişeleniyordu.

'Umarım garip bir adam tarafından tutulmuyor ve acı çekmiyorsundur.'

Ama yine de, yalnız Lucia'nın artık yalnız olmadığı için rahatlamıştı. Araba artık görünürde olmasa da, Norman uzun bir süre dışarıda dikildi.


Önceki Bölüm                                                                                                 Sonraki Bölüm

4 Ocak 2022 Salı

 Under The Oak Tree 

( 2. Kitap 14. Bölüm )

Akşam olduğunda şövalyeler kalenin hanımını karşılamak için Büyük Salon'da toplandılar. Max, yemek salonunda büyücülerle yemek yerken Uslin Ricardo ve Yulysion Rovar'ın ona doğru yürüdüğünü görünce beceriksizce gülümsedi. Sadece Uslin'in yüzündeki sert ifadeye bakarak, onun Pamela Platosuı'na gideceğini zaten duyduğunu söyleyebilirdi. Doğruca Max'e yürüdü ve saygılarını göstermek için eğildi, büyücülerin ona attığı meraklı bakışları görmezden geldi.

"Uzun zaman oldu Leydi Calypse."

"Evet, uzun zaman o-oldu, Sör Ricardo."

Max ağzında çiğnediği yemeği yuttu ve gergin bir sesle mırıldandı. En rahatsız olduğu şövalyenin karşısında kendini sıkıntılı hissetti, bu yüzden yemek salonunun girişine baktı: ne yazık ki, Yulysion ve Sör Lombardo dışındaki diğer tüm şövalyeler onun için tanıdık olmaktan fazlası değildi. Uslin yerine Hebaron veya Gabel olsaydı, durumunu daha rahat anlatırdı.

"Rovar'dan kabaca duydum. Görünüşe göre leydi yine tehlikeli bir meseleye giriyor.''

Max, Yulysion'a baktı ve ona ihanet dolu bir bakış fırlattı. Yulysion sanki yanlış değerlendirilmiş gibi ellerini abartılı şekilde salladı.

"Ben asla öyle bir şey söylemedim! Ben sadece leydi için endişelendim…!''

"Leydi ne düşünüyor böyle? Leydi anca geri döndü ve şimdi Pamela Platosu'na gidecek… Komutan bunu öğrenirse, leydi onun nasıl tepki vereceğini biliyor mu?'' Uslin, Yulysion'ın sözlerini ortasında keserek, Max'i sorgulayarak konuştu. "Leydinin böyle tehlikeli bir yere gitmesine izin veremem. Bu kadar zor bir deneyim yaşadıktan sonra leydinin tekrar bir keşif gezisine çıkmayı düşündüğüne inanamıyorum! Leydi çok pervasız. Bu sefer komutanı da düşünün…''

"Hepiniz onu gözaltına almaya zorlayacak ve tehdit edecekseniz, burayı derhal terk edeceğiz."

Şöminenin yanında sessizce yemek yiyen Calto, sakin bir sesle araya girdi. Uslin'in keskin bakışları ona doğru uçtu. Calto, baskıcı bakışlara rağmen herhangi bir bükülme belirtisi göstermeden aynı tonda konuşmaya devam etti.

''Maximillian Calypse buraya bir leydi değil, Dünya Kulesi Büyücüsü olarak geldi. Sevk ekibine katılmaya karar veren ve bu görevi bizimle birlikte tamamlamak için yemin eden oydu ve biz tek bir büyücüyü bile kaybetmeyi göze alamayız.''

"Bu sevk ekibinin lideri sen misin?"

"Evet. Ben onların lideriyim, Calto Serbel. Ve Maximillian Calypse benim emrimde olan bir büyücü. Bu sevk ekibinin görevi tamamlanana kadar benim emrimi yerine getirmeli."

"O Lord Calypse'in karısı." Uslin ona keskin bir hoşnutsuzlukla baktı, ama Calto zerre kadar bile korkmadı.

