30 Aralık 2021 Perşembe

 Lucia - 52.1 Bölüm

 Taran Dük'ünün Aile Doktoru (2)

Lucia'nın Anna'nın gün aşırı hazırladığı ilacı alması artık rutin olmuştu. Hizmetçi genellikle akşam yemeğini yedikten bir ya da iki saat sonra ilacı getirirdi. Lucia alışkanlıkla ilaç kasesini ağzına götürdü ama şaşırdı ve refleks olarak onu ağzından geri çekti.

''…Vanilya kokusu mu?''

Kaseyi tekrar burnuna yaklaştırdı ve kokuyu içine çekti. Hiç şüphe yoktu. Vanilya kokusuydu. Onca emek ve zaman harcamasına rağmen rüyasında bulamadığı dermandı. Mucizevi bir şekilde tanıştığı gezgin doktor, buna ailesinin vizyonu (gizli klavuzu) adını verdi. Bu kadar kolay bulunabilecek bir ilaç değildi. Lucia hizmetçiyi çağırdı ve Anna'nın kendisine getirilmesini istedi.

"Anna, bugünün ilaçları öncekinden farklı." (Lucia)

"Evet. Bu yeni bir çare." (Anna)

"Bu senin bulduğun bir yöntem mi?"

"…Evet."

Anna başka birinin tavsiyesini aldığını söyleseydi Lucia, Anna'nın rüyasındaki doktorla tanışmış olabileceğini düşünecekti. Ama Anna'nın onu bulduğuna inanamıyordu.

"Anna, ben de bir süredir şifalı otlar üzerinde çalışıyordum çünkü onlara ilgi duyuyordum." (Lucia)

Bunu söyledikten sonra Lucia, üç farklı şifalı bitkiyi listelemeye devam etti. Bu şifalı otların hepsi güçlü bileşime sahip şifalı otlar kısmına dahildi, bu nedenle hastanın bünyesine göre incelenmesi ve dikkatle reçete edilmesi gereken şifalı bitkilerdi. Bir doktor için bu bilgi sağduyuya yakındı.

"Bu üç bitkiyi karıştırıp yersen ne olur biliyor musun?" (Lucia)

Anna bu ani sorunun arkasındaki amacı kavrayamadı ama bilgisine dayanarak doğru bir şekilde cevap verdi.

"Bu şifalı otlar asla karıştırılmaması gereken bitkilerdir. Her birinin doğası farklıdır, bu yüzden birlikte alındığında zehir görevi görür.'' (Anna)

"Öyle mi? Peki Anna, bana zehir yedirmek için mi bu ilacı getirdin." (Lucia)

"Ne?"

Zehir! Anna'nın tüm vücudu buz gibi donarken kaskatı kesildi. Önündeki minyon kadın aniden devasa bir çelik duvara dönüşmüş gibiydi. Düşes, otoritesini savunacak ya da altındaki insanlarla uygun görgü kurallarına uyacak biri değildi.

Görünüşe göre Anna unutmuştu. Düşesin, birincil doktor olmasaydı hayatı boyunca asla göremeyecek, yüksek rütbeli bir soylu olduğunu unutmuştu.

'Düşesi gücendirecek bir şey mi yaptım?'

Omurgasından aşağı bir ürperti indi. Zehirlenmeye teşebbüsten şüphelenilen bir doktorun hayatı, rüzgarın önündeki bir mum alevinin hayatına benziyordu. Doğru olup olmaması önemli değildi. Sorun, ilk etapta böyle bir şüphenin ortaya çıkmasıydı.

"Bu ilacın vanilya kokusuna sahip olduğunu biliyor muydun?" (Lucia)

"Evet, leydim." (Anna)

"Neden vanilya kokusu var biliyor musun?"

''…''

''Daha önce bahsettiğim üç otu karıştırıp kaynatırsanız vanilya kokusunu alırsınız. Bunu bilmiyor gibisin Anna."

"…Ne?"

''Bunun senin bulduğun bir tedavi yöntemi olduğunu söyledin. Nasıl bilmezsin?''

Lucia, gezgin doktorun rüyasında verdiği tedavi nedeniyle yeniden adet görmeye başlayınca, tedaviyle ilgilenmeye başlamıştı. Ne zaman şifalı ot almaya gitse, bazı bitkilerin birbirine karıştırılmasının büyük sorunlara yol açtığını söyleyen kelimeleri hatırlayacaktı.

