2 Aralık 2022 Cuma

 Ayrılmamızın Nedeni
4. Bölüm

HaYeon'un Taewan ile doğru dürüst tanıştığı ilk zaman,  yeni bir okul yılının başında ve on sekiz yaşında oldukları zamandı. Okula her zamankinden daha erken gelmişti ve bir çocuğun çoktan orada olduğunu fark etmişti.

Okul forması giyen çocuk pencerenin önüne bir sandalye getirmiş, bacaklarını önüne uzatmış oturuyordu. Dışarısı hala soğuktu ama serin esintinin tadını çıkarıyor gibiydi.

'Ne yapmalıyım?'

Ne içeri girebildi ne de olduğu yerde kalabildi, kapıyı açtı. Kapının açıldığını duyan çocuk dönüp baktı.

İfadesine bakılırsa, bu sırada kimsenin gelmesini beklemiyordu. Sonra HaYeon'un yüzüne şüpheyle baktı. Neredeyse gördüklerine inanamıyormuş gibiydi. Uzun zaman böyle geçti. HaYeon bu gidişle çocuk bakışlarıyla yüzüne bir delik açacakmış gibi hissetti.

Geri dönmeyi düşündü ama artık gözleri buluştuğuna göre bu çok garip olurdu. Bu nedenle, HaYeon sınıfın arkasına doğru koridora en yakın sıraya doğru yürüdü ve oturdu. Ondan en uzaktaki masaydı.

Göz ucuyla çocuğun ona baktığını hâlâ görebiliyordu. Onu selamlamayacaktı bile, öyleyse neden ona bakıyordu? Onun yerine kendisi mi selamlasa diye düşündü ama ikisi de bunu yapmak için uygun zamanı kaçırmışlardı.

Evde kalmak rahatsız ediciydi, bu yüzden okula erken gelmişti. Burada da kendini rahatsız hissetmeyi beklemiyordu.

HaYeon koridora baktı ve masasının üzerine yığıldı. Kendisine sesleneceğinden endişeliydi ama neyse ki tek kelime etmedi.

Serinletici esinti ensesini sıyırdı ve kendini biraz daha iyi hissetmesine neden oldu.

Kang Taewan'ı zaten biliyordu. Bu okula ilk başladığından beri, Kang Taewan ünlüydü. 1.86'lık boyuyla kendi sınıfındaki herkesten çok daha uzundu ve tamamen göz alıcıydı.

Ayrıca geniş omuzları ve keskin gözleriyle dikkat çekici bir figürdü. Yüzü hâlâ yaşına uygundu, ama ağırbaşlı duruşu nedeniyle, üst sınıftan olanlar bile onu her gördüklerinde irkilip durdular.

Model olarak erken kariyeri de birçok sohbetin konusuydu. Fotoğrafları ünlü dergilerde sık sık yer aldı. HaYeon daha önce  en sevdiği dergilerde onun birkaç fotoğrafını görmüştü.

En unutulmaz fotoğraflarından biri deniz kenarında çekilmişti. Siyah beyaz fotoğrafta, sırtında denizle ayakta duruyordu. Yüzü, çözülmüş gömleği kadar rahattı ve çok hülyalı bir his veriyordu. Okul üniformasıyla yaydığı auradan kesinlikle farklıydı, bu yüzden HaYeon bir süredir gözlerini ondan alamıyordu.

Sadece sınıflarındaki tüm kızlar ona aşık olmakla kalmıyor, aynı zamanda üst ve alt sınıflardan kızlar da ondan hoşlanıyordu. Taewan nereye giderse gitsin, bir grup kız onu takip ediyordu.

Bütün kızlar Kang Taewan'ın ünlü olacağına inanıyordu. Bu nedenle hepsi şakalaştı ve bu olmadan önce onunla dostane ilişkiler içinde olmanın iyi olacağını söylediler.

HaYeon o kadar emin değildi ama eğer söz konusunu Kang Taewan ise, o yola girmeye karar verirse oldukça popüler olurdu diye düşündü. O başaramazsa, kim başarabilirdi ki?

Ancak ona olan ilgisi burada durmuştu.

