Under The Oak Tree - 86. Bölüm
Elinden Geleni Deniyor (1)
"Çok teşekkür ederim." Max tekrarladı ve bu sözler dudaklarından çıkar çıkmaz ona yukarıdan bakan Riftan başını eğdi ve onu öptü.
Riftan'ın ani hareketi Max'i şaşırttı ve içgüdüsel olarak geri adım attı. Riftan ise hiçbir şey olmamış gibi davrandı ve sanki milletin önünde karısını öpmemiş gibi çevrelerindeki tüccarlara kayıtsızca hitap etmeye başladı.
"Karım mutlu görünüyor. Minnettarlığın bir göstergesi olarak size ek yüzde 50 vereceğim. Teslim etmenin bir iki gün daha süreceğini düşünmüştüm ama beklediğimden daha erken geldi. Bu nedenle acele ettiğiniz için ayrıca teşekkür ederim.'' Riftan tüccarlara söyledi ve tüccar onun cömertliğine inanamıyor gibiydi.
''Ah, sevgili Lordum! Önemli bir şey değil efendim. Bizden bunu istediniz efendim, tabii ki talebinizi en kısa sürede yerine getirmemiz gerekiyordu, müşterilerimizi memnun etmek bizim için çok doğal!'' Tüccarlardan biri Riftan'a söyledi.
Max, kırmızı yüzünü atın boynunun arkasına saklarken aralarındaki küçük konuşmayı dinledi.
Riftan'ın bu kadar çok insanın önünde ona karşı kayıtsız bir şekilde sevgisini ifade etme şeklinden dolayı utandığını hissetti. Max onların ani sevgi gösterisini gören var mı diye endişeyle etrafına bakındı ve bunun görülmesinin skandal yaratacağını hissetti, neyse ki hizmetçiler işlerine devam ederken kimsenin bu jesti umursamadığı görülüyordu.
Bir süre sonra, Riftan sonunda tüccarlarla konuşmasını bitirdi ve tüccarlar ayrılmak için döndü. Toplanıp gitmeye başladıkları sırada, Riftan Max'e yaklaştı ve kollarından birini onun üzerine sardı ve onu kendi yanına sardı.
"Odaya gidelim, böylece senin için aldığım şeylere daha net bakabilirsin. İstediğin bir şey bulabilirsin." Riftan ona nazik bir gülümsemeyle söyledi.
"Da-dahası mı var...?" Max şaşkınlıkla sordu ve Riftan yanıtlamadan önce başını salladı.
"Hizmetkarların şuan taşıdığı tüm kutular senin hediyen." Riftan daha sonra hala arabada olan kutu yığınını işaret etti.
Bunu görünce Max'in ağzı bir karış açık kaldı. Kalenin misafir odalarından birini doldurmaya yetecek kadar kutu olduğunu tahmin etti.
"Odaya taşımalarını söyledim. O yüzden şimdi içeri girelim." Riftan, yuları yakındaki bir hizmetçiye verirken Max'in kulağına fısıldadı ve ardından Max'i kalenin Büyük Salonu'na doğru yönlendirdi.
Max, onu içeri almasına izin verdi. Yürürlerken Max kendini bulutların üzerinde yürüyormuş gibi hissetmekten alıkoyamadı. Bir süre önce bu kadar depresif ve endişeli hissettiğine inanamıyordu, sanki tüm bu endişeler Riftan'ın gelişiyle ortadan kalkmış gibiydi.
"Yani, ka-kapı onarımı yü-yüzünden... meşgul de-değil misin?" Max utanarak sordu ve Riftan başını salladı.
''Görevi zaten birkaç kişiye devrettim ve yapılması gereken her şeyle ilgili talimatlar bıraktım. Şövalyeler, kapı tamamlanana kadar sırayla nöbet tutmaya karar verdiler, bu yüzden, ben nöbette durmasam bile, yerleşkeye giren ve rahatsız eden herhangi bir davetsiz misafir olmayacak." Riftan ona söyledi ve Max cevap vermemek için dilini ısırdı.
Gerçek şu ki Max, Riftan'a kalenin güvenliği konusunda endişelendiği için sormadı, bunun yerine Riftan'ın çok az boş zamanı olduğu için yoğun programının ortasında onu rahatsız ediyor olabileceği konusundaki endişesini dile getirmek istedi. Ancak Max, onun sorusuna ilişkin anlayışını düzeltmemeye karar verdi. İkisi, üzerinde çalıştığı yeni yapılandırılmış koridora gelene kadar rahat bir sessizlik içinde tırmanmaya devam ettiler.
