Under The Oak Tree - 46. Bölüm
(Sabaha Kadar Yutulmuş - 2)
[Dikkat !!: Yetişkin İçerik]
Max'in içindeki dolgunluk hissiyle nefesi kesildi, dün geceden daha fazla dolu hissedebileceğini düşünmüyordu.
"Burası eriyormuşum gibi hissettiriyor..."
Max yüzünü çarşafa gömerken, Riftan'ın nefesi kulağının arkasını gıdıkladı. Kalçalarına uzandı, vücudunu büktü ve sonra sırtını yatağa yasladı. Bir kez daha içinde hareket etmeye başlamadan önce, elleri kadının doruklarına dayandı.
"Ah..." her hamlede nefesini tuttu. Duygu dün geceden oldukça farklıydı.
"Ahh, ah..."
Kolları boynuna dolandı, bıraktığı her iniltide ona tutunurken tırnakları sırtına battı. Riftan'ın ellerinden biri Max'in göğüslerini serbest bıraktı ve alt bölgelerindeki hassas ucuna sürtünmek için aşağı indi.
Hissettiği şu anki his, onun aralıksız sürtünmesiyle birleştiğinde, eskisinden daha hızlı bir şekilde yükseldiğini hissedebiliyordu. Maxi, onu daha derine iterken bacaklarını uzatarak açtı, Riftan yüzü çarşaflara değene kadar onu bir kez daha büktü.
Kadının üzerine eğildi, Riftan'ın göğsü Max'in sırtına değdi, kürek kemiklerinden boynunun arkasına kadar öpücükler bıraktı. Boynunu ısırdığının keskin hissini hissettiğinde, Max zevkten bir nefes daha verdi.
Dün gece defalarca deneyimlediği bir şey olmasına rağmen, onun duvarlarının içinde titreştiği, büyüdüğü hissi dayanılmazdı. Sarsılmaya başladı, vücudu bu birikim karşısında titriyordu.
"Hala sabah ve sen beni şimdiden çıldırtıyorsun." diye mırıldandı Riftan.
Terli sırtına son bir öpücük kondurdu ve tatmin olmuş bir iç çekişle yavaşça kendini dışarı çekti. Garip bir hisle boğuk bir ses çıkardı.
"Bir saniye bekle."
Riftan yüksek sesle esnedi, elini darmadağınık saçlarında gezdirdi ve aniden yataktan fırladı. Çıplak bir şekilde odanın karşı tarafına geçmesini ve hızlı bir hareketle pantolonunu yukarı çekmesini izledi. Sabahın erken saatlerinde onu çıldırtan adam, ancak bir o kadar kaygısız ve sakindi. Onu kayıtsız bir kediye benzetebilirdi.
Kapıyı hizmetçiye söylemek için çevirirken, "Banyo suyu ve değiştirmek üzere kıyafetler getirin" diye emretti.
Max hala sevişmelerinin artçı sarsıntılarının etkisindeydi. Riftan döndü ve onun hâlâ yatakta olduğunu gördü. Kara kapaklı gözleriyle ona baktı, sonra yatağa oturdu ve kürek kemiklerini ve sırtını öptü, teninin her yerinde şapırtı sesleri çıkardı.
"Yo-yorgunum..." Tekrar vücuduna girebileceği korkusuyla mırıldandı ve adam hafifçe kaşlarını çattı. Komodinin üzerindeki havluyu aldı ve vücut sıvılarıyla ıslanmış vücudunu silmeye başladı.
"Hasta mısın?" diye sordu ona, sesindeki endişeyle.
"Biraz, ben biraz... ağ-ağrıyor." hissettiği utanca direnerek sessizce kekeledi. Kaşlarının daha da derinleşmesini izledi.
"Çok ileri gitmiş olmalıyım." saçlarını karıştırırken mırıldandı.
Max yanıt olarak sadece kızardı.
Birkaç dakika sonra hizmetçiler, içinde sıcak su bulunan bir küvet ve bir havluyla içeri girdiler. Max'i kollarına alıp dikkatlice küvete indirmeden önce ilgilenilmesine gerek olmadığını söyleyerek hizmetçileri kovaladı.