O sadece ilginç bir geçmişe sahip bir çocuktu. Sınıfında yakışıklı, popüler bir çocuk.

Daha önce hiç etkileşime girmemişlerdi ve farklı sınıflardaydılar. Birbirleriyle konuşmaları için hiçbir zaman bir sebep olmamıştı. Bazen koridorda birbirlerinin yanından geçerken gözleri buluşuyor ama sonra bakışlarını hızla birbirlerinden kaçırıyorlardı. Ama şimdi aynı sınıftaydılar.

'Birçok kız dışarıda beklemeye başlayacak. Gürültülü bir yıl olacak gibi.'

Kang Taewan hakkında düşündüğü tek şey buydu.

* * *

Beklendiği gibi, sınıflarının çevresi o yıl gürültülüydü. İlk yılından önce, hiç bu tür bir rahatsızlık yaşamamıştı. Ancak bir şey beklentilerinin tersine gitti. Kang Taewan sonunda onun sıra arkadaşı olmuştu.

Herkes kura çektikten sonra, HaYeon sınıfın arkasındaki pencerenin yanındaki sırayı alacak kadar şanslıydı. Kang Taewan masayı yazı tahtasının tam önüne aldı ama boyu nedeniyle arkasında oturan öğrenciler hiçbir şey göremediler. Sınıf öğretmeni homurdanan öğrenciler adına konuştu ve Taewan'a bir soru sordu.

"Gidip arkaya oturabilir misin?"

Sınıf öğretmeni bunu Taewan'a sormak zorunda kaldığı için özür diler gibiydi.

"Arka... Tam olarak nereyi kastediyorsunuz?"

"Hm, iyi bir yer neresi olabilir... Peki ya arkadaki pencerenin yanındaki masa?"

Sınıf öğretmeni, HaYeon'un hemen yanındaki masayı işaret etti. HaYeon'un şu anki sıra arkadaşı çok kısaydı ve görme yeteneği zayıftı. Görünüşe göre sınıf öğretmeni bunu dikkate almıştı.

Taewan arkasını döndü. Gözleri doğal olarak buluştu. HaYeon'un şimdi başka tarafa bakması garip olurdu, ve ona gülümsemesi daha da garip olurdu. Bu yüzden sadece orada oturdu ve sakince Taewan'a baktı. Taewan da uzun bir süre ona baktı. Sonra gözleri hâlâ onun üzerindeyken konuştu.

"...Tamam."

Bundan sonra, Taewan onun sıra arkadaşı olmasına rağmen, gerçekten hiç konuşmadılar. İşi gereği her zaman erken ayrılırdı. Okula bile çok sık gelmezdi.

Sıra arkadaşı olduktan sonra, Taewan onu rahatsız edecek bir şey yapmamıştı ama yine de dolaylı olarak baş belasıydı. Kız öğrenciler teneffüslerde onu gözlemlemek için gelirlerdi ve bunu yaparken onu da gözlemlerlerdi. Ve bu kızlar hiç dinlenmeden ona sürekli onu sormaya başladılar.

"Hey, Hayeon. Şey...”

HaYeon, kız öğrencilerin bakışlarından kaçınmak için kafeteryaya gitmeye karar vermişti. Başka bir sınıftan üç kız ona yaklaştı. İlk yıllarında onunla aynı sınıftaydılar ama çok farklı oldukları için hiç konuşmamışlardı.

HaYeon şaşkınlıkla onlara baktı.

"Yani... 2. sınıf  3. şubeden Kang Taewan ile sıra arkadaşısın, değil mi?"

Kız saçlarını yüksek bir atkuyruğu yapmıştı. Konuşurken renkli dudakları cilveli bir şekilde somurtuyordu. Biraz korkutucuydu ama HaYeon duygularının görünmesine izin vermedi.

"Evet, ne oldu?"

"Kang Taewan'ın cep telefonu numarasını biliyor musun?"

Kızlar gözleri parlarken sordular.

"Hayır, bilmiyorum."

"Gerçekten bilmiyor musun?"

Kızlar gözlerinde şüphe ile sordular.

