12 Kasım 2021 Cuma

Under The Oak Tree - 94. Bölüm 

Üstü Örtülü Geçmiş (1) 

Riftan kıkırdayarak elini buklelerinde gezdirdi. ''Karım hayal gücünden yoksun demek. Sırf beyaz diye mi Rem?"

"Re... Rem adı... Hey," Max seçimini savunurken hafifçe kızardı, "Hoşuma gitti."

Adını Riftan'ın yönettiği şövalyelerden aldığını söyleme zahmetine girmedi. Bir an sonra, seyis onu atın sırtına eyerledi ve Riftan'ın yardımıyla Rem'in sırtına oturdu. Henüz ata binmeye alışkın değildi, bu yüzden vücudu içgüdüsel olarak dünyadan uzakta ayaklarının dibinde kaskatı kesildi. Dizginleri sıkıca tutarak kollarını gerdi. Öte yandan, Riftan doğal görünüyordu.

"Sık sık ata binmiyorsun, değil mi?"

Onun beceriksiz duruşuna bakarak kesin bir dille konuştu. Utanmış olsa da, Max çekinerek başını salladı.

"O ka-kadar sık bir ata bi-binmedim. Ya-yapacak çok fa-fazla işim de yoktu. Şey, ben he-her zaman Croix Ka-kale'sinin i-içindeydim."

"Bunu biliyorum. Oldukça ünlü bir hikaye. Croix Dükü'nün ilk kızı zayıf ve son derece hassastı, bu yüzden halkın önüne çıkmak konusunda isteksizdi."

Max, sesinin tuhaflığına endişeli bir bakış attı.

"Şey, be-ben bu sö-söylentinin ortalıkta do-dolaştığını bi-bilmiyordum."

"Croix Dükü, Batı'daki en etkili on kişiden biridir. İnsanların kızıyla ilgilenmesi gayet doğal. Ayrıca, kız kardeşin gibi dışarıda hiç görünmedin, değil mi? İnsanların ilgisini çekmenize şaşmamalı. Hatta sana olan merakını yenemediği için Croix Kalesi'ne gizlice giren bir şövalye bile vardı."

Böyle bir şeyi ilk defa duyuyordu. Max hemen meraklı bakışlarından kaçtı. Riftan söylentiyi duyduktan sonra onun hakkında ne düşündü? Mücevherler kadar narin, zayıf bir vücuda sahip bir kadın hayal eder miydi? Açıkça kısa ve zayıftı ama çekiciliği yoktu. Zayıf ve çekingen olduğu doğruydu ama kişiliğinin o kadar da sevimli olmadığını da biliyordu. Aşağılık duygularını gizlemek için parlak bir tonda konuşarak düşüncelerinden sıyrıldı.

"Pe-peki, şövalye ha-hayal kırıklığına u-uğramış o-olmalı."

"Neden?"

Atını ağır ağır arka kapıya doğru çeken Riftan dönüp ona baktı ve kaşlarını çattı. Dizginleri sıkıca kavrayan Max boş bir bakışla cevap verdi.

"Ah, çü-çünkü o çok uğraştı, sonuçta sa-sadece gördüğü... sı-sıradan bir ka-kadındı." Konuşurken kulaklarının ucu kızardı.

Görünüşünün sade olduğuna inanıyordu ama kocasının önünde bu kadar alçaltıcı olmak istemiyordu. Sıradan bir güzelmiş gibi davranmak bile utanmaz bir söz gibi geliyordu.

"Sanmıyorum. Sen yeterince güzelsin."

Atı yavaşlatırken ona yaklaştı. Max aşırıya kaçtığını düşündü ve sadece beceriksizce güldü.

"Ah, bu-bunu yapma. Bana sö-söylediğin için te-teşekkür ederim."

Sonra Riftan memnun olmamış gibi kaşlarını çattı.

"Ben dürüst bir adamım. Hayal kırıklığı yaratan bir görünüme sahip olsaydın, yatak odasında bu kadar coşkulu tepki vermezdim. Dün gece rahat uyumana izin verdiğimi unuttun mu?"

