Under The Oak Tree - 239. Bölüm
[Şarkı Önerisi: Cem Adrian - Ben Seni Çok Sevdim ]
Max, Riftan'ın da yorulmuş olması gerektiğini düşündü ama onun titiz bakımını reddedemezdi. Gerçekte, sanki kırılgan bir camı tutuyormuş gibi yumuşak olan dokunuşu, Max'in yıpranmış zihnine ve vücuduna büyük bir rahatlık hissi veriyordu. Max, onu nazikçe okşayan güçlü, bakır renkli ellerine bakarak başını küvete geri yasladı. Vücudundaki kanın ısındığını ve gergin kaslarının gerilimi serbest bıraktığını hissedebiliyordu.
"Yorgun hissediyorsan uyuyabilirsin. Seni giydirip yatağına götüreceğim."
Dirseklerine kadar katladığı kolların ıslanıp ıslanmamasına aldırış etmeyen Riftan, onu arkadan kucakladı ve şakaklarından öptü. Max, Riftan'ın küvetin buharından ıslanan saçlarına ve renkli elmacık kemiklerine baktı. Sonra ıslak kirpiklerinin ağırlığına dayanamayarak gözlerini yavaşça kapattı. Pencerelere esen rüzgarın sesi ve etrafta akan su kulaklarında oyalanan garip bir ritim yarattı. Huzurlu, durgun bir atmosferle çevrili Max yavaşça uykuya daldı.
***
Max, Calypse Kalesi'ne döndükten sonra sağlığına hızla kavuştu. Riftan, hayatını onu şişmanlatmaya adayan biri gibi davranmaya başladı ve kaledeki herkes de aynı şeyi yapıyor gibiydi. Her sabah ızgara tavuk, çorba ve çeşitli sebzeler servis edilir, iştahı gelince tombul sülün, ördek, kuzu ve dana ikram edilirdi. Tatlı olarak, şeker, bal, tarçın ve güneyden gelen her türlü garip meyvelerle dolu kekler getirildi.
Onlar uzaktayken, yolu genişletmek için inşaat tamamlanmış ve Anatol'un çarşısı artık her türlü nadide malla dolup taşmıştı, bu yüzden Riftan dünyadaki her yemeği ona getirmeyi misyon edinmiş gibiydi. Max, onun odaya iki adamın yemesine yetecek kadar yiyecekle girmesini izlerken içini çekti.
"Beni böyle beslenmeye devam edersem... ah, şişman bir kadın olacağım."
"Lütfen ol." Tepsiyi yatağın yanına koydu ve onun sıska vücuduna baktı. "Biraz kilo alman gerekiyor. Hadi biraz ye."
Riftan, seçici bir çocuğu besler gibi, kaşığı tutarak onu beslemeye çalıştı. Max'i azar azar içi doldurulmuş turta ve buğulanmış levrek parçalarını, üzerine deve sütü sosu ile doğranmış kazları yerken izledi. O yemek yerken, Riftan yanında şarapta pişirilmiş büyük et parçalarını kesti ve Max onları da coşkuyla aldı. Yemeğinin çoğunu bitirdiğinde Riftan'ın yüzündeki rahatlamayı seviyordu ama her seferinde büyük bir kısmını yemesine rağmen Riftan asla tatmin olmuyordu. Tepsinin üçte birini zar zor boşaltıp tabakları bir kenara koyunca, adam ona bir parça et verdi.
"Biraz daha ye."
"Ben gerçekten... doydum."
"Sadece bir ısırık daha."
Max isteksizce ağzını açtı. O kadar çok yedikten sonra kendini yiyecek saklamak için bir çuval gibi hissetti ama bu Riftan'a güven vermek anlamına gelecekse, şişkinlik hissine saatlerce dayanabilirdi. Eti hevesle çiğnedi ve Riftan'ın hizmetçinin tepsiyi alması için seslenmesini izledi.
Riftan'ın aşırı koruması, onun sefil durumuna tanık olduktan sonra birkaç kat daha kötü olmuştu. Zaman zaman, mülkün lordu olarak görevlerini yerine getirmek için odalarından çıkmak zorunda kaldı, ancak birkaç saatte bir Max'in durumunu kontrol etmek ve yemeklerini getirmek için geri gelirdi. Zaten çok fazla enerji kazanmış olmasına rağmen, yatak odasında kalması gerektiği için çok huzursuz hissetti. Ancak şikayet edemedi çünkü Riftan'ı bu kadar endişelendirenin kendisi olduğunu biliyordu.
