17 Kasım 2021 Çarşamba

Riftan's POV - Under The Oak Tree 

40. Bölüm 

Şaraplarını yudumlayan soylular, dükün arkasından yüzlerinde ilgili ifadelerle gizlice bakıyorlardı. Riftan çenesini sıkıca sıktı ve adımlarını yavaşça atarak uzaklaştı. Uslin'in arkasından aceleyle adını seslendiğini duydu, ama arkasına bakmadı.

Merdivenleri çıkarken kalbi şiddetle ve kontrolsüz bir şekilde göğsüne çarpmaya başladı. Riftan içinde bulunduğu aşağılanmadan dolayı titrediğini defalarca kendi kendine düşündü. Ancak bir korkak gibi kaçma dürtüsünü inkar edemedi. Odaya vardığında derin bir nefes aldı ve önünde durdu.

"İçeri girin."

Kapının yanında nöbet tutan asker, acele etmesini istedi. Riftan ona sert bir bakış attıktan sonra kapı kolunu çekti. Şömineden gelen ışık, kapının küçük açıklığından içeri girdi. Riftan bir kez daha kuru bir şekilde yutkundu ve sonunda kapıyı odaya girecek kadar açtı. Sonra Maximillian'ın altın bir örtüyle örtülü yatakta oturduğunu gördü.

Riftan aceleyle arkasından kapıyı kapattı. Onu utandıracak kadar ince bir elbise giymişti. Bakışlarını mum ışığında çerçevelenen ince vücudunda gezdirirken, vücudunda yükselen sıcaklık neredeyse Riftan'ı geri adım atmaya zorladı.

Utanç verici bir şekilde kasıkları anında taş gibi sertleşti. Kendinden iğrenerek boğulurken yüzü buruştu, ama gözlerini ondan alamıyordu. Beline kadar düşen gevşek saçları ışığın altında rengârenk parlıyordu ve solgun teni buna imrenircesine pembeye dönmüştü.

Dolgun dudaklarına baktı ve sonra bakışlarını derin kesim yakasına indirdi. Krem rengi göğüsleri, giydiği hafif transparan ince keten elbisenin üzerinde yarı görünüyordu. Yüzü ve boğazı yandı. Ağzını açıp bir şey söylemesini beklerken konuşamıyordu. Sabrını yenemedi, gergin bir şekilde bir kadeh şarabın bulunduğu masaya doğru yürüdü.

Sonra bir santim bile kıpırdamayan Maximillian bir kuş gibi titremeye başladı. Riftan, ona bakarken biri başının üstüne bir buz parçası koymuş gibi hissetti. Gri gözleri yalvarıyordu, onun burada olmasını istemiyordu. Kalbinin bıçaklanması muhtemelen şu an hissettiklerinden daha az acıtırdı.

Yaralı ifadesini gizlemek için arkasını döndü ve şarap kadehini aldı. Ardından şarabını yudumlayarak sinirlerini yatıştırmak için zaman kazandı. Bu işi bir an önce gerçekleştirmeleri her ikisinin de yararına olacaktır. Riftan tekrar ona döndü ve yüzünde beliren duyguları bastırarak sakin bir şekilde konuştu.

"Kıyafetlerini çıkar."

Sonra kendi kıyafetlerini başından geçirdi ve ona baktı. Maximillian az önce duyduklarını anlamamış gibi boş boş gözlerini kırptı. Riftan'ın gözleri manzara karşısında kaşlarını çattı.

Paralı askerken kaldığı hanların odalarında gizlice saklanan fahişelerin çoğu kendi kıyafetlerini çıkarırdı. Kadınlarla yaşadığı tek şey buydu, yatağına çıplak sürünürlerdi ve Riftan onun kıyafetlerini çıkarmalarını engellemek için mücadele ederdi.

Riftan vücudunu ona doğru çevirdi ve gergin bir şekilde sordu. "Çıkarması gereken ben miyim?"

Kız keskin bir nefes aldı, şok oldu. Işıkta onun açıkta kalan vücuduna boş boş bakarken gözleri korkuyla doluydu. Görünüşü hakkında iyi bir izlenimi olmadığı çok açıktı. Yüzündeki bayılmak üzereymiş gibi ifadeyi görünce kendini bir dev gibi hissetti.

"Bana berbat bir şekilde bakıyorsun. Görünüşüm senin beğenine pek uymuyor, değil mi?''

Alaycı bir şekilde sordu ama gizlice, sadece beyaz bir yalan olsa bile, kadının bunu inkar edeceğini umdu. Bunun yerine, sadece kayıtsızca kekeledi.

"Ben, ben..."

Ancak, açıklamasını hiçbir kelime takip etmedi. Acı ve sefil hissederken dudakları kıvrıldı. Kız onu görmekten kaçındığından beri, onun hakkındaki düşüncelerinin tamamen farkındayken neden bu kadar hayal kırıklığına uğradığını kendi kendine sordu. Croix Dükü olmasaydı asla bu durumda olmayacaktı. Kendi kendine sözler mırıldandı.

"Tabii ki, alçak bir şövalyenin dükün saygıdeğer en büyük kızına uyma şansı yok." Bu kelimeleri tükürdükten sonra irkildi. Bu sadece ondan hoşlanmasını istediği anlamına gelmiyor muydu? Riftan sonra aceleyle ekledi. "Çıkar şunu. Görevimizi yerine getirmek zorundayız'' dedi.