Max kelimenin tam anlamıyla baştan ayağa kıpkırmızıydı. Dudakları donmuştu, ne cevap vereceğini merak ediyordu. Riftan kendini attan kaldırdı ve çenesini tuttu, göz kürelerine dikkatle baktı, bu da kalbinin yüksek sesle çarpmasına neden oldu.

"Sanırım senden ata binmeni istemek aptalcaydı. Şimdi yatak odasına gitmek ister misin?"

Max kafasını gıcırdama sesi çıkaracak kadar sert salladı. Gülümsediğini mi yoksa kaşlarını mı çattığını anlamak zor olan belli belirsiz bir ifade takındı Riftan ve hemen ayağa kalktı.

"O zaman acele et. Kaleden ayrılmak istiyorsak burada daha fazla kalamayız.''

Max çarpan kalbini yatıştırdı ve onun peşinden gitmeyi başardı.

Kapının arkasındaki dar orman yolunda sessizce yürüdüler. Dünya hala derin bir uykuya dalmış gibiydi. Tek duyabildiği, rüzgarda sallanan dalların sesi, düşen yaprakların hışırtısı ve uzak gökyüzünden kuşların çığlıklarıydı.

Max, huzurlu bir sessizlik içinde Riftan'ın görüntüsüne boş boş baktı. Sanki atla bir olmuş  gibi doğal ve zarif bir şekilde hareket ediyordu. Öte yandan, Max arkasına yaslandı ve Rem'in sırtından düşmemek için dizginleri bir cankurtaran halatı gibi tuttu. İyi takip ettiğinden emin olmak için başını çeviren Riftan, gördüğü manzara karşısında acı acı gülümsedi.

"Karımın bu kadar korkunç bir binici olduğunu bilmiyordum."

Önden gelen alaylar yanaklarını ısıttı.

"Sa-sana söyledim... se-seninle binmem için ısrar eden se-sendin," diye yanıtladı biraz savunmacı bir tavırla.

Riftan kıkırdadı, sonra ona talimat verdi. "Omuzlarını gevşetmeye çalış. Gergin olduğunda, at da senin gergin olduğunuzu hissedebilir."

Max omuzlarını gevşetmeye çalışarak uzun bir nefes verdi. Ancak, at her hareket ettiğinde, kalçaları yukarı ve aşağı sarsılarak duruşunu kaybetmesine neden oldu. Olayı yakından izleyen Riftan, atını yaklaştırdı ve ciddi bir yüzle ona öğüt verdi.

''Üst bedenini gevşet ve atın hareketine uygun olarak uyluklarını sık. Kucağıma oturduğun zamanki gibi..."

Ç/N: Ayy bu bölümleri çook seviyorum çünkü konuşuyoorrlar hacı .. communicate önemli
Ha bir de Riftan böyle flörtöz konuşmaları nereden öğrendin eecaba (˵ ͡o ͜ʖ ͡o˵)

Önceki Bölüm                                                                                               Sonraki Bölüm

Under The Oak Tree - 93. Bölüm 

Beklenmedik İstek (2) 

"Ama kendin tehlikede olma riskini almamalısın." Riftan Max'e söyledi.

"Ah, Tanrım! Tehlike dolu bu yer hangi cehennemde? Karının tüy kalemle bıçaklanıp ölmesinden korktuğun için mi?" Ruth, Riftan'a soğuk alaycılığının açıkça belli olduğunu söyledi.

''Sık sık patlamalara ve yangınlara neden oluyorsun! Kule ilk etapta varken bunu neden burada yapıyorsun? Ya bu oda da alev alırsa!'' Riftan çıkıştı.

''Şu anda yaptığımız şey savunma büyüsü aracı. Patlama veya yangın ihtimali yok! Atalarım üzerine yemin edebilirim. Bir sorun olsa bile en iyi ihtimalle kütüphane güvende olur.'' Ruth kararlı bir şekilde yanıtladı.

Riftan, Ruth'un sözlerine duyduğu güvensizlikle dudaklarını büktü.