Max iç çekişini sakladı. ''Kış için yapılması gereken ha-hazırlıklar var… Hiçbir şey yapmasam da olur mu?''
''Geçen yıl her şey halledildi. Bu yıl, stoklamamız gereken tek şey yiyecek.'' Riftan kaşlarını çattı ve ellerini bir leğende temizlerken ona baktı. "Hazırlıklar neredeyse tamamlandı. Rodrigo geçen yılın defterine atıfta bulunuyor ve bu yılın hazırlıklarını adım adım tamamlıyor.''
"Peki ya revir..."
"Ruth ve Medrick reviri gözetliyorlar. Canavarların sayısı azaldı, bu yüzden devriye muhafızları eskisi kadar sık yaralanmıyor.''
Sanki Max'in bunu söyleyeceğini biliyormuş gibi tereddüt etmeden cevap verdi. Onsuz bile her şeyin yolunda gittiğini duyunca, Max'in yüzü biraz kasvetli hale geldi. Onun ifadesini gören Riftan kaşlarını çattı.
"Neredeyse ölüyordun ve çok hastaydın. Hatta son derece korkunç bir durumdan acı çektin. Başka hiçbir şey için endişelenme, sadece daha iyi olmaya odaklan."
Gözlerinde, hala Max'in kanamasını görebiliyormuş gibi görünüyordu. Abanoz gözlerinde hafif bir acının yayıldığını görünce, Max aceleyle konuştu.
"Çok yo-yoğun bir dönem. Zamanının çoğunu benim için harcamana... gerek yok. Bugünlerde kendimi çok da-daha iyi hissediyorum… Ri-Riftan'ın yapacak çok daha ö-önemli işleri var…''
"Benim için en önemli şey sensin." Birden sesi sertleşti.
Max'in omuzları ani hareketten dolayı titredi. Riftan dudaklarını bir çizgi haline getirdi ve bakışlarını yavaşça indirdi. Üzerlerine çok dikkatli bir sessizlik çöktü. Max belki de Riftan bir süredir ona yumuşak tarafını gösterdiği için şaşırmıştı. Zaman zaman ikisi de birbirlerinin hassasiyetini incitme korkusuyla yıkıldı. Riftan, sanki garip gerginlik onu ciddi şekilde rahatsız ediyormuş gibi gergin bir şekilde alnını ovuşturdu ve daha sakin bir tonda konuşurken nefes verdi.
"Seni.. yemek yerken izlemek hoşuma gidiyor. Uzun zaman önce, bir zamanlar sana çeşit çeşit şatafatlı ziyafetler vermeyi hayal etmiştim.''
Max şaşırmıştı ve gözleri hızla yanıp söndü. ''Ne za-zamandan beri…''
''… Croix Kalesi'ndeki akşam yemeği ziyafetine ilk katıldığımdan beri.''
Riftan pozisyonunu değiştirdi ve otururken açıkça cevap verdi. Kaç yıl geçtiğini hatırlamaya çalışırken Max'in gözleri sağa sola kaydı, sonra Riftan temkinli bir tonda konuşmaya devam etti.
''Ziyafet masası adını duymadığım her türlü yemekle doluydu ve tabaklar biraz bile boşalınca görevliler yeni tabaklar getirirlerdi. Croix Dükü'nün yanında sessizce oturdun, sadece tabağına baktın. Ben… hangi yemeği sevdiğini ve yediğini dikkatle izlerdim.''
Max aniden yüzünün kızardığını hissetti. Titreyen gözlerle ona bakarken, Riftan bakışlarından hafifçe kaçındı.
''Yalnızken, masada sadece seninle oturduğumu hayal ettim. Her gün doyasıya yiyebilmen için sana babanın verdiği kadar, hatta ondan daha iyi bir akşam yemeği ziyafeti vermek istedim. Dudaklarında memnun bir gülümsemeyle mum ışığında parıldayan gözlerini zihnimde kaç kez canlandırdım bilmiyorum. Başını kaldırıp bir kez bile olsa bana bakmanı diledim…''
Belki de çok konuştuğunu düşünen Riftan birden konuşmayı kesti. Yüzü kızardı. Saklamaya çalışıyormuş gibi, gergin bir şekilde başını kaşıdı ve kendi kendine mırıldandı.