''Dünya Kulesi Büyücüleri, Dünya Kulesi kurallarına uymalıdır. Soylu olsanız da olmasanız da istisna yoktur. O, kurallarımıza uymaya yemin etmiş bir Dünya Kulesi üyesi. Onu burada tutmakla tehdit edecekseniz, o zaman bir Nornui büyücüsünü zorla alıkoymuş olursunuz." Calto, şövalyelerin tepkilerini ölçmek istercesine bir süre duraksadı ve sonra tekrar konuşmaya devam etti. ''Siz böyle yapacaksanız, öyle hiçbir şey yapmadan yerimde duramam.''

Uslin'in asil yüzü soğukça sertleşti, sonra Calto'ya baktı ve sözlerini tükürdü. "Öyle olursa ne yapacaksın?"

"Sizi Dünya Kulesi'ne şikayet edeceğim. Bu gerçekleştiğinde Anatol, şimdi olduğundan daha katı yaptırımlara maruz kalacak.'' Calto soğukkanlılıkla karşılık verdi ve donup kalmış olan Max'e baktı. "Bundan sonra hiçbir büyücünün Anatol'da kalmasına izin verilmeyecek."

Bu sözler, görev bittikten sonra bile Max'in Anatol'un büyücüsü olmasına izin verilmeyeceği anlamına geliyordu. Etraflarındaki hava aniden gerginleşti. Şövalyelerin yüzlerinin öfkeyle sertleştiğini gören Max yerinden fırladı ve müdahale etti.

''He-herkes, lütfen, bu kadar yeter!''

Uslin'in koyu mavi gözleri ona karşı bir itiraz ipucu barındırıyordu. Max kuruyan dudaklarını yaladı ve kararlı bir şekilde ona baktı.

"Profesör Calto haklı, ekiple birlikte Pamela Platosu'na gitmeye söz verdim bile. Sör Ricardo ne derse desin onlarla birlikte ayrılmak zorundayım."

Uslin'in gözleri, Max'in kararlı tavrı karşısında şaşkınlıktan büyüdü. Max'in yüzüne uzun süre baktıktan sonra Uslin başını Calto'ya çevirdi.

"Ekibin Pamela Platosu'na gitmesinin nedeni tam olarak nedir?" Calto'nun dudakları kapalı kaldı, ama Uslin onu sorgulamaktan vazgeçmedi. "Kutsal Şövalyeler'in canavar ordusunun kalan güçlerini aradıklarının farkındayım. Orada bir şey bulundu mu?''

"Bu konuyu bu kadar açık bir şekilde açıklayamam."

Uslin, araştıran gözlerle Calto'ya baktı ve sanki bundan daha önce bilgi toplamış gibi, tahminini ortaya koydu.

''Ölümsüzlerin sayısı son zamanlarda tüm kıtada katlanarak artmaya başladı. Ve üç yıl önce, istilayı sürdüren canavar ordusunun içinde büyü kullanan güçlü bir büyücü vardı. Pamela Platosu'na kaçan canavarlar yine bir şeyler mi planlıyor?"

Max'in gözleri büyüdü. Ölümsüzlerin sayısının arttığını ilk kez duyuyordu. Ethylene Kalesi'nde verilen savaş aklında oynamaya başladı. Yerden fışkıran gulyabanilerin, korkunç ateş büyüsü kullanan kertenkele adamların ve asla iyileşmeyen bir yarayla lanetlenmiş Hebaron'un görüntüleri zihninde canlandı. Belki de bunların hepsi kıtanın kuzeyine sürülen büyücülerle ilgiliydi. Max, Calto'nun ifadesini görmek için ona baktı. Adam Uslin'in söylediği gerçeklerin zaten farkındaymış gibi, sesinde bir gram şaşkınlık olmadan sakince cevap verdi.

"Aslında sana söyleyecek sözüm yok. Şu ana kadar net olarak ortaya konan bir şey yok.''

Ancak, Calto'nun sözleri tek başına onaylamak için yeterliydi. Uslin'in ifadesi daha da ciddileşti.

