under the oak tree 179. bölüm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
under the oak tree 179. bölüm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Kasım 2021 Çarşamba

 Under The Oak Tree - 179. Bölüm

Max eğitim alanına giden kapıları lamba taşıyan bir hayalet gibi geçti ve nöbet tutan askerler onun gelişine şaşırdılar, ama Max onların yönüne bile bakmadan doğruca konferans salonuna yöneldi. Hafifçe aydınlatılan binanın önüne ulaştığı anda, yüksek sesle tartışan sesler kulak zarlarını deldi.

"O kadar bekleyemeyiz! Yarın hemen gitmeliyiz! Demek istediğim, acele etsek bile en az yirmi gün sürer!''

"Sakin ol, Sör Nirta. Komutan haklı. Sınıra giden yolda sadece üç ila dört küçük kasaba var. Yeterince büyücü loncasına sahip bir köy bulmak şöyle bir yana dursun, ihtiyaçları bulmak bile yeterince zor. Büyücü olmadan Livadon'a seyahat etmek çok tehlikeli olacak özellikle de canavarların her yerde artıyor oluşuyla.''

"Bütün büyücü loncaları Livadon'a yöneldi! Herkes bunun farkında. Ve canavarların artması nedeniyle, tüm Lordlar büyücülerine tutunuyor, o halde bu kadar kısa sürede nasıl bir büyücü bulacağız!''

"Osyria'ya bir istek gönderebiliriz. Bize şifa büyüsü konusunda yetenekli bir baş rahip ödünç verebilirler.''

 "Hah! Ne kadar eli sıkı olduklarını bilmiyor musun? Onlardan bir baş rahip bulmamız aylar alır.''

"Merkez Tapınak da ek takviye gönderiyor, onlarla seyahat edebiliriz..."

''Kutsal Şövalyelere katılmak, onlarla ortada buluşmaya çalışırsak dahi en az üç hafta dolaşmak zorunda kalacağız! Lanet olsun! Bu gereksiz önerilerden kurtulun! Büyücümüz olup olmaması önemli değil. Bundan çok daha tehlikeli durumlarda savaştık! Değil mi komutanım?''

Max olduğu yerde donup kaldı ve Riftan'ın Hebaron'la aynı fikirde olacağı korkusuyla kalbinin sıkıştığını hissetti. Okuduğu canavarların korkunç çizimleri ve açıklamaları zihninde canlandı. Bir anda kemikleri eritecek kadar güçlü zehirlere sahip canavarlar, insanlardan altı kat daha güçlü olan ırk altı canavar türleri ve güçlü büyülü özelliklere sahip ejderha alt türleri… Remdragon şövalyeleri ne kadar güçlü olursa olsun, uzun yolculuk boyunca yara almadan hayatta kalamazlardı. Max, Riftan'ın kararını beklerken nefesini tuttu.

Onun alçak bariton sesini duymadan önce çok beklemesi gerekmedi. "Yarın hemen ayrılmak mantıksız. Biraz bekleyin. Dört gün içinde... hayır, üç gün içinde bir büyücü bulacağım."

"Bu zaman kaybı! Aylardır bir büyücü edinmeye çalışıyorsun ama elde edebildiğin tek şey o 80 yaşındaki büyücüydü! İki gün içinde daha ne olsun...?''

Şiddetle bağıran Hebaron birdenbire sessizleşti.

Böyle gizli dinlemeye devam etmeli miyim?

Max huzursuzca ayağa kalktı ve seslerin aniden kesildiğinin farkında olmadan kapıya yaslandı. O anda kapı açıldı ve Hebaron'un devasa bedeni dışarı çıktı.

Şövalye tehditkar bir şekilde mırıldandı, ama gözleri genişleyerek Max'i karşısında buldu.

"Leydi Calypse? Bu saatte burada ne yapıyorsunuz?"

"Ben... ben..."

Şaşkınlıkla kaskatı kesilen Max bir adım geri attı. Diğer şövalyeler Hebaron'un arkasından başlarını uzatarak ona merakla baktılar. Suçüstü yakalanmaktan utanan Max kızardı.

"Ra-rahatsız ettiğim için özür dilerim. Ne o-olacağını bilmek konusunda.. çok endişeliydim.." Boğuk bir sesle mırıldandı.

Riftan Hebaron'u geçip kapıdan çıktı. Max'in omuzları, Riftan'ın ürkütücü bir şekilde sertleşmiş ifadesinden korkarak sarktı. Gecenin bu kadar geç saatinde kalede tek başına dolaşmasına mı kızmıştı? Riftan gözlerinden belli olan öfkeyle ona dik dik bakmaya devam etti ve omzunun üzerinden bir emir bağırdı.

"Gabel, onu odasına geri götür."

Emrin onu olayın dışına itmek için gönderildiği açıktı. Max'in dudakları titredi.

"Ri-Riftan... Müdahale etmek istemedim. Ben… Ben sadece herkes için endişeleniyorum… Senin ve şövalyelerin ne yapmayı planladığınızı bilmek istedim…''

"Peki bu konuda ne yapabilirsin?"