Riftan'ın büyücüye karşı çıkmak için verebileceği başka bir neden kalmaması, sinirini artırmışa benziyordu.

Max etrafa bakınarak Riftan'ın elbisesinin kenarını masanın önünden dikkatlice çekti.

Kavga eden iki av köpeğini ne zaman tanıyacağını çok iyi biliyordu, önce onları ayırması gerekiyordu.

"Kı-kızma... Ruth... güvenli olduğunu sö-söylüyor." Max, Riftan'a sinirini yatıştırmayı amaçladığını söyledi.

"Kızgın değilim," diye fısıldadı Riftan ona ve sonunda kaybettiğini kabul edercesine içini çekti. "Sadece endişeliyim."

"Peki. Gerçekten yardım etmek istiyorsan, ona yardım et. Ama çok fazla değil. Ve Ruth, onu asla tehlikeli bir deneye sokmayı düşünme yoksa bana hesap verirsin." Riftan, büyücüye dik dik bakarken Ruth'a anlamlı bir uyarıda bulundu.

"Benim hakkımda ne düşünüyorsun?" Ruth inanamayarak cevap verdi.

"Her neyse bugünlük bu kadar yeter. Onu yanımda götüreceğim, bu yüzden kendi başına sıkı çalış." Riftan anons etti ve onu kapıya doğru yönlendirdi. Ruth, Riftan'ın ani hareketlerine şaşırmış gibi aceleyle yerinden kalktı.

Max aniden kolunda bir çekiş hissetti ve Riftan'ın kolunu kendisine doğru çektiğini fark etti. Bu kadar iri bir adam onu ​​öfkeyle sürüklerken korkmaması garipti.

Ona kaşlarını çattığında korkmaya alışmıştı. Şimdi onun hakkındaki algısının nasıl değiştiğini merak ediyordu. Yüzüne yansıyan hoşnutsuzluk dalgasını görerek tabii ki endişeli hissetti, ama aynı zamanda kendisine zarar vermeyeceğini bilmek de rahattı.

"Ne-nereye gidiyorsun ve zırhın olmadan?" Max, kütüphaneden uzaklaşırlarken Riftan'a sordu.

"Bir gün izin alıyorum. Kendimi yenilemek için biraz zamanım olmalı.'' Riftan olduğu yerde durarak karşılık verdi.

Max, kocasının beklenmedik sözleriyle gözlerini kocaman açtı. Ruth'un da şaşırmış göründüğünü hissetti. Riftan Calypse'nin dinleneceğini ilan etmesi çok nadirdi.

"Sa-saldırganların ortadan ka-kaldırılması konusunda ne yapacaksın?" Max tekrar sordu.

"Zaten Libadon'a bir haberci gönderdim. Tazminat gelir gelmez mahkumları serbest bırakacağım. O zamana kadar bir zindanda ölmelerine izin vermeyin.''

"Ya Libadon tazminat göndermeyeceklerini söylerse?" Ruth aniden sordu.

"İşte o zaman boğazlarını keseceğim..." Riftan yanıtladı. Max'in yüzüne bakarken bu iğrenç kelimeleri gelişigüzel söyledi.

Sonra, Ruth'a biraz daha konuşması için teşvik edercesine sessizce elini salladı ama Ruth tek kelime etmedi.

"O zaman gidip sorunu gidereceğim." Riftan açıkladı.

"Tamam. Bir süredir zor zamanlar geçirdin, bu yüzden bugün biraz zaman ayır.'' Ruth sonunda söyledi.

Riftan çıkıştı. "Çok sağol."

Riftan daha sonra Max'i girişe yönlendirdi. Bu arada Max, Ruth'a omuzlarının üzerinden bir selam verdi ve koridordaki pencerelerden parlak güneş ışığının süzülmeye başladığı kütüphaneden çıkan Riftan'ı takip etti.

Riftan yeni değiştirilen pencerelerden dışarı baktı ve sonra gözleri parlayarak Max'e baktı.

"Dışarı çıkmak için tamamen giyinmen gerekecek. Hava güneşli ama rüzgar oldukça soğuk." O ona söyledi.