Oturduğu yerde gözleri yere sabitlenmişti. Riftan Maximillian'a doğru bir adım attı ve çenesini tutarak yüzünü dikkatlice kaldırdı. Çocukluklarındaki o olaydan beri ilk kez ona dokunuyordu. Onun yumuşak, taç yaprağı gibi teniyle temas ettiğinde parmak uçları karıncalandı. Riftan konuşurken duygularını gizlemek için güçlükle nefes verdi.

''İlk gecemizi yerine getirmezsek evlilik geçersiz olur. Bunu yapmayı reddediyor musun?''

Saf, gümüşe benzeyen gözbebeklerinde açık bir acı ifadesi belirdi. Acınası bir şekilde titriyorken onu kucaklayıp teselli etmek için can atıyordu ama sanki bu duygular onları ağırlaştırıyormuş gibi soğuk bir şekilde sözlerini tükürdü.

"Giysilerimi tekrar giymemi istiyorsan söyle. Bir kez başladığımızda, ortasında duramayız.''

Onun kasıtlı sözleri üzerine dudaklarını ısırdı ve titreyen elleriyle kemerini gevşetti. Riftan her şeyi tek tek çıkarıp yatağın yanına koyarken nefesini tuttu. Sonunda gevşetmeden önce elbisesinin askılarıyla uğraşıp uzun süre oyalandı, adam gergin nefes alıp vermekten yere yığılmadan hemen önce. Fildişi rengi sırtı ve yuvarlak omuzları ışığın altında açığa çıktı. Ancak sanki daha fazla tenini ortaya çıkarmaya cesareti yokmuş gibi elbisesinin ucunu göğsüne bastırdı.

Riftan, içinde patlamak üzere olan gerginliğe daha fazla dayanamadı ve aceleyle elbiseyi ondan çekmeye çalıştı. Bu zor duruma onun kadar o da katlanmak istemiyordu. Ölüme mahkum edilmiş biri gibi titrediğini görmek istemiyordu. Kendinden çok korkmuştu çünkü böyle bir anda bile vücudu o kadar tahrik olmuştu ki kontrol edemiyordu. Acele etmek ve tüm bunlara bir son vermek istiyordu.

"B-bekle..." Elbise beline kadar inerken elleriyle göğsünü kapattı. Riftan gözlerini ona kıstı.

"Ellerini çek."

''Ne-neden, kıyafetler…''

Kafası karışmış görünümü, Riftan'ın parmaklarının çekilmesine neden oldu. Soyluların bunu kıyafetleriyle yapıp yapmadığını merak etti. Paralı askerlerin kadınları duvara ittiğini ve bunu etekleri kıvrık halde yaptığını görmüştü, ama kadınların bundan hoşlanmadığını duymuş ve gayet iyi biliyordu.

Riftan sabırsız hissetti, kız sürekli zaman kazanmaya çalışırken sertçe sordu. "Çıkmamı istiyor musun istemiyor musun? Kararını açıkça ver.''

Pes edercesine kollarını indirdi. Riftan dondu ve kafasında kanın çekildiğini hissetti. O kadar güzeldi ki kalbinin atmasını engelledi. Genç yaşlarından beri, kadınların çıplak vücutlarını görmekten bıkacak kadar agresif baştan çıkarmalardan muzdaripti, ama şu anda aklı karışmıştı. Yüksek sesle yutkundu.

Bedeni yanıyor olacağından daha sıcaktı. Bakışları kadının yuvarlak göğüsleri, düz karnı ve ince baldırları üzerinde gezindi. Boğazından bastırılmış bir inilti çıktı. Artık gerçekten geri dönüş yoktu. İçinde geri dönme arzusu olup olmadığını bile bilmiyordu.

Kaybolmuş bir adam gibi mırıldandı ve titreyen elleriyle onu okşadı. Vücudundaki kemikler bir yaz gününde eriyen tereyağı gibiydi. Üvey babası onun yüzünden hapisteydi ve astları kendi hayatlarını riske atmaya sürüklenme durumundaydılar, ancak şu anda cenneti yaşayan tek kişi oydu.

Riftan başını eğdi ve vücudunun her yerine tutkulu öpücükler bıraktı. Yıllardır hayalini kurduğu kadın sonunda kendi kollarındaydı. Kendini kontrol edemiyordu. Bugünden sonra ona bir daha asla dokunamayabilir, onu bir daha asla göremeyebilirdi.

Artık umutsuz arzusunu tutamadı ve onu kucakladı. Orası ateşten yapılmış bir cennet gibiydi. İçinde bulunduğu acı dolu, büyülü cennetten kendinden geçmiş hissetti. Tüm vücudu titredi. Hareketlerini dizginlemek için elinden gelenin en iyisini yapmaya ve kadının ona uyum sağlamasına izin vermeye çalıştı ama hayatında ilk kez zevki tadarak kendini kontrol edemedi.

Sonunda, dizginsiz bir canavar gibi hareket etmeye başladı. Uzun zamandır gömülü olan tutkusu onu bir tsunami gibi yuttu ve iradesi kumdan bir kale gibi çöktü. Korkunç bir susuzluktan acı çekiyormuş gibi hissetti ve dilini ağzına kaydırdı.

İniltileri boğazını gıdıkladı ve tüm bağırsakları erimek üzereymiş gibi hissetti. İnce, yumuşak uzuvları, nemli ve yumuşak teni ve tatlı kokusu ruhunu alıp götürüyordu. Sanki tek bir saç teli bile bırakmadan hepsini yutabilecekmiş gibi hissediyordu. Riftan şiddetle inledi ve tüm arzularını onun içine boşalttı.