"Leydinin böyle tehlikeli bir meseleye bulaşmasına izin veremem. Leydi tehlikeye yakın olan bir yere gönderilirse ve başka bir sorunlu durum ortaya çıkarsa…!''

"Kutsal Şövalyeler bize eşlik etmeyi kabul ettiler. Keşif seferi, Batı Kıtası'nın koruyucuları ile birlikte 19 rütbeli büyücüden oluşacak. Ortada endişelenecek bir şey görmüyorum." Calto, tartışmaktan yorulmuş gibi sinirli bir ifadeyle Uslin'in sözünü kesti. ''Birincisi şu an olduğu gibi bu konuya müdahale etmeniz için bir neden yok. Aslında buraya davete icabet ederek geldik ama bu sizin emirlerinize boyun eğeceğimiz anlamına gelmez. Komutam altındaki büyücülerden birini almaya kalkarsanız, dediğim gibi hemen gideriz."

Sanki söylediklerinin arkasında duracakmış gibi, Calto oturduğu yerden kalktı. Ardından kaliteli şarabı yudumladı ve tartışmanın gelişmesini izleyen büyücülere sert bir sesle bağırdı.

"Millet, sandalyelerinizden kalkın ve eşyalarınızı toplayın."

Cömert ziyafetin tadını çıkaran büyücülerin hepsi bir anda şikayet etti. Ancak Calto'nun kararlı ifadesini gördükten sonra, hepsi gönülsüzce rahat sandalyelerinden kalktılar. Büyücüler, kaleyi hemen terk etmeye hazır bir şekilde salonun girişine doğru ilerlerken, şövalyelerin yüzleri utançla doldu. Calto, kaybolmuş görünen Max'e sert bir bakış attı.

"Hazırlanmak yerine boş boş ne yapıyorsun?"

Korkutucu sözleri üzerine Max çaresizce arkasına döndü. Ardından, Uslin'in aceleci sesi haykırdı.

"İyi! Leydinin nereye gittiği konusunda artık tartışmayacağım.'' Calto ona şüpheyle baktı. Uslin dişlerini sıkarak ona öfkeyle baktı. "Leydi Calypse, neredeyse üç yıl sonra nihayet evine döndü. Lütfen yeterince düşünceli olun ve en azından ayrılma zamanı gelene kadar kalede kalmasına izin verin."

Calto bir an düşündü ve sanki cömertmiş gibi konuştu. "Tamam. Burada kalacağız. Ancak daha önce de söylediğim gibi zamanı gelince yola çıkacağız.''

Uslin karşılık vermek istiyormuş gibi göründü ama Max'in solgun tenini gördü ve sonunda başıyla onayladı.

"İstediğini yap."

Uslin sonunda teslim olurken, yemek salonunu dolduran gerilim, denizdeki gelgitin çekilmesi gibi geri gitti. Kısa süre sonra büyücüler tekrar masaya oturdular ve yemeklerine devam ettiler. Max ise salondan çıkıp şövalyelerle konuşmak için Calto'dan izin istedi. Tüm şövalyeler huzursuz ve endişeli görünüyorlardı, bu da onun omuzlarını suçluluk duygusuyla kamburlaştırıyordu.

"Sizi endişelendirdiğim için özür dilerim. Ancak… adadan bir an önce ayrılmak istiyordum. Ve… sevk ekibine katılmanın bunu başarmak için bir şeyler yapmama izin vereceğini düşündüm.''

''…lütfen özür dilemeyin. Leydinin suçu değil." Uslin ona daha yumuşak bir sesle cevap verdi. "Leydi Calypse'in Dünya Kulesi'ne ilk etapta gitmesinin nedeni Anatol ve Lord Calypse'i kurtarmaktı. Leydinin kuleden ayrılabilmesi için böyle yapması küstahçaydı. Ancak…"

Kaşlarını çattı, cümlesinin sonuna doğru sesi azaldı. "Lord Calypse'in bu haberi nasıl karşılayacağı konusunda endişeliyim."