"Ne-nereye gidiyoruz?" Max sordu.

Riftan heyecanla ışımaya başladı. "Artık kendi atın var. Hava soğumadan bineceksin. Sana binebileceğin güzel bir yer göstereceğim."

Max ağzını açtı ve ona boş boş baktı. Yatak odasının dışında onunla vakit geçirmeye çalışmasına şaşırmış ve memnun olmuştu.

"Yo-yorulmadın mı? Oda-odada biraz dinlenmeyi mi tercih edersin...?'' Max itiraz etmeye başladı ama sözü kesildi.

"Ben yaşlı bir adam değilim Maxi. Her zaman biraz yatak istirahatine ihtiyaç duyacak kadar zayıf değilim. Yatak odasında biraz zaman geçirmem gerekse..." Riftan söyleyeceklerine devam etmedi.

Max, Riftan'ın siyah gözbebeklerinde parıldayan sıcaklığı görünce nefesini tuttu. Bir bakışta, ona verdiği yoğun bakışın ne anlama geldiğini hissetti. Yüzü bir anda alev almış gibi parladı.

Riftan ona sarılırken hafifçe gülümsedi, başı akıcı bir şekilde ona doğru eğildi.

"Çok cazip ama bugün çayırlara gideceğim. Seni alıp topraklarımda dolaşmak istiyorum." onun yerine söyledi.

Binici kıyafetleri giymek için odalarına uğradılar ve Max ardından Riftan'ı ahıra kadar takip etti.

Seyisin yardımıyla Riftan dünden beri kendisine ait olan güzel beyaz atı çıkardı. Max'in atını Riftan'ın kendi dev savaş atı izledi. Anatol'a giderken, atı Riftan'ın taşıdığını hemen anladı.

Riftan sevgi dolu bir dokunuşla atın boynunu okşadı.

"Bunun üzerindeydin, değil mi? Bu Talon. Kötü huyu dışında mükemmeldir." Max'e söyledi.

Max merakla sordu, "O atı beğeniyor musun?"

"Beğeniyorum. On yaşımdan beri hayalim kendi atıma sahip olmaktı. Ve bu şimdiye kadar sahip olduğum en iyi at."

Riftan yüzünü Talon'un burnuna sürttüğünde Max'in içinde aniden keskin bir kıskançlık belirdi.

Max kendi kendine utandı ve arkasını döndü. Kilisenin öğretilerine göre hiçbir şey kıskanç bir kadın kadar çirkin değildi. Ama şimdi sadece bir hayvanı kıskanıyordu, başka bir kadını değil.

"Bu ata bir isim verdin mi?" diye sordu Riftan, sırtına doğru yaklaşırken.

Max duygularını bir araya getirmeye çalışıyordu. Aceleyle yüzünü düzeltti ve başını salladı.

"He-henüz değil." diye cevap verdi.

"Pekala, bir tane yapmalısın. Seni güzelce takip edebilmesi için adını sık sık söylemelisin," diye bilgilendirdi Riftan.

"Ha-hangi i-ismi istersin?"

"Bu senin atın, bu yüzden adını vermelisin."

Uzun uzun düşündükten sonra Max aklına gelen bir kelimeyi ağzından savurdu.

''Re-rem…''

Ç/N: Puhahahaha Maxi Riftan'ı atından kıskandıı aboovv 
Bu arada rem beyaz demek daha önce de demiştim yani at beyaz diye ona beyaz ismini verdi asdfghjk

Önceki Bölüm                                                                                                Sonraki Bölüm

 Under The Oak Tree - 92. Bölüm 

Beklenmedik İstek (1)

Ruth dağınık ahşap masayı karıştırdı, sonunda kırmızı bir ışık yayan taşı bulup Max'e gösterene kadar kitapları ve kağıtları bir kenara attı.