"Uh..."

Aklını o kadar kaçırmış olmalı ki, aniden bir burun çekme sesi duyduğunda beyni şaşırtıcı bir durumdaydı. Başını kaldırdı ve ateşli yüzünde hafifçe parlayan gözyaşlarını gördü. Donmuş gözlerle ona baktı.

"Neden ağlıyorsun?" Kız gözyaşlarını saklamak için başını çevirdi. Riftan yüzünü tuttu ve sonra ona bakmak için yanağından çevirdi. "Benden kaçma."

Sonra kız ona utanç, kafa karışıklığı ve kayıpla dolu puslu gözlerle baktı. Riftan onun yüzünü çevirdi ve yanaklarından akan yaşları sildi. Utanç ve kendinden tiksinme de içinde bir yangın gibi yükseldi. Onu sıkıca kucakladı, hayal kırıklığı, üzüntü ve düşmanlık karışımı bir duygu hissetti.

Çocukluk anıları geldi aklına. Son derece yalnız görünen kızı kollarında kucaklamak istemişti. Ona zarar verecek herkesten onu korumak istiyordu. Uzun zamandır değer verdiği bir şeyi kendi elleriyle mahvetmiş olması akıl almaz bir şeydi.

Riftan onu destekledi, zayıf bir şekilde asılı kalırken kollarıyla ona sarıldı. Sonra, gözyaşlarını ve şakaklarından terlerini öperken boş boş mırıldandı.

"Artık benim karımsın. Beğensen de beğenmesen de geri dönüş yok."

Her şey karmakarışıktı ama yine de bu durumda olmak onları bir araya getirmişti. Onu dudaklarından öptü. Artık her şey yolundaydı. Onu hayatının geri kalanında asla istemeyecek olsa da, eğer şans ondan yanaysa, en azından kocası olarak ölecekti.

Onu içine gömdüğü için kendini suçlu hissetti ve başka tarafa bakmak için döndü. Bu gece kadın için çok kötü bir anı olacaktı. Kadının buna sonsuza kadar katlanmak zorunda kalacağını düşünerek titredi, zihninde bu düşünce sürekli sürekli tekrar ederken.

Ç/N: Bu bölümde aşırı duygulanmış olmam normal mi :'( Hissettiği zevk, buna karşı kendine duyduğu iğrenme, astlarına ve üvey babasına karşı duyduğu suçluluk ve en çok en değer verdiği şeyi kendi elleriyle mahvettiği gerçeğinden duyduğu acı.. Ne diyeceğimi bilmiyorum.. Ve bu bölüm Maxi'nin Riftan'ın da ilki olduğunu doğrulamış olduk.. O da en az Maxi kadar bilgisizdi, bu nedenle bu gece ikisi içinde böyle talihsiz geçti.. Bu nedenle bu kısmı Maxi'nin tarafından okurken size endişelenmemenizi söylemiştim.. 

Önceki Bölüm                                                                                             Sonraki Bölüm 

 Riftan's POV - Under The Oak Tree  

39. Bölüm

Ertesi gün, Croix Dükü, daha şafak sökmeden düğün töreni için sinir bozucu bir şekilde hazırlandı. Ona fikrini değiştirme şansı vermeden töreni hemen gerçekleştirmeye hevesli görünüyordu.

Riftan, kapana kısılmış bir canavar gibi endişeyle odanın içinde volta attı. Üvey babasını kurtarmak için astlarına ağır bir yük bindirdiği için, içi içini yerken suçluluk duydu. Şövalyeler onu bencil seçimleri için eleştirmiş olsaydı, kendini daha iyi hissedecekti. Ancak şövalyeler, Croix Dükü'ne son derece öfkeli olsalar da, Riftan'ın kararıyla ilgili tek bir şikayetleri olmadı.

Bir sandalyeye çöktü ve zonklayan başını ellerinin arasına aldı. Şövalyelerin komutanı olarak görevini yerine getiriyorsa, sadece üvey babasına göz yumması onun için doğru olurdu. Ancak, bunu yapmaya dayanamadı. Onu bir kez daha terk etmeye cesaret edemedi.

Gözlerini sıkıca kapattı. Annesinin cenazesinin olduğu gün, üvey babasının karanlıkta ağlayan figürü hafızasında oynadı. Adam on iki yılını onları koruyarak harcadı. Artık gerçek bir aileye zar zor kavuşmuşken gayri meşru oğlunun onu öldürtmesi yıkıcı olurdu.

"Düğün töreni öğleden sonra yapılacak."

Uşak öğle vakti, cüppeler ve giymek için aksesuarlar getiren hizmetçilerle birlikte ortaya çıktı. Riftan, ipek ve kadife giysilere çarpık bir ifadeyle baktı ve hizmetçilerin onun sert tavrına karşı irkilmelerine ve geri adım atmalarına neden oldu. Ancak, uşak dayandı ve kımıldamadı bile.

"Başrahip törene başkanlık edecek, doğulu soylular tanık olarak hizmet edecek. Programı karşılamak için hazırlıkları acele etmeliyiz.''

Soyluları ve baş rahibi bekletmeye cesaret edememesi gerektiğini düşünür gibi kibirli bir şekilde ona baktı. Riftan sinirli bir şekilde kıyafetleri aldı, birini parçalamak istedi ama bu yaşlı adamı değil. Soğuk bir tavırla dişlerini gıcırdatarak cevap verdi.