"Sen o-ona... bir telgraf mı gönderdin?"

"Onu gönderen bendim. Leydinin adayı terk ettiğini bir an önce komutana haber vermem gerektiğini düşündüm…''

Dedi Yulysion başının arkasını kaşırken. Max kuru bir şekilde yutkundu. Riftan'ın nasıl tepki vereceğini merak etti. Max, mektuplarını sakladığını gördükten sonra bile, yürek parçalayıcı ve sefil bir ayrılıktan sonra birbirlerini bu kadar uzun süre görmedikleri için endişelerini gideremedi.

Max yarı kayıp bir sesle mırıldandı. "Bilgi ona ulaşana kadar... burada kalabileceğimden emin değilim."

"Leydi ne zamana kadar Anatol'da kalmayı planlıyor?"

Max, Uslin'in sorusunu yanıtlamadan önce bir an düşündü. ''Yaklaşık bir hafta… ama kesin değil. Kutsal Şövalyeler gelir gelmez ekibin ayrılacağı dışında pek bir şey bilmiyorum.''

"Kutsal Şövalyelerin şu anda Arex ve Dristan'ın doğu bölgelerinde soruşturma yürüttüğüne dair bazı bilgiler duydum." Duvarın yanında uzun bir bekçi direği gibi duran Lombardo ciddi bir sesle konuştu. "O bölge o kadar uzak değil, bu yüzden buraya gelmeleri uzun sürmez."

Uslin düşünceli bir yüzle pürüzsüz çenesini okşadı. Onu ölçen Max, sonunda bunca zaman merak ettiği şeyi sordu.

"Ruth ve diğer şövalyeler... Riftan'la birlikte Livadon'a mı gittiler?"

"Büyücü, Sör Nirta ve Sör Caron, komutanla birlikte Livadon'a gittiler. Ve bazı şövalyelerle birlikte Laxion, taş ocaklarını ve madenleri korumakla görevlendirildi.''

"Ta-taş ocakları ve madenler mi?"

''Anatolium Dağları'nda artık canavar habitatları yok. Ara sıra goblinler bulsak da, artık eskisi gibi canavarlarla dolu tehlikeli bir alan değil. Büyük bir boyun eğdirme düzenlendi ve bölge süpürüldü. Bu nedenle, artık dağ menzili içinde bulunan kaynakları tam olarak kullanabiliriz. Anatol'un bu kadar kısa sürede bu kadar başarılı olmasının nedeni de bu.''


Ç/N: Ahaha Uslin olmuş Riftan vol.2 

Bu arada twitter'da yazdım ama buraya da not düşeyim. Biliyorsunuz serinin resmi ingilizce çevirisi yayınlanmaya başlamıştı. Bu nedenle illegal sitelerdeki çeviriler için sıkıntılı durumlar çıkabilir. Fark ettiğiniz gibi mesela bu bölümün çevirisi dün gelmeliydi ama yayınlayamadılar. Neyse öyle bir durumda yine sizi merakta koymamaya çalışacak çözümler arayacağım. Şimdilik devam edelim 👌

Önceki Bölüm                                                                                                 Sonraki Bölüm

3 Ocak 2022 Pazartesi

 Lucia - 59.1 Bölüm 

Başkentin Yüksek Sosyetesi (2)

Lucia sabah gözlerini açtığında, kendini başını Hugo'nun omzuna dayamış, Hugo'nun ise bir eli omuzlarına, diğeri beline dolanmış halde yatarken buldu. İkisi de çıplaktı ve vücutlarının sadece alt kısmı ince bir battaniyeyle örtülmüştü.

Dün gece, sonunda Hugo tüm kıyafetlerini çıkarmış ve bir kenara fırlatmıştı.

Lucia elini kaldırdı ve Hugo'nun göğsünü yukarıdan aşağıya yavaşça okşadı. Avucunun altındaki düzensizlik ve karın kasları hissinden keyif aldı.

