under the oak tree 248. bölüm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
under the oak tree 248. bölüm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Kasım 2021 Salı

 Under The Oak Tree - 248. Bölüm

"Bu, resmi bir du-duruşmanın... yapılmayacağı anlamına mı geliyor?"

"Müzakereler başarılı bir şekilde sonuçlanırsa, o zaman bu olabilir."

Hebaron havaya baktı ve olasılıkları tartıyormuş gibi çenesini okşadı.

"Kral Reuben'in müdahale etmek için bu güney bölgesine ineceği söyleniyor, bu yüzden Croix Dükü de baskıyı hissedecek. Ancak kibirli dükün bu noktaya geldiği göz önüne alındığında, artık kesin olarak karar vermesi gerekiyor. Fazla bir şey beklememek en iyisi."

"Ba-babam... küçük kız kardeşimi kraliyet ailesiyle evlendirmek istiyor. Majesteleri Riftan'ı aktif olarak destekliyorsa... babamın da üstünlüğü olmayacaktır." Max sanki buna inanmayı umuyormuş gibi ciddiyetle konuştu.

Hebaron içini çekerek başının arkasını kaşıdı. "Dürüst olmak gerekirse, Kral Reuben'in ne kadar yanımızda olacağını bilmiyorum. Komutanın unvanını elinden almaktan kaçınmaya çalışacak, ancak konuyu soylulara karşı çıkacak kadar açık bir şekilde örtbas edeceğini sanmıyorum. Bildiğiniz gibi, Kral Reuben Wheddon'ın birliğine her şeyin üstünde tutuyor."

Onun sözlerini duyan Max korktu. "E-eğer tanıklık edersem... bir şansımız olabilir, değil mi?"

Gülümsemesini ve endişelenmemesini söylemesini bekledi ama Hebaron tereddüt etti ve sert bir bakışla karşılık verdi.

"Sonuçlar garanti edilemez. Neticede, açık delili olmayan bir yargılama, gerekçeler arasındaki bir mücadeledir. Hangi argümanın daha güçlü olduğuna bağlı olacaktır.''

Max elbisesinin kenarını sıkıca kavradı, sonra kuru dudaklarını ısırdı. ''Görüşmeler… ne za-zaman yapılacak?''

''Prensipte saray yargılamalarının kış mevsiminde yapılmadığı söylenir. Ayrıca, sadece Drakium Kalesi'nde çeşitli görevlerde bulunan tüm soyluların çoğunluğunun bulunduğu bir duruşma yapılması gerektiği söylenir. Kral Reuben, bu olmadan önce bu soruna bir son vermeye çalışacak.''

Görüşmelerin olacağı günleri saymaya çalışıyormuş gibi gökyüzüne baktı ve yavaşça konuştu. ''Müzakerelerin tarihinin önümüzdeki birkaç hafta içinde belirleneceğini düşünüyorum. Komutan ayrıca Dük Croix ve Kral Reuben oraya ulaşmadan önce bazı şövalyelere Kont Robern'in topraklarına liderlik edecek."

"Bu olduğunda... ge-gelebilir miyim?"

Durdu, uzun ve derin bir nefes verdi. "Komutanı ikna edebilirsen."

Max şakağına dokundu. Bu yaşanıyor olmasına rağmen, ağzını kapalı tutacak kadar inatçı bir adamdı: Duvara konuşsa daha iyiydi. Onunla tartışma düşüncesi şimdiden onu depresif ve bitkin hissettiriyordu. Max soğuk koluna sarıldı ve derinden çökmüş bir tonda konuştu.

"A-anlıyorum. Ben... ben onunla bu konuyu konuşacağım."

"Leydiye yük olduğum için özür dilerim."

Hebaron'un yüzünde suçlu bir ifade vardı ve Max başını salladı.

"Hiç de bi-bile. Bana bildirdiğin için teşekkür ederim. Farkında olmamaktan iyidir… Hiçbir şey bilmemek benim için daha acı verici olurdu.''

Max, Hebaron'la olan konuşmasını bitirdi ve hemen Riftan'ı beklemek için doğrudan odaya döndü. Konuşmalarına nasıl başlayacağını düşündüğünde kafası patlayacakmış gibi hissetti. Ona yaklaşmalı ve ona neler olduğu hakkında bir şey söylemediği için kızmalı mı yoksa müdahale etmesine izin vermesi için yalvarmalı mı diye düşündü. Şöminenin önünde dolaşırken, korkunç bir baş ağrısı hissetti ve yatağa düştü. Tavana boş boş bakıyordu ama gözleri birdenbire alev aldı. Neden ağladığını bile anlayamıyordu.