"Bunu kendi başıma yapabilirim, o yüzden kaybol."

Uşak ona şüpheyle baktı ve uysalca hizmetçileri de alıp dışarı çıkardı. Riftan elbiselerini çıkardı ve kendisine verilen mide bulandırıcı elbiseyi giydi. Kendini gösterişli bir asilzade gibi uygunsuz bir şekilde giydiğini görünce içinde öfkenin yandığını hissetti. Giysinin kenarını yırtma isteğini bastırarak aynadan yüzünü çevirdi.

Biraz sonra kapı bir kez daha vuruldu. Kılıcını beline bağladı ve dışarı çıktı. Croix Kalesi'nin şövalyeleri, tam çelik zırhlara bürünmüş koridorlarda sıralanmıştı.

"Size sunağa kadar eşlik etmeye geldik."

Riftan çenesini sıktı, sanki bir tutsak alıyorlardı. Ne olursa olsun, Dük'ün şövalyeleri ona kalede bulunan tapınağa kadar eşlik etti. Aklına türlü türlü lanetler savurarak onları takip etti.

Croix Dükü ve onunla bağlantılı herkes lanetlensin; vasalları, hizmetkarları, hepsi.

Ancak, gözleri sunağın önünde duran Maximillian Croix'in figürünü yakaladığı anda, tüm düşünceleri eriyip gitti. Tapınağın girişinde dimdik durmuş, uzaktan kızın sırtına bakıyordu.

Teni kadar solgun beyaz bir elbise giymişti. Gözleri onun fildişi boynunda, dar sırtında ve tek bir kavramaya sığıyormuş gibi görünen ince belinde gezindi.

Gümüş rengi parıldayan eteği, mermer zeminler ve süs incileri üzerinde bir bulut gibi uçuşuyor, zarif bir şekilde kıvrılmış gül rengi saçlarında parlıyordu. Kalbi, onun nefes kesici derecede güzel görünümü karşısında sıkıştı.

Riftan derin bir nefes aldı. Zihni kafa karışıklığı, arzu ve suçluluk duygularıyla karışmış haldeydi. Böyle aşağılayıcı bir durumdayken nasıl böyle hissettiğini anlayamıyordu.

"Girin lütfen."

Girişten kıpırdamayınca şövalyeler onu arkadan öne çıkması için zorladı. Riftan yavaşça sunağa doğru yürüdü. Koridorun kenarlarında kırmızı halıyla sıralanan soylular, ona küçümseyici ve sempatik bakışlar gönderdi. Riftan onları görmezden geldi ve onun yanında durmaya gitti. Maximillian, bulutlu gri gözleriyle dikkatle ona baktı.

Riftan, bir anda kırılacakmış gibi görünen yumuşak bakışını görünce kendini sonsuz bir kuyuya düşüyormuş gibi hissetti. Mutsuz ve perişan görünüyordu. Kötü iblislerin en kötüsünün önünde kurban edilen adaklar ondan daha zavallı görünemezdi. İçindeki öfke ve üzüntü, şiddetle köpürüyordu. Yerinde ondan başka biri olsaydı, yüzünde bu kadar korkmuş bir ifade olmazdı. Böyle düşününce, ona kızmaya bile başladı.

Ben de bu pozisyonda olmak istemiyordum. Onunla bu şekilde akıl yürütmeyi o kadar çok istiyordu ki. Ayrıca bunun olmasını da istemiyordum. Ancak bunun bir yalan olduğunu da çok iyi biliyordu.

"Tören şimdi başlayacak."

Kürsüde duran başrahip ciddi bir sesle ilan etti. Riftan ondan uzaklaştı ve sunağın önüne doğru yürüdü. Sonra başkâhin kutsal yazıları alçak sesle okumaya başladı. Riftan'ın gözleri tören boyunca sunağın dibindeki oyma meleğe sabitlendi, ancak beş duyusunun tümü onun varlığında yükselmişti, yanmanın eşiğindeymiş gibi hissetti.

Ne zaman nefes alsa, vücudundan gelen tatlı koku ciğerlerini dolduruyordu ve elinin arkasını sıyıran gevşek kolu onu neredeyse çıldırtıyordu.

"Riftan Calypse, Maximillian Croix'i eş olarak alıp, ona değer vereceğine ve ikiniz de yaşadığınız sürece ona bakacağınıza Tanrı'nın huzurunda yemin ediyor musunuz?"

Başrahip onurlu bir sesle sorgularken, Riftan başını kaldırdı. Cevabını beklerken herkes nefesini tuttu. Sert bir sesle cevap verdi.

"Yemin ederim."

"Maximilian Croix, Riftan Calypse'i kocan olarak alıp ikiniz de yaşadığınız sürece ona itaat edeceğinize Tanrı'nın huzurunda yemin ediyor musunuz?"

Riftan, vücudunun kırılacakmış gibi gerildiğini hissedebiliyordu. Maximillian sakin, titreyen bir sesle cevap verdi.

"Yemin e-ederim..."

Çaresizce ona bakmak için başını çevirmemeye çalıştı. Sonunda rahip ikisinin birlikteliğini ilan etti ve tanıklar ellerini çırparak ayağa kalktı. Her şey çok gerçek dışı görünüyordu. Riftan soğuk terle ıslanan avuçlarını pantolonuna sildi ve insanların ziyafet salonuna yönelmesini izledi. Ona ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu.