Philip'in, ailesinin vizyonunu içeren defterden bir sayfa koparıp ona verirken ki yalnız ifadesi de sürekli aklına geliyordu. Özellikle ilacın vanilya kokusunu merak ediyordu. Böylece meraktan şifalı otları incelemeye başladı.

Çalışmaları bir profesyonelinkiyle boy ölçüşmüyordu. Philip'in ona verdiği reçetedeki şifalı bitkilerin türünü ve etkisini yeni yeni öğrendi. Reçetedeki şifalı bitkileri parça parça aldı ve karışımları defalarca test etti. Bu sayede vanilya kokusunun, genellikle birbirine karıştırılmayan üç bitkinin karıştırılmasından geldiğini keşfetti.

Anna'nın teni beyaza döndü. Anna, ilaca ne tür şifalı otlar girdiğini bilmiyordu. Philip'in ona teslim ettiği ilaç çok iyi durumdaydı.

[Dozaj yöntemi basittir. Adet tekrar başlayana kadar ayda en az bir kez düzenli olarak alınmalıdır.] (Philip)

[İçinde ne olduğunu bilmediğim bir ilacı hastaya içiremem. Reçete ilaçla birlikte verilmelidir.] (Anna)

[Bu bizim aile vizyonumuz, bunu açıklayamam.]

[Philip. Bir doktor olarak vicdanınızdan veya yeteneğinizden şüphe duymuyorum. Ancak bu sıradan bir hasta değil.]

[Anna, eğer öyleyse, hastaya kişisel olarak açıklayabilirim.]

[Bu yapılamaz. Sör Philip'in Madam'a yaklaşması yasaktır.]

Anna bir tedavi yöntemi olduğunu öğrenince çok heyecanlanmıştı ama Philip'in ilacı yapmasını beklerken unutulmuş bir konu aklına geldi.

Geçmişte, uşak tedavi bulsalar bile bunu bulanın  Anna olduğunun denmesi gerektiğini söylemişti. Bayanın önünde Philip'in varlığından basit bir söz bile edilmeyecekti.

[Koşulların ne olduğunu sormayacağım ama Madam'la tanışmanıza izin veremem, Philip.]

[…Seni temin etmek için boynumu tehlikeye atabilirim. Gerçekten endişeleniyorsan, test etmek için biraz yiyebilirsin. Normal bir insan aldığında bu ilacın hiçbir etkisi yoktur.]

[Uzun süreli uygulanması gerektiğini söyledin. Uzun süreli alındığında sorun çıkabilir.]

[Anna, bir hastaya zarar verecek bir ilaç yapacağımı mı düşünüyorsun?]

Anna'nın Philip'e olan güveni, bir doktor olarak vicdanı ve bir tedavi arzusu zihninde şiddetli bir çatışma içindeydi. İlacını bir hafta boyunca kişisel olarak aldı ve vücudunun durumunu garip bir şey olabilitesi için takip etti. Bunu yaparken, Dük'ten bir çağrı aldı.

Taran Dükü genellikle Anna'yı yaklaşık haftada bir kez arayıp Düşes'in tedavisinin nasıl gittiğini sormak için çağırırdı. Ve Anna'nın cevabı genellikle aynıydı.

[Bir tedavi arıyorum.]

Dük daha fazla sorgulamadı ve 'Tamam' cevabıyla tartışma sona erdi.

Ancak, bu sefer Dük tarafından çağrıldığında, tedaviye sahip olduğu için baskı altında hissetti.

Kendisine büyük miktarda para ödenmiş olmasına rağmen işini düzgün yapmadığı için bir utanç duygusu hissetti.

Ve Anna'nın Philip'e olan güveni zaten kalbinde büyük bir yer işgal ettiğinden, sonunda ilacı Düşes'e getirdi.

'Bu... Çılgınca bir şey yaptım.'

Anna bunu ancak Lucia ilacın bileşenlerini sorguladıktan sonra anladı. Hastasına bilinmeyen bir ilaç yazan bir doktordu. Bu hastanın aslında Düşes olduğunu düşünmeden önce, doktor olarak kararında ölümcül bir hataydı.

"Söyleyecek hiçbir şeyim yok. Üzgünüm, leydim. Doğrusu, bu benim ilacım değil. Doğrulamak için ilacı bir hafta boyunca kendim kullandım.'' (Anna)

Lucia içini çekti, sözlerinde Anna'nın ıstırabını ve çabalarını hissetti.

"Durumum hakkında ona danıştığına göre, çok güvendiğin biri olmalı. Kim o?"