Güneş ışığı pencerelerden içeri giriyor ve kırmızı halıya güzel altın ışınları serpiyordu. Riftan, aniden ona bakmak için başını çevirdi.
''Düşündüm de, sen onu yeniden dekore ettiğinden beri kalenin çok güzel olduğu gerçeğini doğru dürüst övmedim. Uşak burayı bu kadar güzel yapmak için çok uğraştığını söyledi."
Riftan'ın ani övgüsü yüzünden Max, ona kızarırken buldu kendini.
"Ho-hoşuna gitti mi…?" Ona uysalca sordu.
"Beğendim. Sabah merdivenlerden indiğimde bayağı şaşırdım. Bir an için bir gecede başka bir kaleye taşındığımı sandım.'' Riftan ona hafif muzip bir şekilde cevap verdi ve Max rahat bir nefes aldı.
"Dü-dün hi-hiçbir şey söylemedin.. En-endişelenmiştim." Max, önceki gün ne kadar endişeli olduğunu hatırlayınca itiraf etti. Aniden, Riftan'ın gözleri ona kısıldı.
"Dün öfkemin ortasında sana tam olarak 'Bu arada kale çok güzel olmuş, çok iyi iş çıkarmışsın' diyemedim. İlk başta dikkatimi çeken, karımı o karmaşanın içinde görmek oldu. O zaman kalenin halini görür müydüm sanıyorsun? Kalenin her tarafını altınla kaplasan bile o anda hiçbirini fark etmezdim.'' Riftan derinden çatık kaşlarıyla açıkladı ve Max bakışlarını indirdi, şimdi ne yapacağını merak etti, Riftan ona soğuk gözleriyle baktı, sanki bunu düşünmekten kıvranıyormuş gibi.
Riftan, verdiği yanıtla Max'in moralinin bozulduğunu hissetmiş gibi küçük bir iç çekti ve Max'in kafasını güven verircesine okşadı.
"Artık sinirlenmek istemiyorum, o yüzden konuyu açma. Şimdi gidip hediyelerini görelim." Riftan nazikçe gülümseyerek söyledi ve tekrar yola çıkarlarken Max anlayışla başını salladı.
İkisi odaya girdiklerinde, Max hizmetçilerin kutu yığınını temizlediklerini ve onları odanın köşesine düzgünce yerleştirdiklerini gördü.
Rudis köşede nöbet tutuyor ve hizmetçileri dikkatle gözetliyordu. Gözlerini üzerlerine kilitledi ve kutuları düşürmemelerini sağlarken, onlara dikkatli olmaları için sürekli hatırlatmalar yaptı.
Sonunda hizmetçilerden biri Max ve Riftan'ı gördü ve onları görünce aceleyle başını eğdi. Hizmetçilerin geri kalanı da onları izledi ve onları selamladı. Sohbet ettikten sonra Riftan, Rudis'e yaklaştı.
"Odadaki tüm valizleri taşımayı bitirdin mi?"
"Evet, hepsi otuz iki kutu efendim. İçeriklerini kontrol etmek ister misiniz?'' Rudis sordu ve Riftan başını salladığında hizmetçiler kutuları tek tek tahta maşayla açmaya başladılar.
Max kenarda kaldı ve önünde meydana gelen sonsuz hediyelere boş boş baktı.
Güney Kıtası'ndan Riftan, yüksek kaliteli ipek ve göz alıcı desenli kumaşları satın aldı. Ayrıca parlak tilki kürkü, yılan derisinden kemer, altın işlemeli şal, gümüş el aynası ve incilerle süslü saç tokası vardı.
Hediye yığınları Max'e Rosetta'nın aldığı hediyeleri hatırlattı.
Rosetta'yı sayısız kez lüks bir hediyeye gömüldüğünü gördüğünü hatırladı, ama ilk kez kendisinin bunu deneyimlediğini hissetti. Max kendine sakin olmasını hatırlattı.
"Hepsi be-benim hediyelerim mi?" Max Riftan'a sordu, bunu yaparken ağzı hafifçe titriyordu.
"Neden? Beğenmedin mi?" Riftan endişeli bir sesle sordu.
Ç/N: Riftan aşk adam çıtayı rahat bırak evladım..
Ya of şimdi okula nasıl gidicem ben ya
YanıtlaSilRiftan yavrum seni klonluyabiliyormuyuz?
YanıtlaSilHer bölüm bir basamak daha çıkıyor
YanıtlaSil