"Orada dikilip ne yapıyorsun? Bekleyen bir düğün resepsiyonu var.'' dedi Croix Dükü ona acımasız bir gülümsemeyle yaklaşırken. Riftan ona yoğun bir düşmanlıkla baktı ama Dük sadece sakince bakışlarını aldı.

"Düğün henüz tamamlanmadı. Verdiğin sözü sonuna kadar yerine getireceğine inanıyorum.''

Riftan'ın çenesi kasıldı ve dişlerini gıcırdattı. Bununla birlikte, düğünün resepsiyondan sonra ve evlilik odalarına girene kadar tamamlanmayacağını da biliyordu, bu yüzden isteksizce dükün ziyafet salonuna kadar takip etti. Maximillian'ın sessizce onu takip ettiğini hissedebiliyordu ama arkasına bakıp onu görmeye cesaret edemedi. Yüzündeki hüznü görmek istemiyordu.

Riftan, kalabalıkla dolu gösterişli ziyafet salonuna sürüklendi ve dükün kendisi için döktüğü şarabı mekanik bir şekilde içti. Olaylar o kadar hızlı devam etti ki hava karardı ve astları salona girdi. Riftan, Uslin'in başıyla işaret ettiğini görünce, soyluların huzurundan muaf tutulmasını istedi ve olduğu yere doğru ilerledi. Uslin, konuşmak için sessiz bir yer arayarak onu ziyafet salonunun bir köşesine götürdü. Yeterince sessiz bir yere ulaştıklarında şövalye ihtiyatla konuşmak için ağzını açtı.

"Yaverler üvey babanızın karısını buldular."

Riftan'ın yüzü sertleşti. "Onlar nasıl?"

''Son derece korkmuşlar, ancak ciddi şekilde yaralandıklarını düşünmüyorum. Küçük kız da iyi."

Riftan rahat bir nefes aldı. Onlara bir şey olsaydı, kendini asla affedemezdi.

"Şimdi neredeler?"

"Yaverler onları izliyor."

Uslin bir an duraksadı ve sonra ona sordu. "Bu şekilde halledildiğinden gerçekten emin misin?"

Riftan'ın omuzları, bu eziyetli meseleyi araştırırken kaskatı kesildi. Riftan cevap vermeyince Uslin gergin bir şekilde araştırmaya devam etti.

"Başka bir yolu olmalı. Majestelerinin yardımını istersek…''

"Mesaj Drakium'a ulaşmadan üvey babam idam edilecek." Riftan ona ağır kapaklı gözlerin altında baktı. "Merak etme. Sizi bu işe bulaştırmaya hiç niyetim yok. Düğün bitince komutanlık görevimden istifa edeceğim'' dedi.

Uslin'in yüzü öfkeyle çarpıldı. "Saçmalama! Lexos Dağları'na tek başına mı gitmeyi planlıyorsun?"

"Dükten bana bir ordu sağlamasını isteyebilirim."

"Öyle olsa bile, sana sadece yüzlerce işe yaramaz aptal verecek!" Uslin homurdanarak sertçe karşılık verdi. "Sana uygun bir ordu verse bile dükün şövalyeleri komutanın emirlerine uymayacaktır. Komutan Lexos Dağları'nda tek başına olacak."

"İşte benim çözmem gereken sorun bu!"

''Komutanın sorunu bizim de sorunumuz!'' Uslin sert bir şekilde yanıtladı. "Komutan şövalyelikten ayrılırsa, şövalyeler ya paralı askerliğe geri dönecek ya da Kraliyet Şövalyeleri'ne dahil edilecek. Her iki durumda da, Remdragon Şövalyeleri yok edilecek. Bize bunu yaşatmayı mı düşünüyorsun?''

Riftan şarap kadehini o kadar sıkı tuttu ki neredeyse kırıldı. Ayrıca Remdragon Şövalyeleri'ne ne olacağını da iyi biliyordu, ancak hayatlarını riske atmaya sürüklenmekten daha iyi olacağını düşündü. Uslin sanki düşüncelerini duyabiliyormuş gibi konuşmaya devam etti.

"Biz şövalyeyiz. Şövalye ilan edildiğim an yatağımda huzur içinde ölmekten vazgeçtim. Komutan ejderhayı boyunduruk altına almaya başlayacağını söylerse, biz de onu takip ederiz.''

"Ama bunlar senin düşüncelerin, başkalarının düşünceleri farklı olabilir." Riftan şarap kadehini fırlattı. "Komutanlıktan istifa ettiğimde işler zorlaşırsa Vikont Triden'a bir mesaj göndereceğim. Herkese düşüncelerinin ne olduğunu sormayı planlıyorum ve eğer isteyen olursa Kraliyet Şövalyeleri'ne katılmalarına yardımcı olacak önlemleri alacağım. Ejderhayı boyun eğdirmek tehlikeli bir yolculuktur. Benim uğruma hayatınızı riske atmanıza izin veremem."

Uslin, sanki reddetmeye kalkışacakmış gibi ağzını açtı. ama o anda arkalarından Dük'ün sesi geldi.

"Böyle güzel bir günde neden sesiniz bu kadar yüksek çıkıyor?"

Uslin'in yüzü, adamın küstahça sözlerine öfkeyle kızardı. Astı, alev alev yanan öfkesini kontrol altına almaktan patlamadan ve saldırmaya başlamadan önce Riftan konuştu.

"Bu şövalyelik içinde bir sorun."