"Üzgünüm leydim. Kim olduğunu söyleyemem.''

"İlacı yazan kişi bunun açığa çıkmamasını mı istedi?"

Lucia bunu düşündüğünde, rüyasındaki gezgin doktor, itibarına imrenilecek biri değildi.

''…''

Anna'nın Philip'in varlığından bahsetmesine izin verilmediği için cevap veremedi.

"Bu ilacı alamam. güvenemiyorum. Anlıyor musun?" (Lucia)

"Evet, leydim. Ben çok büyük bir hata yaptım."

"Bunu beni tedavi etmek istediğin için yaptığını biliyorum. Ama bir dahaki sefere yalan söyleme."

"Evet, leydim."

Lucia bir zamanlar Anna bir tedavi bulursa onu reddetmeyeceği fikrine sahipti. O sırada Hugo'ya kızgındı ve tavrı 'ne olursa olsun umrumda değil' idi. Ama şimdi neden çocuk istemediğini anlayınca, fikri değişmişti.

Baba olmaya hiç hazır değildi. Bir çocuk doğarsa, yeni doğan çocuğun yanı sıra bu ilgili herkes için bir trajedi olurdu. Lucia, Hugo'nun istemediği bir çocuğa sahip olmak istemiyordu. Babasından çok sevgi gören bir çocuğu olsun istiyordu.

Hugo, anne babasının sevgisini bilmeden büyüdü ve Lucia, çocukluğunu babası tarafından ihmal edilerek geçirdi. İkisi de normal bir ailenin eksikliğini yaşamıştı. Lucia, eksiklerini tamamlamak için birbirlerini mükemmel bir şekilde anlamaları gerektiğini düşündü.

'Çocuk doğurmamak, işlerin daha mutlu tarafı olabilir.'

Pişmanlık vardı. Ona aşıktı. Sevdiği adamdan bir çocuğu olsun istiyordu. Ama şimdi sırası değildi.

Rüyasında gördüğü yorucu hayatını düşündüğünde, bu ona çok şey öğretmişti. Rüya olmasaydı, bu kadar büyük bir sabrı olmayacaktı ve uzak geleceği göremeyecekti.

Ç/N: Lucia'nın olay yargısını ve düşünme şeklini çok seviyorum. Mesela webtoon'unu okurken bu kısımlar güzel yansımıyor bence. Lucia'nın mantığı novelde daha iyi anlaşılıyor bence 🙈 Bu arada webtoon'unu okudunuz mu onu bile bilmiyorum ama böyle konuşuyorum işte.  Ne yapayım beni de böyle kabul edin ahaha

Önceki Bölüm                                                                                                 Sonraki Bölüm

 Lucia - 51.2 Bölüm 

Taran Dük'ünün Aile Doktoru (1)

Anna gittikten sonra, Philip kanepeye oturdu, başı aşağıda ve ellerini sımsıkı kenetliydi. Oturma odasının ışıkları kapalıydı ve içerisi loş bir şekilde aydınlatılmıştı. Bu ışıklandırmada kasvetli atmosferde oyuncak bebek gibi oturan siluet görenleri korkutmaya yetiyordu.

"Hahahahahahaha..."

Philip'in vücudu titremeye başladı ve bir deli gibi gülmeye başladı.

''Puuhahaha!! Bu son değil! Henüz bitmedi!"

Bu sakin ifadesini kaybetmeden duygularını kontrol altında tutan her zamanki Philip değildi. Gözleri kan çanağına dönmüştü ve alnındaki damarlar şişmişti. Kötü bir ruh gibi ifadesi çarpıktı, delilik ve saplantı doluydu.

Yarı yolda bıraktığı takıntı için bir olasılık keşfetti, bu yüzden heyecanla boğuldu.

Eski dük trajik bir ölümle karşılaştıktan ve yeni dük onun yerine geçtikten sonra, Philip bir gün şüpheli bir kişi tarafından kaçırıldı. Baygınlık geçirdikten sonra uyandığında kendini bir hapishanede kilitli buldu. Bütün gün hapiste kaldı. Ve hapishanede karşısına çıkan kişi, Taran Dükü olan Hugh'du.

[Yaşlı adam. Çocuk yapmanın yolunu bildiğini duydum. Söyle bana. O lanetli odayı taradım ama orada değildi.]