En başından beri babasının ona karşı az da olsa sevgi beslemediğini biliyordu, bu konuda hayal kırıklığına uğramamıştı. Ancak Riftan'ın da bunun bedelini ödemek zorunda kalması yürek parçalayıcıydı. Max gözlerini sıkıca kapattı. Kocasının kibirli soyluların önünde azarlanıp kendini savunmaya zorlanması kabul edilemezdi. Riftan'ın onun yüzünden kendini utanç verici bir duruma sokmasına dayanamıyordu. Gözyaşları durduğunda kararlılığı sağlamlaştı. Alacağı hakaretler ve utanç onun için iyi olurdu. Hatta gerekirse babasının bunca yıl kendisine yaptığı kötü muameleleri bile ifşa edecekti. Dedikodu konusu olup olmaması onun için önemli değildi. Ancak, Riftan'ın da sürüklenip soylular tarafından alay ve acıma hedefi olacağını düşünmek yürek parçalayıcıydı.

Benim gibi bir kadınla evlendiği için alaya alınır mı? Max bu ihtimale karşı yüzünü tuttu ve suçluluk ve endişeyle boğuldu.

Mümkünse, Croix Dükü, resmi bir duruşma yapılmadan önce iddianameyi iptal etmeliydi. Max'in tanıklık yapacağını öğrenirse imajına bu kadar değer veren babası fikrini değiştirebilirdi. O bu düşüncenin ortasındayken, kapı açılma sesi geldi. Max fırladı ve ayağa kalktı. Riftan onun huzursuz görünüşünü görünce, Max gözlerini büyüttü ve ağzının çevresine bir gülümseme yerleştirdi.

"Uyuyor muydun?" Riftan kapıyı kapattı ve yatağa doğru yürüdü, dağınık saçlarını elleriyle taradı. "Dün gece seni çok mu zorladım?"

Max ona baktı, Riftan sanki hiçbir sorun yokmuş gibi bulanık gözlerle iddialı bir şekilde gülümsüyordu. Haberciyi bugün neyin getirdiğini ona açıklayıp açıklayamayacağını merak etti ve beklentileri düştü. Ona hiçbir şey söylemeyecekti.

Max dudağını ısırdı ve konuşmak için ağzını açmaya çalıştı. "Daha önce... misafirlerin geldiğini gördüm... ve Kont Robern'den bir haberciyi..."

Gülümsemesi hafifçe soldu. ''Misafirler birkaç gün kalacak ve sonra gidecekler. Hizmetçilere onlarla ilgilenmelerini emrettim, sen merak etme.''

"Ne amaçla geldiğini... bana sö-söylemeyecek misin?" Max ona umutla baktı.

Riftan somurtkan bir tonda konuştu ve bakışlarından kaçtı. ''Anatol'u baz alarak çeşitli projeleri tanıtmayı planlıyorlar. Kont Robern de buraya bir adım atmak istediği için birini gönderdi.''

Max'in yüzü sertleşti. "Duyduğum hikaye... bundan biraz farklı."

Riftan'ın gözlerinde derin bir gerginlik belirdi ve yataktan fırladı. "Bu gereksiz hikayeyi kimden duydun?"

"Bu işe yaramaz bir hikaye de-değildi. Sen… bana gerçeği daha önce söylemeliydin.''

Riftan'ın gözleri kısıldı. Başını salladı ve sözlerini reddediyormuş gibi soğuk bir şekilde gülümsedi. "Ne duydun bilmiyorum ama onu kafandan silmelisin."

Max yataktan kalktı ve onun önünde durdu. Kendinden emin görünmek istedi ama vücutlarındaki farklılık o kadar belirgindi ki kendini daha küçük ve zayıf hissetti. Riftan'a dik dil baktı ve zayıf kalbinde sahip olduğu tüm cesareti topladı.

"Beni bü-bütün sorunlardan... bu şekilde uzak tutamazsın, Riftan.'' Max derin bir nefes aldı ve olabildiğince sakin bir şekilde konuşmaya çalıştı. "Daha da fazlası... başını belaya sokan benim babam olduğunda."

"Bunu sana kim söyledi?" Şiddetle hırladı. "Ruth muydu? Yoksa Hebaron mu? Emirlerimi görmezden gelmeye cüret edecek biri varsa, onlardan biridir.''

"Bu ö-önemli değil. Şimdi önemli olan gelecekte ne yapmamız gerekti-…''

"Kendim çözeceğim!" Riftan bıkmış gibi bağırdı. ''Lütfen bırak kendi başıma çözeyim.''

"Bu-bunu nasıl yapabilirim!" Max'in omuzları hayal kırıklığıyla sarsıldı. "Be-ben nasıl... bilmiyormuş gibi davranabilirim! İnatla bunun benim yüzümden olmadığını söylüyorsun ama... hepsi benim yüzümden! Ünvanın elinden alınırsa… bu benim, benim sorumluluğum! Hayatım boyunca ba-bana bu suçluluk duygusunu yaşatacak mısın? Yapacak mısın?"

Kızgınlıkla yumruklarıyla göğsünü döverken Riftan onu bileğinden yakaladı. "Ne dersen de önemli olmayacak. Senin o mahkemede yargılanmana izin vereceğimi düşündüysen beni biraz bile tanımamışsındır. Sen gelmesen de ben hallederim bunu!"

Max'in kuruyan gözyaşları yeniden akmaya başladı. Kızarmış gözleriyle Riftan'a şiddetle baktı. "Bu kadar i-inatçı olmayı bırak! Babam da tanıklar sunacak. Senin de seni sa-savunacak birine ihtiyacın var."