Dük, sözlerini soğuk bir şekilde söylerken dudaklarına çarpık bir gülümseme yayıldı ve bu, her ne ise, onu daha az umursayamadığını gösteriyordu.

"Henüz damadım olmadığın halde bana çok kasvetli bir hikaye anlatıyorsun."

Riftan, sözlerine küçümseyici bir bakışla cevap verdi. Dük buna üzülmüş gibi kaşlarını çattı, ama çok geçmeden omuzlarını silkip konuştu.

"Pekala, sorun değil. Şimdi evlilik odasına girme zamanı. Gelini ne zamana kadar bekleteceksin?''

Sonra kolunu uzattı ve onu mumlarla çevrili merdivenlere doğru yönlendirdi. Riftan kuru bir şekilde yutkundu. Hissettiği garip gerginlikten sırtı terlemişti.

Ç/N: Sakin miiyiizzz.. Bir, iki, bir ikiii.. tamam

Önceki Bölüm                                                                                                 Sonraki Bölüm

 Riftan's POV - Under The Oak Tree

 38. Bölüm

Durumu duyunca bütün şövalyeler gelip ona eşlik etmeye can atmışlardı. Öfkeyle köpüren şövalyeleri sıkıca dizginledikten sonra, Uslin, Elliot, Ruth ve diğer üç yaverle birlikte Croix'e gitti.

Donmuş toprakların üzerinde atıyla hızla ilerlerken içini öfke ve endişe sardı. Riftan mahmuzladı ve tüm atlar tükenene ve dinlenmeleri için bir dereye ulaşana kadar amansızca sürdü.

"Bundan bahsetmişken... Croix Dükü, Sör Calypse'in üvey babasını nasıl buldu?"

Elliot, eyeri atının arkasından indirirken dikkatli bir ses tonuyla sordu. Riftan su matarasını çıkardı ve dudaklarını ıslattı, sonra ağır bir kasvetli ses tonuyla cevap verdi.

"Geçmişimi araştırmış olmalı."

Croix Dükü'nün yalnızca doğu bölgelerinde değil, batıda da uzanan geniş bir bilgi kaynağı vardı. Köylü aileleriyle uğraşan insanlardan bilgi toplarsa, geçmişini hiç zorlanmadan öğrenecekti. Üstelik, bir zamanlar Kara Boynuz Paralı Askerleri'nin bir üyesi olduğu ve araştırmasına onlardan başlaması için iyi bir şans olduğu yaygın olarak biliniyordu.

Bir zamanlar Dük'ün topraklarından kaçan melez bir çocuğun ailesini bulmak zor değil. Riftan, Dük'ün kötü planlarına dişlerini gıcırdattı ve kayıtsızlığına pişman oldu.

"Altın paraların peşinde olan birinin ona komplo kurduğunu düşünmüyor musun?"

"Eğer durum buysa, o gürültücü küçük çocuğu kışlamıza getirmesi ve orada bırakması için hiçbir sebep olmamalı."

Uslin bir tarafa otururken ve midesini sarsıntılı bir şekilde doldururken açıkça karşı çıktı. Elliot sessizce ağzını ısırdı. Midelerini ağır bir sessizlik içinde doldurdular ve sonra tekrar at sırtında seyahat etmeye başladılar. Atlarına zar zor yetecek kadar dinlenerek Dük'ün malikanesine ulaşana kadar beş gün boyunca devam ettiler.

Riftan önce üvey babasının evine gitti. Harap kapıdan içeri girerken, bir köşede kırık toprak kaplar, ev eşyaları, devrilmiş bir mangal ve yere dolanmış siyah bir battaniye birbiri ardına gözüne çarptı. Riftan soğuk barakanın etrafına bakındı ve kendisine eşlik eden şövalyelere emirler verdi.

''Köyden aşağı inin ve burada yaşayan diğer insanların nereye gittiğini öğrenin. Üvey babamın karısı yanında küçük bir kız taşıyor olmalı."

"Evet efendim."

Riftan, yaverlerin köye doğru koşmasını ve ardından adamlarının geri kalanını tepeye çıkarmasını izledi. Croix Kalesi'nin bekçileri, sanki onun gelişini bekliyorlarmış gibi kapıları açtılar. Kapıdan içeri girdi ve etrafa keskin bir şekilde baktı. Duvarları koruyan metal zırhlı şövalyeler vardı ve büyük salona giden geniş yolun kenarlarında daha da fazla muhafız duruyordu. Bunun bir tehdit olduğu açıktı.

"Lord'u buraya getiren şey nedir?"

Ana kalenin önüne geldiklerinde uşak onları selamlamak için öne çıktı. Riftan atından indi ve sözlerini soğuk bir şekilde tükürdü.

"Dük ile görüşmek istiyorum."

"Bize önceden haber vermeden buraya gelirseniz bunu yapmanız zor olur."

Uşağın sert cevabı üzerine Uslin öfkelendi ve ileri doğru yürüdü. Riftan onu dizginlemek için kolunu uzattı ve ricasını tekrarladı.

"Dük'e onu dinlemesini istediğimi söyle."

Uşak duruşunu düzeltti ve kibirli bir şekilde onlara baktı, sonra yavaşça arkasını döndü. "Biraz burada bekle."

Ardından, onları girişte tembel tembel bırakarak salona geçti. Uslin'in yüzü, onlara gösterilen bariz saygısızlık yüzünden şiddetle çarpıtıldı.