Philip, dük olduktan sonra Hugh'un değiştiğini gördü. Derin köklü iğrenme ve nefret gözlerinden taşıyordu. Philip, bunun nedeninin Hugh'un "o lanetli oda" olarak adlandırdığı oda olduğunu anladı. Taran soyunun sırlarını içeren odaydı.

[Gizli odaya girdiniz.]

[Bu doğru. Gerçekten ilginçti, biliyor musun? Rahmetli Düşes'in rahmindeki kızın gelecekte benim çocuğumu taşıması gerekiyordu. Gerçekten çok yazık. Müstakbel eşim gün ışığını göremedi ve annesinin karnından atılmak üzere bir et parçasına dönüştü. Bilseydim, en azından yüzüne bakardım. Demek istediğim, Düşes'in karnı neredeyse belirgin bir şekilde şiştiğine göre bir çeşit şekil olmalı.]

Sözlerinin aksine, Dük'ün ifadesi, sadece bu düşünceye dayanamıyormuş gibi mide bulandırıcı görünüyordu.

[Gerçekten çok büyük bir sır ve o karalanmış belgelere göre Düşes bir erkek çocuk doğurmalı ki asla sıradan bir kadın olmasın. Ama bu sefer, annem öldüğü için miydi? Öyleyse, bir kız çocuğu doğurursa, onu alenen büyütemez ve sadece saklamak zorunda kalırdı.]

Philip herhangi bir yanıt veya onay vermedi. Rahmetli Düşes, kızı doğar doğmaz ona ölü gibi davranmayı ve onu dışarı atmayı planlamıştı.

Dük, Philip'in düşüncelerine dair çıkarımlarına devam etti.

[Ve o kızla yaşlarımız çok farklı olduğu için onun benimle yalnız bırakılacağına inanmıyorum. O yaşlı cahil muhtemelen beni ileride oğlumun gelini olacak kızı doğurması gereken bir kadınla evlendirirdi. Ama böyle olunca da, oğlumu doğuran kadın, o çok değerli Taran kanına sahip kadın, metres olurdu. Ve oğlu da gayri meşru bir çocuk. Böyle bir kusura izin verilmesine imkan yok. Yani, ikinci kez şöyle bir düşününce, kızımı doğuran eş muhtemelen zamanla ölecekti. İster hastalık ister kaza sonucu olsun. Ve dışarıda büyümüş yarı-kız kardeşim ikinci karım olarak gelecek ve oğlumu doğuracak. Ne düşünüyorsun? Tam doğru noktaya mı parmak bastım?]

[…]

[Ama ne yapılabilir ki? Yarı- kız kardeşim öldüğü için oğlum doğmayacak. Sonsuza kadar.]

Son derece memnun olan Dük'e bakan Philip, merhum genç efendi Hugo'nun çocuğunun güzel bir şekilde anne karnında olduğu ve büyüdüğünü açıklamadı. Dük şimdi bunu bilseydi, hem anneyi hem de oğlunu hemen öldürürdü.

[Ama yine de bir kız her zamanki gibi doğabilir. Siz iğrenç piçler, tereddüt etmeden bir kızım olması için her şeyi yapacaksınız. Şimdi söyle bana yaşlı adam. Bu canavar aile nasıl böylesine inatçı bir kan bağına sahip oldu. Bu topraklarda arkamda pis kanımı taşıyan bir şey bırakmayı düşünmüyorum.]

Philip, pelin otu hakkında gerçeği söylerse Dük'ün ne yapacağını tahmin edebiliyordu. İmkansız gibi görünse bile dünyada var olan tüm pelin otlarının kökünü kazımaya çalışır, eğer gerçekten bir kadına ihtiyacı varsa, gelecekteki sıkıntılardan kaçınmak için ya bir fahişeyi kucaklar ve sonra onlardan kurtulur ya da aynı kadınla birden fazla kez ilişkiye girmekten kaçınırdı. Bu şekilde Taran soyunun devam etme olasılığı ortadan kalkacaktı.

[Kilitli kalmak ve bir daha asla güneşi görmemek istiyorsan, çeneni kapalı tutmaya devam et böyle sen.]

Philip, ailesinin sırlarını asla ifşa etmeyecekti ve Dük'ün tehdidine karşı koyamayacağı bahanesiyle bir masal uydurdu.

[Çocuğun babası olacak Taran erkeği, bir yıldan fazla bir süre boyunca kadına kanını düzenli olarak vermeli, ardından bekaretini almalıdır.]