"Evet."

"Ama siz ikiniz sıra arkadaşısınız."

"Öyleyiz ama gerçekten konuşmuyoruz."

"Gerçekten mi?"

HaYeon'un cevabını duyduklarında kızlar biraz rahatlamış göründüler.

"O zaman Kang Taewan'dan numarasını isteyebilir misin? Onun sıra arkadaşı olduğun için, eminim senin için kolay olacaktır. Ya da cep telefonuna bir göz atabilirsin. Olur mu?"

"Bu beni zor durumda bırakıyor"

"Hey hadi. Bunda bu kadar zor olan ne? O kadar da zor değil. Senden sadece numarasını istiyorum. Hm? Bana söyleyenin sen olduğunu ona söylememem. Bunu bir sır olarak saklayacağım."

HaYeon kıza kayıtsızca baktı. Kızlar onun sessizliğini, onun bunu düşündüğü anlamına geldiği olarak algıladıkları için gevezelik etmeye devam ettiler.

"Kang Taewan'ı seviyorum, anlıyor musun? Ama arkadaşlarından hiçbirini tanımıyorum ve cep telefonu numarasını almamın başka yolu yoktu. Onunla biraz konuşmak istiyorum, anlıyor musun? Bu seferlik bana yardım edemez misin?

'Bu kadar zor bir iyiliği bu kadar kolay isteyebiliyorsun, ha?' HaYeon kızlara bakarken düşündü.

"Üzgünüm ama onunla o kadar yakın bile değilim. Bu yüzden doğrudan ona sormalısın.”

“Nasıl yapabilirim? Bu çok utanç verici."

"Benim için de utanç verici."

Aslında utanç verici olmaktan çok can sıkıcıydı ama HaYeon bununla yetindi ve arkasını döndü. Birden arkasından gelen sert yorumları duydu.

"Tanrım, o tam bir şıllık".

"Peki neden bu kadar uzun? O gerçekten bir kız mı?”

“Hey, bırakalım gitsin. O buna değmez. Hadi gidelim."

HaYeon, kızların zehirli sözlerini duyunca köşeyi döndü. İnsanların ne zaman onun hakkında kötü bir şey söyleseler boyuna saldırdıklarını zaten biliyordu.

Onlara cevap vermek istemiyordu, bu yüzden duymuyormuş gibi yaptı. Aniden, olduğu yerde durdu. Göz hizasında bir çift omuz görmesi alışılmadık bir durumdu. Karşısındaki kişinin kim olduğunu biliyormuş gibi hissetti.

Beklendiği gibi, başını kaldırdığında Kang Taewan'ın yüzünü gördü. O kızların söylediği her şeyi duymuş olması, onun kendini aşağılanmış hissetmesine neden olmuştu.

Kafeteryaya gitmek için çok geçti, o yüzden tuvalete gitmeye karar verdi. Etrafında dolaştı ve o yöne doğru giderken...

"Üzgünüm."

HaYeon alçak bir ses duydu. Yanlış duyduğunu düşünerek ona baktı. Sonra konuşmaya devam etti.

"Benim yüzümden böyle şeylere bulaştığın için üzgünüm."

"Sorun yok. Zaten tüm bunları yapan sen değilsin. Eminim sen de sıkılmışsındır."

Temelde ona, onun hatası olmadığı için endişelenmemesini söylüyordu. Taewan ona baktı.

"Konuşmakta iyisin."

“......”

"O halde neden sınıftayken ağzını hiç açmıyorsun?"

"Ama sen de aynısın."

HaYeon cümlesini bitirdiği anda, molanın bittiğini belirten zil çaldı. Öğrencilerin sınıflarına koştuğunu duyabiliyordu.

Birkaç çocuk aceleyle merdivenlerden yukarı koştu ve HaYeon ve Taewan'ın yan yana durduğunu gördü. Sınıflarına doğru ilerlemeye devam ederken gözleri büyüdü, ama tekrar tekrar onlara baktılar. Sanki büyük bir şey keşfetmişler gibi.

"Mola bitti. Hadi geri dönelim."

İlk konuşan Hayeon oldu. Kaşlarını çatıktı.