"Çocukça hayallerdi bunlar."
"Ba-babam böyle ziyafetler verse bile... her gün birlikte öyle ke-keyifli akşam yemekleri yemezdik. Bu sadece... zenginliğini... mi-misafirlerine göstermenin bir yoluydu."
Max kalbinin çarpmasına dayanamadı ve gözlerini indirdi. Utançtan parmakları bile pembeleşmişti. Battaniyenin altında ayak parmaklarını oynattı ve sonraki sözlerini anlamsız bir şekilde söyledi.
''A-Anatol'daki… yemek çok daha lezzetli. Bunun gibi çeşitli yiyecekler var… İlk defa her gün böyle yiyorum.''
Aniden, Riftan'ın gözlerinden bir ürperti geçti. "O adam seni hiç aç bıraktı mı?"
"Oh, bu-bunu hiç yapmadı! Doğruyu söylemek gerekirse... yemek yiyip ye-yemediğim... babamın umurunda değildi."
Riftan bir süre doğru olup olmadığını anlamaya çalışır gibi gözlerinin içine baktı ve yavaşça konuştu.
"Seninle ilgili her şeyi önemsiyorum. İyi, sağlıklı ve mutlu besleniyor olsan da, bunların hepsi benim için en önemli şeyler. O yüzden benden uzaklaşma. Bunu her yaptığında, o adamı öldürmek istememe neden oluyor."
"Ben, ben..." Max kuru bir şekilde yutkunurken kekeledi. ''Ben gerçekten… neden bilmiyorum… Be-ben böyleyim…''
Aniden, Riftan'ın yüzünde hafif bir gerginlik yükseldi. ''…Nedenini açıklayamıyorum.''
Max'in sıkılı yumruklarına baktı ve aniden onu omuzlarından çekti. Sıcak dudaklarının boynunun nabzına değdiğini hissettiğinde Max'in boğazı sıkıştı. Riftan yanaklarını onun saçlarına bastırdı, sonra iç çekerek ayağa kalktı.
"Akşam döneceğim. Biraz kestir."
Max dönüp odadan çıkarken onu uzaktan izledi. Kimsenin onunla ilgilenmeyeceğini düşünmüştü ve şimdi biri onu gerçekten aklında tuttuğu için kalbi çırpındı. Bir bulutun üzerinde yüzüyormuş gibi heyecanlandı ve aynı zamanda uçsuz bucaksız açık denizde yüzüyormuş gibi endişeli hissetti. Max titreyen ellerini sıkıca tuttu. Riftan, onun hakkındaki gerçeği bilmeden bile onu istiyordu. Belki de sadece yarattığı fantaziler yüzünden sevgisini akıtıyordu. Belki de inatla gerçeği inkar ediyor...
Duvardaki aynada kendine baktı. Teni düzeldi ve kilo aldı, ama kendisine hala çirkin görünüyordu. Asma gibi kızıl saçları, burnunun ve elmacık kemiklerinin etrafına yapışan küçük kahverengi çilleri vardı, burnu çok küçüktü ve gözleri anormal derecede büyüktü. Max çelişen yüz hatlarına tek tek bakarak kaşlarını çattı. Göz kamaştırıcı, yakışıklı bir adamın ilk görüşte ona nasıl aşık olduğunu hayal etmek zordu. Ve Rosetta, Croix Kalesi'ndeydi, yani etrafta melek gibi bir güzellik varken biri ondan nasıl etkilenebilirdi?
Rahatsız bir şekilde içini çekti, çok uzun ve dalgalı kaküllerini kulaklarının arkasına sıkıştırdı. Belki de Max'i depresif görünümü için teselli etmek isteyen yanan şöminenin önüne tünemiş kedilerden biri, kucağına tırmandı ve ona sokuldu. Roy'un pürüzsüz siyah sırtını okşadı ve pencereden dışarı baktı. Çıplak dallar ve mavi gökyüzü manzarayı doldurdu. Hüsrana uğramış bir kalple pencereye doğru yürüdü ve iterek açtı, avludan koşan hizmetçileri izledi. O bakarken, güney kıtasından olduğu anlaşılan on iki adam şövalyelerle birlikte bahçeyi geçiyorlardı.
Max merakla onlara baktı. Hepsinin bellerinde uzun kılıçlar vardı ve kıyafetleri biraz sıra dışıydı. Ona tüccar gibi görünmüyorlardı, bu yüzden daha iyi görmek için gözlerini kıstı ama arkadan bir vuruş duydu.