Ve Dük bu saçma sapan sözlere inandı. Buradan, Dük'ün Taran kanını ne kadar mide bulandırıcı bir canavar olarak düşündüğü tahmin edilebilirdi.

Dük, gönüllü olarak harekete geçmeden hamileliğin imkansız olduğunu düşündüğünden, daha sonra Philip'e tamamen var olmayan bir insan gibi davrandı. Bu kayıtsız yaklaşımdan en iyi şekilde yararlanan Philip, amacına ilerlemeye çalışmaktan vazgeçmedi.

Taran kanından olanlar, nesilden nesile kanlarındaki deliliği miras aldılar. Kişinin katliama teşvik etmesine veya cinsel dürtülerini artırmasına neden oldu. Dük'te durum şiddetliydi ve kardeşinin ölümünden sonra daha da kötüleşti. Geç ergenlik çağının ikinci yarısında, Dük, katliam yapmadan veya bir kadınla yatmadan uyuyamaz hale gelmişti.

Philip genç bir yetim dilenci kız satın aldı ve onun pelin otu ile besleyerek vücudunu hazırladı. Dük'ün zevklerine uyması için ona cinsel uygulamaları öğretti ve Dük'ün bakireleri sevmediğini bilerek, bakire kanının dışarı akmasını önlemek için ailesinin gizli kılavuzunu kullanarak önlemler aldı.

Tam zamanında savaş patlak verdi, bu bir fırsat haline geldi ve Philip'in Dük'e erişimi çok daha kolay hale geldi. Kızlık zarının kırılmasının acısını hissetmemesi için hazırlanan kadına ağrı kesici ilaçlar verdi ve onu Dük'ün odasına gönderdi. Katliam çılgınlığından heyecanlanan Dük, kadının odasına girmesine aldırmadı ve onunla birleşti.

Ancak Philip'in girişimleri her zaman başarısızlıkla sonuçlandı. Hamileliğin gerçekleşmesi için Dük'ün bir kadınla düzenli bir ilişkisi olması gerekiyordu, ancak Dük ilgisini kaybetmekte hızlıydı. Philip'in susturmak için öldürdüğü başarısız kadınların sayısı bir düzineden fazlaydı.

Savaş durma noktasına geldikçe, Dük yavaş yavaş pervasızlığını ve kendine hakim olma eksikliğini gidermeye başladı. Savaş boyunca onun kanla dolduğunu görerek susuzluğu bir nebze rahatlamış olabilirdi ya da Dük'ün yirmili yaşlarının ortalarına girmesinden kaynaklanıyor da olabilirdi. Ayrıca tercihi lüks, asil kadınlara yöneldi, bu yüzden sadece böyle kadınları yatağa attı.

Philip ne kadar becerikli olursa olsun, yetimler edindiği gibi aristokratlar kızlar elde edemedi. Rahmetli Dük'ün geride bıraktığı bir kızı olsaydı, gelecekte genç efendi Damian için bir çocuk doğurduğundan emin olmak için ona bakardı ama ne yazık ki Taran kanının tüm kadınları ölmüştü.

Philip ve merhum Dük'ün haberi olmadan dışarı atılıp yaşıyor olan kızı Damian'ı doğurdu ve sonra öldü, geleceğin Düşesi olarak yetiştirilen kız bir kazada atından düştü ve öldü, yeni alınan Düşes'in rahmindeki kız genç efendi Hugo tarafından annesiyle birlikte öldürüldü.

Genç efendi Damian'ın doğumu Tanrı'nın bir lütfuydu. Ancak genç efendi Damian'ın bir gelini olmazsa Taran soyu sona ererdi. Dük'ün işbirliği olmadan bir gelin bulmanın yolu çok uzaktı.

Ancak. Philip hiçbir çaba sarf etmeden tüm şartları sağlayan kişi Düşes oldu. Bunu doğrulamak için Anna'ya özel koşullara ihtiyacı olduğu konusunda yalan söylemişti.

Kusursuzdu. Kesinlikle bir mucizeydi. Gökler hala Taran soyunu izliyordu.

'Yakında senin için güzel bir gelin doğacak, Genç Efendi Damian.'

Karanlıkta, dudaklarına karanlık bir gülümseme yayıldı. Philip zaten birkaç değişkeni düşünüyordu ve kafasında çeşitli planlar yapılıyordu.

Ailesinin uzun zamandır değer verdiği dileği nesiller boyu elden ele geçti. Bir süredir kanında uyumakta olan ısrarlı takıntısı bir kez daha ateşlendi.