Aniden belini tutan Hugo'nun eli sertleşti ve yanağına bir öpücük kondurmak için hareket etti.

"Durum ne?" (Lucia)

"Ha?" (Hugh)

"Buradasın, boş duruyorsun."

Hugo boynunun altına burnunu soktu ve defalarca çenesini öptü. Luci gıdıklandığını hissetti, bu yüzden seğirdi ve kıkırdadı.

"Bazen böyle günlerim olmalı."

Sabah uyandığında onun yanında olması hem güzel hem de yabancı olduğu bir durumdu. Her gün olmasa da bazen sabahları yanında uyanmak istediğini söylerse Hugo'nun rahatsız olup olmayacağını merak etti.

Bu aşırı çalışkan adamı yatakta biraz daha tutmak istiyordu. Rüzgar üzerlerine esti ve eli dolaşmaya devam etti. Yumuşak avucunu adamın göğsünün sıkı ve canlı kaslarında gezdirdi. Sağlam kaslarının hissi gerçekten güzeldi. Göğsünü keşfeden eli, açıkça tanımlanmış karın kaslarına indi.

Bu noktada Hugo'nun eli bileğini yakaladı ama Lucia biraz daha hissetmek istedi. Hugo'nun bu engelleyişinin çok kalpsiz olduğunu düşündü ama başını kaldırıp onunla göz göze geldiğinde bu acı his yatıştı. Sıcak tutku Hugo'nun ona bakan kırmızı gözlerinde oyalanıyordu.

Aniden, beline sarılı kolu kullanarak Lucia'yı göğsüne çekti. Çıplak karınları birbirine yakındı ve tek engel ince ipek yorgandı.

Erkekliği zaten kocamandı ve kalçalarının arasına sıkışmıştı. Lucia'nın yüzü utançtan kıpkırmızı oldu ve vücudu kaskatı kesildi. Hugo dudaklarını kulağına götürdü ve kısık sesle fısıldadı.

"Beni baştan mı çıkarıyorsun?"

Sesinin sabırlı bir arzuyla dolduğunu duyunca, Lucia'nın vücudu otomatik olarak sarsıldı. Başını inkar etmeden göğsüne gömdüğünde, asıl şaşıran Hugo oldu.

'Neden bu kadar tatlısın?'

Karısı genellikle çok utangaçtı ve gün ışığında onunla en ufak bir temasta baskı altındaydı. Hugo normalde böyle bir fırsatı geri çevirmezdi. Şu anda onu nefessiz kalana kadar öpmek, solgun teninde iz bırakmak, bastırmak ve sıcak vücuduna girmek istiyordu…

Lanet olsun! Sessizce kükredi. Programı bu sabah hiçbir şekilde iptal edilemezdi. Hazırlanan bu cömert yemekten ayrılmak zorunda kalmak…! Ah. İçine çekti ve uzun süredir devam eden arzularını zorla bastırdı.

"Gitmek zorundayım." (Hugo)

"…Ah." (Lucia)

"Biraz daha uyu. Seyahat yorgunluğunun henüz tam olarak dindiğini düşünmüyorum.''

Hugo konuşurken biraz gergin hissetti. Yorgunluğunu gidermeden onu bütün gece onu rahatsız eden aslında oydu. Biraz dinlenmesine izin vermeliydi.

Hugo, zayıf öz kontrolünün acınası olduğunu hissetti ve karısının tekrar hastalanacağından endişelendi. Jerome'dan bir doktor çağırmasını ve o gittiğinde tedavi gördüğünden emin olmasını istemeye karar verdi.

'Ayrıca güçlendirici ilaç de istemeliyim.'

Karısının dayanıklılığı çok zayıftı.

"Peki…"

Onun mırıldanan yanıtını duyunca çenesini kaldırdı ve dudaklarını öptü, sonra kendini yataktan kaldırdı. Masanın üzerinde duran kıyafeti alıp vücuduna örttü.

Lucia, yatak odasından çıkana kadar arkasını izledi, sonra bir kedi gibi battaniyelere gömüldü.