"Hanımım, ilaçlarınızı getirdim."
"Ge-gel."
Rudis elinde tepsiyle odaya girdiğinde onu pencerenin önünde dururken görünce paniğe kapıldı.
"Bugün hava oldukça soğuk. leydi soğuk rüzgarlardan üşütürse…''
"Sorun değil, sa-sadece... kısa bir süreliğine. Her neyse… o insanların kim olduğunu biliyor musun?''
Rudis tepsiyi yere koydu ve pencereden görmek için yaklaştı. Merdivenleri tırmanan güneyli gibi görünen adamları gördüğünde yüzünde belirsiz bir ifade vardı. Rudis bir cevap vermekte tereddüt ederken, Max kaşlarını çattı ve konuştu.
"Ka-kaleye giren misafirler var... kalenin ha-hanımının en azından bundan haberdar olmalı, değil mi?"
"Bildiğim kadarıyla..." Bir an tereddüt etti ama sonunda ağzını açtı. "Bildiğim kadarıyla paralı askerler. Lord, güneyden gelen kervanlardan çok sayıda paralı asker ve muhafız tutmayı planladığını söyledi…''
Beklenmeyen sözler Max'in yüzünü sertleştirdi. "N-ne için?"
"Bildiğim bu kadar. Ben sadece şövalyelerden duydum…''
Max, Rudis'ten duyduklarının yanlış olması gerektiğinden endişeliydi, bu yüzden gözlerinin içine baktı, ama doğruyu söylüyor gibiydi. Max pencereden dışarı bakmak için gözlerini kaçırdı. Paralı askerler, hiçbir yerde görünmedikleri için kaleye çoktan girmiş gibiydiler. Dudaklarını gerginlikle ısırdı. Bu kadar çok savaşçıyı işe almanın yalnızca Anatol'un güvenliği için olup olmadığını merak etmesine neden oldu. Belki de Riftan gerçekten savaş ilan etmeyi planlıyordu. Max kendi yumuşak önkollarına sarıldı. Rudis onun kendini kucakladığını görünce hemen pencereyi kapattı ve onu zorladı.
"Leydim, teniniz pek iyi görünmüyor. Şimdilik pencereyi kapatacağım."
Max, Rudis'in elinin rehberliğinde yatağa oturdu. Düşünceleri karmaşıktı. Savaş için geçerli bir sebep olmasaydı, Riftan'ın statüsü kesinlikle ayaklar altına alınırdı. Kral Ruben, mevcut düzende herhangi bir değişikliğe asla müsamaha göstermedi. Croix Dükü de kesinlikle tatmin olmayacaktı. Endişeli bir şekilde dudağını ısırdı, sonra yataktan fırladı ve bir pelerin giydi. İlacı bir bardağa dolduran Rudis'in gözleri şaşkınlıkla büyüdü.
"Hanımım, henüz dışarı çıkamazsınız..."
''Ben... ka-kaleden dışarı çıkmayacağım. Sadece bir an için.... konuklarla tanışmak istiyorum. Nerede olacaklarını biliyor musun?''
Ç/N: Riftan biraz biraz ifşa etti geçmişinden bir şeyler.. Ah keşke oturup sadece konuşsanız başka hiçbir sorun ortaya çıkmadan ama.. Amaaaa.. Bu arada önerdiğim şarkıyı Riftan ile aşırı bağdaştırıyorum bi dinleyin <3
şarkı mükemmel uydu ayrıca sağol sayende bir sürü yeni müzik keşfetmiş oldum
YanıtlaSilYüreğim bu olanları kaldıramıyor
YanıtlaSilAhhh Çalı gülüm Maxi'm ne zaman inanacaksın şu çocuğun seni sevdiğine bee
YanıtlaSilŞimdi ağlayarak ders çalışmaya gidiyorum
YanıtlaSilRiftan ÖZ OĞLUM BENIM AYNI BENİM GİBİ DÜŞÜNÜYORSUN EZ OĞLUM O DÜKÜ
YanıtlaSilAbi icimde kotu his var
YanıtlaSilmaxi yaa... amma çok düşünüyorsun, amma kafa yoruyorsun şu düşüncelere. manyak mısın kızım sen? ye kebabı iç şarabı yahu!
YanıtlaSilHerşey eskisi gibi olsun artık ya
YanıtlaSil