Ç/N: Bu adam cidden psikopat.. 😬

Önceki Bölüm                                                                                                 Sonraki Bölüm

 Lucia - 51.1 Bölüm

 Taran Dük'ünün Aile Doktoru (1)

Anna ve Philip'in sürekli fikir değiş tokuşunun devam etmesinden bu yana birkaç ay geçmişti. Anna, ne zaman boş zamanı olsa ona bir şeyler öğretmesi için Philip'i buldu ve Philip, Anna'nın bu kadar ileri bir yaşta öğrenmeye olan büyük tutkusuna hayran kaldı.

Anna ve Philip haftada bir kez yoksullara ve muhtaçlara tıbbi hizmetlerini sunmaya giderlerdi. Her zaman olduğu gibi, bir ara sokağın arka tarafında uzak bir yere basit bir tedavi odası kurdular ve bir sürü hasta ağırladılar. Zordu ama Anna her türden farklı semptomu olan hastaları tedavi ederken becerilerini çarpıcı biçimde arttırdı.

"Buraya bak, sence de ilaç yapmak için pelin otu yediğini söylemek aptalca değil mi?"

Asabi, orta yaşlı bir eşin sesi yüksek sesle çınladı. Basit tedavi odasında hafifçe aralıklı iki masa vardı ve aralarında duvar görevi gören ince bir bez vardı. Yani biri sesini biraz yükselttiğinde karşı taraf bu sesi duyulabiliyordu.

Duvarın diğer tarafında Anna, Philip'e gelen hastanın işitilebilir sesine dikkat kesildi.

''Farkında olup mu yediğimi sanıyorsun? Sadece şifalı ot olduğunu sandım.''

"Gözlerin mi şaşı nedir? Bu şey nasıl şifalı otlara benziyor olabilir!''

"O zaman neden mutfakta bıraktın?"

Anne ve kızı tartışırken birbirlerine seslerini yükselterek ileri geri yürüdüler.

Pelin otu! Anna yanındaki tedaviyi durdurdu ve bakışlarını ayırıcı duvar görevi gören kumaşa sabitledi. Sonra Philip'in sakin sesini duydu.

"Peki sorun ne? Rahatsızlandınız mı?''

"Ay sormayın doktor! Bu o şeyi yedi ve adeti gelmedi. Bu kız bir kadın olarak görevlerini yerine getiremezse ne yaparım ben, geceleri gözüme uyku girmez.''  (Anne)

"Tch, bu halini seviyorum." (Kızı)

"Seni çılgın şey, ah! Doğum yapamayan bir kadın mı olmak istiyorsun?''

Anna aniden ayağa fırladı. Tedavi gören hastasının şaşkın ifadesini fark etmedi. Anna kumaştan yapılmış duvarı kaldırdı ve diğer bölmeye gitti.

Philip bir kez Anna'ya baktı ve hastayla konuştu.

"Bu kadar yaygara yaparsan seni tedavi edemem. Sakinleş. Ne kadar pelin otu yedin?''

''Bir garnitür kadar belki? Sebzeyle karıştırıp yedim.'' (Hasta kız)

Yanındaki annesi: 'Bu deli-! O iğrenç şeyi nasıl mutlu bir şekilde yiyip ona sebze diyebilirsin? Aayh, ben bir insan doğurmadım, hiçbir işe yaramayan bir şey doğurdum. Ah! Huzur içinde yaşayamıyorum niye.'

Kadın içten içe homurdanmaya devam etti.

''İlk adetini ne zaman gördün?'' (Philip)

''Sanırım geçen yıldan önceki yıl?''

''Pelin otunu yemeye devam etmedin, değil mi?"

"Hayır."

"O zaman bu sadece geçici bir durum, önümüzdeki ay adetin tekrar başlayacaktır. Bu yüzden endişelenmene gerek yok. Siz de annesi."

Hem anne hem de kızı inanmıyorlardı, bu yüzden ayrılmadan önce birkaç kez ikna edilmeleri ve söz vermeleri gerekiyordu.

"Sorun ne Anna? Problemli bir hasta mı var?'' (Philip)

"…Hayır. Sana daha sonra söyleyeceğim."

Ücretsiz tedaviyi bitirdikten ve gün kararmaya başladıktan sonra ikisi, Philip'in evinde çay içmek için geri döndüler.