''Belli bir miktar büyüye sahip bir taş. Bu taşı büyülü aletlerin içine koyarsanız, büyüsü olmayan insanlar bile çalıştırabilir ve büyülü özelliklerini kullanabilir ve mümkün olduğunca kullanabilir. Büyülü aletlerin yakıtı gibi bir şey." Ruth, ona gözlemlemesi için taşı verirken Max'e anlattı.

Max avuç içi büyüklüğündeki değerli taşı elinde tuttu ve yakından baktı. Sanki suya bakıyormuş gibi gizemli bir şekilde kırmızı ve cam gibiydi. Dokunuşuna garip geldi.

Max'in kalbi daha önce hiç hissetmediği bir şekilde çarptı. Sanki başka bir gizemli dünyaya bir bakış atıyor gibiydi.

"Haydi, merakını giderdiysen artık çalışmaya başlayalım mı?" Ruth, Max'e sordu, sesi onu hafif transından etkili bir şekilde çıkardı.

"Acele etmezsek, Lord Calypse tarafından kuleden atılacağım." Ruth alaycı bir şekilde ekledi ve Max onu başıyla onayladı.

Ruth, taşı masanın üzerine bırakırken üzerinde çalışacakları daha fazla alan yaratmak için kitabı tek bir yere itti ve Ruth ona daha fazla talimat verirken açıklamasını dikkatle dinledi.
 

Büyücü, görevlerini yapmasını kolaylaştırmak için karmaşık ve zor şekillerin nasıl çizileceğini adım adım açıkladı.

Max, Ruth'a yardım etmek için ne yapması gerektiğini hemen anlamaya başladı. Çalıştı ve ondan hesaplamayı öğrendi ve böylece işe beklenmedik bir hızla alışabildi.

Rakamları adım adım toplayıp çıkardı, cetveli aldı ve karmaşık şekilleri çizdi ve kendisine talimat verildiği gibi doğru boyut ve şekillerde çizdi. Onun için inanılmaz derecede karmaşık bir görev olmasına rağmen, bunu yapmaktan hiç sıkılmadı, şaşırtıcı bir şekilde eğlenceli bile görünüyordu.

Uzun zamandır parşömen üzerine sessizce eski sözcükleri yazan Ruth, Max'in bitirdiği işin miktarına şaşırarak kaşlarını kaldırdı.

"Ellerin düşündüğümden daha hızlı. İşinizde pek bir hata yok." Ruth, Max'i övdü ve Max sözlerinin bir iltifat olup olmadığını anlamak için gözlerini kıstı.

"Ben de bu tür i-işleri ya-yapabilirim." Max kendini savunarak dedi ve Ruth onu başıyla onayladı.

"Bundan şüphem yoktu. Düşündüğümden daha iyisin demek istedim." Ruth ona açıkladı.

Bununla birlikte, güven verici sözlerine rağmen, Max, büyücünün onunla dalga geçtiğini ve sanki onun cahil olduğu ve en basit görevden aciz olduğu bir şeymiş gibi yeteneklerini küçük düşürdüğünü biliyordu. Max onun tarafından iltifat edildiğini hissetmiyordu, onu çok iyi tanıyordu.

Onun hakkında gerçekten ne düşünürse düşünsün, Max daha az umursayamazdı. Artık onun için yararlı olduğunu kanıtladığı için, onun ona dırdır etmesine muhtemelen katlanmayacağı için rahatlamıştı.

"Ya-yararlı olduğunu du-duyunca içim ra-rahatladı." Max, işine odaklanmak için dönmeden önce büyücüye söyledi.

Max hafif bir gülümsemeyle parşömen yığınlarını düzenlemeye devam etti. Bir süre sonra pencerelerden gelen sıcaklığı hissetti. Kaynağa doğru baktı ve çoktan öğleden sonra olduğunu gördü.

Ne zamandır kütüphanede çalışıyorlar? Max, tüy kalemi tutan parmaklarının ağrımaya başladığını hissedince bunu kendine sordu.

Tam bunu düşünürken, kütüphanenin kapıları birden açıldı.