''Kralın tebaasına böyle davranılmaz!''

Girişte nöbet tutan şövalye, onun protestosuna karşılık olarak homurdandı. ''Buraya tavsiyesiz geldiniz, nasıl bir misafirperverlik bekliyorsunuz? Croix Kalesi istediğiniz gibi gelip gidebileceğiniz bir han mı?"

''Biz Kralın…!''

"Yeter Uslin."

Uslin, Riftan'ın soğuk emri karşısında çenesini sıktı. Ayrıca hayal gücünün ötesinde öfkeliydi, ancak üvey babasının hayatı için Dük ile pazarlık yapmak zorunda kalabileceği bir durumdayken saldırgan olmaktan iyi bir şey çıkmazdı. Riftan, kahyanın geri dönmesini sabırla bekledi.

Croix, günün yarısında onları girişte beklettikten sonra bir izleyici kitlesine izin verdi.

"Bu tarafa gelin lütfen." Uşak, onları beklettikleri için resmi bir özür bile dilemeden onları kabul odasına götürdü. Riftan, sabırsızlığının yüzeye çıkmasına izin vermemek için elinden geleni yaptı.

"Geri kalanlar burada beklemeli."

Uşak odanın önünde durdu ve Riftan'ı resepsiyona yönlendirdi. Şövalyelere hafif bir bakış attı ve uşağı takip ederek odaya girdi. Dük zarif bir ipek giymişti ve mumlarla parıldayan lüks odanın ortasında oturuyordu. Silahlı şövalyeler odanın iki yanında heykel gibi dik duruyordu ve duvarların bir yanında elinde şarap ve yemek tepsisi tutan üç uşak bekliyordu.

Riftan yanlarından geçti ve mumlu maun masanın önüne doğru bir adım attı. O anda, Croix Dükü başını okumakta olduğu parşömenden yavaşça kaldırdı.

"Pekala..." Dük soluk mavi gözlerini küçümseyerek tozlu ve terli yüzünde gezdirdikten sonra konuşmaya devam etti. "Remdragon Şövalyeleri'nin komutanı neden kaleme geliyor?"

Riftan adamın iddialı masumiyeti karşısında dişlerini sıktı. "Burada olmamın nedeni, Dük'ün gerçekten bu konuda iyi bir fikri yok mu?"

"Ben bir kahin değilim. Kaleme gelme sebebinizi nasıl bileceğim?''

Dük acı bir şekilde cevap verdi ve boş bardağını hizmetçilere uzattı. Genç bir hizmetçi hemen bardağına şarap dökmek için koştu. Riftan ona dik dik baktı ve sözlerini sıktığı dişlerinin arasından sert bir şekilde tükürdü.

"Dük'ün bir köylü çiftçiyi hırsızla karıştırdığını ve onu hapse attığını duydum."

Dük dudaklarını şarapla ıslattı ve kalın kaşlarından birini kaldırdı. Riftan elinden geldiğince sakin bir şekilde konuşmaya devam etti.

''Evinde bulunan altınları veren bendim. Lütfen onu derhal serbest bırakın.''

Dük masummuş gibi davranmaya devam etti. ''Hapishanemde yüzden fazla insan tutuluyor. Hangisiyle ilgili olduğun hakkında hiçbir fikrim yok, ama hepsi tutuklanmadan hemen önce yargılandı. Bana salıvermemi söylediğin tutuklunun hangisi olduğunu bilmiyorum.''

"O Novan adında bir köylü çiftçi." Riftan kısa bir nefes almak için bir an bekledi ve öz kontrolünü topladı. "Lütfen başka bir duruşma yapın. O kişi için tanıklık edeceğim. Yeterli delil ve tanık olmadan asılma kararı vermek…''

"Remdragon Knights'ın komutanının gerçekten çok zamanı var." Dük sözlerini kesti ve ince dudaklarını alaycı bir şekilde kaldırdı. "Yani, tüm bu çaba sadece bir köylü çiftçi için."

Riftan boğazına ulaşan küfürleri yuttu. Dük, köşeye sıkışmış bir fareyle oynayan bir kedi gibi şarabını yavaşça çevirirken konuşmaya devam etti.

"Özür dilerim ama öyle bir niyetim yok. Ben senin gibi boş boş vakit harcayan biri değilim. Bir karar verildikten sonra, onu bozmak gibi bir düşüncem yok. Bunu yapacak olsaydım, bütün gün jüri önünde oturmaktan başka bir şey yapmazdım. O zaman kimse benim kararıma saygı duymaz. Neden böyle bir riske gireyim?''

"Öyleyse ekselansları kendi rahatı için masum bir insanın hayatını feda etmeye niyetli mi?"

"Kimin masum olup olmadığına ben karar veriyorum! Uyruklarım, efendileri olarak yargılarıma uymak zorundalar. Majesteleri bile, bu bölgenin efendisi olarak sahip olduğum ayrıcalıklı güce müdahale edemez! Senin karışmaya ne hakkın var?"

"O kişi…!" Riftan sesini yükseltti ama aniden sözlerini kesti. Daha önce hiç söylemediği kelimeler ağzından garip bir şekilde döküldü. "O kişi... benim babam. Başka bir duruşma yapma niyetiniz yoksa, o kişinin kefaletini ödeyeceğim. Gerekli görülürse tazminatını da ödeyeceğim. Lütfen babamı serbest bırakın.''