"Bu asla sen olmayacaksın." Sert bir şekilde dişlerinin arasından söyledi. "İşler kötüye giderse Uslin veya Elliot'a sadık kalacağım. Sen buna karışmak zorunda değilsin."

"Onların açıklamaları be-benimki kadar geçerli olmayacak! Ben Dük'ün kı-kızıyım... ve bu durumun sebebiyim. Benim tanıklığım… da-daha inandırıcı olacak!''

"Sana daha kaç kez hayır demem gerekiyor!" Yüzü köşeye sıkışmış bir adam gibi şiddetle buruştu. "Beni korumak için mi yapmak istiyorsun... böyle bir şeyi? O lanet olası insanların önünde durup, umutsuzca saklamak istediğin şeyleri itiraf etmeye mi zorluyorsun kendini? Unvanımın elimden alınmasını tercih ederim!''

Max, onu yakalayıp kendine gelene kadar sarsacak kadar güçlü olmasının harika olacağını düşündü. Kendi prestiji, Riftan'ın onurundan daha değerli olamazdı. Unvanı, mirası ve şöhretiyle karşılaştırıldığında, kendi gururu hiçbir şeydi.

Max sanki yalvarır gibi hararetle konuştu. "Be-ben... ben tanıklık etmekten çekinmem. Ben sadece... Ben sadece o gün olanlar hakkında konuşacağım. Bu-bundan başka bir şey değil.''

"Yeter. Artık bunun hakkında konuşmak istemiyorum."

Riftan ellerini ondan çekti ve odadan çıkmak için arkasını döndü. Max'in içinde bir ateş yandı. Hemen onun peşinden gitti ve kıyafetlerini şiddetle çekiştirdi. Ardından şaşkın gözlerle kendisine bakan Riftan'a öfkeyle bağırdı.

"Buradan böyle ay-ayrılmayı aklından bile geçirme! Riftan ne derse desin... tanık olacağım! Riftan beni yanına almayacağını söylerse... O zaman be-ben oraya kendim giderim!''

Riftan'ın gözleri soğudu. O da en az Max kadar öfkeli bir şekilde homurdandı. "Seni kilitlememi mi istiyorsun?"

Max şok olmuş gözlerle ona baktı ve yüzü sertleşti. "Ba-babamın bana yaptığının aynısını yapacağını mı söylüyorsun?"

Bu cümlenin sonunda Riftan'ın yüzündeki kan çekildi. Göğsüne bıçak dayasa bile böyle bir ifadeye sahip olması pek olası değildi. Korkunç bakışları anında Max'i kırdı. İnledi, aceleyle yanına gitti ve adamın sert vücudunu sıkıca kucakladı.

"Be-ben üzgünüm. Bunu de-demek istemedim! Babam ve Riftan farklı. Bunu be-beni korumak için yaptığını biliyorum."

Riftan derin bir nefes aldı ve çaresiz bir ifadeyle ona baktı. Max bir eliyle yaralı yüzünü tuttu, çenesinin ucunu öptü ve nefes nefese yalvardı.

"Lü-lütfen, sana yalvarıyorum. Lütfen anla. Beni korumak istediğin kadar, ilgilen benimle... Ama ben de senin için her şeyi yapmak istiyorum. Senin başın beladayken… ve iki elimle bile hiçbir şey yapamıyorken… bu benim için en acı verici şey. Lütfen… beni böyle hissettirme.''

"Ben..." Boğazını sıkarak mırıldandı, elini tuttu ve Max'i kendinden uzaklaştırdı. "Bunu düşünmeliyim."

''Riftan…''

Max ona ulaşmaya çalıştı ama eli zayıf bir şekilde aşağı indi. Onu daha fazla zorlamak istemiyordu, toplantıya daha zaman vardı, bu yüzden onu ikna etmek için zaman ayırabilirdi. Riftan'ın anki kaçıyormuş gibi kapıdan çıkarkenki sırtına sert gözlerle baktı.

Riftan'ı Croix Dükü ile karşılaştırması tavrını değiştirmiş gibi görünüyordu, artık ona sesini yükseltmedi ya da ona karşı baskın davranmıyordu. Ve Max bu zayıflığı onu amansızca ikna etmek için kullandı. Sonunda Kont Robern'in topraklarına gitmek için ayrılma günü geldiğinde, Riftan yumuşadı ve onu yanına almazsa Max'in gizlice ata binip onu takip edeceği yönündeki tehditlerine boyun eğdi. Ayrıca görüşmelerin Drachium Sarayı'ndaki mahkeme yerine sadece Croix Dükü, Kral Reuben ve birkaç tanığın bulunduğu küçük bir konferans odasında yapılması da bunda yardımcı oldu.

Ç/N: Maxi'nin bu benzetmesi biraz ağır oldu ama Riftan'ın böyle bir şey duyması gerekiyordu kendine gelebilmesi için.. şahsen böyle düşünüyorum.. ama yine de ikisine de kıyamıyorum :(((

Önceki Bölüm                                                                                                Sonraki Bölüm