Under The Oak Tree - 74. Bölüm
Benzer Korkular (2)
Ruth daha sonra, "Sizin göreviniz, efendim, savaşa gitmek değil, Leydi'yi korumak" diye açıkladı.
"Ne?" dedi yaşlı şövalye ve Max'i görmek için başını savurdu. Max sırtını dikleştirdi ve atı ona doğru mahmuzladı.
"Ta-tanıştığımıza me-memnun ol-oldum."
Yaşlı adam, onun dikkatle selamlaması üzerine parmaklarıyla yanağını kaşıdı ve cevap verdi.
"Ben Ovaron, arkanızı kolladığım sürece endişelenecek bir şey yok leydim."
Daha sonra adam ordusunu güvenle kapıdan geçirdi. Ruth onlarla birlikte gitti ve Max'e bir selam gönderdi. O da ilerledi ve asma köprüyü geçti, kalp atışları taş zemine çarpan toynakların takırtısıyla hızla çarpıyordu.
Bir zamanlar Riftan'la farklı bir vesileyle çıktığı yolda yürümeye devam ettikçe huzursuzluğu daha da arttı. Dilini ısırmamak için sabırsızlanarak dudaklarını birbirine bastırdı ve dik bir tepeden aşağı inip kalabalık köyün içinden geçti.
Daha önce hiç bu kadar hızlı ata binmediği için ölesiye korkmuştu. Max'in dizginleri sıkıca tutmasının ve önündeki askerleri kovalamayalı uzun zaman olmuştu ki nihayet surları gördü. Girişte genç bir muhafız, onları görür görmez atlı adamlara doğru adımlarını hızlandırdı.
"Buradasınız!"
Kapıya ulaşan Ruth ve yaşlı şövalye atlarından atladılar ve dakikalar sonra nihayet kalabalığa yetiştiğinde Max de biraz yardımla indi.
''Libadonlu bu sözde lord nerede?''
"Kapının hemen dışında. Beni buradan takip ederseniz…''
"Madam, bu taraftan."
Max sert bacaklarını hareket ettirdi ve onları merdivenlerden surun tepesine kadar takip etti. Orada, duvarın diğer tarafında atlı otuz bir adam gördü. Hepsinin korkunç, bronzlaşmış yüzleri ve her birinin bellerinde uzun bir kılıç vardı. Ruth eğilip onlarla konuştu, sesi yüksek ve yankılıydı.
''Libadonlu Lord kimdir?''
Kızıl atlı bir adam, "Benim, Rob Midahas," dedi. Max onu dikkatle inceledi. Otuzlarının ortalarında, hafif kızıl-kahve saçlı, sağlam ve güçlü bir adamdı. Adam sırayla duvarın tepesine baktı ve genç adamın onu sorduğunu daha iyi görebilmek için gözlerini kıstı.
"Anatol lordu siz misiniz?"
''Ben sadece burada Anatol'da bir çalışanım. Buradaki Leydi lordumun yardımcısı," dedi Ruth, yanında duran Max'i işaret ederek. Adamın ona baktığını hisseden Max, bilinçsizce geri çekildi. Adam bunu görünce alayla gülümsedi.
"Tanıştığımıza çok memnun oldum. Duyduğunuz gibi benim adım Libadon'un batısında bulunan Kaisa'nın hükümdarı Midahas. Memleketimde ejderha avcısı hakkındaki etkileyici sözleri duydum ve onunla tanışmak için uzun bir yolculuk yaptım, bu yüzden kapılarınızı açmanızı ve bana sıcaklıkla izin vermenizi rica ediyorum.''
Max, Ruth'a bir bakış attı. Kollarını kavuşturmuş, durumu gözlemliyordu. Ona yardım edecekmiş gibi görünmüyordu. Ardından boğazını temizledi ve kalın dudaklarını açtı ve sesini yükseltti.
"He-herhangi b-bir ki-kimliğiniz o-o-olmadığını du-duydum. Ki-kimliği be-belirsiz hiç ki-kimseye i-i-izin ve-vermemek bi-bizim p-prensibimizdir.''
''Yolculuğum sırasında kimlik levhamı kaybettim. İçeri girmeme izin verirseniz, kendimi hemen Anatol cemaatine götürüp kimliğimi kanıtlayacağım.''
''A-anatol ki-ki-kimliği be-belirsiz ki-kişilerin ka-kapılardan ge-geçmesine i-i-izin ve-vermiyor. Bu e-efendinin bir e-emridir, bu ne-nedenle i-i-itaatsizlik e-edilemez. Lü-lütfen ki-kimlik le-levhanızı al-almak ve bizi te-tekrar zi-ziyaret et-etmek i-i-için fa-farklı bir bö-bölgedeki bir ce-cemaate gi-gidin.''
Adam onun kekeme ama kararlı konuşmasına yüzünü buruşturdu ve sinirli bir ses tonuyla cevap verdi.
"Söylediğinden tek kelime anlamıyorum. Konuşabileceğim, konuşmayı bilen başka biri var mı?''
Yüzüne yapılan hakaretle Max çarşaf gibi sarardı.
"O Anatol'un Leydisi. Ona saygılı davranmanı tavsiye ederim," diye sözünü kesti Ruth, onu savunmak için.
"Sadece onu anlayamadığımı söylüyorum!"
Max utancını gizledi ve içine ağladı.
'' Ka-kapıları a-a-açamayacağımı a-açıkça be-belirttim. Bir ki-kimlik le-levhasıyla ge-geri gelin! ''
"İblislerin mağarasını defalarca dolaştık. Yorgun adamlarıma tehlikeli yola dönmeleri için ısrar mı ediyorsun?''
Adam şimdi tehditkar bir tonda konuşuyordu. Max, onun zorlayıcı tavrı karşısında küçüldü ve onun titrek dudakları arasından sadece bir şey söyleyemedi. Zaferini hisseden adam, duvarın tepesine doğru daha yüksek sesle bağırdı.
"Anatol Leydi'sinin merhameti yok mu!"
"Be-ben..."
"Öyle diyorsan, bir daha döndüğümde Libadon'dan yüzlerce şövalyeyle karşılaşacaksın! Bu tür bir kabalığı kabul edemem!''
"Se-senin bir ki-kimliğin yo-yok... Be-benim ba-başka se-seçeneğim y-yok..."
"Senin cemaatine vardığımda sana verebileceğimi söylemiştim!"
Sesi her kelimede daha yüksek ve daha korkutucu hale geliyordu. Onun çürütemediği muzaffer davranışı karşısında Max tamamen yenildiğini hissetti. Korkuya kapılmıştı - çok tanıdıktı ve alnından terler süzülmeye başladığında ona geçmişteki korkularını hatırlattı.
Ç/N : Bölümü çevirirken modum;
Lanet herif yaa
YanıtlaSilof maxiye çok üzüldüm ya
YanıtlaSilPiç herif
YanıtlaSilYaaaaa kıyamam ben sana T.T serefsiz herif ya
YanıtlaSilAhahah çok tatlısın yaa
YanıtlaSilBende öyle okudum açıkçası 😊
Abi ya herkesin önünde böyle küçük düştü maxi of
YanıtlaSilPisliğe bak
YanıtlaSilMaxinin kekemeligine laf etigi zaman bogazlıyasım geldi adamı riftandan önce ben gidecem oraya
YanıtlaSil