Bu ani rahatsızlıktan dolayı Max yaptığı şeyi durdurdu ve başını kapıya doğru çevirdi. Siyah tunik ve deri koyu kahverengi pantolon içinde Riftan'ın kütüphaneye doğru yürüdüğünü ve ona doğru geldiğini gördüğünde Max'in gözleri büyüdü.

Günlük kıyafetlerini görünce Riftan'ın nerede olabileceğini ve gün boyunca ne yaptığını merak etti. Kıyafetlerinde herhangi bir zırh olmaması, kaleden çıkmak gibi bir planının olmadığı anlamına geliyordu.

Max kendini içgüdüsel olarak onu karşılamak için ayakta buldu. Hoş bir gülümsemeyle oturduğu yerden kalkarken, adamın soğuk sesi kulak zarını keskin bir şekilde deldi.

''Hizmetçiler sabahın erken saatlerinden beri buradalar. Ne halt ediyorsunuz?"

Max, yüzündeki hoşnutsuzluğa şaşırmış görünüyordu; Sesinin neden bu kadar üzgün çıktığını bilmiyordu.

Riftan odayı adımlamaya başladı ve masanın önünde durdu ve etrafına dağılmış parşömen ve kitap yığınlarına baktı.

"Bütün bunlar da neyin nesi?" Riftan sert bir şekilde sordu ve Max onun ses tonuyla hafifçe yüzünü buruşturdu.

"Gördüğünüz gibi Lord Calypse'in istediği gibi büyülü aletler yapıyorduk." Ruth, Riftan'ı yanıtladı.

Büyücü, Riftan'ın otoriter tavrına aldırış etmemiş görünüyordu, Riftan'ın kaşları cevaba şiddetle yukarı kıvrıldı.

"Neden karım senin büyülü aletler yaptığın yerde olsun ki?" Riftan Ruth'a sordu. Büyücünün önünde öfkesini kontrol etmeye çalışıyor gibiydi.

"Hanımefendiden yardım istedim. Size defalarca söylediğim gibi, zamanım kısıtlı ve hepsini tek başıma yapamam.'' Ruth mantık yürüttü.

Ruth'un sert sesi, Riftan'ın dudaklarının kaşlarını çatarak kıvrılmasına neden oldu. Masayı ters çevirdi ve büyücüye tehdit edercesine hırladı.

"Senden biraz temizlik yapmanı istiyorum, karımı sana yardım etmesi için kullanmaya nasıl cüret edersin?" Riftan, karısına saygısızlık ettiği için Ruth'u oracıkta öldürmeye hazırmış gibi görünüyordu ve Max'in göğsünde hafif bir panik yükselişi hissetti.

"Senden yardım istemedim çünkü dikkatini dağıtacağını düşündüm. Şekillerde iyi olan ve okuma yazma bilen tek kişi o, bu yüzden ondan yardım istedim. Şövalyelerden yardım alamam.'' Ruth yanıtladı. Büyücü yaptığının yanlış olduğunu düşünmüyor gibiydi.

"Demek Lord'un karısından yardım istemenin doğru olduğunu düşünüyorsun!" Riftan sesini daha da yükseltti ve gözleri daha da öldürücü bir hal aldı.

Max hızla ona doğru hareket etti ve aralarında durdu..

''Ri-riftan.. Ben iyiyim.'' Ona nazikçe söyledi.

Riftan sert bir bakış attı.

Giydiği tehditkar tavır karşısında Max'in omuzları titriyordu ama ona birçok yönden yardım eden Ruth'u bırakamazdı, bu yüzden Max, Riftan'ı sakin tutmaya çalıştı.

''O ka-kadar da z-zor değil… Her şeyden önce, A-anatol'un gü-güvenliği için. Ben de aynı şeyin ya-yaşanmasını istemiyorum..." Max açıklamaya başladı ama o bitiremeden Riftan tekrar konuştu.

"Elbette, bunun bir daha olmasına asla izin vermeyeceğim." Riftan bu sefer onunla daha yumuşak bir tonda konuştu. Ama yüzü hala katı görünüyordu ve bu olayın geçmesine izin vermekte isteksiz görünüyordu.

Önceki Bölüm                                                                                                Sonraki Bölüm