Max, zonklayan kaslarının ılık suda gevşediğini hissederken nazikçe inledi. Pantolonunu çıkardı ve arkasına yaslandı. Su biraz hışırdadı ve sallandı, bazıları yere döküldü.
Ona yaslanıp içini çekerken Max'in gerildiğini hissetti.
"Rahatla," diye azarladı onu, "ne zaman duracağımı biliyorum."
Adam uzun bacaklarını sonuna kadar açarak oturdu ve sıkıca gergin omuzlarını nazikçe kucakladı. Max kıvrılmıştı ve Riftan'ın yüzünü ve kafasını sabunlamasını izledi. Kendi saçını yıkadıktan sonra küvete temiz su döktü ve Max'in saçını yıkadı. Max bir çocuk gibi yıkandığı için utanıyordu ama bitkin olduğu için isyan edemiyordu.
"Kabarıklık bana kırmızı bulutları hatırlatıyor." gün batımında yüzen kırmızı bir denizanasını andıran saçlarını burarak söyledi. Max gözlerini kocaman açtı. Onun koyu renk, asi, çirkin saçlarını böylesine zıt bir betimleme ile atıfta bulunması şaşırtıcıydı.
"He-her zaman kendi kendine ka-karışıyor... beni ra-rahatsız ediyor." aniden, övgüsünü fazlasıyla tutarsız bularak birdenbire konuştu.
''Bukleleri gerçekten çok sevimli buluyorum.''
Gözlerini büyüdü. Bu adamın tuhaf bir zevki vardı.
"Benim yanımdayken salık dursun. Omuzlarından aşağı düştüğündeki görünüşünü seviyorum. Cildine dokunma şekli de dahil.''
Beline arkadan sarıldı ve burnunu omzunun üzerinde ovuşturdu. Max vücudunu su çenesine değene kadar daldırdı ve saçlarını düzeltti. El ve ayak parmakları kırışana kadar vücutlarını suda çözdüler, sonra küvetten çıktılar ve kendilerini silerek kuruladılar. Riftan onu şöminenin önüne oturttu ve saçlarını havluyla kuruladı. O da karşılığında onun saçlarını sildi.
"Bugünlük yatakta kal ve dinlen. Nasılsa yağmurdan dolayı dışarı çıkamayacaksın.''
Pantolonunu giydikten sonra, başına hizmetçinin getirdiği beyaz bir tunik giyerken söyledi. Max'in onun önünde giyinmeye cesareti yoktu, bu yüzden havluya sarılıyken başını salladı.
Boynu altın iplikle işlenmiş beyaz tunik ona çok yakışmıştı. Bir tablo gibi görünüyordu. Kolalı kalın pantolonunun üzerine uzun çizmelerini giydi ve deri bir kayışla sıkıca bağladı.
"Ka-kalenin dı-dışına mı çı-çıkıyorsun?"
Koruyucu giysisini tuniğin üzerine giyip kılıcını ve cüppesini taşırken Max merakla ona baktı. Belinde bir kılıç taşıyan Riftan, ona dönüp bakarken hafif bir gülümseme gönderdi.
"Gitmemi istemiyor musun?"
Max ne diyeceğini bilemediği için sadece dudaklarını ıslattı. Cüppesini omuzlarına doladı ve küstah bir ses tonuyla konuşmaya devam etti.
"Uzun zamandır uzaktaydım, bu yüzden yapacak çok şeyim var. Bugün bütün gün araziyi inceleyeceğim. Bir şey olursa, bir koruma gönder.''
"A-ama bu, ç-çok fazla yağmur yağıyor..."
Cama vuran şiddetli yağmura baktı. Riftan, önemli bir şey değilmiş gibi omuz silkti.
''Bir keresinde bir fırtınanın ortasında dağlarda dolaştım. Arazide dolaşmak benim için bir şey değil.''
Sonra kapüşonunu omuzlarına geçirdi ve kapıya doğru yürüdü. Ayrılmadan önce ona döndü. "Geri döneceğim."
"Ta-tamam..."
Kapıyı açmadan önce başını salladı ve dışarı çıktı.
Ç/N: Maxi'miz şimdiden Riftan'ından ayrılmak istemiyor hadi bakalım 😍