Riftan onu acı bir şekilde kesti ve Max konuşmakta tereddüt ederek kırık bir ifadeyle ona baktı.

"Belki ya-yapabileceğim bir şey va-vardır..."

"Gabel!" Riftan şiddetle bağırdı, bilerek onun sözünü kesti. "Sağır mısın? Onu hemen büyük salona geri götür, ortalıkta ne yapıyorsun?!"

 Max, arkasındaki şövalyelerin durumdan rahatsız olduğunu fark edince dudaklarını büzdü. Tereddüt eden Gabel konferans odasından ayrıldı ve ona yaklaştı. Riftan kapı tokmağını tuttu ve ona yöneltilen ürkütücü bir sesle konuştu.

"Beni bekleme, git uyu."

Ardından daha fazla konuşmasını engelleyerek kapıyı kapattı. Max isteksizce arkasını döndü. Ayağa kalkan Gabel, lambayı elinden aldı.

''Kötü haberler nedeniyle herkes hassas. Lütfen sert konuştularsa onları affedin. Hepsi sınırda..."

Max, ruh halini yumuşatmak için Gabel'e sırıttı ama bu zoraki ve katıydı. "İ-iyi. Aksine.. seni rahatsız ettiğim için özür dilemeliyim. Sadece bi-biraz daha bekleyemedim..."

Önlerindeki basamakları görebilmeleri için lambayı kaldırdı ve yumuşamış bir ifadeyle ona baktı. "Leydinin büyücüyle yakın bir dostluğu vardı. Endişelenmeniz mantıksız değil."

Bir süre sessizce merdivenleri tırmandılar. Max'in aklında çok fazla şey vardı. Riftan'ın ürkütücü tavrı ve konferans odasındaki tartışmaları kafasında sürekli tekrarlanıyordu. Sadece bahçeyi geçtiklerinde, sormak için ağzını dikkatlice açtı.

''Ke-keşif için gerçekten bir büyücüye mi ihtiyacınız var? Geçen sefer... başkente giderken... Ruth'suz gittiniz."

Gabel bir an duraksadı ve garip bir gülümseme attı. "Drakium'a giden yol büyük kasabalar ve şehirlerle çevrili. Yolda sayısız lonca var, tedavi görebiliriz, hatta şehrin paralı askerlerinden geçici bir büyücü bile tutabiliriz. Ancak Anatol ve Livadon arasında böyle bir şey yoktur. Yaralanırsak tedavi görecek yerimiz olmayacak, bu yüzden büyücü olmadan seyahat etmek külfetli olur.''

"Beni..." Merdivenlerin tepesine ulaştıklarında Max cesaretini güçlükle dışarı attı. ''Beni… almaya ne dersiniz?''

Max gecenin zifiri karanlığında bile şövalyenin meraklı bakışlarını hissedebiliyordu. Kendinden emin görünmek istedi ama titreyen ellerini gizleyemedi. Sonunda, Gabel bir süre sonra cevap verdi.

''…Komutan asla izin vermez.''

Max bu bariz gerçeğe ağzını kapadı ama yatak odasına çekildikten olduktan sonra bu fikir aklından çıkmadı. Yatağa gizlice girerek Riftan'ı ikna etmenin yollarını düşündü. Şövalyelerin yüzlerindeki ifadeyi fark etti. Bunu da bir olasılık olarak gördüler ama kimse onun adını söylemeye cesaret edemedi.

Kalbi endişeyle çarpıyordu. Riftan'ın savunmasız canavarlarla dolu bir yere gitmesine imkan yoktu. Onlara bakacak bir şifacı olmadan gitmelerine izin veremezdi; en mükemmel savunmaya sahip olsalar bile, dünyanın en iyi şövalyeleri olsalar bile. Max Riftan'ın kapıyı açmasını beklerken dudağını ısırdı. O ne kadar kızsa da geri adım atmayacağına yemin etti. Kocasının savaş alanına savunmasız gönderilmesine göz yummazdı.

Max bütün gece bekledi ama şafak sökerken bile Riftan geri gelmedi. Bir an uyuyakaldı ve Rudis'in kapıyı açma sesiyle uyandı. Leydisini yatağın ayakucunda rahatsız bir şekilde yatarken gördüğünde, hâlâ dünkü kıyafetleriyle gözleri fal taşı gibi açıldı. Max hemen yataktan fırladı ve ona doğru koştu.

"Ru-Rudis... Riftan çoktan gitti mi? Bir süre uyuyakaldım, onu görmedim…''

 "Efendi dün gece şövalyelerin odasında uyudu."

"Nerede o.. şimdi?"

"Konuk odasında bir tüccarla buluşuyor."

Max, ancak üç saattir kapattığı uykulu gözlerini çabucak ovuşturdu ve parmaklarıyla çabucak dağınık saçlarını taradı ve dışarı çıktı. Merdivenlerden inerken, Riftan ve tüccar Aderon'u antika, iyi dekore edilmiş bir salonda yüz yüze otururken gördü. Max merdivenlerin altından dört adım kala durakladı. Konuşan sakin sesleri salonda sessizce yankılandı.

