Under The Oak Tree - 96. Bölüm
Sevdiklerin ve Sevmediklerin (1)
[Şarkı Önerisi : Bolbbalgan4 - To My Youth] (Türkçe anlamıyla dinlemenizi tavsiye ederim)
"Peki, ya sen?" Riftan onun sıkıntısını fark etmeden hafifçe sordu.
Max kayıtsız görünmeye çalışarak duygularını çabucak gizledi. "Ben sadece... di-diğer i-insanların da sevdiği türden şe-şeyleri severim," diye yanıtladı basitçe.
"Adil değil. Düzgün bir cevap istiyorum." Riftan ona sordu. Max onun kışkırtıcı ses tonuyla Riftan'a tatmin edici bir cevap vermek için sözlerini biraz daha detaylandırmak için biraz daha düşündü.
Max ne söyleyeceğine karar verdikten sonra tekrar ağzını açtı.
''Daha önce de sö-söylediğim gibi… Ha-hayvanları severim. Köpekler, kediler, a-atlar… Civcivleri ve ta-tavşanları da severim.''
"Ve?"
''Ki-kitapları okumayı seviyorum. Croix Ka-kalesi'ndeyken, h-her zaman kü-kütüphanedeydim." Max belirtti ve Riftan ona başını salladı.
"Gerçekten de uşak bana zamanının en büyük kısmını kütüphanede geçirdiğini söyledi." Riftan ona söyledi ve Max ona hafifçe gülümsedi.
"Doğru. Ca-calypse Ka-kalesi'ndeki kütüphanede pek çok na-nadir ve de-değerli kitap var. Gerçi Ruth ço-çoğuna tutunuyor..." Max son cümleyi sonradan aklına gelmiş gibi ekledi.
Riftan neredeyse şaşırmış bir şekilde ona baktı, başını ona doğru indirdi ve oldukça komplocu bir tonda sordu, "Onu kütüphaneden atayım mı?"
"Bunu ya-yaparsan, hayatım boyunca u-unutmama izin vermez." Max hafif bir panikle onu uyardı.
Riftan onun hızlı protestosu karşısında kararsız bir ifade takındı. Ona küçük bir kaşlarını çattı ve sonunda fikrini söylemeden önce gözlerinin içine baktı.
"Siz ikiniz oldukça yakınlaşıyor gibisiniz." Riftan alçak sesle söyledi ve Max, bunu gizlemeye çalışsa da, Ruth'la vakit geçirmesinden rahatsız olduğunu hissetti.
''Ka-kaleyi de-dekore ederken... bana bir sürü ö-öğüt verdi. Çok te-telaşlı ve çok dırdır ediyor…ama iyi bir a-adama benziyor.'' Max açıkladı ama bir şekilde sözleri onu rahatlatmak yerine onu kötü bir ruh haline sokmuş gibi görünüyordu.
Riftan bir süre sanki kelimelerini seçmeye çalışıyormuş gibi sessiz kaldı, tekrar konuşacak kadar sakin görününce Max'e döndü ve, "Doğru. Telaşlı ve söyleyecek çok şeyi var ama dürüst bir adam.''
Dürüst. Max, sanki güvenden daha önemli bir şey yokmuş gibi söylediğini fark etti.
"Ya nefret ettiğin şeyler?" Riftan bir süre sessizce at sürdükten sonra tekrar ağzını açtı, düşüncelere daldı. ''Adil olması için buna da cevap vermelisin.''
Kırbaçlamalar, bağırmalar, küfürler ve dayaklar geldi aklına - ama ona böyle dürüst bir cevap veremezdi.
Yine de ona yalan söylemek istemiyordu. Riftan yalanlardan her şeyden çok nefret ediyordu. Tereddüt etti ve ona vermek için dürüst bir cevap seçti.
"Ke-kendimden."
Riftan, bunu neden söylediğini anlamamış gibi şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. Pek bir şey yokmuş gibi hafifçe söyledi.
"Ben... ben kendimden nefret ediyorum." Max bu sefer daha fazla inanarak tekrarladı.
Bunu söylediği anda, gittikleri yol sona erdi ve önlerinde geniş bir çayır belirdi, sonunda gelmişlerdi.
Ne demek istediğini açıklamak için ona daha fazla baskı yapamadan, Riftan'ı geri çekilen şekline bakmak için bırakarak tepenin üzerinden dörtnala gitti.
Beklentilerinin aksine, ata binmekten tamamen zevk alabildiğini keşfetti.