"Aman tanrım, bu talihsizlik." Dük, herhangi bir şok belirtisi göstermeden, gelişigüzel bir şekilde cevap verdi. "Bu gerçekten talihsizlik. Ancak, her mahkuma adil bir muamele yapılmalıdır. Sözde babanızın hiçbir istisnası olmamalıdır. Hırsızlık yapan herkes asılmalıdır.''

Riftan öfkesini daha fazla tutamadı ve yumruğunu masaya vurarak mumlu maun ağacında bir çukur bıraktı. Muhafızlar onun tehditkar hareketine karşı kılıçlarını çektiler ama Riftan onlara bir bakış bile atmadan şiddetle Dük'e hırladı.

"Benden ne istiyorsun?"

Dükün yüzündeki gülümseme kayboldu. Omuzlarını kadife kaplı sandalyeye dayadı ve soğuk bir şekilde sordu.

"Gerçekten hiçbir fikrin yok mu?"

"Yani... senin yerine ejderha boyunduruğuna gitmezsem üvey babamı mı öldüreceksin?"

"Bu doğru gelmiyor." Dük ona öfkeyle baktı. "Cömert teklifimi reddettin, bana ve aileme hakaret ettin. Şimdi de şatoma dalıp küstahça tutsağımı serbest bırakmamı istiyorsun! Cesaretinize ne kadar katlanmak zorundayım?''

"Zırvalık tükürmeyi kes! Masum üvey babamı beni tehdit etmek için hapse attın!''

''Küstah!''

Şövalyeler, duruma artık tahammülleri kalmamış gibi bıçaklarını boğazına doğrulttular. Riftan, gözleri öfkeyle yanarken Dük'e baktı ve doğrudan atardamarını işaret eden sert bıçağı görmezden geldi. Croix Dükü'nün yüzü de öfkeyle buruştu. Ancak ifadesi kısa sürede ekşiye döndü ve gazabını zaten bir kavanoza hapsolmuş bir farenin üzerine dökmenin faydasız olduğunu düşündü.

"Ne dersen de önemli olmayacak. Köylü baban yarın asılacak.''

Riftan yumruğunu tekrar masaya vurdu. Acımasız tavrına rağmen, Croix Dükü tek bir göz kapağını bile kırpmadı. Birinin ona zarar vermeye cüret etme ihtimali olduğunu düşünmüyor gibiydi ve ağır ağır konuştu.

"Bunun olmasını istemiyorsan, bana fikrimi değiştirebilecek bir teklif ver."

"Senin yerine keşif gezisine gidersem, üvey babamı serbest bırakır mısın?"

"Bunu yaparsan..." Croix sözlerine devam etmeden önce şaraptan bir yudum aldı. "Bir mahkumu affetmek için yapamayacağım hiçbir şey yok. Bir damat için en azından bu yapılabilir, değil mi?''

Riftan gözlerini sıkıca kapattı. Kalbinin bir köşesinde şeytanın ince sesi fısıldadı ve onu kabul etmesi için zorladı, 'Başka çıkış yolu yok'. Riftan kendinden iğrendi ve yumruklarını o kadar sıktı ki avuçlarından kan aktı. İlk olarak, biraz zaman kazanmanın akıllıca olacağını düşündü.

''Bu durumda herhangi bir karar açıklayamam. Majesteleri tarafından sınırda kamp kurmam emredildi. En azından önce Majestelerine danışmalıyım..."

"İstediğini yap." Dük sert bir sesle cevap verdi. ''Ancak, yürütme planlandığı gibi devam edecek. Seni beklemek için bir nedenim yok."

Riftan ona öldürücü bir bakış attı ama o bunu kayıtsızca karşıladı.

"Kararını burada ve hemen şimdi ver. Başka bir şans olmayacak. Yarın köylü baban darağacına asılacak, sonra kızımı başka bir lordla evlendirme onurunu sunacağım. Bunu yapan sen olmak zorunda değilsin."

Riftan'ın omuzları titredi. Öfke, aşağılanma ve kelimelerle ifade edilemeyen her türlü karmaşık duygu, içinde köpürdü. Karanlıkta ağlayan üvey babasının figürü ve Maximillian Croix'in korkmuş yüzü birbiri ardına zihninde canlandı. Tuzağa yakalanmış bir canavar gibi titremeye devam etti.

"İyi."

Dük şüpheyle gözlerini kıstı. "Teklifimi kabul ettiğini mi söylüyorsun?"

Riftan hayatında ilk kez birini vahşice sakatlıyormuş gibi hissetti.

"Doğru." Her heceyi gergin bir güçle söylerken, Dük'e küçümseyerek baktı. "Risk alıp senin yerine gideceğim. Şimdi tatmin oldun mu?"

"İyi düşünmüşsün. Yakında kayınbaban olacağım, bu yüzden özellikle küstah tavrınızı görmezden geleceğim.''

Sonra Dük, kapının yanında duran uşağa emir verdi. "Misafiri odasına götürün. Yorgun olmalı, bugünlük bu kadar, biraz dinlen."

"Lütfen önce o kişiyi hapisten çıkarın."

"Düğün töreninden sonra onu bağışlayacağım. Bunun için başka bir uzlaşma olmayacak.'' Dük kesin olarak ilan etti.

Riftan ona baktı ve arkasına döndü, ağzının altından küfürler mırıldandı.

Ç/N: Google => '' Hayali bir karakteri öldürme dürtüsüyle nasıl baş edilir? '' => Enter

Önceki Bölüm                                                                                                 Sonraki Bölüm