* * *

Tekrar kalktığında neredeyse öğlen olmuştu. Lucia garip yatak odasına baktı. Roam'daki gibi tanıdık değildi. Aksine, tavan kaledekinden daha alçaktı ve yatak odası biraz daha küçüktü ama yine de ferah hissettiriyordu.

Artık burada yaşamaya alışması gerekiyordu. Herhangi bir geri dönüş vaadi olmadan, bir süre başkentte yaşayacakları çok muhtemeldi.

Öğle yemeğini yedikten sonra Lucia, Jerome'a ​​yola çıkmak için hazırlanmasını teklif etti.

"Uzun zamandır görmediğim bir tanıdıkla buluşmak istiyorum. Ancak bu tanıdık benim kimliğimi bilmiyor. Yavaş yavaş bunun hakkında konuşacağım ama bugün kendisini şaşırtmamak için göze çarpmadan gitmek istiyorum.''

Lucia, başkente geldiğinde hemen Norman'ı görmeye gideceğini aklından hiç çıkarmamıştı. Kadınla bir yıldan fazla bir süredir iletişim kurmamıştı, bu yüzden endişelenmiş olmalıydı. Lucia, Norman'ın bunca zamandır nasıl olduğunu merak etti.

"Ondan önce leydim, doktor bekliyor."

"Doktor?"

"Efendi leydiyi muayene etmesi için bir doktorun çağrılmasını istedi çünkü leydi uzun bir yolculuğun aşırı eforundan sonra hastalanabilir."

''…''

Lucia'nın yüzü biraz kızardı. Bahsettiği 'aşırı eforun' aslında yolculuğun yorgunluğundan kaynaklanıp kaynaklanmadığından şüpheliydi. Açıkçası, şu anda vücudunda hissettiği uyuşukluk, seyahatin yorgunluğundan kaynaklanmıyordu.

"Tamam. Sadece muayene olmam mı gerekiyor?"

"Ayrıca leydiye güçlendirici ilaç verilmesini istedi."

Gerçekten, bu kocası. 'Önce iyi besle ve sonra da ye' planı çok açıktı. Lucia kendi vücudunun zayıf olduğunu asla düşünmedi. Dış çerçevesi küçüktü ve ufacık bir yapısı vardı ama vücudu sağlıklıydı ve sürekli hasta düşmüyordu.

Bununla birlikte, onunla evlendikten sonra, dayanıklılık eksikliğinden tükenmenin ne demek olduğunu anladı. Onunla seks çok fazla enerji tüketiyordu. İlk seferinden birkaç ay sonrasına kadar bilmiyordu. Ancak ayların sayısı birikmişti ve bir yıl sonra Anna'nın her beş günde bir tavsiyesine sahip olduğu için ne kadar şanslı olduğunu fark etti.

"…Öyle mi. Gerekirse, çok konsantre bir diyet istiyorum.''

"Dışarı çıkmaya gelince, leydiye ben eşlik edeceğim. Bir şey olursa diye, Sör Heba da etrafta olacak, bu yüzden eskortluk ona bırakılabilir."

Jerome sanki Lucia'nın aklını okuyormuş gibi her şeyi çabucak hazırladı. Bir Dük'ün kahyasına benzemeyen rustik kıyafetler giydi ve Dean de bir şövalye değil de sıradan bir eskort gibi görünmek için deri zırh giydi.

Hazırlanan araba da ailenin arması olmadan sıradan görünüyordu. Araba, Lucia'nın tarif ettiği yöne doğru yola çıktı. Dışarıdan basit bir insan topluluğuydu. Ama Lucia'nın bilmediği, gizli eskortların da arabayı takip ediyor oluşuydu.

Araba sonunda Norman'ın iki katlı evinden biraz uzakta durdu.

Ç/N: Lucia'ya ilerde kaç kişinin eskortluk yaptığını görünce şok olacaksınız ahahaha

Önceki Bölüm                                                                                                 Sonraki Bölüm