Geniş tepelerde herhangi bir kısıtlama olmaksızın özgürce koşarken kendini inanılmaz hissediyordu. Dolambaçlı dağ yollarında seyahat etmekten daha rahat ve keyifli hissettiği başka bir yer yoktu.
Ilık kış güneş ışığının neden olduğu hafif altın rengi parıldayan otlaklarda dörtnala koştu. Onu hiçbir şey tutmuyormuş gibi özgürce sürüyordu.
Max, at sürerken duruşunun yavaş yavaş düzeldiğini fark etti ve Riftan, tepenin üzerinde biraz dinlenmelerini önerdiğinde, artık düşünmeden bile düz bir sırtla ata binebiliyordu.
"Şarap getirdim." Riftan atından inip onları çayırın tepesindeki büyük ağacın altına götürüp kendi atından inmesine yardım ederken ona söyledi.
"Isınmışsın. Kalbinin bir sinek kuşununki kadar hızlı attığını hissedebiliyorum," dedi ellerini onun yanlarına koyup onu kolayca kaldırırken.
Max ata binmekten sertleşen nefesini düzene soktu ve alnındaki boncuk boncuk terleri sildi. Dediği gibi, kalbi kulaklarında atıyordu.
"Ge-gerçekten... i-içimde bir davul ça-çalıyormuş gibi hissediyorum." Göğsüne dokunurken söyledi. Oradan gelen ışık titreşimini hissedebiliyordu.
"Bu güzel bir benzetme." Riftan, aşağı inmeden önce dudaklarını kızaran yanağına bastırarak söyledi ve sonunda onu yere bıraktı.
Riftan daha sonra pelerinini ağacın altındaki çimenlerin üzerine yaymaya başladı ve üzerine oturdu. Max yanına çöktü.
Soğuk esinti sıcak vücutlarını hızla soğuttu. Max, tepenin altındaki bir kasabanın ana hatlarını fark etti.
Aşağıdaki manzaraya bakarken pelerinini düzeltti. Rüzgâr, belirgin bir aceleyle üzerlerinden geçerken altın tarlaları yumuşattı.
"O kadar gü-güzel bir yer ki." Max etraflarındaki sıcak ortamın tadını çıkarırken fısıldadı.
"İlkbaharda daha iyi görünüyor. Tarlalar yeşil ve kır çiçekleri ile dolu o zaman.'' Riftan gülümseyerek söyledi.
Baharla ilgili konuşmalarını beklerken göğsünün kabardığını hissetti.
Beklenti… Hayatında bir şeylerin beklentisini ve özlemini hissedeceği günün geleceğini asla hayal edemezdi. Her şey yeni, neşeli ve biraz da korkutucuydu.
"Gel buraya. Terlediğin için çabuk üşürsün." Sırtını kalın ağaç gövdesine yaslarken Riftan onu çağırdı ve cüppesini paylaşmak için onu yakınına çekti.
Max kucağında hafifçe otururken küçük şarap şişesinden bir yudum aldı. Onunla alay ettiği zamanların aksine, şimdi ona bu kadar yakın olduğu için garip veya utanmış hissetmiyordu. Onun güçlü kollarına sarılmak çok doğal hissettiriyordu.
"Bana da biraz ver." Ellerini beline dolarken ve bir yudum almak için başını omzunun üzerine yaslarken Riftan ona fısıldadı.
Max şarap şişesini Riftan'ın dudaklarına yerleştirdi ve dökülmemesi için dikkatlice eğdi. İşi bitince birkaç yudum aldı ve dudaklarını çıkardı. Sonra Riftan dikkatle gözlerinin içine baktı.
"Neden kendinden nefret ediyorsun?" Riftan sordu.
Görünüşe göre Riftan'ın daha önce söylediklerini hafifçe atlamaya niyeti yoktu.
Max, anlattıklarından dolayı utanarak gözlerini kaçırdı, ona acıyarak bakmasını istemiyordu. Elbette tek bir cevabı olduğu belliydi: Konuştuğunda sesi dünyanın en aptal insanı gibi geliyordu. Bazı açılardan, konudan kaçınmaya devam etmesi biraz komikti.
Max kayıtsız bir şekilde sordu, "Se-senin hiç ke-kendinden...nefret ettiğin bir zaman olmadı mı, Ri-Riftan?"
"Çok oldu."
Ç/N: Ağlıyor olmam normal mi?.. Maxi'mi sarıp sarmalamak istiyorum