''Daha önce… pelin otu alan hastayı diyorum. Ben ilk defa böyle bir semptom görüyordum ama Sör Philip her şeyi biliyor gibiydi. Pelin otunun hemostatik (kan akışını durduran) bir etkisi olduğunu biliyorum ama adet durdurucu özellik mi? Adet kanıyla yaralardan gelen kan tamamen farklı yapılardan geliyorken bu nasıl olabilir?'' (Anna)

"Nadirdir, ancak bazen hastalarda ortaya çıkar. Yoksullar acıktığında ve yedikleri arasında ayrım yapmadığında bu durum olabilir. Ancak, endişelenecek bir şey yok. Vücutta bir sorun yok, bu sadece geçici bir durum.'' (Philip)

"O zaman, pelin otu yedikten sonra adetin tamamen durduğunu biliyor musun?"

Philip'in çay fincanını ağzına götüren eli bir an durakladı. Gözlerinden gizemli bir parıltı geçti ve geldiği gibi hızla kayboldu. Rahat gülümsemesi değişmedi ve konuşurken sesi çok rahattı.

"İlginç. Böyle bir hastan mı var?''

''Evet, tam amenore (adet görmeme) durumunda. Bitki alımı oldukça uzun bir süre.''

Bu arada Anna, Düşes'e bir tedavi bulmak için yüzlerce tıbbi kitap satın almıştı. Piyasadaki tüm kitapları çöpe attı ve sadece bu değil, Roam'da yaşayan doktorları aradı ve özenle onlara gitti. Ancak, pelin otu yedikten sonra adetin durduğunun belirtisini tanıyan bir kişi yoktu.

Anna beslenmeyi kendi üzerinde denemeyi tercih ederdi ama ne yazık ki zaten menopozdaydı ve yan etkilerini bilmediği için başka bir kişi üzerinde de test edemedi.

Dolayısıyla bugün o hastaya rastlamak hem şaşırtıcı hem de sinir bozucuydu. Önceden bilseydi, gecekonduları derinlemesine incelerdi. Anna, Philip'e yeniden hayran kaldı.

[Bu kadar mükemmel bir tıbbi beceriyi nasıl elde ettin? Sen kitaplarda olan ve olmayanların çoğunu biliyorsun.]

Anna ne kadar çok bilirse, Philip'in tıbbi bilgisine o kadar çok şaşırdı ve bir gün ona doğrudan sormuştu.

[Etrafta dolaşırken yol boyunca bir kaç değişik bilgi kaptım.]

Philip alçakgönüllü bir şekilde konuştu ama Anna bunu, tıbbi hizmetlerini sunmak için iç kesimi dolaşmanın ödülü olarak düşündü. Gerçekten mükemmel bir doktordu.

"Philip, seyahat ederken çok sayıda hastayı tedavi ettiğini söylememiş miydin? Seninle kendimi karşılaştırdığımda çok utanıyorum. Gerçek tıp kalple yapılmalı ama benim düşük ilacım açgözlülükle fiyatlanıyor.''

''Anna, tıbbi becerin harika. Heveslisin ve hastalarına sadıksınç Kadın olduğun için doğru dürüst tanınmaman çok yazık."

"Beni fazla abartıyorsun."

Anna gülümsedi ve çay fincanını ağzına götürdü. Anna o zaman Philip'in gözlerini görmüş olsaydı, kendini garip hissederdi. Gözbebekleri sessizce titreyerek sabırsızlığını ortaya koydu.

''Hasta kim?'' (Philip)

Anna tereddüt etti. Hastanın gizliliğini korumak doktorun göreviydi. Ancak Anna, zorlukla elde etmeyi başardığı tek ve kesin ipucunun peşini bırakamadı. Bir ipucunu ne kadar uzun süre kavrayamazsa, o kadar endişeli hissediyordu. Kimse onu teşvik etmiyordu ama o tedirgin hissediyordu.

'Sorun yok. O, Dük'ün doktoru ve mükemmel tıbbi becerilere sahip biri. O, tıbbi hizmetlerini sunmak için yoksulları bulan gerçek bir doktor.'

Philip'in neden gözetim altında olduğunu bilmiyordu ama Dük'e zarar verecek biri olsaydı, sadece gözetimle bitmezdi. Anna kararını verdi. Yine de, madamdan hemen söz edemeyecek kadar rahatsız hissetti.

"Dürüst olmak gerekirse, ilk başta seni bulmaya geldim çünkü bu semptomla ilgili senden tavsiye almak istedim."