''Şu anda herhangi bir yerden bir büyücü edinmek kolay değil. Bir tane edinmenin tek yolu Büyücü Kulesi'nden kiralamak, ancak aralarında belirlenmiş kurallar olduğu için kolay değil ve bu engeli aşsak bile en az on gün sürecek."

"O kadar bekleyemem. Yakındaki bölgelerle iletişime geçmeye ne dersin…?''

Riftan Max'i fark ettiğinde uzaklaştı. Max bilinçsizce geri çekildi ama çabucak kararlılığını geri kazandı ve odaya girdi. Riftan'ın yüzünde keskin bir gerginlik belirdi.

"Hala konuşuyoruz. Dışarı çık."

''Rif-Riftan… Ben de dinlemek istiyorum. Hâlâ bir büyücü almaya mı çalışıyorsun? Eğer durum buysa, ben…''

"Sana dışarı çıkmanı söyledim."

Riftan'ın sesi alçaldı ve sertleşti. Max ona baktı ve sonra Aderon'a döndü.

"Bundan... bundan üç gün sonra bir bü-büyücü kiralamak mümkün mü?"

Tüccarın gözleri Riftan'ın katı yüzünden Max'in sefil yüzüne şaşkın bir ifadeyle kaydı ve olabildiğince sakin bir şekilde karşılık verdi.

"Bunu söylediğim için üzgünüm ama... bu neredeyse imkansız. Yakındaki tek bölge Kont Robern ve Baron Luvein'dir. Bildiğiniz gibi... Kont Robern büyücülerini ödünç vermeye istekli değilken, Kont Luvein'in sadece bir büyücüsü var, bu yüzden bir sefere gönderilemez.''

"O zaman i-imkansız mı demek istiyorsun?"

''Maximillian!'' Öfkeyle bağırırken Riftan'ın sabrı tamamen patladı. "Bu senin üzerinde durabileceğin bir konu değil! Sana dışarı çıkmanı söylemiştim."

Max onun buyurgan tavrında tereddüt etti, ama o geri çekilmek istemeden onun gözlerinin içine baktı.

"Ben... ben senin karınım. Neden benim için sorun de-değil?''

"Bunun sizinle hiçbir ilgisi yok."

Kalbine binlerce iğne batıyormuş gibi hissetti. Max, ebeveynleri tarafından reddedilen bir çocuk gibi hissetti ve ellerini yumruk yaptı.

"Benim için önemli! Ben... ben bir büyücüyüm! Riftan bunun farkında değil mi? Ben…"

"Kapa çeneni."

Kükremesi vahşi bir canavarınkine benziyordu ve Max'in tüm vücudu bir anda dondu. Birkaç kez onun öfkesini yaşadı ama ilk defa ona bu kadar tehditkar ve gaddar gözlerle bakıyordu. Riftan, korkudan irkilen Max'e soğukça baktı, sonra Aderon'a döndü.

"Kont Robern'in büyücülerinden birini istiyorum. Ne kadar altın aldığı önemli değil. Bir deneyebilir misin?''

"Kont Robern'in ülkesinde bağlantılarımız var... böylece bir muhbir kullanarak büyücülerinden biriyle bağlantı kurmayı deneyebiliriz. Ancak bunu yaparken yakalanırsak, güvenilirliğimiz…''

Tüccar, sanki sonuçları açıklamaya gerek yokmuş gibi sözlerini bulanıklaştırdı, ama Riftan ona ağır bir deri çanta fırlattı, çanta sert bir gümbürtüyle yere indi.

"Eğer bunu yaparsan, sana on kat daha fazla ödeyeceğim. Anlaşmayı yapanın Kont Robren'in onlara verdiğinin beş katını alacağını söyleyerek onları ikna et."

Tüccar ağır keseyi alıp eline koydu, sonra içini çekerek başını salladı.

"Elimden geleni yapacağım ama fazla umutlanmayın. Konta hizmet eden büyücüler, onun vassalları gibidir ve Robern ailesine nesiller boyu hizmet etmişlerdir. Dolayısıyla onları ikna etmek kolay olmayacak.''

"Ne pahasına olursa olsun onları ikna et." Riftan'ın sesi bir bıçak kadar keskindi. Oturduğu yerden kalktı ve Aderon da onu takip ederek deri keseyi kollarına attı.

''O zaman, ilerlemem hakkında iki gün içinde rapor vereceğim.''

Tüccar ikisine de başını eğdi ve misafir odasından çıktı. Max hareketsiz kaldı ve Riftan'ın yüzündeki ifadeyi tarttı. Riftan onunla göz göze gelmeden pelerinini aldı ve dışarı çıktı. Max peşinden koştu ama Riftan'ın adımları daha da hızlandı. Ona yetişmek için neredeyse koşması gerekiyordu.

''Riftan… lütfen… lütfen beni dinle.''

Ç/N: Riftan senin de sebeplerini anlıyorum Maxi'yi korumak ve tehlikeden uzak tutmak istiyorsun ama bu tavrın çok kabaydı ha.. Gel bir kulak yetmedi sana galiba diğer kulağını da getir bakayım buraya

Önceki Bölüm                                                                                                Sonraki Bölüm