Ne kafeteryaya ne de tuvalete gidememişti. Solgun bileğindeki siyah kol saatine baktı ve arkasını dönmeden önce saati kontrol etti.

"Ben çok konuşmaya başlarsam, sen de aynısını yapar mısın?"

“......”

Bu sözleri birdenbire duymak ona zamanı unutturmuştu.

"Benimle mi konuşuyordun?"

"Evet."

“......”

"Seninle konuşursam bana karşılık verir misin?"

"...Muhtemelen."

Rahatsız edilmekten hoşlanmasa da, onunla doğrudan konuşan birine cevap vermeyecek kadar kaba değildi.

"İyi öyleyse."

İyi olan neydi?

Sormasına fırsat vermeden Taewan yanından geçip gitti.

* * *

Öğle yemeği bittikten sonra sınıf özellikle kaotikti. Bazıları dişlerini fırçalamak için ayrılırdı, bazıları telefonlarına bakardı ama sonuçta herkes istediğini yapardı. Arkadaşları Jiyoon ve Yulhee ona kütüphanede onlara katılmak isteyip istemediğini sordular ama HaYeon onları geri çevirdi ve masasına yığıldı.

Bu hafta sonu teyzesine yardım etmeyi kabul etmişti. HaYeon önceki gün hep gergin olurdu. Gençler arasında popüler olmayan bir derginin sadece küçük bir köşesini kaplayacaktı ve onun yüzü görünmesin diye fotoğrafını çekeceklerdi ama o yine de bu konuda gergindi.

Ailesi öğrenirse, rahatsız olurlardı. Ve kesinlikle okuldaki kimsenin öğrenmesini istemiyordu. Mezun olana kadar sessizce yaşamak istedi.

Masasının üzerine yığılmış olan HaYeon, molasının tadını çıkarırken kafasını toparladı.

Tak

Birisi masasına bir şey koyarken üzerinde bir gölgenin belirdiğini hissetti. Gözlerini açtığında sarı bir şey görüşünü engelliyordu.

Başını kaldırdı ve aşağı baktı. Muzlu süttü.. Muzlu süt ve yanındaki masada oturan çocuğa bir ileri bir geri baktı. Çocuk da muzlu süt içiyordu.

"Bu nedir?"

"Muzlu süt."

Kısaca cevap verdi. Ama ne olduğunu bilmediği için soruyu sormamıştı.

"Bunu bana neden veriyorsun?"

"Telefon numaramı koruduğun için teşekkürler."

“......”

"İç.."

HaYeon muzlu süt şişesine baktı.

"Düşündüğünden çok daha tatlı."

Taewan sanki ilk kez içiyormuş gibi hafifçe kaşlarını çattı.

Bu tür bir sütü ilk kez mi içiyorsun? Neden şimdi içiyorsun?

HaYeon'un sormak istediği birçok soru vardı ama sınıfa bir öğrenci kalabalığının girdiğini görünce ağzını kapalı tuttu. Bunun yerine muzlu sütü hızla çantasına koydu.

İade etmeye çalışsa bile, Taewan'ın onu geri alacağını düşünmüyordu. Ve aynı zamanda muzlu süt en sevdiğiydi. Yapabilseydi, şimdi içmek isterdi. Ancak diğer çocukların onun Taewan ile aynı şeyi içtiğini görmesini istemiyordu.

HaYeon çantasının fermuarını kapattı.

"Başkasına verme, kendin iç."

Taewan, kimsenin duymaması için yumuşak bir sesle konuştu.

* * *

Ç/N: Kdrama izler gibiyimmm ૮ ˶ᵔ ᵕ ᵔ˶ ა

Önceki Bölüm                                                                                                Sonraki Bölüm

2 yorum:

  1. Ayyy çok tatlılarr yaa gerçekten kdrama sahnesi canlandı gözümdee
    çok sağol süngercimm çeviriye devammm
    Fighting !

    YanıtlaSil
  2. Abi tam dedim ki konuya ortadan başladık çok iyi şimdi geçmişe gittik vay anasını ya

    YanıtlaSil