Düşesin doktoru, hastanın kim olduğunu bile söylemeden başka bir doktordan tavsiye istiyorsa, bu apaçık ortadaydı. Anna sessizce ona bakan Philip'e başını salladı.

"Bir ihtimal... pelin otu ilk adet döneminde mi alındı?"(Philip)

"Biliyorsun!"

Anna neşeyle bağırdı.

''Tedavi etmenin bir yolunu biliyor musun?'' (Anna)

"Neyse ki, biliyorum." (Filip)

"Tanrım!"

Bütün bu süre boyunca aradığı tedavi, hemen yanı başındaydı. Eğer başından beri dürüstçe tavsiye isteseydi, bu kadar zahmete girmeden bulmuş olacaktı.

Ancak, bu sorundan geçmek için harcadığı zamandan pişman değildi. Kitapları aramak ve onları derinlemesine incelemek becerilerine çok yardımcı oldu.

''Hasta nasıl pelin otu aldı?'' (Philip)

''Hasta çocukken bilgili değildi ve bir kadındaki değişiklikleri bilmiyordu. Özetle, bu ot hastanın toy zihninde kanamayı durduran bir ilaçtı, bu yüzden ilk adetini bunu yiyerek düzeltmeye çalıştı.'' (Anna)

"Bu alım ne kadar sürdü?"

"Yaklaşık yarım yıl sürdüğünü duydum, sonrasında adet görmemiş. Tedavisi gerçekten mümkün mü?''

"Biraz daha dinle. Bu semptomların tedavi edilmesi özel koşullar gerektirir. Bakire olmamalı ve birden fazla erkekle birliktelik yaşamamış olmalı.''

Anna'nın ifadesi düştü. Semptomun kendisi zaten garipti, şimdi tedavi durumu bile garipti. Anna'nın Düşesi tedavi etme deneyimi nedeniyle Düşes'in saflığını herkesten daha iyi biliyordu.

Ancak bu konu özel olarak gizlenmişti ve Düşes'in itibarını ilgilendiriyordu. Bir süre tereddüt etti ama sonunda, bir doktor olarak, eğer hastalarının durumundan utanırsa, hastasını gerektiği gibi tedavi edemeyeceğine olan inancını seçti.

"Bu sorun olmayacak. Hasta bir süre önce evlenmiştir ve ilk gece hastanın ilk birlikteliği olmuştur.''

Anna inatla hastanın kim olduğundan doğrudan bahsetmedi ama ikisi de birbirini anlıyordu.

''Öyleyse, bu tedavi edilebileceği anlamına mı geliyor?'' (Anna)

Philip bakışlarını biraz indirdi ve cevap olarak hiçbir şey söylemedi. Anna sessizce bekledi, düşüncelerine karışmak istemiyordu. Ama gerçekte, Philip sadece bunalmış ve çalkantılı duygularını sakinleştirmeye çalışıyordu. Bir süre sonra sakin bir ifadeyle başını kaldırdı.

"Mümkün."

"Hemen leydiyi göreceğim. Bir tedavi bulduğuma çok sevineceğine eminim."

Anna sanki her an kalkacakmış gibi huzursuzca koltuğunda kıpırdandı. Hastanın kim olduğunu doğrudan söylediğinin bile farkında değildi. Philip ona sakinleşmesini söylemek için bir el hareketi yaptı.

"Bu tedavi, ailemizde aktarılan vizyonlardan biridir. Tam olarak hazırlama yöntemi, not defterinde yazılı ve kontrol etmem gerekiyor ama şu anda elimde değil. Başka bir yere koydum. Bir süreliğine ayrılmam gerekecek gibi görünüyor."

Anna pişmanlık duydu. Sonunda elde ettiği ipucunu kaybetmek istemediği için sabırsızlıkla doldu.

"Uzun sürer mi? Seninle gelmem mümkün mü?"

"Özür dilerim ama seni yanımda götüremem. Orası ailemizde nesiller boyu aktarılan gizli bir yer.''

"Fazla sabırsızdım. Mantıksız bir istekte bulunduğum için özür dilerim."

"Acele etmene gerek yok. Tedavini kesinlikle sana vereceğim. Bu nedenle, bu arada hastaya söylemeyin. Hastayı boştan yere bekletmeye gerek yok."

"Haklısın. Ne zaman dönmeyi düşünüyorsun?''

"En geç bir hafta sonra döneceğim."

Ç/N: Anna hasta mahremiyetinin içinden geçti anlık

Önceki Bölüm                                                                                                 Sonraki Bölüm